Erdal ŞİMŞEK
Teknolojinin hayatı esir almadığı dönemlerde istihbarat, kelimenin tam anlamı ile bir satranç, bir akıl oyunu idi. Masa başında oyunu kuranlar kadar sahadaki elemanların da zekanın şahikalarında dolaşmaları gerekirdi.
Tamamen insan aklı, zekası ve yeteneğine dayalı olan istihbarat oyunlarını bugün dahi okuduğumuzda büyük bir heyecan ve hayranlık duyuyoruz.
Barış zamanını bırakın savaş hallerinde haftalarca, aylarca hatta yıllarca casus (ajan) olarak faaliyet göstermek zekanın ötesinde çelik gibi bir yürek ülkesine sarsılmaz bir sadakat, bir iman gerekirdi.
Teknolojinin gelişmediği yıllarda cephe gerisindeki istihbaratçılık faaliyetleri böylesine meziyetler isterken, savaşın ortasında top mermilerinin gök yüzünü kararttığı, cehenneme acil davetiye çıkardığı yerlerde istihbarat faaliyeti yürütebilmek, saha elamanı olmak, bugünkü karşılığı ile tek kelime ile çılgınlıktı.
Barutun en çok kullanıldığı I. Dünya Savaşı'ndaki istihbarat faaliyetleri bugün teşrih masasına konduğunda insanın tüyleri tek kelime ile diken diken oluyor.
Çünkü cephede toplar gürler, mermiler patlar, alev makinelerinin ağızları ıslıklar saçar, ateş püsküren tanklar yığın yığın asker cesetlerinin üstünden aşar ve zehirli gazlar etrafı kasıp kavurduğu yerlerde "Saha Ajanı"nın halet-i ruhiyesini anlatabilecek argümanlar, kelimeler bulunmamaktadır maalesef.
Cephedeki istihbarat verileri çok kısa ve anlıktır. Ancak bunlar tamamen sizin ve temsil ettiğiniz gücün, iktidarın, hüku00fbmetin, devletin ve ülkenin hayatını kurtarırken, karşı tarafın dünyasını yıkacak güç ve çaptadır.
İSTİHBARAT BİR ANLAMDA SESSİZ SAVAŞTIR
İstibarat savaşlarının en keyiflizi ve zekanın şahlandığı alan kuşkusuz cephe gerisidir.
İstihbarata, gizeme, sırları çözmeye meraklı adreanalin düşkünü insanların dinlemekten ve okumaktan en çok keyif aldıkları istihbarat kuşkusuz cephe gerisindeki karanlıkta, sırlarla donanmış, gözden uzak sessiz savaştır.
İnsanların İstihbaratın bu alanına ilgi göstermesi çok doğaldır. Çünkü cephe gerisindeki bu gizemli akıl oyunu, av-avcı ilişkisi/kovalamacısının sonucunda yüz binlerce asker, silah, teçhizat, mühimmat birbirlerini imha etmek için harekete geçerler.
Bu haftaki yazımızda I. Cihan Harbi'nde yaşanan ve ilgi çeken bir kaç istihbarat oyunlarını paylaşmak isterdim.
Bu oyunlardan biri yaklaşık 60 yıl sonra Kıbrıs Barış Harekatı'nı başlatan kriptonun birebir harfiyen uygulanması oldukça dikkat çekicidir.
Yunan İstibarat Servisi Ethniki Ypiresia Pliroforion (EYP)'nin asla affedilmeyecek cehaleti sayesinde Türk tarafı Kıbrıs Barış Harekatı'nı en az zayiatla başlatmış ve bitirmiştir.
Türk İstihbarat Servisi olan Milli İstihbarat Teşkilatı ve Askeri İstihbarat'ın başarılı zeka oyunu maalesef bir denizci albayın aymazlığı ve beceriksizliği yüzünden savaş gemimiz kendi uçaklarımız tarafından Ak Deniz'in derin sularına batırıldı. Bu albay, dana sonra Deniz Kuvvetleri Komutanı olmuş ve Türk Denizciliğini dünyaya rezil etmiş 28 Şubatı gerçekleştiren rakıcı amiraldi. Kaybın acısının yanı sıra, bu gemi komutanının beceriksizliği ile Türk Bahriyesi dünyaya rezil olmuştu.
Ne acıdır ki bu başarısız asker daha sonra Türk Deniz Kuvvetlerinin başına kadar tırmanacaktı. MİT'in Yunan İstihbaratı'nı taca düşüren istihbarat oyununu Birinci Dünya Savaşı'nda Alman İstihbaratı İngiltere ve müttefiklerine oynamıştı.
Alman ajanı, Paris'te yayın yapan ve bir gün sonra bütün avrupa7nın başkentlerinde okunan bir ayın yedisinde gazeteye şu ilanı vermişti:
"Pour Zou00ea.Jean est venu le sept vers deux heures. İl te donne rendez-vous pour le onze a trois heures, car mere bien maIade et Germaine 'demoralisee." (Zoe'ye: Ayın yedisinde 'saat ikiye doğru Jean geldi, Saat ücte randevu veriyor, zira annesi pek hasta, Germaine'de huysuzlanıyor.)
Görünürde bu çok masum bir ilandır. Zoe, arkadaşına bıraktığı çocuğu ile ilgili haber ve durumu gazete ilanı aracılığı ile alıyor.
Bu tarz ilanlar o dönem Avrupa basınında sıklıkla rastlanan bir haberleşme yöntemidir.
Halbuki Paris'teki bu ajan, Alman uçaklarının hava saldırısından sonra Paris'te oluşan havayı Berlin'e rapor etmektedir. Bu kripto çözülünce Alman istihbaratının patronunun masasına şu cümlelerin yazıldığı bir kağıt bırakılır aslında:
"Zürih'e: Ayın yedisinde saat ikiye doğru bir uçak Paris üstünde uçtu üç numaralı bölgeye 11 bomba attı. Ciddi hasara sebep oldu. Halkta korku meydana geldi."
Teknolojinin ilerlediği, herkesin birbirinin haberleşmesini takip ettiği 1974 yılında Londra'da bulunan Türk dışişleri yetkilileri Ankara'ya çektikleri telex mesajı, tam 64 yıl önce Paris'te casusluk faaliyeti yürüten Alman ajanının kriptosunu kullanır:
"Ayşe Tatile çıkabilir."
Yunanistan, biraz da İngiltere'nin verdiği teknik destek ile Türkiye'nin Londra büyükelçiliğini dinlemekle kalmıyor, büyük bir takip tasarut altında tutuyor.
Ayşe ise dönemin dışişlerinin en önemli kişisinin kızıdır. Ayşe'nin babası da Londra'daki müzakerelerdedir ve Yunanlılar bu Alman menşeli olan bu kriptoyu anlamazlar. Bunu gözden kaçırdıkları izin Kıbrıs'ta çok ağır bir darbe yediler.
SAHA CASUSU OLMAK O KADAR KOLAY DEĞİL
Saha ajanlığı konusunda I. Dünya Savaşında Almanların göreceli bir üstünlüğü olmasına rağmen bir anda savaşın kaderinin tersine dönmesinin sebebi saha ajanlarının beceriksizliğidir. Almanların bir anda bütün dünyaya egemen olma istekleri arzu ve tutkuya dönüşünce hata üstüne hata yapmaya başladılar ve İngiliz soğukkanlılığına yenildiler.
Almanlar, Bu tutku yüzünden henüz daha olgunlaşmamış mesleğinde profesyonelleşmemiş ve bir istihbaratçının geçmesi gereken tüm testlerden geçmeyen ajanlarını sahaya sürünce kendi felaketin davetiye çıkarmış oldu.
Almanların bu aşrı hırsı daha savaşın 1. yıldönümünde onlara inanılmaz hatalar işlemesine sebep oldu.
195 yılının Temmuzunda Hollanda'dan İngiltere'ye giden bir yolcu gemisinde yolculardan biri , geminin limandan ayrılmasından bir iki saat sonra inanılmaz rahatsız ve kuku verici davranışlar göstermeye başlamıştı.
Hareket ve davranışları o kadar rahatsız edici olmuştu ki bütün yolcuların dikkatini çekmişti. Tabi gemide bulunan İngiliz ajanlarının da.
Josef Marks adı bu yolcuyu yakın takibe alan İngiliz ajanları, Gemi Tilbury limanına yaklaşıp demirleyene kadar onu göz hapsinde tuttular. Bu arada Kaptanın kamarısında bulunan gizli telex cihazıyla durumu özetleyen iki kelimelik bir jurnal de geçmişlerdi: "Tavşan titriyor."
Yolcu gemisinin Tilbury'e demirlemesinden sonra kapısı açıldı ve yolcular yavaş yavaş inmeye başladılar.
Josef Marks, geminin kapısından çıkar çıkmaz casusluk eğitimi sırasında fotoğrafları kendilerine sık sık gösterilen İngiliz İstihbaratının efsane şeflerinden Basil Thompson'u görünce dizlerinin bağı çözüldü. Thompson elinde asa görünümlü zehirli kılıcı ile mütebessim bir yüzle beklerken Marks kendi ayağı ile ona gidip kendisini tanıttı.
Marks, Thompson'a giderken etrafını İngiliz ajanları ve güvenlikçileri sarmıştı bile.
Onu derhal Scotland Yard'ın ofisine götürüp sorgulamaya başladılar.
aslında sorgulama kelimesi fazla bile. onlar sormadan Marks her şeyi anlatmaya başladı.
BASİT SAHA AJANI SAVAŞIN KADERİNİ DEĞİŞTİRDİ
Bu sorgu, İngilizler için yeniden doğmak kadar kıymetli olmuştu. Çünkü Scotland Yard, Marks'ın peşinde olduğu istihbarattan Almanların savaş stratejisini çözmüşlerdi. Almanlar, tüm çabalarını deniz kuvvetleri üzerinde toplamışlardı.
Bu da demekti ki Almanlar deniz kuvvetlerinde çok güçlü ve cephenin merkezini denize taşımak istiyor. Almanların istihbarat hedefleri arasında en zayıf olanı kara kuvvetleri olduğunu gördü İngilizler. Bunun da Karada Almanların kendilerine olan güveninin zayıf olduğunu gösterdiği sonucuna vardılar
İngiliz analistler yanılmadılar ve bir sene sonra savaşın kaderini kendi lehlerine çevirmeyi başardılar. Hem de kara harbi konusunda son 500 yıldır üstünlüğünü hiç kimseye bırakmayan Osmanlı ordusuna rağmen.
Ve Almanların tutkuya dönüşen hırsı, iki dev imparatorluğun da yıkılmasına sebep oldu. Yıkıma giden yolu açan da saha ajanı olan Marks'tı.
erdalsimsek.tr@gmail.com