SÖYLEŞİ: ÖZLEM DOĞAN
İç savaşın başlamasından bu yana geçen sürede Suriye’de çok şey değişti. Yüzbinlerce insan hayatını kaybederken milyonlarcası da vatanlarını bırakıp mülteci oldu. Ülkenin demografik yapısı değişti. ABD, Rusya, İran ülkenin doğal kaynaklarına çöktü. Bölgede birbirlerinin egemenliğini kırmaya çalışırken terör örgütlerini ya da rejimi desteklemeye devam ediyorlar. Sadece Türkiye terör örgütlerine karşı mücadele ediyor, Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunuyor ve Suriye halkının geleceğini düşünüyor. Suriye’deki son gelişmeler, Barış Pınarı Harekâtı’nın sahaya ve masaya yansıması, ABD, Rusya ve Avrupa ülkeleriyle ilişkileri kapsamında Türkiye’nin dış politikasını Yıldız Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mehmet Akif Okur’la konuştuk.
YPG’nin dokunulmazlığını Türkiye kaldırdı
Türkiye Barış Pınarı Harekâtı ile hangi planları bozdu? Yanı başımızda oluşturulmaya çalışılan terör devleti ihtimali ortadan kalktı mı?
Bu harekât tarihi bir dönüm noktası oldu. Uzun yıllardır sınırlarımızın dibinde bir garnizon devlet yatırımı yapıldı. Bu yatırımı yapanlar başta ABD, İngiltere ve Fransa’nın olduğu NATO ülkeleriydi. Bu hamleyi YPG terör örgütünün DEAŞ terör örgütüne karşı mücadele etmesi bahanesiyle yapıyorlardı. Fakat DEAŞ tehlikesi ortadan kalktığında bile terör örgütü YPG’ye yardımlarını sürdürdükleri için Türkiye duruma müdahale etti. YPG arkasında ABD’nin olduğunu düşünerek militanlarına dokunulmaz olduklarını söylüyordu. Barış Pınarı Harekâtı bu düşünceye darbe vurmuş oldu.
Terörist Mazlum Kobani’ye pek çok ülke arka çıkıyor. Kamışlı’da da yoğun bir terörist nüfus var. ABD bayrakları da o bölgeye dikilmiş durumda. Küresel güçlerin terör örgütüne desteğinin çıkış noktası nedir?
Süreci anlamlandırmak için devletimizin kurulduğu iklimi hatırlamalıyız. Osmanlı’nın son yüzyılına damgasını vuran en önemli mesele, tebaası olan bazı unsurların azınlık haline getirilmesi ve büyük bir devletin bu azınlıklar üzerinde sözde hami rolünü bürünmesi ile iç karışıklıklar ortaya çıkarması şeklinde gerçekleşti. Şimdi de aynı senaryo uygulanıyor. Terörün en önemli amacı budur. Önce bir etnik köken üzerinde hegemonya kurarak her türlü haklara sahip olmasına rağmen bu gruba sen azınlıksın denilerek o psikolojiyi ekmek ve bu kitlenin büyük devletlerce himaye altına alınması. Kobani’nin parlatılması da bununla bağlantılıdır. Yüz yıl önce de Ermeni olaylarında aynı dil kullanıldı. Bölücü terör örgütlerine karşı yürütülen mücadele Batı basınında Ermeni halkına karşı yapılıyormuş gibi lanse edilmişti.
Küresel güçler Kürtleri Hristiyanlaştırma çabasında
Suriye iç savaşından itibaren Kürtlerin de devleti olsun söylemi ortaya çıktı fakat bu coğrafyada planlar genellikle yüz yıllık olarak yapılıyor. Kürtler üzerine gibi görünüp PKK eksenli oynanan küresel bir oyun var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Küresel güçler PKK’yı ideolojisi itibariyle destekliyor ve amaçlarına uygun olarak görüyor. Bu örgüt vasıtasıyla Ortadoğu’da yaşayan Kürt kitleyi dönüştürmek istiyorlar. Muhafazakâr kanadı misyonerlik faaliyetleri üzerinden hâkimiyet altına almaya çalışıyorlar. Bugün Aynel Arap’ta evanjelik kilisesi açıldı. Orada bazı Kürtlerin Hristiyanlığa geçtiği yönünde haberler geliyor. Bu yalnızca bir terör faaliyeti değil, daha uzun vadeli bir dönüşüm projesi. Tarihte benzer planlar yapıldı. Ermeni devleti meselesi gibi.
Ne zaman PKK’ya yönelik operasyon başlatılsa ABD ve Fransa sözde Ermeni soykırımını öne sürüyor. Ermenilerle PKK’lı Kürtler arasında bir bağlantı var mı?
Bu çok önemli bir tarihsel ilişkiye dayanıyor. 19. yüzyılda Osmanlı’ya gelen protestan misyonerler Kürt ahali ile de ilgileniyorlar ama karşılık bulamıyorlar. Tehcire tabi tutulan Ermenilerin bir kısmı burada iyi münasebet kurulmuş olan Kürt aşiretlerine emanet ediliyor. Coğrafyada isim değiştirme üzerinden kaynaşma yaşanıyor. Kendini Kürt olarak ifade eden ama aslen Ermeni olan bir nüfus var. Böylece bir asır öncesinin kinini bu terör örgütü üzerinden kusmayı sürdürüyorlar. Bu yüzden Türkiye’ye karşı sözde Ermeni soykırımını kongrede gündeme getirerek o tarihi hafızayı canlandırıyorlar.
Demografik yapıyı değiştirdiler
Güvenli bölge kapsamında Suriyeli mültecilerin vatanlarına dönme hususu var. Bu süreçle alakalı öngörünüz nedir?
Suriye’nin demografik yapısı değişti. Suriye’de Türkmen ve Sünni Arap nüfusun büyük bölümü ülke dışına sürüldü. Yapılar araştırmalarda bu insanların rejim orada olduğu müddetçe geri dönmek istemediği yönünde. O örgüt orada var olduğu müddetçe Türkiye için tehdit yok olmayacaktır. Türkiye akan kanın durması için ASTANA sürecinde yer aldı ama bu süreçte rol alan ülkeler farklı düşünüyor.
Türkiye şu aşamadan sonra sahaya tekrar döner mi? Mesela ABD ve Rusya’nın karşı olmasına rağmen Kamışlı ve Haseke bölgesine geçebilir mi?
Türkiye bu harekâtı genişletebilir. Tabi ki tepkiler olacaktır ama Türkiye “burada durursam, Suriye haritasının kalan kısmının kalıcı hale gelmesini izlersem bunun sonucu ne olacak? Yarın bu imkânı bulabilir miyim?” diye düşünmesi gerekiyor. O yüzden de Türkiye’nin Suriye’yi bütünleştirecek ve Türkiye’yi güvenli kılacak bir hattı oluşturması gerekiyor. Bu sebeple harekâtın yeni safhalarının olabileceğini düşünerek sürekli tetikte bulunmalıyız.
PROF. DR. MEHMET AKİF OKUR KİMDİR?----------------------------------------------------------------------
Mehmet Akif Okur Boğaziçi Üniversitesi, İİBF, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yüksek lisansını, ardından doktorasını tamamladı. 2010 yılında Uluslararası İlişkiler Doçenti ünvanını kazandı. 2009 yılında Erasmus Öğretim Üyesi Hareketliliği Programı Çerçevesinde İtalya’da University of Foggia’da (Universita’ Delgi Studi Di Foggia) lisansüstü düzeyde ders verdi. Ağustos-Aralık 2010’da Georgia State University, Middle East Institute’de misafir öğretim üyesi olarak Ortadoğu üzerine çalışmalar yaptı. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde, Uluslararası İlişkilerde Temel Kavram ve Gelişmeler, Gazi Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde Türkçe ve İngilizce dillerinde Uluslararası Politika ve Uluslararası İlişkiler Teorileri derslerini verdi. Uluslararası bilimsel toplantılarda sunduğu tebliğlerin yanı sıra bilimsel dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi bulunmaktadır.