​'Fatih'in fermanından Kadir Gecesine Bosna'

Geçen hafta Fatih Sultan Mehmet'in yadigarı, Alija İzetbegoviç'in emaneti güzel Bosna'daydım. 90'lı yıllarda Sırplar tarafından soykırıma uğratılan Boşnakların acısı hala taptaze. Bosna'nın her şehrinde savaşın izleri silinmeden öylece duruyor. Zulme meydan okurcasına gökyüzüne yükselen şehitlere ait bembeyaz mezar taşları Bosna'da her şehri çepeçevre kuşatmış durumda.

ÖZLEM DOĞAN

Başçarşı'ya ulaştığımda meşhur sebilin önünde durup atalarımızın yüzlerce yıl adaletle hükmettiği ve bir Anadolu şehrini andıran meydanına hayranlıkla bakakaldım. Güneşli bir günün ılık ılık esen rüzgarları eşliğinde geçen vakit, iftara hazırlanan esnafın tatlı telaşesine ve Başçarşı Camii'nden çıkan Müslümanların huzuruna eşlik ediyordu. Otele yerleştikten sonra yeniden çarşıya döndüm. Akşam vaktine kısa bir süre kalmıştı. Ben de Boşnak olduğum için Boşnakların en birinci yemeğinin hamurişleri; börek olduğunu çok iyi bilirim. Başçarşı'daki yemek dükkanların neredeyse tamamında börek satılır.

Kuzenlerimin önerdiği dükkana girip iftar vaktini beklemeye başladım. Birbirinden güzel iki Boşnak kızının hizmet ettiği lokantada el açması peynirli ıspanaklı, patatesli, kabaklı, kıymalı börekler gözünüzün önünde odun ateşinde pişirilip yoğurtla birlikte servis ediliyor. Yanına da mutlaka limonata eşlik ediyor.

SANKİ OSMANLI DÖNEMİNDEYMİŞİZ GİBİ

Başçarşı'da dükkandan dükkana gerilen yemyeşil ışıkların ve sarı ayyıldız sembollerinin altından yürürken gökyüzünü izlemek de ayrı bir keyif. İftar vaktinin geldiğini akşam ezanından değil, top atışlarından anlayabiliyorsunuz. Zira ezan hoparlör yerine minareden çıplak sesle okunuyor ve haliyle o gürültüden duyulmuyor. Nedenini sorduğumuzda ise çan seslerinin desibelinin de düşürüldüğü söylendi. Başçarşı Camii'nde yatsı namazı kılınırken dikkatimi bir tabela çekti. Klasik Osmanlı dönemi camilerinden biri olan Başçarşı Camii, Bosna ve Türkiye Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce kapsamlı bir restorasyondan geçirilmiş ve 2021'de Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ibadete açılmıştı. 2 Nisan salı günü Başçarşı'da Srebrenica Genocide müzesine rast geldim. TRT'nin de katkılarıyla kurulan müzede Boşnakların yaşadığı soykırım tüm vahşet ve acısıyla gözler önüne seriliyordu. Srebrenica kurbanlarının fotoğrafları boydan boya iki duvarda asılıydı. Türklerden intikam aldıklarını söyleyen Sırp komutanların korkunç ifadelerini beyaz bir perdeye yansıyan ekrandan gözleri yaşlı Boşnaklar hüzünle izliyordu. Beni en çok duygulandıran fotoğraf ise yerde yatan yaralı Boşnaklara tekme vuran eli sigaralı katil sırp askeriydi. O fotoğraf daha çocuklukta zihnime kazınmıştı ve yıllar sonra o acının yaşandığı topraklarda bir müzede karşımda duruyordu. Müzenin çıkışında yazan 'Kötülüğün zaferi için, iyilerin hiçbir şey yapmaması yeterlidir' sözünün ne kadar yerinde olduğunu görmek için bugün Gazze'de yaşanan soykırıma sus pus olan Müslüman ülkelerin acziyetini görmek yeterli.

Ferhadija Caddesini boydan boya yürüyüp her gün kurulan zerzevat pazarına girdim. Burada satılan sebze ve meyveler, bizim ülkemizde de olduğu gibi doğal kokularını kaybetmişti. Tükettiğimiz her şey hormonlu ve vaktinden önce yetiştirildiği için sağlıksız, lezzetsiz... Yol kenarında dağ otları satan yaşlı Boşnak teyzeleri rahmetli babaanneme çok benzettim. Babaannem de dağlardan ismini benim bilmediğim ama onun iyi tanıdığı otları toplar, soğanla kavurur ve börek yapardı.

Bosna'da ramazanın bir başka güzel olduğunu duymuştum ama bu kadar huzurlu olabileceğini tahmin etmemiştim. Her ne kadar üzerinden uzun süre geçmediği için soykırım gerçeği unutulmasa da şehre kavga ve karmaşanın olmadığı bir hava hakim. Cami mihraplarında ve minarelerde ay yıldızlı yeşil sancaklar asılı. Akşam ezanına doğru tatlı bir telaşe sarıyor Başçarşı'yı. Odun ateşinde pişen börekler, patatesli tavuk yemekleri, çebapiler, orucunu açan Müslümanların karnını da gözünü de doyurmaya yetiyor.

Saraybosna'da bazı camilerde pazartesi perşembe akşamları zikir çekiliyormuş. Bunlardan biri olan Hacı Sinanova Kadiri Tekkesi'ne doğru yola revan olduk. Fakat o akşam zikir yapılmayacağı, kadir gecesi ifa edileceği ifade edildi. Bosna'da dikkatimi çeken hususlardan biri de camide yaşlılardan çok gençlerin olması. Ne yazık ki Türkiye'de tam tersi; cemaat genelde yaşlı amcalardan oluşuyor. Bosna'da ise neredeyse tamamına yakını çocuk ve gençler...

Başçarşı'da bir kafe keşfettik. Filistin bayraklarının asıldığı Divan kafe Bosna'da bulunduğumuz sürece hıncahınç doluydu. Boşnakça ve Türkçe ilahilerin çalındığı Divan, gençlerin ve bilhassa Türklerin uğrak mekanı haline gelmişti.

FATİH'İN KAFTANI VE FERMANI

Bosna'yı ziyaret edenlerin çoğu Fojnica Manastır Müzesi'ni ve önemini bilmez. Zira o müzede atamız Fatih Sultan Mehmet'in fransiskenlere verdiği ahidnamenin orjinali sergileniyor. Bunu bildiğim için erkenden yola çıktım. Yemyeşil vadilerin içinden geçen, turkuaz rengi Neretva nehrinin süslediği manzarayı hayranlıkla izleyerek Fojnica'ya ulaştım. Hava oldukça sıcaktı; pembe baharlar açmış, kuşlar cıvıldıyordu. Manastır müze oldukça tepedeydi, uzunca bir yokuş çıktıktan sonra müzenin bahçe kapısından içeri girdim. Hemen sol köşede meşhur son akşam yemeğinin heykelleri yer alıyordu. Müzenin ilk bölümü yüzlerce yıllık kitapların bulunduğu kütüphaneydi. Din kitaplarının ağırlıkta olduğu kalın ciltli kitaplar kimbilir asırlarca kimlerin hafızasına nakşolmuştu?

Üst katta, camekan içerisine yerleştirilmiş Osmanlı döneminden kalma tüfekler, bilhassa Abdülhamid Han zamanının paraları sergileniyordu. Asıl görülmesi gereken ve Bosna'yı gezmeye gelen birçok kişinin bilmediği ise yandaki sergi odasındaydı. Fatih Sultan Mehmet'in 1463'te fransiskenlere ibadetlerini özgürce yapabileceklerine dair verdiği ahidname ve kaftanı orijinal haliyle tam karşımda duruyordu. Üç kıtaya adalet ve huzur veren Osmanlı'nın en kudretli padişahı Fatih'in kaftanını görmek, ahidnamesini okumak ve o günleri hayal edebilmek gurur vericiydi. Diğer padişahlar döneminden kalma birkaç kitabe ve evrakı da inceledikten sonra manastır bölümüne geçtik. Fatih'in ahidnamesinin verildiği rahip Zvizdovic'in mezarı da bu müzenin kilise bölümünde yer alıyordu.

Manastırdan çıkıp Fojnıca'yı gezmeye devam ettik. Bosna'da karşımıza daima bir Türk eseri çıkıyordu. Türkiye Cumhuriyeti devletinin katkılarıyla yapılan Fojnica Medresesi de bunlardan biriydi.

YAĞLI BOYA TABLO GİBİ MOSTAR

Bosna'yı birkaç günde gezip bitirmek elbette mümkün değil. Turistlerin Bosna Hersek'i en çok ziyeret etme nedeni olan Mostar'a Başçarşı'da kalkan bir otobüs vasıtasıyla yaklaşık üç saatte ulaştık. Bizi, üzerinde savaştan kalan top ve mermi delikleriyle yaralı binalar karşıladı. Şehrin girişindeki Mostar şehitliğini ziyaret edip yolumuza devam ettik. Meşhur köprüden önce 17. Yüzyıl eseri Koski Mehmed Paşa Camii'nde öğle namazımızı eda ettik. Ardından 2016'daki ziyaretim esnasında müze olan ve beni ziyadesiyle üzen Tabhane(Tabakhane) Camii'nin son halini görmek için duvarındaki salkım resimleriyle ünlü camiye gittim. O gün turistlerin ayakkabılarla girdiği Tabakhane Camii yeniden ibadete açılmıştı. Çok sevindim, heyecanla içeri girdim. Yerdeki halılar haricinde her şey 2016'da gördüğüm gibi duruyordu. Vakit akşama evrilmeden gezimiz bitirip Başçarşı'ya dönmemiz gerektiği için hızlıca hareket edip Mostar Köprüsü yoluna düştük. Yaklaşık üç dakika yürüdükten sonra adeta yağlıboya bir tablo, bir sanat eseri gibi büyüleyici Mostar Köprüsü işte tam karşımızdaydı. Ecdadımızın bu muazzam yapıtı savaşta ağır yara alsa da yeniden inşa edilerek şehrin mücevher gibi iki yakasını birleştiriyordu. Mostar Köprüsünden atlayan bir genci alkışlarla izledik. Gün kararmadan Blagaj Tekkesi'ne doğru yeniden yola revan olduk.

DAĞLARIN İÇİNDE BİR HUZUR DERGAHI

Bosna yeryüzünde bir cennet gibi güzel ve zengin. Bu giranbaha mücevherlerden biri olan Blagaj Alperenler Tekkesi'ni anlatmaya kelimeler yetmez. 600 yıl önce Anadolu’dan gelen dervişler tarafından Buna Nehri’nin kaynağına kurulan tekkede adını aldığı kurucusu Sarı Saltuk‘un mezarı da yer alıyor. Tarihi boyunca Kadiri, Rufai, Halveti ve Nakşibendi tarikatlarına ev sahipliği yapan tekkenin ibadet odaları huzur ve selametle yoğrulup adeta yemyeşil nehir sularına karışıyor. Akşam ezanıyla birlikte iftarımızı yaptıktan sonra 2 saat süren yolculukla Başçarşı'ya ulaştık. Şehrin somun ekmeği pek bir lezzetli ve pekara denilen fırınlarda satılıyor, sahur için de son derece uygun bir seçim.

ACININ GEÇTİĞİ YOLLAR

5 Nisan sabahına gürültüyle uyandım. Bosna soykırımının yıldönümünde anma etkinlikleri çerçevesinde caddeye boydan boya beyaz bir yaygı serilmiş, üzerine de kaybedilen canları temsilen pek çok ayakkabı yerleştirilmişti. Gün boyunca savaşın acısını anlatmak için ilahiler, ağıtlar söylendi, konuşmalar yapıldı. Cuma olduğu için Gazi Hüsrevbey Camii'nde kılınan toplu namazın ardından bir de Gazze yürüyüşü yapıldı. Saraybosna her ne kadar sükun bulmuşsa da aslında acıları hala taze ve yaraları kanıyor. Burada önemli olan Alija İzetbegoviç'in 'unutulan soykırım tekrarlanır' sözünü akıldan hiç çıkarmamak...