RÖPORTAJ: Serdar Arseven
Samsun’daki İlim Merkezi’nde İlahiyatçı Yazar Dr. İhsan Şenocak ile güncel konuları konuştuk. Şenocak, Milli Piyango, Yılbaşı, Nafaka, hutbe gibi konularda çarpıcı bilgiler verdi.
Hutbeler ayrı olmalı
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan hutbelerin bütün camilerde aynen okutulması’nı doğru bulmayan İnsan Şenocak, “Doktorlara emir veriyorsunuz. Diyorsunuz ki ‘herkese aynı reçeteyi yazacaksınız.’ Böyle tedavi olmaz. İmamlar kendi hutbesini hazırlamalı. Bir iki gün üzerinde çalışmalı. Mevcut uygulama imamları tembelliğe sevk ediyor.”
Sarık ve çarşaf Fatih’i hatırlatıyor
Dr. Şenocak, sarıklılara, çarşaflılara, başörtülülere yönelik saldırılar hakkında da şunları söyledi: “Sarık, çarşaf, Doğu Roma’nın çocuğuna Fatih’i hatırlatıyor. Sarık demek onun için hezimet demek; Kosova demek, Mohaç demek, Zigetvar demek. Başka ne diyebiliriz ki, içimizdeki Romalılar!”
Samsun’daki İFAM adlı İlim İrfan Merkezi’nde ziyaret ettiğimiz Dr. İhsan Şenocak Hoca ile gündemde tartışılan baçı dini konuları konuştuk. Şenocak hocanın çarpıcı açıklamalarıyla sizleri başbaşa bırakıyorum.
Milli Piyango meselesi
-Öncelikle Yılbaşı ve Milli Piyango’yu sormak istiyorum. Piyango’nun “Milli!” olmasına ne diyorsunuz?
-Avcı, kuşu tuzağına düşürmek için, kuş gibi öter, kuşlar da aşağıda başka kuşlar var zanneder, tuzağa düşer. Avcının avı olur. Müslüman bir adam, Piyango kumar deseler uzak duracak, başına milli, millet, (koyarak) İslâm’la irtibatını kurmuşlar zamanında. Millet aslında ‘Din’ anlamında da kullanılır; ‘Millet-i İbrahim’ gibi. Milli Piyango! Tabii… İslâm, yeri geldiği zaman, tecrit ediliyor, hayattan dışlanıyor, ama insanlar sömürülecekse, o zaman kumarın başına onunla alâkalı bir kavram getiriliyor. Milli gibi…
- Piyango’dan büyük ikramiye kazananlar perişan…
-Allah Teâlâ, dünyada da, ahirette de perişan ediyor. Haram yollardan kazananlar hep böyledir. Yani, büyük servetleri vardır, ama yürekleri daralıyor.
-Piyango parası…
-Dünyada da ahirette de perişan eder.
- Yılbaşı kutlamak?
-Kesinlikle haramdır. Bir de şu: Eskiden, yılbaşı geceleri dansöz çıkardı. Müslümanların buna bir tepkisi vardı, şimdi yılın her akşamı öyle oldu. Müslümanlar kötü kokulara alıştı.
-Boşanmalar artıyor, hal böyle olunca da nafaka ödemesi gündeme geliyor.
-İslâm’da serbest piyasa ekonomisi var, Batı’da da var, fakat İslâm’ın kayıtları var. Kadın üzerinden para kazanamazsınız. Bugün batı o hale geldi ki… Kamyon şoförü kadın mıdır erkek midir? Erkeklerdir, ama kamyon lastiği reklâmını yaparken oraya bir kadını çıkarıyor, erkekler ona baksınlar diye. Kadını bu şekilde reyting vasıtası haline getirince evinden uzaklaştırdılar. Özellikle bu ‘nafaka’ meselesi. Batı’da adam diyor ki, ‘Evlenecem bir süre sonra ayrılacam, ömür boyu nafaka ödeyecem. Helâl, haram hassasiyeti yok, dilediği kadınla, dilediği zaman, parası varsa beraber oluyor. Batı bu şekilde kadını para vasıtası yapınca dağıldı. İslâm dünyasında belki fikri manada bir uyanış yok, ama kemiyet itibarı ile sayı itibarı ile çoğalıyor. Batı’nın, bunu durdurması lâzım. Nasıl durduracak, İşte İstanbul Sözleşmesi’dir, vesairedir, orayla aileye girdiler. Osmanlı son döneminde kadın hareketlerinin sloganı ‘hocaya da hayır, kocaya da hayır!’ idi. O damar aslında farklı merhalelerle bugün İslâm aile yapısının içine girmiştir.
-Sürekli nafaka meselesi?
-İslâm Hukuku’na göre, bir kadın kocasından boşandı ise, sadece iddet müddeti içerisinde nafaka alabilir. Onun dışında bir nafaka alamaz ama kadının mehri var. Adam o mehri vermek zorundadır.
-‘Kadın Beyanı Esastır” cümlesi hakkındaki düşünceniz?
-Bütün hukuk sistemleri, tarafları dinleyip karar verir. İslâm’a göre de, diğer sistemlere göre de, bir iddia eden var, bir de onun suçlamış olduğu taraf var. Biri delil ortaya koyar, öteki kendisini müdafaa eder. Bütün sistemlerde böyledir. ‘Kadın mutlaka masumdur, dolayısıyla o asla yalan konuşmaz, o kime suç isnad ediyorsa, mutlaka o mücrimdir.’ gibi bir anlayışa sahip olmuş oluruz ki, dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok. Bir de şuradan bakın: Bizim inancımızın kadına verdiği değere bir de Avrupa’nın verdiği değere. Avrupalı adam, 19. yüzyıla kadar kadın satıyordu. Kilise ‘Kadın insan mı, hayvan mı?’ bunu tartışıyordu, Ama Peygamberimiz (a.s.) 15 asır önce ‘Cennet kadının ayağı altında’ dedi. Ona ‘anne’ dedi. Onun makamını mevkiini, bunların hayal edemeyeceği seviyeye çıkardı. Yani bugün ‘Kadın hakkı’ diyenler, soruyorum şimdi buradan onlara: Pavyonlarda kadınlar içki servisi yapıyor, bunu hangi kadın ister? Ayyaşlara içki servisi yapıyor. Kadın hakkından bahsedenler o kadınları oradan kurtarmak için devletin etkili yetkili birimlerine niçin çağrıda bulunmazlar? Öte yandan, ev kadını, birilerinin gözünde ikinci sınıf kadın. Tamam kadın çalışsın, çalışsın da… Peki onun evindeki kadın ‘bakıcı’ olacak. Kadın dışarı gidiyorsa, çalışıyor, evine başka bir kadın gelecek, o onun çocuğuna bakacak. Madem, evde çocuğa başka birisi bakacak, e, anne baksın çocuğa. Evde çalışan kadın, kadın değil mi? Onun sosyal hakları korunacak mı? Onların hukuku niçin gözetilmez. Çalışan kadın çocuğunu kime bırakacak? Yüz bin bakıcı, bir çocuğa bir annenin şefkati ile bakamaz.
-----------------------------
Her doktor aynı reçete yazamaz!
- Diyanet’in yazdığı hutbelerin bütün camilerde aynen okutulmasını eleştiriyorsunuz…
-imam kardeşimin eline bir metin veriyorsunuz, belki o üniversite camiinde, umuma dönük bir hutbe hazırladı. Ama siz farklı bir metin gönderiyorsunuz. Başkalarının yazıp göndermiş olduğu yazıyı aynı aşkla okuyabilir misiniz? Doktorlara, genelge gönderiyorsunuz, diyorsunuz ki ‘herkese aynı reçeteyi yazacaksınız.’ Böyle tedavi olur mu, olmaz. Kuranı Kerim bir reçetedir, Allah-u Teâlâ bunu gönderdi, insanlara arz edilecek. Hocalar reçeteleri oradan alacaklar. Bir imam hutbe hazırlayacak, belki iki gün çalışacak üzerinde. Kendisi bir değer üretecek. Mevcut durum imamları tembelliğe sevk ediyor.
-‘Her imam başka hutbe okursa, sıkıntı olur’ diyenler de var…
-İslâm’ın esasları bellidir. Devletin ilgili denetim mekanizması var. Bu yöntemle gençlikle irtibat kuramazsınız.
Gereksiz polemikler
-İlahiyat fakülteleriyle, ilâhiyatçılarla ilgili eleştirileriniz de var.
-Benim küllî anlamda bir ilâhiyat tenkidim yok. Ben de ilâhiyatçıyım, ilâhiyatta doktora yaptım. Şunu söyleyeyim: Bazıları, Müslümanların arasında ihtilâf çıksın diye bir takım konuları atıyorlar, biz onların ortaya attıkları konuları bin sene önce bitirmiştik. Ehl-i Sünnet ulemâsı, sapık fırkaların ne kadar itirazı varsa, onların cevabını verdiler, bitirdiler bu işi. Bunu darağacı ile yapmadılar, devlet gücü ile yapmadılar. Bilakis ehl-i sünnet ulemâsı azap görmüştür. Yani işkence görmüştür. Ama hep hakikati söylemiştir. Ümmetin gerçek meselelerini konuşmuş, gündeme taşımıştır. Ekranlara çağırdıkları ‘hoca’lardan bazıları, Cennet’i anlatıyorlar. Bu dünyada biz, Allah Tealâ’nın belirlediği haramlardan uzak durmuyorsak, helâlleri hayatımıza taşımıyorsak Allah Teâlâ Cennet’i bize açar mı? Öte tarafta bakıyorsunuz, çıkıyor birisi, Kuranı Kerim noktasında şüpheler oluşturuyor, öbürü kabir azâbını inkâr ediyor, başka bir şeyi inkâr ediyor.
-----------------------------
Necaset yiyen adam BİLİM adamı oluyor!
-Celal Şengör hakkında ne düşünüyorsunuz?
-Bakın, bir nevi kadını istismar ediyorlar, çalışanın alın terini sömürüyorlar, siz de oradasınız ve sessiz kalıyorsunuz. Bunun hesabını bir Müslüman Allah Teâlâ’ya veremez. Biz imam hatipteyken, meşhur gazetelerin birinde, o gazetenin Meşhur Patronu ile yapılmış bir söyleşi vardı. Diyordu ki, ‘Her sabah, odama geldiğim zaman gazetemin birinci sayfasında bedenini gösteren bir kadın pozu isterim’! Şimdi bu adamlar, kadın hak ve hukukunu savunuyorlar! Celal Şengör adında biri, her türlü necaseti yediğini söylüyor, iftiharla anlatıyor, o adama bilim adamı diyorlar. “Kütüphaneye gittim’ diyor, kadının bacağına bakmak için gitmiş, oraya. Yani bu milletin yüzüne baka baka, ekranda bunu anlatıyor, kadın dernekleri, hocaların tesettür konuşmasından rahatsız olanlar, buna seyirci kalıyor. Ekranda o yetmişine, seksenine gelmiş, şehvetli ihtiyar, kadının şeklini bacağını vesairesini ekranda şehevi ifadelerle tavsif ediyor, cinsel tacize mi çağırıyor! Bunu yapıyor ekranda. Karşı çıkışlar çok zayıf. Fakat sjz diyorsunuz ki,’ Ey ümmetin kızları, evlâtları, Allah Teâlâ size tesettürü emretti.’ Şimdi, ben dedim ki ‘O halde dolaşıyorsa, erkekler, ona bakıyorlar.’ Bakmıyor mu? ‘Adam’ anlatıyor işte; 70 yaşında ihtiyar söylüyor, öteki gazete patronu söylüyor. Ben de Allah Teâlâ’nın emrini onlara bildiriyorum. Bu konu camide konuşulmayacak da nerede konuşulacak?
İçimizdeki Romalılar
-Sarıklı gence, çarşaflıya, başörtülüye saldırılara dair değerlendirmeniz?
-Sarık Doğu Roma’nın çocuğuna batılı adama, Yavuz’u hatırlatıyor, Fatih’i hatırlatıyor, Hüdevendigâr’ı hatırlatıyor. Sarık demek onun için hezimet demek; Kosova demek, Mohaç demek, Zigetvar demek. Başka ne diyebiliriz ki, içimizdeki Romalılar!