Dün Çanakkale bugün Afrin

Emperyal dünyanın sömürü mantığının değişmediğini ifade eden Cezmi Eraslan, "Zeytin Dalı operasyonuyla sınırlarımızı garanti altına almak istiyoruz ama karşımızda ABD var. O dönem Yunan kuvvetinin arkasında İngiltere ve Fransa'nın lojistik, siyasi ve askeri desteği vardı. Aynısını bugün de Afrin'de görüyoruz" dedi.

SÖYLEŞİ: ÖZLEM DOĞAN

Henüz ana kuzusu gencecik çocuklardan ardında küçücük bebelerini bırakıp cepheye koşan yiğitlerimize kadar 250 bin şehit verdiğimiz bir büyük zaferin; 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi'nin dün 103. yıldönümünü kutladık. Öte yandan dün TSK da Afrin kent merkezinden bir video paylaştı. Kent merkezindeki hükümet binasında bayrak açan bir askerimiz "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 18 Mart Şehitler Günü'nde Türk milletine ve tüm şehitlerimize armağanıdır" sözleriyle Mehmetçiğin ecdadına vefasını gösterdi. Bugünlerimiz için kendi canını gözünü kırpmadan feda edenlerin, Türk tarihine damga vuranların, yıkılmak üzere olan bir imparatorluğun birçok cephesinde savaş veren bir millete başarısıyla güç verenlerin destanıdır Çanakkale. İstiklal Şairimiz Mehmet Akif şiirinde, Gelibolu Yarımadası'nda kopan kıyameti ve Marmara'ya geçmek için ufacık bir karaya donanmalarla saldıran düşmanların gösterdiği vahşeti anlatırken 'göklerden ölüm yağdığını, yerin ölü püskürttüğünü' yazmıştır. Dedelerimizin can vererek 'Çanakkale geçilmez' mührünü vurdukları bu şanlı zaferin ayrıntılarını İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Cezmi Eraslan'la konuştuk.

'Mayınlara çarparak battılar'

İtilaf Devletleri için 18 Mart Deniz Savaşı muharebelerinde kaybetmenin dönüm noktası nedir?

18 Mart 1915 deniz muharebeleri için dönüm noktası İtilaf Devletleri'nin Boğaz'dan içeri girmesidir. Tabyalara koyduğumuz topların atış menziliyle İtilaf Devleti donanmaların atış menzili arasında fark vardı. Bir aylık bombardıman sonra bizi zayıflattıklarını düşünerek top menzilimize girdiler. Öncelikle Nusrat Mayın gemisinin döşediği mayınlara çarparak battılar.

İtilaf Devletleri donanmasının yenilgiye uğraması ne anlama geliyor?

O dönem emperyal dünyanın simge silahları olan ve yenilmez, bükülmez, karşı konulmaz anlamına gelen Irresistible ve Inflexible için savaşın başladığı ve bittiği nokta 18 Mart'tır. Bununla birlikte tabyalarımızı modernleştirerek savaşa hazırlayan sürece hazır hale getirmek de zafere giden yolda son derece önemli bir ayrıntıydı.

'Sultan Abdülhamid tehlikenin farkındaydı'

Osmanlı Devleti Boğaz'dan olası bir saldırı tehlikesine karşın önlem almış mıydı?

93 Harbi ve sonundaki yenilgiyle tehlikenin farkına varılabildi. Bu yenilgi ekonomik olarak devleti çökertmişti. Abdülhamid yeni bir saldırı karşısında devletin karşı koyamayacağı endişesiyle Mehmet Asaf Paşa'ya boğazlar üzerinde bir savunma mekanizması kurma görevini vermiştir. Sultan Abdülhamid gelişen silah sanayini yakından takip ederek orduya alınması noktasında kendi hazinesinden para harcayarak büyük bir irade ortaya koymuştur. 18 Mart zaferinin arkasında elli yıllık bir hazırlık, bir mücadele var.

'Tereddüt etmeden ölüme koştular'

Çanakkale Zaferi'ni birkaç cümleyle özetlerseku2026

18 Mart zaferi bir yıllık bir süreç. Bu süreçte memleketi ve milleti söz konusu olduğu zaman zerre tereddüt etmeden ölüme yürüyen insanların mücadelesinden bahsediyoruz. 250 bin kişiyi şehit verdiğimiz bir cephedir Çanakkale.

Mustafa Kemal'in 57. Alay'a verdiği emri nasıl yorumluyorsunuz?

Yerinde ve zamanında inisiyatif kullanarak askerini ve kendisini gözünü kırpmadan ölümle burun buruna getirerek başarılı olduğu için Mustafa Kemal öne çıkmıştır. Haritalar da bunu bize çok net gösteriyor. İtilaf Devletleri'nin atağı Sultan Abdülhamid'in hazırladığı tabya sistemini boşa çıkaracak bir hareketti. Eğer düşman Conk Bayırı'nı geçip Kocaçimen tepesinden ileri gidebilseydi, denizdeki savunma tertibatı boşa çıkacaktı ve İstanbul'u işgal edeceklerdi. Devletin kalbine ulaştıkları için de daha 1915'te Osmanlı için savaş bitmiş olacaktı.

'Çanakkale cephesi kaçınılmazdı'

Dönemin şartları da göz önünde bulundurulursa Çanakkale cephesinin açılması kaçınılmaz mıydı?

Osmanlı bu cepheyi açmadı. İtilaf Devletleri saldırdı. Biz son kalemizi savunduk. Düşman devletler Çanakkale'den geçselerdi Karadeniz üzerinden Rus çarlığına yardıma gideceklerdi. Bu süreç ciddi anlamda Osmanlı'yı paylaşma anlaşmalarıyla doludur. Marmara, Kocaeli Yarımadası ve İstanbul'un Rusya'ya terki İngiltere ve Fransa tarafından kabul edilmişti. Kendi sanayilerine lazım olan hammadde kaynağı için Musul-Kerkük kısmını İngiltere, Adana-Çukurova kısmını da Fransa işgal edecekti. Dolayısıyla Çanakkale cephesinin açılması kaçınılmazdı.

Sonuçta tüm planlar Osmanlı toprakları üzerineydi, öyle değil mi?

Birinci Dünya Savaşı'na girmemek Osmanlı'nın elindeydi ama girmeseydi çok daha rahat paylaşılacaktı. Girip kazanabilse kaybettiğini alma ihtimali vardı. Bu çerçevede Osmanlı son atımlık barutunu kulandı. Abdülhamid'in 93 harbinden beri hazırlandığı bir savaştı bu. Çünkü masada paylaşılacak olan Osmanlı'nın topraklarıydı.

'İtilaf Devletleri'nin ittifakı parçalandı'

Çanakkale Zaferi İtilaf Devletleri'nin hangi planlarını alt üst etti?

Çanakkale Zaferimiz bütün hesapları alt üst etti. İtilaf Devletleri Boğazlardan geçip Osmanlı'yı düşüremedi, Rusya'ya yardım edemedi. Rusya'da ihtilal çıktı. Bolşevikler iktidara gelip Rusya'yı savaştan çekti. İtilaf cephesi parçalanmış oldu. Böylece Türkiye hükümeti bu cepheyle ittifak yaparak emperyalist karşıtı mücadelesini verebildi.

Şanlı zaferimiz dünyada nasıl yankı buldu?

Sadece Türkiye'de değil tüm dünya üzerinde tesir yaptı. Fransızlar tarafından desteklenen İngilizlerin yenilmez armada ordu vasfı başarısızlığa uğradı. İngilizlerin tüm sömürgelerinde 'Türkler başardı, biz niye başarmayalım' düşüncesi oluştu.

'Büyük bir takım ruhu vardı'

Bu büyük destanın ana noktası nedir sizce?

Arıburnu, Anafartalar, Conkbayırı ve diğer cephelerde komutanlarımız elde ettikleri başarıyı askerlerine mal etmişlerdir. Allah Allah deyip kurşuna gövdesini siper eden Mehmetçik'tir. Burada bir takım ruhu vardır. Hem komutan ve asker birbirine inanıp güvenmiştir. Çanakkale Zaferi'ni mümkün kılan da budur.

Çanakkale Zaferi'nden birkaç yıl sonra İstanbul'un işgal edilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çanakkale'de verilen mücadele boşa gitmedi. Bu insanlar bu millete bağımsız yaşama azmini miras bıraktılar. Bu paha biçilecek bir ders değil. Düşman en güçlü haliyle kalbimize elini attığında en zor zamanımızda karşı koyduk. Demek ki biz her zaman bunu başarabiliriz.

'Eğitimli insan kaybını telafi edemedik'

Cephede okumuş kesimi de şehit verdik. Bu Osmanlı'nın son dönemini ve genç Cumhuriyet'i nasıl etkiledi?

Çanakkale'deki kaybı uzun süre telafi edemedik. Tanzimat'la başlayıp Abdülhamid döneminde zirve yapan eğitilmiş nesil oluşturma mücadelesinin önemli bir kısmı orada şehit düştü. Son kırk yılın birikimi cepheye gitti. Birinci Dünya Savaşı sırasında bir buçuk milyon insanımızı kaybettik.

İtilaf Devletleri'nin savaşta kimyasal ve misket bombası kullandığı ayrıca hastaneleri de bombaladığı kayıtlarda yer alıyoru2026

Çanakkale'de savaş hukuku ve insanları ihlali söz konusuydu. Emperyal devletler o gün de bugün de menfaati söz konusu olduğu zaman tanıdığı tek hukuk güçtür. Gücünüz yoksa her türlü hukuksuzluğa maruz kalırsınız.

'Emperyalizmin mantığı değişmiyor'

Dünle bugünü kıyaslarsak Türkiye ve küresel güçler arasında tarihi bir çekişmenin aynı perspektifte sürdüğünü söyleyebilir miyiz?

Emperyal dünyanın sömürü ve yönetme mantığı değişmiyor. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonuyla sınırlarımızı garanti altına almak istiyoruz ama karşımızda ABD var. Üstelik stratejik müttefikimiz dediğimiz bu devlet 1984'den beri bu bölgeye yatırım yapıp terörist eğiterek hazırlık yapıyordu. Bu sadece bir sonuç. Biz buzdağının su üstündeki kısmını görüyoruz. Oysa Batı bir plan yapacaksa ise en az elli yıllık düşünüyor.

Gençlerimize Çanakkale ruhunu tam manasıyla nasıl hissettirebiliriz?

Günü birlik politikalarla gidersek bunlarla baş edemeyiz. Bundan sonraki nesli, uzun vadeli projelerle milli varlığına düşman unsurlara karşı mücadele ruhuyla yetiştirmek zorundayız. Çanakkale gezilerinde ezbere dayalı anlatım değil oradaki ruhu hissettirebilmek çok önemli. Sıradanlaşmamamız ve sıradanlaştırmamamız gerekiyor.

'Dünün aynısını bugün yaşıyoruz'

Topraklar ve düşman değişmedi. Dün Çanakkale bugün de Suriye/Afrin diyebilir miyiz?

Hem Çanakkale'yle hem de milli mücadeleyle paralel görebiliriz. O dönem Yunan kuvvetinin arkasında İngiltere ve Fransa'nın lojistik, siyasi ve askeri desteği vardı. Aynısını bugün Afrin'de görüyoruz ve aynı tehlikeyi yeniden yaşıyoruz. Yüz sene sonra aynı sıkıntıyı yaşıyorsak demek ki tarihten gerekli dersi çıkarmamışız.

Milli başarılarımıza sahip çıkabiliyor muyuz sizce?

Bundan 15 sene önce Çanakkale tabyaları adeta mezbelelikti. Oysa Atatürk her yıl Gülcemal vapuruyla hafızları gönderip şehitlerin ruhuna mevlit okutarak tarihi bir başarıyı canlı tutuyordu. Atatürk'ün ölümünden sonra 1950'li yıllarda Kut'ül Amare'yi kutlamayı da bıraktık. Geçmişi unutup yeni nesillere milli bilinci aktarmadığımız zaman aynı tehlikelerle bir daha karşılaşıyoruz. 1914-1923 yılları arasında varlık mücadelesi verip Cumhuriyet'i kurduk. Bu dönemde de 15 Temmuz'da çarpışma yaşadık. Sadece Cumhurbaşkanımızın bu mücadeleyi sahiplenmesi yetmez.

'Bu vatan kolay kazanılmadı'

Tarih bir millet için ne demektir?

Bizim Balkan savaşında, Birinci Dünya Savaşı'nda, İstiklal harbimiz sırasında, işgaller dolayısıyla neler yaşadığımızı unutmamamız ve gençlerimize aktarmamız gerekiyor. Çünkü bu vatan kolay kazanılmadığı gibi kolay muhafaza edilmedi. Unutmamak gerekir ki tarih bugün, dün aslında bugündür. Geleceği garanti altına almak istiyorsak dünü ve bugünü çok iyi analiz etmemiz gerekiyor. Gençlerimize ezberci bir eğitim değil, analitik düşünceye dayalı bir eğitim vermemiz şart.

PROF. DR. CEZMİ ERASLAN KİMDİR?

1961 yılında Adana'da dünyaya gelen Cezmi Eraslan 1979'da girdiği İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü'nden 1983 yılında mezun oldu. 1985'te aynı fakülte ve bölümde Yüksek Lisansını tamamladı. 1989 yılında, İngiliz arşiv ve kütüphanelerinde araştırma yapmak üzere Londra'da bulundu. Nisan 1991'de II. Abdülhamid Devrinde Osmanlı Devleti'nin İslam Birliği Siyaseti adlı tezini vererek Tarih Doktoru unvanını aldı. 02 Temmuz 1991 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Anabilim Dalı'nda Yardımcı Doçent olarak göreve başladı. 6 Ekim 1994 tarihinde, Yeni Osmanlılardan Atatürk'e Türk Aydınında Cumhuriyet Düşüncesinin Gelişimi konulu takdim tezi ile Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Doçenti, 2005'te de Türkiye Cumhuriyeti Tarihi takdim teziyle profesör unvanını aldı. II. Abdülhamid ve dönemi, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi hakkında çok sayıda kitapta bölüm yazarlığı bulunan Prof. Dr. Eraslan bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti Tarihi sahasında 9 doktora, 24 yüksek lisans tezi yönetmiştir. Evli ve bir çocuk babası olan Eraslan halen İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü müdürlüğü görevine devam etmektedir.