ETÖ'den FETÖ'ye (3)

Hem tarih hem hafızalar yap-boz tahtasında döndü. Derrida'nın ve Lacan'ın teorilerin taş çıkartacak kadar değişim son 15 yılın ve hassaten son 6 yılın gerçekliğinde küresel olarak yaşanıyor. Arap Baharı sürecinden beri, belki Amerika'daki 9/11 teröründen beri, dahası Sovyet İmparatorluğunun dağılmasından beri, dünya bir toplu NLP'den geçiyor. İki kutuplu dünyanın teke inmesinden sonra yaşanan Amerika'daki 9/11 terörünün tetikleyici gerekçesiyle Arap Baharı süreci devreye girdi. Ve bu süreç aslında İsrail, enerji lobileri ve küresel Siyonizm'in büyümesi, yeniden yapılanması, varlığını teyit etmesi, daha güçlenmesi süreciydi. Demokratikleşme denen süreçte, aslında dekolonizasyon görüntüleri arkasında yeni bir rekolonizasyon çalışması devreye girdi. En son Mısır'daki darbe, aslında son yıllarda Amerika'nın temsil ettiği Batı nezdinde demokrasi denilen şeyin sadece Amerikan hegemonyası olduğu, ona karşı çıkanların ise diktatörlükle itham edildiğini en çıplak şekilde gösterdi. Terör örgütleri ve McDevletlerin cirit attığı bir Ortadoğu ve hassaten Suriye, tüm dünyanın izlediği bir gövde gösterisi sahası oldu.

Olanların, "medeniyetlerin çatışması" safsatasıyla alakası da yoktu. Çatışmanın çıkarılması esastı, medeniyetler değil. "Medeniyet" neredeyse tek başına teknoloji ile ölçülen, esasta değil usulde tartılan bir değer oldu zaten. Bilgi, cerahat, mal ve hizmetlerin hızlı akışı da küreselleşmenin yeni sermaye ve güç devşirme araçları olarak sadece hıza önem veren bir hedefe kitlenirken, piyasanın serbestliği nedense, ABD ve AB ülkelerini bağlamayan bir taşları bağlama tarzında çemkirmelerin yankıması oldu.

İdeolojiler yerine artık dinlerin ve mensuplarının kutuplaştırdığı dünyada, bu kutuplaşmalar üzerinden karlı çıkması hedefleyen beynelmilel Siyonizm, Hristiyan Siyonizm'ini yanına çekerek, kendi egemenlik alanını genişletme ve derinleştirme planlarını devreye soktu ki, burada amaç yine de inanç değildi; inançlar üzerinden güç savaşımıydı. Yahudi Siyonizm'i, Protestan alemden başlamak üzere, Hristiyan Siyonizm'ini tesis ve teşkil ederken, zaten İncil ve Tevrat'ı beraber basmak ve okutmakla kalmıyor, İncil'i Tevrat'ın, daha da doğrusu Tevrat'ın Siyonist okumalarına benzer bir okumayla kendi yanına çekiyordu. Sonuç olarak, Hristiyan olduğu bile şaibeli Güney Amerikalı yeni Papa, belki Kuzey Amerika'dan bir sonraki Papanın çıkmasına zemin hazırlar durumda. Bu da Amerika'nın finansal, askeri, mali, idari hakimiyet alanlarına, dinsel hakimiyet ve kontrolü anlamına geliyor. Buna, Türkiye'den FETÖ elebaşını, Tibet'ten muhalif Dalai Lama devşirme, Doğu Türkistan'dan Rabia Hanım'a kol kanat germek politikası da düşünülünce, bir Big Brother imparatorluğuna hazırlık çalışması olduğu açıktır.

Papa; Almanya'nın mı papası, Amerika'nın mı olacak konusu da Amerika kimin Amerika'sı, Almanya da Almanlar kimdir? İtalya Başbakanının kısa süre önce Merkel'le bir AB toplantısında bir araya gelmek istememesi, Merkel'in "AB'de kritik sıkıntılar var" demesi, sadece mültecilerin İtalya'ya gelmesiyle ilgili değil, Vatikan kanalını Almanya'nın ciddi manada kullanma çabalarının sonucu. AB bir yandan, Avrupa Medeniyetinin özü olan Yunanistan, ödeyemediği krediler kadar harcarken, bir yandan Yunanistan'ı Rusya'ya tamamen kaptırmamaya uğraşıyor. Türkiye'ye ciddi anlamda husumet gösteren Almanya, öte yandan Türkiye'ye mahku00fbm kalmanın sancılarını yaşıyor. İngiltere AB'den özgür olmak isterken, Almanya AB'yi ABD'ye karşı kullanmak ve ABD'den bağımsız olmak için çabalıyor.

BND'nin CIA'dan bağımsız hareket etmeye başlaması 2004'ten beri, Almanya'nın Ortadoğu'da Amerika'ya vekaletini asaleten varlığa dönüştürmek istemesi, ABD Almanya arasındaki sıkıntılardan biri. Amerikan askerlerinin her bir Alman üssünden ayrılmasıyla mutluluk ve bağımsızlık gururu duyan Almanya, medya ve sermayesindeki bağımsızlık çabalarında ise dumura uğruyor. NSA'nın Merkel'in telefonlarına kadar dinlediğini ortaya çıkması, Amerika'nın dayattığı ticaret anlaşması ve kendi kurallarını dayatan Amerikan şirketlerinin varlığı ve daha biriken birçok sorun, Alman gençliğinin yüzde 25'nin Amerika'yı dünya barışına en büyük tehdit olarak görmesine yol açtı. Amerika'ya güvenen Almanların oranı ise yüzde ellinin altına düşüyor. Ve 2008 yılında daha aday iken Almanya'da 250 bin insanın sevinçle karşıladığı Obama, ikinci dönem sonrasında Almanya'da tam fiyasko olarak görülüyor. Amerika'daki Alman kökenli, Almanya'daki Doğu Alman kökenli nüfusun bu ilişkilere dair yaklaşımları ise ayrı bir çalışma konusu.

Dünyanın 0.5'ine denk gelen ve hepsi de Siyonist olmayan Yahudi nüfusu, 20 milyon civarında iken 1.2 milyarlık bir Katolik dünyası, 850 milyonluk Protestan dünyası olmak üzere, 2.2 milyarlık bir toplama ulaşan bir Hristiyan nüfus söz konusu. 1.7 milyar kadar Müslümanın varlığı hatırlanırsa, bir küçük nüfusun, büyük bir Hristiyan kitleyi, İslam aleminin karşısına dikme becerisi ortaya çıkacaktır. Bu da Hristiyanların, zaten tebliğci olmayan Yahudiliği kucaklaması anlamına gelmiyor. Siyonist Yahudilerin hedeflerine destek olarak Siyonist Hristiyanlığın teşkil etmek ve yönetmek daha anlamlı olacaktıru2026

Özellikle, 1909'da ilk defa basılan, 1917'de gözden geçirilen Siyonist Scoffield İncilinin basımı, dağıtılması, Siyonist Hristiyanlık öğretileri doğrultusunda kiliselerin yeniden yapılandırılması, yeni bir tefsirden çok, İsa'yla gelen, Tevrat'a hem ek hem de muarız olan İncil geleneğini, Siyonizm'in yanında mevzilenmeye itti. Hıristiyanlığın vicdanını zaten, Weber gibi sosyologları, "Kapitalizmin ruhu" şeklinde yeniden inşa etmişti. Oysa, "Tanrı'nın oğlu ve Tanrı" olan İsa, İncillerin hiçbirinde Kapitalist eğilim sergilemiyor, hatta, bu dünyaya ait ne varsa zemmeden bir tavır sergiliyor, kendisini çarmıha gerilmeye götüren süreçte Yahudiler ve Yahudilerin Tevrat okumalarını yerden yere vuruyordu. Ama Scoffield geleneği ile bu tamamen Siyonist okumanın İsa geleneğine kabul ve hatta onun üzerinden güç kazanması anlamına geliyordu. "İsa'nın çarmıha gerilmesi" aslında, Batı'nın medeniyet kutuplarından, Grek-Roma ve Hristiyan üçlüsünün karşısında Yahudiliğin manevra çevirmesi anlamına geliyordu. Dahası, "Nasıralı İsa" Tevrat'ın o haliyle tamamlayıcısı olarak değil, aslında o gelenekten gelen unsurlara muarız olarak Yahudilerin dikkat ve nefretini çekmiştiu2026

Yahudiler, İsa'yı Roma valisine, ondan kurtulmak için, İsa'nın siyasi ve ekonomik hesapları olduğunu ifade ettiğinde, Roma'nın gücü üzerinden İsa'yla mücadele ve İsevileri yok etme faslı başlamıştı. Ancak tarih içinde, ne hazindir ki, aynı gelenek, bizzat "İsa'nın katillerine" hizmet eder konuma evirildi. İsrail'in, Ortodoks Yahudi inancının gereğinin aksine, "Mehdi" ya "Mesih"siz kurulması, İsrail'in Yahudi inanç geleneğinde meşruiyetinin olmadığı, hatta haram devlet olduğu inancını taşısa da, İsrail'in devlet olarak kurulması, Birleşik Krallık tarafından kurgulanmış, devletin ilanından sonra da Amerika tarafından 11 dakika sonra tanınmıştı. Ortada Mehdi ya da Mesih yoktu, ama İsrail vardı. İsrail'in baharı bu zemin üzerine kuruldu. "Vaat edilen" ülkenin Türkiye'ye yakın konumda, Tevrat'taki "cennetin" de bizzat Türkiye'nin güneyinde olduğunu hatırlarsak, İsrail baharının anlamı da daha aşikar olacaktır. Bugün dahi, İsrail'i Siyonist ve Tanrı'ya muhalefeten kurulmuş bir devlet olarak gören Ortodoks Yahudiler var olup, onlar hala Mehdi veya Mesih'in gelmesini beklemektedirler. Çünkü, onların inançlarına göre, meşru İsrail, ancak onunla kurulabilir. Mevcut İsrail ve Devleti o açıdan Tanrının emrine aykırı ve haram devlettir.

Mehdi/Mesih bekleme geleneği ve inancı temelde Yahudiliğin, hem Tanrı'ya kızan, hem de Tanrı'nın vaatlerinin gerçekleşmesini beklediği bir ikilem içinde gelişti. Vatikan'ın zulmünden önce Müslüman Endülüs ve Osmanlı Devletine sığınan Yahudiler, Protestan inancının zuhuru ve yayılması ile, Protestanlığın farklı kollarını kendine kalkan edindi. İngiltere, Hollanda ve sonrasında Amerika'ya giden Püritenler, İncil'den çok Tevrat'ın hükümlerini esas alıyordu. Hatta Amerika'yı "vaat edilen ülke," yeni İsrail, Yeni Cennet, Yeni Kudüs vb. İsimlerle adlandırırken kendilerinin göçlerini de Yahudilerin Mısır'dan huruçlarına benzetiyorlar, liderlerini de yine Tevrat'taki isimler üzerinden telmihle anıyorlardı.

Ama Yahudiler Hristiyanlıkta İsa'nın "ikinci gelişi"ne inanmadıkları gibi, birinci gelişinde onun "Mesih" oluşunu da reddeder, İsa'yı, Talmudlardaki yorumlara bakılırsa, "kafayı yemiş bir haham" veya "gayr-ı meşru velet" olarak adlandırırlar. Ancak, Yahudiliğin geleneğindeki Mehdi/Mesih algısı, İsa'nın yeniden ve Armageddon yani Kıyamet Savaşı sonrası ortaya çıkacak Kurtarıcı olarak eşleşmeye dönüştü. Nice filmlere konu olan "kurtarıcı" da zaten bu modellemenin farklı tezahürleri olarak işlendi. Siyonizm ve Mehdi beklentisi Evanjelist gelenekle, "kıyamet" teması bir araya gelince, İsrail'in kurulmasının arkasına Hristiyanlığın alınması gibi bir strateji de ortaya çıkmış oldu. "Tanrı'nın dünyaya avdeti" şeklinde Hristiyanlığa zerk edilen bu algı, İsrail'le temsil edilen Siyonizm'e, İsa'yı "öldüren" Yahudi geleneğine bizzat Hristiyanlığı hizmet ettirir oldu. Müslüman Siyonistlerin de buna eklenmesi hedefin bir parçası oldu. FETÖ'nün varlığı ve önemi de buradan kaynaklanmaktadır.

(Yarın devam edeceğiz inşaallah)