Ali Rıza Demircan Hoca
Ehl-i Sünnet kavramı, İslam’a bağlı ana gövdeyi oluşturan ve yönetimin yalnızca şûra/seçim-danışma, adalet ve liyakatlileri seçme yoluyla oluşturulmasını öneren Müslüman çoğunluğu ifade eder. Şia /Şiilik ise yönetimi Peygamberimizin kızı Hz. Fatıma’nın soyuna bağlamıştır yani babadan oğula veraset sistemiyle irtibatlandırmıştır.
(Günümüzde Gaib İmamı bekledikleri için Cumhuriyetçidirler.)
Bir diğer anlatımla Ehl-i Sünnet ile Şia arasındaki temel fark, yönetici kadronun seçimle mi, verasetle mi olacağına ilişkindir.
Kerbela da sömürülmüştür
İslam ve ortak akıl ilkelerine göre siyasi yönden gereğince değerlendirilmemiş olan Kerbela, babadan oğula intikal sistemine karşı verilmiş siyasi bir başkaldırıydı. Şia, yönetimin veraset yoluyla geçişini bir inanç ilkesi haline getirmiş, Kerbela olayı da istismar edilmiştir.
Emevî hanedanlığının banisi olan Muaviye bin Ebu Süfyan, babadan oğula intikal sisteminin kurucusu olarak Ehl-i Sünnet tarafından da yerilmiştir. Ama aynı veraset sistemini yaşatan Sünnî Abbasiler, Selçuklular ve özellikle de Osmanlılar eleştirilmemiştir. Eleştirilmediği için padişahların, kardeşlerini katledilmeleri için cevaz fetvaları bile çıkarılabilmiştir.
Allah kullarına zulmetmez
Allah bütün mahlukatı yanı sıra insanlara merhametli olduğunu duyurmuş, hiçbir şekilde zulmetmeyeceğini açıklamıştır. Helak edilen topluklar, kendi zulümleri sebebiyle cezalandırılmıştır.
Hulâsa insanlar, kendilerini batıllara yönelerek ve yönelterek değiştirmedikçe Allah da onlara verdiği nimetleri geri almaz:
“Bir kavim (toplum), hak inançları ve yaşantısını değiştirmedikçe Allah, o topluma verdiği nimetleri değiştirici değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir.” (Enfal 8/53)
Osmanlı kendisini değiştirdi
Müslümanları ve gayr-ı müslimleri İslamî çizgide adil ve merhametli bir düzenle yönettikleri sürece Allah Osmanlılara büyük bir iktidar bahşetmiştir. Ama onlar İslamî çizgiden sapınca, altı asır boyunca verilen yönetim nimeti geri alınmıştır. Böylece Osmanlılar dönemi, Osmanlının yetiştirdiği neslin elinde kapanmıştır.
Hilafetin kaldırılması, medreseler, tekkeler ve türbelerin kapatılması da hiç şüphesiz adl-i ilahi gereği olmuştur.
Çanakkale zaferinden sonra İstanbul’u işgal eden müstemlekeci İngilizlerin etkisi ve yönlendirmesine yüklenmenin; Mustafa Kemal ve arkadaşlarının devrimlerini yermenin fiilen bir anlamı yoktur. Müslümanlar müstahak olursa Allah adil veya zalim birilerini gönderir ve cezayı keser.
Ecdadımıza taparlardan değiliz
Enkazı üzerinde kurulan Laik Cumhuriyetimizin kendisiyle mukayese bile edilemeyeceği dünya ölçeğinde muhteşem bir devlet kurup asırlarca yaşatan aziz ecdadımızı severiz, ama onlara taparlardan değiliz. Onları, bıraktıkları eserleri sebebiyle över, hayırla anarız. İslam ile örtüşmeyen üstelik çelişen uygulamalarını da ret ederiz.
Peygamber çocukları dahil hiç kimse babasının oğlu veya torunu olduğu için saygıdeğer olamaz. Ne Hz. Fatıma soyundan, ne Osmanlı hanedanından gelenler ve ne de şımarık Kemalistler ayrıcalıklıdır. Peygamberimizin, kızı Fatıma’ya “güzel amaller yap ben seni Allah’ın azabında koruyamam “ dediğini unutmamalıyız. Kuran-ı Kerîm’de zaten babaların evladından, evladın da babalarından ötürü sorgulanmayacağı bildirilmektedir. (Lukman 31/33)
Hz. Davud - Süleyman örneği
Kur’ân-ı Kerîm’de açıklandığı üzere, Nebi Hz. Süleyman’ın Nebi olan babası Davud’un iktidarına yönetimde varis olması, babasının oğlu olduğu için değil sahip olduğu pek çok özellikleri sebebiyledir. Bu nedenle günümüzde kişinin babasından sonra zati değerleri sebebiyle aday gösterilip seçilmesi veraset sistemi ile örneklendirilemez.
Cumhuriyeti kurucularından ayrı görmek
Bizde Cumhuriyetin kurucuları olan kadronun bir kısmının ateist ve İslam karşıtı olmaları; İslam’ın ve tarihimizin aleyhine devrimler yapmış olmaları, Cumhuriyet’e karşı çıkmamızı gerektirmez. Peygamberimiz'in (S.A.V.) buyurduğu gibi Allah dilerse dinini facir yani İslam karşıtı kişilerle de teyit eder.
Adının şu veya bu olması gerçeği değiştirmez. Kur’ân ve Sünnet zaruret halleri dışında yönetimin babadan oğula geçiş sistemine onay vermez. Osmanlının, Cumhuriyet’e geçişi sağlayan çocukları, Rabbimizin katında niyetleri ve amellerine göre sorgulanacaklarsa da sonuçta Cumhuriyet milletimizin malıdır. Onu laikliğin baskısından ve seküler insanların sultasından kurtarıp demokratikleştirmek ve İslam ile düzenleyip yüceltmek de bizim görevimizdir.
Nisa 58 de bunu gerektirir:
“Allah size, (yönetim görevlerini de içine alan) emanetleri liyakatli olanlara vermenizi (ve yönetici adaylarını belirler ve seçerken) insanlar arasında yargıda bulunduğunuzda adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür” Nisa 4/58
Unutmadan…
Ehl-i Sünnet kavramı genelde Kur’ân ve Sünnet’e dayalı İslamî bir yönetim düzenini, özelde ise şûrayı (danışma, şeçim) adaleti ve liyakatlileri görevlendirmeyi çağrıştırması gerekirken onu yalnızca sakala, sarığa ve cübbeye indirgeyenler ve indirgeyen şarlatanlara alan ve ekran açan güçler dün olduğu gibi bu gün de İslam’ın önündeki bariyerlerden birini oluşturmaktadırlar.