Bugün eğitim özgürlüğünün önündeki en büyük engel başta tek parti döneminin ürettiği tek tipçi zihniyettir. Her darbe döneminde yinelenen bu zihniyet son yıllarda her ne kadar kırılmaya çalışılsa da hala varlığını devam ettirmeyi başarmaktadır. Örneğin mevcut 1982 Anayasası'nın eğitim ve öğretim hakkını tanzim eden 42. maddesi; "Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz" der. Ve" Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez" diyerek de bitirir. Türkiye'deki temel eğitim anlayışının özetlendiği bu maddelere bakıldığında ilk göze çarpan unsur eğitimin tek tip bir ideolojiye mahsus olduğudur. Oysa tek tipçi bir düşünce anlayışı bireyin seçme hürriyetini ortadan kaldıran dolayısıyla bireyi tercihleriyle baş başa bırakmayan bir düşünce biçimidir. Seçme iradesi elinden alınan, tercihlerine, zevklerine, düşüncelerine, inançlarına ve dillerine önem verilmeyen kısacası bireyi teslim alan bir eğitim anlayışında doğal olarak bireyin yaratıcılığı körelecektir. Daha da vahimi çocuklar özgürlük değerinin farkına varamadan yetişkin olacaklardır. Buda ciddi bir insan hakkı ihlalidir ve eğitim özgürlüğünün önünde de bir engel teşkil etmektedir.
Türkiye'de eğitim, standart müfredatı ve yöntemi ile tek merkezden yürütülen bir faaliyettir. Devlet merkezli bir eğitim anlayışında bireyler, ne yazık ki tek tip bir düşünceye bağlı ve bağımlı olarak yetiştirilir. Bu bakımdan eğitim birliğini öngören Tevhidi Tedrisat yasası bugün eğitim özgürlüğü açısından bir sorun olarak değerlendirilmelidir. Ömer Çaha "Modern Dünyada Eğitim Sorunu" adlı makalesinde Tevhidi Tedrisat yasasına göre bir toplumun ihtiyaç hissettiği din adamını, meslek adamını, askerini, sanatçısını, bilim adamını, kültür adamını kısacası tüm alanlarda ihtiyaç duyduğu insan gücünü sadece Milli Eğitimin yetiştirecek olmasını vahim bir durum olarak değerlendirir. Ve bu yasanın sivil toplumu ve demokratik kültürü zedelediğini ifade eder.(1)
Ülkemizde eğitim özgürlüğü kapsamında dile getirilmesi gereken bir başka sorun da, militarist uygulamaların eğitim kurumlarında çocuklara daha küçük yaşlarda verilmek istenmesidir. Diğer taraftan zorunlu din dersleri ve anadilde eğitim yasağı da eğitim özgürlüğü çerçevesinde ele alınması gereken bir başka alandır. İnsan Hakları ve Çocuk Hakları Evrensel Bildirgeleri eğitim ve anadilinde eğitim hakkına özel vurgu yapar. Bilindiği gibi anadilde eğitim çocuğun sağlıklı gelişimi açısından vazgeçilmez öneme sahiptir. Uluslararası sözleşmelerde kendine yer edinmesi de bu yüzdendir.
Neler yapılmalı
Türkiye'de kimsenin mali durumuna, görüşüne, dinine, ırkına, mezhebine vs. dikkate almadan herkesten toplanan vergilerle sağlanan eğitim hizmeti ne yazık ki sadece belirli bir kesimin işine yarayacak türden bir faaliyet olarak sunulmaktadır. Bir tek görüşün hakim olduğu ve herkesin aynı potada eritilmeye çalışıldığı bir eğitim sistemi her şeyden evvel insan hakları çerçevesinde değerlendirilmelidir. Bu anlamda eğitim özgürlüğü adına bazı çalışmaların yapılmasında yarar vardır. İlk kez -sivil toplumun da ilerisinde- Bir önceki MEB Bakanı Sayın Ömer Dinçer'in eğitim kurumlarının özgürleştirilmesi yönünde attığı birtakım adımları görmüştük. Şimdi de Sayın Nabi Avcı bu görevi devraldı. Kuşkusuz bunlar çok ciddi ve önemli adımlar. Ancak eğitimin yukarıda da bahsedilen daha birçok sorununun olduğu da bir gerçektir.
Eğitim birliğini öngören Tevhidi Tedrisat yasası yüksek teknolojinin hızla geliştiği bir dünyada bu hızı yakalamakta yetersiz kalmaktadır. Bu bakımdan toplumun ihtiyaç hissettiği gerek meslek adamını ve gerekse din adamını kendi bildiği yoldan kendi açacakları okullarda yetiştirmesinin önü mutlaka açılmalıdır. Ve bu yasa artık kaldırılmalıdır. Eğitimde ebeveynin rolü de üst düzeyde olmalıdır.
Türkiye'de yaşayan herkes kültürel, bilimsel, dini ve sanatsal faaliyetlerinde anadilini kullanma, anadilinde eğitim, öğrenim ve kamu hizmeti görme hakkına sahip olmalıdır. Resmi dilin öğrenilmesi ve öğretilmesi, bu hakkın kullanımına engel olmamalıdır.1982 Anayasasında yasaklanan anadil eğitimi yeni anayasada mutlaka özgürlükçü bir perspektifle yerini almalıdır. Mevcut finansman yönteminin milli eğitimin amaçlarında da ifade ettiğimiz gibi günümüz finans dünyasının bir hayli gerisinde bir anlayışla temin ediliyor olması da ayrıca önemlidir. Eğitim, iktisadi boyutu ve doğurduğu olumsuz sonuçlar görmezden gelinerek anayasada tanzim edilmemelidir. Çünkü vergi mükellefleri tarafından temin edilen servetin devlet tarafından alınıp dağıtılmasını öngören bu yerleşik mevcut finansman yaklaşımı ne yazık ki dünyanın geldiği bu noktada hiçbir yaraya merhem olmamaktadır. Devlet okullarında kalite düşüşüne neden olduğu gibi eğitim daha çok zengin ailelere dönük ayrıcalıklı bir hal almaktadır. Çünkü bu alanda yapılan birçok araştırma üniversite sınavına kazanan öğrencilerin orta ve orta üstü gelir düzeyine sahip ailelerin çocukları olduğunu göstermektedir. Yeni anayasa bu adaletsizliği ortadan kaldıracak bir anlayışla ele alınmalıdır.
YARIN:
Eğitim yerel yönetimlere devredilmelidir
(1) Ömer Çaha," Sivil Toplum ve Özgürlükler Bağlamında Modern Dünyada Eğitim Sorunu" http://www. liberal.org.tr/incele.php?kategori=MTg=&id=Nzg1