Dünya ticaretinin anahtarı Sevakin'de

Türkiye, Sudan ile yaptığı anlaşma ile Osmanlı döneminde bölgenin en önemli ticaret merkezi olan Sevakin adasını yeniden ihya ediyor. Sevakin hamlesi ile İsrail'in çılgın projesi suya düşerken, bölgede emperyalist emeller besleyenler bir kez daha hayal kırıklığına uğradılar.

Muhammed Tandoğan

Dünya ticaretinin "boğazı" olarak tanımlanan Kızıldeniz, Afrika'nın kaybettiren ortağı Çin'in "İpek Yolu" projesinde stratejik bir deniz geçiş güzergahına sahiptir. Avrupa ve Amerika'dan Asya ve Afrika'ya, Japonya ve Çin'den Afrika ve Batı ülkelerine gerçekleşen ticaretin % 10'luk kısmı da bu rota üzerinden sağlanmaktadır.

Küresel güçlerin, dünyanın farklı noktalarındaki çekişme alanlarına ve değişik bölgelerindeki üslerine asker göndermede kullandığı üs konumundaki Kızıldeniz, tüm bu sebeplerden ötürü hedefte yer almaktadır. Dünya siyasetine yön verme iddiasındaki güçler, uluslararası ticareti ve yüksek tonilatolu petrol gemilerini korumak ya da terörle mücadelede kullanmak üzere burada askeri üsler kurmaktadır. Sevakin adası jeopolitik ve jeostratejik konumu itibariyle Kızıldeniz'den geçen deniz ticareti trafiğini ve en önemlisi Doğu Afrika ile Hicaz bölgelerinde yürütülecek stratejik hamleleri kontrol altına almak için önemi haiz bir bölgedir.

İsrail'in kanal projesi

İsrail, Süveyş Kanalı'na paralel yeni bir güzergah açma peşindedir. İsrail'in 'çılgın projesi' olarak ifade edilen bu teşebbüs, yeni bir ticari koridor oluşturulmasını temin edecektir. Bu sayede Kızıldeniz'den Akdeniz'e açılan yeni bir ticari hatla, Akabe Körfezi'nde yer alan Eliat Limanı'ndan Akdeniz sahilinde yer alan Aşdot Limanı'na kadar uzanacak koridorda Süveyş'e rakip yeni bir kara ve demiryolu ağı inşa edilmesi sağlanacaktır. Bu bağlamda Süveyş Kanalı'na olan bağımlılığını sıfıra indirecek olan Tel Aviv, bu projesini güvence altına almak için bölgesel stratejik ortaklıklar tesis etmek peşindedir. Nitekim yaklaşık 350 kilometrelik yolun kıtalar arasında yeni bir uluslararası ticaret kanalı oluşturması planlanmaktadır. Diğer yandan İsrail, bu hat ile Doğu Akdeniz yataklarında çıkarmayı planladığı doğalgazı, büyük enerji talebi olan Çin'e ve Hindistan'a arzını planlamaktadır.

Bu kanal projesini güvence altına almak için bölgede stratejik adımlar atan İsrail, Kızıldeniz'in en stratejik noktalarından biri olan Osmanlı döneminin de önemli üssü Eritre açıklarındaki Kızıldeniz'in stratejik Dehlek adalarında konuşlanmıştır. Bilindiği üzere, bağımsızlıkla beraber Eritre'nin İsrail'in peyki olma ihtimali belirmişti. Mısır ise Sevakin hamlesini güvenliğini tehdit eden bir hamle olarak gördü. Sevakin hamlesi Suudi Arabistan, Yemen, BEA ve Afrika kıtasındaki dengeleri yerinden edecek.

Küresel rekabetin güç savaşı

Küresel güvenliğin sağlanması, esasında günümüz dünyasında Afrika'ya bağlıdır. Afrika ile işbirliği içinde hareket etmeyen bir ülke, genelde dünya siyaset arenasında büyüyen güç potansiyeline sahip olamayacaktır. Günümüzde dünya ticaretinin % 90'ının deniz yoluyla gerçekleştirildiği ve enerji kaynaklarının üçte ikisinin deniz kaynaklı olduğu değerlendirilirse Kızıldeniz, Akdeniz, Atlas ve Hint Okyanusu gibi stratejik deniz yollarıyla çevrelenmiş olan kıtanın ticaret ve enerji güvenliğindeki kilit rolü gayet iyi anlaşılacaktır. Düşünsenize Türkiye'nin Sevakin hamlesi, Kızıldeniz ve civarındaki adeta tüm dengeleri yeniden şekillendirme adımıydı ki birileri bundan çok rahatsız oldu. Esasında bu adım, T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın Sudan'da Beyaz Nil nehri havzasında beş milyon hektarlık tarım alanını 99 yıllığına kiralama hamlesini tamamlayan çok yönlü stratejk bir adımdır. Dolayısıyla Türkiye, Sevakin hamlesiyle tarihi kodlarına dönmüş ve bölge ülkelerine mesaj vermiştir. Gelecekte Türk gemilerinin güvenliği için yapılmış denizaşırı hamle, bölgedeki dengeleri de etkileyecektir. Türkiye açısından Kızıldeniz'in ticari ve askeri açıdan güvenliğinin sağlanması Deniz İpek Yolu'nun dolayısıyla Doğu Akdeniz'in ve Ege'nin güvenliğini etkileyecek bir jeopolitik hattın güvenliğinin sağlanması olacaktır. Bunun yanında Sevakin hamlesiyle Türkiye, uluslararası konumunu güçlendirerek Somali'deki barışa, Yemen'deki çıkmazların çözümü noktasında yapıcı katkıda bulunabilecek ve en önemlisi İsrail'in önünü Kızıldeniz'de kesebilecektir.

Akdeniz'e Uzanan Türkiye karşıtlığına dur

Söz konusu Sevakin hamlesi, Mısır'a, Doğu Akdeniz bağlamında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan ile yürüttüğü Türkiye karşıtı politikalarına karşı Türkiye'nin de oynayabileceği kartlar olduğunu göstermek bağlamında faydalı olmuştur ve büyük oyunda kartların yeniden karılmasına sebebiyet verecektir.

Türkiye'nin başlattığı Afrika açılımı kapsamında bölgede edineceği maden ve petrol sahalarının güvenliğini koordine etmek en doğal hakkıdır. Ayrıca kıta ülkeleriyle var olan ticaret hacmini artırmak, yeni pazarlara girmek, yeni yatırım alanları oluşturmak, uluslararası kuruluşlarda destek sağlamak için bölgede önce varlığımızı göstermek gereklidir. Türkiye'nin gerek duruşu ve konumu, gerekse tarihten ilham aldığı misyonu avantaj teşkil edip kıtada pozitif etki oluşturmaktadır.

Afrika açılımında proje üretiliyor

Önümüzdeki yıllarda Türkiye, Afrika açılımı kapsamında hedef ülkeler bazında belirlenen yeni projeler oluşturmak zorundadır. Bu noktadan hareketle ülkemizin arz güvenliğinin devamlılığı için bu ülkelerdeki altyapı projelerine destek verilmelidir. Türkiye'nin gerek Kuzey Afrika gerekse Sahraaltı Afrika coğrafyasına yönelik enerji bağlamında atabileceği adımları iki ana başlık altında toplamak yanlış olmayacaktır. Bunların birincisi bölgedeki zengin enerji kaynaklarının çıkarma ve işleme faaliyetlerini gerçekleştirmek, ikincisi ise özellikle enerji arzı noktasında sıkıntı içerisindeki Sahraaltı Afrika'da enerji üretim ve dağıtım altyapılarını tesis etmektir. Her iki amaç çerçevesinde başarıya ulaşılabilmesi adına atılması gereken öncelikli adım ise tüm süreçleri kapsayan bir iş ve finans modelinin oluşturulmasıdır. Akabinde ise bu modelin ilgili gerek kamu kurumları gerekse özel sektör tarafından bir disiplin çerçevesinde uygulanmasıdır. Tesis model kapsamında ilk olarak hedef ülkelerin ve yatırım alanlarının belirlenmesi gerekmektedir. Fırsatlar kadar risklerin de değerlendirmeye alındığı bu aşamanın ardından ise devlet düzeyinde ilişki ve protokollerin tesis edilmesi gerekmektedir. Öyle ki özellikle büyük kapsamlı projelerde yatırım, özel sektör tarafından gerçekleştirilecek olsa da devlet gücünün ve desteğinin ortaya konması hem özel sektör için tetikleyici bir güç hem de yerel hükümetler üzerinde bir etki oluşturacaktır. Son aşama olarak ise gerçekleştirilecek yatırımlara yönelik gerekli projelendirmenin ve finansal kaynak aktarımının sağlanması gelmektedir. Kritik öneme sahip bu aşamada özellikle çeşitli ülke Eximbank'ları ile anlaşmalar gerçekleştirilmesi ya da ürün karşılığı (doğrudan doğal kaynak ya da doğal kaynak arama, işleme izni vb.) finansman edinimi gerçekleştirilebilmesi mümkündür.

Sudan Türkiye'nin stratejik ortağı

Konumuzdan uzaklaşmadan Sudan özelinde, ülkeye yönelik uluslararası baskılarda kısmi azalmalar olsa da Sudan Devletbaşkanı Ömer el-Beşir'e yönelik bir değişiklik gözlenmemektedir. Bu durum, Sudan'ın uluslararası sisteme katılmasının istenmesi halinde 11

Beşir'siz seçenekler arayışına girilmesine neden olabilir. Bu kapsamda Suudi Arabistan-Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tarafından organize edilen ve İsrail tarafından el altından desteklenen Türkiye karşıtı girişimler ortaya çıkabilir. Bu yüzden yapılacak siyasi hamleler noktasında yeni dosyaların açılması muhakkak elzemdir. Ayrıca el-Beşir, BBC'ye verdiği röportajda, 2020'de görev süresinin dolmasının ardından aktif siyaseti bırakacağı mesajını vermiştir. Bu bağlamda Sudan'ın siyasi liderliği, gerek Sudan ile ilişkilerde gerekse Sudan'da gerçekleştireceğimiz projelerin geleceği açısından büyük önem taşımaktadır.

Son olarak sömürgeci geçmişi olmayan Osmanlı mirası üzerine kurulan Türkiye, Sevakin hamlesi dahil olmak üzere bu tür girişimlerde "emperyal algı" oluşturmamak için Sudan'ın gerek enerji gerekse gıda ihtiyaçlarının öncelikli olduğunu vurgulamalıdır. Hatta gıda problemine sahip Suudi Arabistan, bu konuda iyi bir pazar olarak değerlendirilebilir. Ekonomik anlamda oluşturulacak bağlılığın diğer diplomatik krizlerin aşılmasında anahtar görev teşkil edeceği unutulmamalıdır.