Disleksi hastalık mıdır? | Disleksiyle baş etmenin yolları

Disleksi bir hastalık değil, öğrenmeyle ilgili zihinsel süreçlerde bir farklılıktır. Yaş ilerledikçe kaybolmaz. Yetişkin hayatında da yavaş okuma ve güç okuma şeklinde kendini gösterebilir. Bu yüzden küçük yaşlarda üzerinde durulması gereken bir konudur. Genellikle ilkokul çağlarında, okumaya başlama aşamasında kendini gösterebilir.

Disleksi bir hastalık değil, öğrenmeyle ilgili zihinsel süreçlerde bir farklılıktır. Yaş ilerledikçe kaybolmaz. Yetişkin hayatında da yavaş okuma ve güç okuma şeklinde kendini gösterebilir. Bu yüzden küçük yaşlarda üzerinde durulması gereken bir konudur. Genellikle ilkokul çağlarında, okumaya başlama aşamasında kendini gösterebilir.

Disleksi, ilk kez İngiliz Doktor W.P Morgen tarafından 1896 yılında tanımlanmıştır. Morgen’a göre Disleksi”Doğuştan kelime körlüğüdür.”

İlk olarak yapılan bu tanımlamadan sonra günümüze kadar birçok disleksi tanımı yapılmıştır.

Avrupa Disleksi Derneğine göre disleksi tanımı “Disleksi;okuma,heceleme ve yazma becerilerini edinmede nörolojik kökenli bir farklılıktır.”

Disleksi, zeka düzeyi “normal veya normal üstü” olan,”okuma hızı,okuma kalitesi,okumayı öğrenme hızı,okuduğunu anlama- anlatma becerisi” yaşıtlarına ve zekasına kıyasla; beklenenin altında olan okuma bozukluğunun genel adıdır.

DİSLEKSİ BELİRTİLERİ NELERDİR ? -Okumayı öğrenirken zorluk yaşama -Okuma hızının beklenenin altında olması -Yazarken harf atlama – Bozuk yazma -Okurken harf atlama -Okurken kelimeleri değiştirerek okuma -Okumakta zorlanma – Yazarken zorlanma -Harfleri birbirine karıştırma (b,d,p gibi) -Rakamları ters yazma (3-6-9… gibi) -“6-9″,”3-8″,7-4″ gibi rakamları birbirinden ayırt etmede zorluk yaşama -Okuduğunu anlama ve anlatmada zorlanma -Sıralı ezber gerektiren konuları ezberlemekte güçlük çekme.(Ayların sırası,haftanın günlerini sıralama) -Çarpım tablosunu ezberlerken veya ritmik sayarken zorlanma -Renkleri karıştırma -Sağı solu ayırt etmekte zorlanma – Kendini,bir konu hakkında fikrini iyi ifade etmekte zorlanma -Toplama ve çıkarma işaretini karıştırma -Ayakkabılarını bağlama gibi motor becerilerde zorlanma -Okula gitmek istememe -Yazarken sıra,satır atlama -İmla kurallarını uygun yazmakta zorlanma -Noktalı ve noktasız harfleri yazarken ve okurken birbirne karıştırma

DİSLEKSİSİ OLAN ÇOCUKLARDA DEPRESYON Depresif semptomlar ev ya da okul değiştirme, yeni bir kardeşin doğumu, babanın iş ya da hastalık nedeniyle ayrılması ve akut hastalık veya ameliyat gibi yaşam olaylarının çocukların psikiyatrik bozukluklarında tetikleyici etkenler olduğu saptanmıştır. Öğrencilere yönelik bulgular dikkate alındığında, çocuklardaki depresyonda sınıf, babanın çalışma durumu, gelir düzeyi, kardeş sayısı gibi demografik özelliklerle birlikte, ailede bir hastanın olması ve okul başarısı gibi faktörlerin de önemli etkenler olduğu belirlenmiştir. Bu sonuçlar dikkate alındığında, okula başlama ve okul sürecinde çocuklarda depresyon belirtileri ortaya çıkabilmektedir. Dolayısıyla öğrenme güçlüğü görülen çocuklarda da depresyon belirtilerinin yaşanma olasılığı, risk grubu olarak düşünüldüğünde, daha yüksek olabilir. Çocukluk dönemindeki belli deneyimlerimiz ve bazı güncel yaşam olayları bizleri bu olaylara depresyona girerek tepki vermeye yatkın kılar. Olumsuzluğu aşırı bir şekilde vurgulayan düşünceleri, çocukluğumuzdan bu yana yaşamamız bizleri depresyona meyilli bireyler olarak kılmaktadır. Okul döneminde çocuk anne-baba ve büyüklerine karşı yenik düşerse okul hayatında başarısızlık yaşarsa çocukta inhibisyon denilen bir nevi sönüklük meydana gelecektir ki bu durum çocukta suçluluk duygusu ve depresyon geliştirecektir. Olumsuzluğu, başarısızlığı devamlı yaşayan öğrenme güçlüklü öğrencinin okul başarısızlığı, sosyal izolasyon ve duygusal gelişim sorunlarının olması onları daha depresif kılmaktadır. Yapılan birçok araştırmada da akademik başarısızlıkları bulunan öğrenme güçlüğü gösteren öğrencilerin umutsuzluk düzeylerinin çok yüksek olduğu saptanmıştır.

DİSLEKSİ İLE İLİŞKİLİ DUYGUSAL VE SOSYAL PROBLEMLER

Okul öncesi dönemde uyum gösteren birçok dislektik çocuk, okul yaşamının başlamasıyla birlikte duygusal ve sosyal problemler yaşamaktadır. Okulda okuma ve yazmayı beklenilen hızda ve şekilde öğrenememeleri çocuklarda utanç, kaygı, üzüntü, özgüven eksikliği gibi sorunlar doğurmaktadır. Disleksiye bağlı olarak yaptıkları hatalar nedeniyle aileleri, arkadaşları ya da öğretmenleri tarafından eleştirilebilmekte ve bu durum onların sosyal ilişkiler kurmakta zorlanmalarına ve yalnızlaşmalarına neden olabilmektedir. Dislektik bireylerin öğrenmede yaşadıkları güçlüklerin neden olacağı hayal kırıklıkları, benlik saygısının düşmesine neden olabilir. Dislektik öğrencilere yaşadıkları zorluklarda sabır ve anlayış gösterilmezse okul reddi, okulu bırakma, depresyon, kaygı, panik atak gibi psikolojik bozukluklar ve davranış problemleri görülebilir.

DİSLEKSİ NEDİR? DİSLEKSİ’NİN FARKLI GELİŞİM ALANLARINDAKİ BELİRTİLERİ NELERDİR?

Disleksi; normal veya normalin üstünde zeka seviyesine sahip çocuklarda okuma, okuduğun anlama, yazma, sesleri karıştırma, okuduğunu aklında tutma gibi konularda yaşanan zorluktur. Bunların yanı sıra dislektik çocukların sosyal beceriler, ince – motor, kendini ifade etme, matematik gibi alanlarda yaşıtlarından daha geride oldukları görülmektedir. Öğrenme güçlüğü olan çocuklar anasınıfı ve 1. Sınıftan itibaren harfleri veya kelimeleri kopyalama ve doğru bir biçimde yazmakta sorun yaşamaktadırlar. Örneğin; b–d harflerinin karıştırılması, s harfinin ters yazılması, kelimelerin birbirinden kopuk yazılması, cümle kurmakta zorlanma.. Matematikte; ritmik saymada sayıların sırasını karıştırma, basit matematik işlemlerde zorluk, işlem sembollerini karıştırma (× yerine + yazma gibi) şeklinde belirtiler görülmektedir. Bu çocuklar akademik yaşantının yanı sıra sosyal, ince-motor beceriler, kişilik gibi alanlarda zorluk yaşarlar. Sosyal çevresi ile iletişimde zorluk yaşayabilir. Yavaş konuşurlar, sosyal olaylara yönelik farkındalıkda, jest ve mimikleri anlamakta zorlanırlar. Kelime dağarcıklarının sınırlı olması kedinin ifade etme becerisini kısıtlamaktadır. Disleksiye sahip çocuklar, ince – motor becerilerinde; ayakkabılarını ters giyme, bağcık bağlama, düğmelerini yanlış ilikleme davranışı görülür. Kalemi doğru bir şekilde kavrama, harflerin arasındaki mesafe, harflerin çizgiye yakınlığı ve kelimeler arası boşluklarda hatalar görülür. Yönleri karıştırabilirler, sağ – sol ayrımı, haritada yeri gösterme, bulunduğu konumu tarif etmede güçlük çekerler. Sıralı görevleri yapmakta zorlanırlar. Yönergeleri takip edemezler. Sınıf görevlerini yaparken diğer öğrencilerden daha fazla zamana ihtiyaç duyarlar. Çocuk anlama güçlüğünü gizlemek veya öğretmenin dikkatini başka yöne çekmek için disiplinsiz davranışlar gösterebilir. Sosyal kabul oranları diğer öğrencilere göre daha azdır buna bağlı olarak sosyal duyarlılık kavramı geliştirmezler.

DİSLEKSİDE GÖRSEL-İŞİTSEL UYARAN UYUMU

Disleksi dünya nüfusunun %5 ile %10’unu etkileyen ve en yaygın olan öğrenme zorluğudur. Dünyada bu zorluğu yaşayan kişilere kelimelere ve fonemler üzerine birçok yaklaşımla yaklaşılıyor. Oxford Üniversitesi bu yaklaşımlar yanında daha çok dikkat odaklı olarak yoğunlaşılması gerektiğine işaret ediyor. Oxford Üniversitesine göre en kolay edinilebilir yol olarak video oyunları olabileceğini söylüyor. Deneysel psikolog Vanessa Harrar; disleksi olan insanların dikkatlerini görme ve ses arasında değiştirmek zorunda kaldıklarında reaksiyonlarında gecikmelerin meydana geldiğini belirtiyor. Günümüzde bilim insanları disleksiye neyin neden olduğu hakkında fikir birliği içinde değillerdir. Ancak teoriler beyinde görsel ve işitsel verileri yönlendiren hatalı bir sinir yolu olduğunu söylüyor. Bu sinir arızalandığında insanların duyduklarını düzgün bir şekilde birleştiremediği, görsel verileri işleyemediği belirtilmektedir. Bunu test etmek için araştırmacılar disleksi olan 17 kişiye ve 19 kişilik kontrol gruplarından ses duydukları anda bir düğmeye basmalarını ve ekranda gördükleri görseli flaş kartı tarif etmeleri istendi. Sonuçlara göre; Dislektik grubun dikkatini bir ses ve flaş arasında değiştirmesi gerektiğinde tipik okuyuculara göre cevap ve tepki vermekte daha gecikmeli oldukları görüldü. Gerçekte olan şey; bir flaş görüntüyü takip eden dislektik birey sese normalden daha yavaş- gecikmeli olarak tepki veriyordu. Yani duyular arasında asimetrik bir gecikme vardı. Psikolog Harren’e göre bunun beklenmedik bir sonuç olduğunu, dislektik olan tüm insanlar için asimetrik gecikmenin doğru olup olmadığını görmek adına daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğunu belirtti.

DİSLEKSİ Mİ DİSPRAKSİ Mİ?

Bireylerde disleksi ile birlikte başka tür öğrenme bozuklukları da görülebilmektedir. Yapılan araştırmalar, özgül öğrenme bozukluklarından biri olan dispraksi ile disleksi arasında bir ilişkinin olabileceğini göstermektedir. “Hareket organizasyon bozukluğu” veya “Beceriksiz çocuk sendromu” olarak bilinen dispraksi özgül öğrenme güçlüğünün bir türüdür. Dispraksinin birçok özelliği disleksi ile benzerlik gösterdiğinden karıştırılabilmektedir. Dispraksili bireyler yaşlarının altında bir motor koordinasyon becerilerine sahiptir. Dispraksi bebeklik döneminde emekleme ve yürümede yaşanan sorunların fark edilmesiyle ortaya çıkmaktadır. Dispraksi olan bireyler denge kurmakta zorlandıkları için bisiklete binerken, ip atlarken güçlükler yaşar. Çok enerji harcadıklarından dolayı hep yorgundurlar. Uyku sorunları ve aşırı korkuları vardır. Işık, ses gibi fiziksel uyaranlara karşı aşırı hassastırlar. Dil problemleri yaşarlar ve el yazısı ve büyük harflerle yazı yazmada zorlanabilirler. Dispraksi sorunu karşısında çocukların el becerilerini geliştirmesinde yardımcı olacak aktiviteler yapmak yararlı olmaktadır.

DİSLEKSİNİN GELİŞİMSEL YÜZÜ

Okul Öncesinde; Konuşmaya başlamada ve anlaşılır konuşmada geç kalma Benzer kelimeleri yanlış telaffuz etmek, kalıcı bebek konuşması Kapı, dayı, halı gibi kafiyeli örüntüleri fark edememek Harfleri öğrenmede ve hatırlamada güçlük Aile geçmişindeki okuma ve yazma güçlükleri Okul Çağlarında; Okuma ve yazmada belirgin güçlük Şekillerin, harflerin ve kelimelerin yönlerini şaşırmak (b-d, 15-51, çok-koç…) Kelimelerdeki harflerin sırasını karıştırmak Okuma yaparken satır atlamak Kelimelerin vurgularında yanlışlık Sorulara sözlü olarak doğru cevap verirken, yazılı cevaplarda zorluk Sağ ve sol yönlerini karıştırmak Olağandışı sakarlık Düşüncelerini düzenli bir şekilde ifade etmede güçlük Yetişkinlikte; Pek çok alanda başarılı olmasına rağmen okuma-yazmada sınırlılık Yavaş, yanlış ve genellikle sesli okuma Okuduğunu hatırlamakta güçlük Telefon numaralarını hatırlamakta güçlük Önemliden önemsize doğru olayları anlatmada zorluk Planlama, komposizyon ya da rapor yazmada zorluk Okuma-yazma sırasında konsantrasyon problemleri Verilen görevleri sırasıyla yerine getirmede güçlük

DİSLEKSİ VE MÜZİK

Amerika’da yapılan birçok araştırma, disleksisi olan çocuklarda müzik eğitiminin kolay olmadığını ama bununla beraber edinilen müzik eğitiminin, dil gelişimi ve okuma becerilerinde ilerlemeye yardımcı olduğunu göstermiştir. Dislektik çocuklarda zamanlama problemi vardır ama bu problem, eğitim ile azaltılıp dil ve okuma becerileri geliştirilebilir. Müzik eğitiminde de zaman oldukça önemlidir. Ritimsiz ve tempo tutmadan müzik düşünülemez. Müzik eğitimi alan dislektik çocuklarda dil gelişimi ve okuma becerilerinin daha hızlı ve etkili geliştiği gözlenmiştir. Bunun sebebi olarak, zamanlama problemi üzerine daha çok çalışmış olmak gösterilebilir. Dislektik çocuklar, okuma güçlüğü olmayan çocuklara göre müzik eğitiminde daha çok zorlanırlar. Fakat müzik eğitimi almanın dislektik çocuğun fonolojik gelişiminde rolü büyüktür.

ÖĞRENME BOZUKLUĞU VE KAYNAŞTIRMA EĞİTİMİ

Öğrenme bozukluğu gelişimsel bir sorundur ve bireyin doğumu ile başlar, eğitim süreci içinde edinilmez. Öğrenme bozukluğu nedeniyle sorun yaşayan çocuklar, özellikle öğrenme bozukluğunun bilinmediği toplumlarda “anlaşılamama” sorunu yaşarlar. Okuyamadıkları ya da yazamadıkları için zeka düzeylerinden kuşku duyulur. Ailelerin paniğe kapılması ve öğretmenlerin öğretememe endişesi doğrudan çocuğa yansır. Anne-babası ya da öğretmeni, çocuğun zaman zaman ilgi çekmek amacıyla kasten böyle davrandığını dahi düşünebilirler. Oysaki görme engeli olan bir çocuğa, olmayan bir çocuğun okuduğu yöntemle oku-yaz demekle, öğrenme bozukluğu olan bir çocuktan akıcı ve hızlı okumasını beklemek aynı şeydir. Özel eğitim ve psikoterapi tekniklerinin kullanıldığı Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı (BEP) uygulanmazsa, öğrenme bozukluğunun kendiliğinden geçmeyeceği bilinmektedir. Bu alanda yapılan araştırmalar, kaynaştırma eğitimi ile beraber verilen destek eğitimin öğrenme bozukluğu olan çocuklar için en uygun yol olduğu görülmektedir. Kaynaştırma eğitiminde özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin, eğitimlerini öncelikle akranları ile birlikte aynı kurumda sürdürmeleri sağlanır. Kaynaştırma eğitiminde en temel amaç, çocuğun sınıfın bir üyesi haline gelmesi, diğer öğrencilerin katıldığı tüm çalışmalara olabildiğince katılmasının sağlanmasıdır. Bu temel amaç, çocuğun olumlu benlik gelişimini destekleyerek kendi gerçeğini benimsemesine ve bununla birlikte önemli ve değerli bir birey olduğuna dair bir algı oluşturmasına katkı sağlamaktadır. Birlikte eğitimin amacı, öğrencilerin akranlarıyla akademik ve sosyal yönden bütünleştirilerek sosyal ve duygusal gereksinimlerinin karşılanmasıdır. Bu bakış açısıyla, kaynaştırma uygulamaları sonucunda tüm öğrencilerin bireysel farklılıkları anlayarak, bu farklılıklara saygı göstermeyi öğrenecekleri, iletişim, arkadaşlık ve birlikte çalışma becerilerinin artacağı ve özel desteğe ihtiyacı olan öğrencilerin sosyal becerilerinin gelişeceği kabul edilmektedir.

ÖZGÜL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜYLE EŞ GÖRÜLEN PSİKİYATRİK TANILAR

Okul, çocuğun toplumla en çok iç içe olduğu alandır. Öğrenme güçlüğü yaşayan çocuğun, öğretmenleri ve arkadaşları tarafından karşılaşabileceği olumsuz davranışlar; çocuğun özgüvenini, akran/aile ilişkilerini ve ruhsal durumunu etkileyebilmektedir. Farklı görülmenin yarattığı yalnızlık, çocuğu içe kapanmaya yöneltmekte ve diğer ruhsal bozukluklara davetiye çıkarmaktadır. Yapılan çalışmalar, özgül öğrenme güçlüğü tanısı alan bireylerin eş tanı oranlarının yüksek olduğunu belirtmektedir. Bu tanılar arasında en çok gözlenenlerin DEHB ve KOKGB (Karşı olma karşıt gelme bozukluğu) olduğu, bunları anksiyete ve duygu durum bozukluklarının izlediğini bilinmektedir. Öğrenme bozukluğu temelli bu sorunların, uzun süreli olması durumunda psikiyatrik eş tanıların arttığı bilindiğinden, erken tanı önem taşımaktadır. Bunun için, okul öncesi ve ilköğretimde görev yapan eğitmenlerin bilinçlendirilmesi, bu alandaki seminerlerin arttırılması, özel eğitim merkezlerinin yaygınlaştırılması gibi konularda çalışmalar yapılması gerekmektedir.

DİSLEKTİK ÇOCUĞUN ÖZ SAVUNMA BECERİSİNİN ÖNEMİ

Öz savunma bireyin güçlü ve zayıf yönlerini bilerek çevre kontrolünü yapmasıdır. Kişinin hayatında en önemli ihtiyacı kendisini savunmasıdır. Savunmasını gerçekleştirmek için seçimler yapar, kararlar alır. Dislektik çocuğunuza ilk öğreteceğiniz şey kendisini savunmak olmalıdır. Bu ona yapacağınız en iyi şey olacaktır. Çocuğunuz kendi sözleriyle mutlaka disleksiyi tarif edecek yeterlilikte olmalıdır ki; kendini savunurken bende disleksi var diyebilsin. Bu durumun hem çocuğun yaşadığı zorlu sürece hem de toplumsal olarak bu durumu daha normalleştirmeye çalışmalıyız. Disleksinin bilimsel tanımını paylaşıp çocuğunuzun kendi sözleriyle tarif etmesi konusunda cesaretlendirebilirsiniz. Bu sürecin kendisini keşfetme süreci olduğunu unutmayın. Çocuklar genellikle bu tarz şeyleri duymaya hazır değildirler ve karşı tepkisel davranabilirler. Onun bütün hayatını bilen birisi olarak bunu sizden daha iyi bilecek başka biri yoktur. Çocuğunuzun işitsel mi- görsel mi, hareket halinde mi (kinestetik) öğrendiğini defalarca gözlemleme şansınız olmuştur. Bu özelliklerden hangisine ait bir beyin yapısı olduğunu fark ettirmeniz önemli. Bu çalışma ile kendisine ait farkındalığı derinleşecek ve hayata dair öz savunması gelişecektir. Çocuğunuzun kendisini savunmasına izin verin, çünkü ilerleyen yaşlarında öz savunması oturmuş bir çocuğun toplum içine daha rahat girmesini veya kendini ifade etmek için yanında birinin olması gerekmediğini hissederek büyüsün.

DİSLEKTİK ÖĞRENCİLERİ TEKNOLOJİ İLE DESTEKLEMEK

Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, teknolojik yöntemleri kullanmak dislektik bireylerin öğrenme süreçlerinde kolaylaştırıcı bir rol oynamaktadır. Çeşitli görsel ve işitsel sistemleri aynı anda kullanmak dislektik öğrencilerin bağımsız öğrenme yeteneklerini geliştirmektedir. Tabletler, akıllı telefonlar ve bilgisayarlara yüklenebilecek kelime tamamlama, kelime tahmini gibi programlar ile öğrenciler ödevlerini daha hızlı tamamlayabilmekte ve yazım kurallarına odaklanmak yerine ödevin içeriğine odaklanabilmektedirler. Ayrıca mobil karikatür programları da öğrencilerin ilgilerini canlı tutmak ve öğrenme süreçlerini kolaylaştırmak açısından etkili olabilmektedir. Özellikle karikatür ile dislektik bireyin arasında bir ilişki ve hikaye oluşturmak iyi bir öğretim stratejisi olarak görülmektedir. Bazı planlama programları da içerdikleri semboller, grafikler ve görüntüler sayesinde dislektik bireylerin planlama yaparken gösterdikleri çabayı azaltabilmektedir. Konuyla ilgili araştırmacılara göre bu tarz teknoloji destekli yöntemler geliştirilmeli ve yaygınlaştırılmalıdır.

DİSLEKSİSİ OLAN ÇOCUKLARDA GÖRSEL ALGI BECERİLERİNİN OKUMA BECERİLERİNE BİR ETKİSİ VAR MI? Disleksisi olan çocukların görsel algı alanlarında bozukluklar vardır. Yapılan araştırmalar görsel algı becerilerini geliştirdiklerinde bu alandaki performanslarının da arttığını öne sürmüştür. Nitekim yapılan araştırmada da görsel algıyı geliştirmeye yönelik yapılan çalışmalar aynı zamanda okuma becerisini de olumlu etkileyip daha akıcı ve okuduğunu anlama gibi olumlu geri dönütler gözlemlenmiştir. Araştırmanın içinde çocuğun görsel hafızası, görsel tamamlama ve şekil-zemin algısını geliştirmeye yönelik müdahalelerde bulunmuşlardır. Aynı zamanda araştırmacılar erken tanının çocuk için önemine ve akabinde gerekli olan sağlıklı ve eğitim hizmetlerine yönlendirilmesinin ileri ki yaşlarda akademik ve sosyal başarısı üzerine etkisine de vurgu yapmışlardır. Disleksi yani ‘’özel öğrenme güçlüğü’’ ülkemizde sıkça rastlanan; eğitimcilerin ve ailelerin yeterince bilgi sahibi olmaması sebebiyle çocuğun ihmal edilebilmesiyle sonuçlanan bir durumdur. Özel öğrenme güçlüğü fark edilmemiş bir çocuk, eğitim sistemi içinde ondan beklenilen kriterlere yeterince uyum gösteremediği takdirde çok kolay dışlanabilir ve bu onun yaşayacağı pek çok zorluğun yalnızca başlangıcıdır. Çocuğun okul öncesi dönemde öğrenme güçlüğünün fark edilmesinde, onun ilk sosyal ortamı olan ailenin önemli bir rolü vardır. Önceki kuşaklarda var olan disleksik bireyler bunun için bir ipucu olabilir ancak yıllar öncesinde özel öğrenme güçlüğü ile ilgili yeterli farkındalık gelişmediği için belki de önceki kuşaklar kendi öğrenme güçlüklerinin farkında bile değildi. Peki anne babalar çocuklarının özel öğrenme güçlüğünü nasıl fark edebilir? Okul öncesi çocuklarda disleksiye işaret eden özellikler şu şekilde belirtilebilir: • Tekerlemeleri ya da ‘’sandalye’’ ‘’masa’’ gibi cisimlerin isimlerini öğrenmede belirgin şekilde zorluk yaşanması; • Anne babanın ona bir şeyler okumasından keyif almak ancak harflere veya kelimelere herhangi bir ilgi göstermemek; • Gözlemlenebilir bir şekilde dikkat eksikliği; • Kıyafetlerini giymede ve ayakkabılarını doğru ayağa giymede zorluk yaşanması; • Topu yakalama-tekmeleme-atma yada sekme ve zıplama gibi durumlarda sıkıntı yaşanması; • Kolay bir ritimde el çırpmakta zorlanma; • Konuşma gelişiminde gecikme. Belirtilen özellikler anne babaların kolayca gözlemleyebileceği özellikler olup kesinlikle ihmal edilmemesi gereken durumlardır. Özel öğrenme güçlüğü; uzmanlık gerektirir ve olabildiğince erken ve doğru müdahale edilmesi sonucunda çocuk okul hayatında ve sonraki dönemlerde sosyal ve psikolojik anlamda minimum seviyede zorluk yaşar. Disleksinin teşhisinde anne babaya düşen en önemli görev çocuğun ihtiyaçlarının ve yaşadığı zorlukların ‘’farkında olmak’’, ona yeterli sevgi ve ilgiyi vererek onu desteklemektir. Büyüme, gelişme ve öğrenme seviyesi her çocuk için farklıdır ve önemli olan bunun bilincinde olup çocuğa doğru şekilde yaklaşmaktır. Salman U., Özdemir S., Salman A., Özdemir F. (2016) , ‘’Özel öğrenme güçlüğü ‘Disleksi’ ‘’, FNG&Bilim Tıp Dergisi , 2(2):170-176.

OKUMA GÜÇLÜĞÜ VE DAVRANIŞ BOZUKLUĞU Hiç kuşkusuz okuma akademik yaşantının en temel yapı taşlarından biridir. Her insan okul hayatına okuma-yazma öğrenmeye çalışarak başlamaktadır. Okuma düzeyinin istenilen seviyede olması önemli bir konudur. Bir öğrencinin okuma alanında zorluk yaşaması diğer akademik derslerde de sorun yaşamasına neden olabilir. Ders başarısındaki bu düşüş ister istemez öğrencinin benlik algısını olumsuz yönde etkilemekte ve hatta o öğrencinin düşük benlik algısından kaynaklı davranış problemleri sergilemesine sebep olabilmektedir. Eğer öğrenciye sabırla ve anlayışla yaklaşılmazsa okulu bırakma, depresyon, anksiyete, panik atak gibi davranış bozuklukları ile karşı karşıya gelinebilir. Bu noktada öğrenciyle iyi bir iletişime sahip olmak, onun ihtiyacını anlayıp gereken şekilde karşılamak yapılacak en önemli adımları oluşturmaktadır.

DİSLEKSİ ZEKA İLE AÇIKLANABİLİR Mİ? Disleksi ve zeka ilişkisine bakıldığında araştırmaların disleksiyi bir zeka kuramı ile açıklıyor olması disleksi ile zeka aralarındaki ilişkiyi kabul ettiğinin bir göstergesidir. Disleksinin tanılanmasında ülkemiz de dahil olmak üzere birçok ülkede yaygın olarak IQ testleri kullanılıyor. Toplanılan araştırma sonuçlarında ise disleksi veya diğer okuma sorunlarının her IQ düzeyine sahip çocukta görülebileceğini göstermektedir. Araştırmacıların genel görüşü, disleksinin IQ ile açıklanamayacağı ve bununla birlikte çocuğun IQ testi sonucu ile okuma becerisi arasındaki farka bakılarak tanı konulmasının ise yanlış bir method olduğunu düşünmektedirler. Araştımacılara göre esas sorun zekayı ölçtüğünü iddia eden IQ testlerinden kaynaklanmaktadır. Disleksi zeka ile açıklanabilir ancak IQ testlerinin ölçtüğü özellik zeka değildir. IQ testlerinin neredeyse tamamında yer alan maddeler, okulların öğretim programına dayanmaktadır. Bu sebebten dolayı, bilinenin aksine IQ testi okul başarısını açıklamaz, tam tersine okul başarısı IQ testi sonuçlarını açıklar.

CİNSİYET, DİSLEKSİDE BELİRLEYİCİ BİR FAKTÖR MÜDÜR? Disleksi denilince akla gelen en popüler yanılgılardan biri, disleksi olan erkeklerin, disleksi olan kızlara oranla daha fazla olduğudur. Böyle bir genelleme yapmanın doğru olmadığı düşünülmektedir. Erkeklerin kızlara oranla disleksi olma durumunun daha fazla olduğu kanısı hâlâ araştırma konusudur. Yapılan çalışmalar incelendiğinde tek bir sonuca ulaşmak mümkün değildir. Erkeklerin kızlara oranla disleksi olarak teşhis edilmesinin asıl nedeni bazı araştırmacılara göre erkeklerin cinsiyete özgü davranışlarının şüphe uyandırarak teşhise olanak vermesidir. Diğer bir çalışmada, okullarda erkeklerin daha yüksek oranda disleksi olarak teşhis edilmesine rağmen, aynı bireyler üzerinde yapılan bilimsel teşhislerde kız ve erkekler arasında oransal olarak bir farka rastlanmamıştır. Çinli disleksi olan çocuklar üzerinde yapılan çalışmada, okuma ile ilgili bilişsel yeteneklerde cinsiyet farklılığından söz edilemediği belirtilmiştir. Buna rağmen, erkeklerin daha yüksek oranda disleksi olduğunu teşhis eden çalışmaların varlığı da mevcuttur. Örneğin; beyinde korpus kallosum üzerinde yapılan çalışmada, kızların erkeklere oranla daha azalan oranda nöro-anatomik simetrik özelliği gösterdiği, bunun da kız ve erkek disleksi olan bireyler arasında var olan dilsel farklılıklara sebep olabileceğinden bahsedilmektedir.

TÜRKİYE’DE ÖZEL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ

1963 yılında ilk kez özel eğitimci Kirk tarafından ortaya atılan öğrenme bozukluğu kavramı, günümüz de okuma bozukluğu anlamına gelen disleksi ile eş anlamda kullanılmaktadır (Erman, 2002; salman ve ark, 2016). Özel öğrenme güçlüğü, depresyon, anksiyete, düşük sosyoekonomik konum gibi koşullardan olumsuz olarak etkilenmekle birlikte, daha çok nörobiyolojik bir bozukluk olarak değerlendirilmektedir. Eş zamanlı olarak görüldüğü rahatsızlıklar içerisinde, iletişim bozuklukları, yaygın gelişim bozuklukları, Asperger sendromu, dikkat eksikliği sayılabilir. (salman ve ark, 2016). Ülkemizde çocuklarda özgül öğrenme güçlüğünün görülme sıklığı oldukça yüksektir (salman ve ark, 2016). Özel eğitim alanında yapılan çalışmaların kökeni eski tarihlere dayanıyor olsa da, bu hizmetlerin kalitesinin arttırılması, yaygınlaştırılması ve yapılan uygulamaların düzenlenmesi son 20 yıl içerisinde gerçekleşmiştir. Buna karşın özel eğitim alanında yapılan çalışmalar, sahadaki uygulamalarda ve uzman yetiştirme süreçlerinde sorunlar yaşandığını belirtmektedir (Özkardeş, 2012). Özellikle özgül öğrenme güçlüğünün aileler ve eğitimciler tarafından bilinmemesi, çocukların eğitim süreçlerinde sorunlar yaşamasına neden olmaktadır (salman ve ark, 2016). Ülkemizde özgül öğrenme güçlüğüne sahip çocuklara yönelik olarak 3 temel eğitim programı bulunmaktadır. Bunlardan ilki, Kaynaştırma/BEP Programlarıdır. Program temelde özel eğitime ihtiyaç duyan çocuğun, bir takım düzenlemeler yolu ile eğitim sistemine uyum göstermesinin sağlanmasıdır. Yapılan araştırmalar, okullarda eğitim veren öğretmenlerin bu alanda yeterince eğitimli olmadığını, çocuğa sunulan imkanların yeterli olmadığını ve ailelerin sahip oldukları hakları bilmediklerini ortaya koymaktadır. Buna karşın, kaynaştırma hizmetinden yararlanma oranlarında son yıllarda belirgin bir artış yaşandığı görülmektedir (Özkardeş, 2012). Uygulanan bir diğer programda rehabilitasyon merkezlerince gerçekleştirilmektedir. 2009 yılında yapılan düzenlemelerle Özgül öğrenme güçlüğü tanısı almış çocuklara yönelik olarak rehabilitasyon merkezlerinde destek programları oluşturulması kararlaştırılmıştır. 750 saatlik bir uygulama sürecini içeren bu program, özel öğrenme güçlüğü destek eğitim programı olarak adlandırılmıştır (Özkardeş, 2012). Özgül öğrenme güçlüğü ile çalışan bir diğer kurumda özel okullardır. Büyük ilerdeki özel okullar başta olmak üzere pek çok okul, sorun yaşayan öğrenciler için düzenlemelere gitmektedir. Özel okullarda gerçekleştirilen bu uygulamaların nitelik ve nicelikleri hakkında yapılmış bir araştırma olmadığından verimlilikleri hakkında bilgi sahibi olunamamaktadır. Ancak bu okullarda karşılaşılan en büyük sorunun zaman olduğu belirtilmektedir. Okul saatleri ve etüt saatlerinde yapılan etkinlikler sorun yaşayan öğrencileri, diğer öğrencilerden daha fazla yorabilmektedir. Bu durum, öğrencilerin okul sonrası eğitimlerinden yararlanmalarını engelleyebilmektedir (Özkardeş, 2012).

İLKOKUL DÖNEMİNDEKİ ÇOCUKLARDA DİSLEKSİ BELİRTİLERİ - Zekanın normal ya da normal üstü olması, – Okul başarısında gösterdiği performansın beklenenden düşük olması, – Okuma gerektirmeyen derslerde çok daha başarılıyken okuma gerektiren derslerde daha az başarı göstermesi, – Olması gerekenden daha yavaş okuma, – Heceleyerek okuma, – Harfleri yazarken ve okurken karıştırabilme (ou-oö-uü-öü-pb-bd-sş gibi), – Bazı heceleri ters okuma (el-le, eli-ile.. gibi), – Yazarken kelimeleri ters yazma, – Okurken ve yazarken harf, hece atlama, – Kelimenin sonlarını uydurarak yuvarlayarak okuma, – Okurken noktalama işaretlerinde duraklamama, – Özellikle okumaya karşı isteksizlik, – Başkasının okuduğundan daha iyi anlama, – Okuma-yazmayla ilgili ödevlerinden kaçınma, – Yazarken noktalama işaretlerini atlama, – Yavaş yazma, – Okunmakta zorlanacak şekilde bozuk bir yazı ile yazma, – Tahtada yazılanları defterine geçirmekte zorlanma, – Ödevlerini eksik alma, – Ödev yapmakta isteksizlik, – Ödev yaparken sık yardım isteme, – Sık sık dört işlem hatası yapma; -,+,x işaretlerini karıştırıp çıkarma yerine toplama, toplama yerine çarpma yapma, – Sayıları tersten okuma (41-14…gibi), – Çarpım tablosunu öğrenmekte büyük ölçüde zorlanma, – Bölme işlemine ters yönden başlama, – Toplama işlemine ters taraftan başlama, – Eldeleri unutma, – Günleri, ayları sırasıyla saymakta zorlanma, – Alfabeyi sayarken sırasını karıştırma, – Olay ya da öyküleri sıralamakta güçlük çekme, – Yanlış yapmaktan korkma, – Yıl, ay, gün gibi kavramları karıştırma (hangi gün, yıl, ay, mevsimde olduğumuzu bilmeme).

ÖZEL ÖĞRENME GÜÇLÜKLERİNİN ORTAYA ÇIKMASININ NEDENLERİ Özel öğrenme güçlüklerinin ortaya çıkma sıklığı, %1-%30 arasında değişir. Özel öğrenme güçlüğüne neden olan faktörler kesin olarak bilinmemekle birlikte şimdiye kadar yapılmış olan araştırmalara göre: 1) Özel Öğrenme Güçlüğü kalıtsaldır. Ailedeki diğer bireylerde de gözlenebilir. 2) Kalıtsal nörolojik hastalıklarla ilişkisinin olabileceği düşünülmektedir. 3) Yakın akraba evliliklerinde ortaya çıkma ihtimali artar. 4) Hamilelik ve doğum sırasında geçirilen hastalık veya travmalar çocukta özel öğrenme güçlüğünün ortaya çıkmasını tetikleyebilir. 5) Hamilelikte yanlış ve bilinçsiz ilaç alınması, alkol kullanılması, kan uyuşmazlığı, zamanından önce veya erken doğum, oksijen yetmezliği veya doğum ağırlığının düşük olması da ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. 6) Doğum sonrasında ve erken çocukluk dönemlerindeki kafa travmaları, besin yetersizliği, zehirli maddeler (kurşun zehirlenmesi) öğrenme güçlüğüne neden olabilir. 7) Çocuğun geçirdiği kazalar ve ateşli hastalıklar da öğrenme bozukluğuna neden olabilmektedir.

Türklük Bilimi Araştırmaları 2003: Türkçe Öğretimi Açısından Özel Öğrenme Güçlüğü – Duygu UÇGUN

DİSKALKULİ / MATEMATİK ÖĞRENME BOZUKLUĞU BELİRTİLERİ NELERDİR? Yapılan araştırmalar ve literatürde yer alan çalışmalar göz önüne alındığında diskalkulik bireylerin ortak özellikleri ya da diskalkulinin belirtileri aşağıdaki gibi özetlenebilir: • Belleğin zayıf çalışması sebebiyle yapılan hatalı hesaplamalar, • Temel matematik becerileri içeren işlemlerin oldukça yavaş ve zor çözülmesi, • Toplama ve çarpma işlemlerinin değişme özelliğini tanımadaki yetersizlik, • Matematik problemlerinde kullanılan adım ve işlemleri sergilemede zorlanma, • Özellikle dikkatsizlik yüzünden yapılan hataların çok olması, • Görsel ve mekânsal işleyiş ile ilgili problemler, • İşlemlerde sürekli on parmak kullanma, • Sayıları kıyaslamada zorlanma, negatif ve pozitif sayıları ayırt edememe, • Para üstü verirken şaşırma, • Gün, hafta, ay, mevsimler vb. kavramları anlamada güçlük çekme, • Zamanı anlatmada, yer ve yönü bulmada zorlanma, • Stratejik planlamada beceri eksikliği (örn: satranç oynarken), • Matematikteki genel kavramları anlayamama ve hatırlayamama, • Kesirler konusunu anlamada zorlanma, • Sayıların geçtiği öğrenmelerde hafıza zayıflığı, • Matematiksel sembollerin kafa karıştırması, • Günlük hayat problemlerini anlamada, bilgileri ve olayları sıralamada zorlanma, • Basit geometrik şekilleri çizememe ve tanımlayamama.

OKUMA BOZUKLUĞU NEDİR? Disleksi okuma,yazma veya heceleme gibi konularda gözlenen sorunlarla kendini belli eden bir öğrenme güçlüğüdür. Her ne kadar disleksi temelde okur-yazarlık süreçlerine odaklanmaktaysada, dislektik bireylerin matematik alanında da sorunlarla karşılaşabildiği bilinmektedir.Disleksiye kısa süreli hafıza ve algı hızında yasanabilecek sorunların da eşlik etmesi mümkün olduğundan, bu kişiler toplu öğretim kurumlarında egitim alirken zorluklar yasayabilmektedir.

Disleksinin erken yaşta fark edilmesi durumunda, doğru eğitim teknikleriyle sağlıklı bir öğretim ortamının oluşturulabilmesi mümkündür. Kişilerin sınıf düzeyleri ve karşılaştıkları sorunlara yönelik olarak belirlenecek eğitim ve etkinlikler sayesinde, eksiklik görülen alanların desteklenebilmesi mümkündür.

DİSLEKSİ VE ÖZEL EĞİTİM Her çocuk birbirinden farklı özelliklere ve ihtiyaçlara sahiptir. İhtiyaçlarının bazıları güncel eğitim sistemi içerisinde karşılanırken bazı ihtiyaçların karşılanmadığı ve bu durumda ihtiyaçların karşılanabilmesi için özel eğitim desteği alma gereksinimi doğmuştur. Özel eğitim; gelişimde gecikme ve öğrenme süreçlerinde zorlanan bireylerin destek bir eğitim alarak kapasitelerini ortaya çıkarmalarını sağlayan çalışmalar bütünüdür. Ülkemizde özel eğitimle alanında yapılan uygulamalar oldukça eskiye dayanmaktır ancak özel eğitim hizmetlerinin daha geniş kitlelere ulaşması ve nitelikli hale getirilmesi için son 20 yılda birçok çalışma yapılmıştır. Ancak hala özel eğitim içinde yer alan özel öğrenme güçlükleri (ÖÖG) gibi alanlarda yapılan çalışma ve araştırmaların yetersiz olduğu görülmektedir. Özel öğrenme güçlüğü ile özellikle alanda çalışacak uzman ve uygulanacak program ile ilgili yetersizlikler söz konusudur.

OKUMA VE ÖĞRENME GÜÇLÜKLERİNE OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE NASIL MÜDAHALE EDİLEBİLİR? Okul öncesi dönemde okuma ve öğrenme güçlüklerine müdahalede temel amaç, 1. sınıf itibari ile yaşanabilecek potansiyel genelde öğrenme özelde okuma güçlüklerinin önlenmesi için çocukların bilişsel süreçlerinin desteklenmesidir. Bu amaçla eğitim-öğretim süreci açısından 4 temel kabul üzerinden ilerlenebilir; 1. Öğrenme güçlükleri erken dönem müdahalelerle önlenebilir. Ne kadar erken başlanırsa o kadar etkili olur. 2. Eğitim-öğretim çocukların güçlüklerini ortadan kaldırmaya yönelik değil bu güçlüklerden kaynaklanan öğrenme sorunlarının telafisini sağlayacak stratejilerin öğretilmesi ve var ise işe yaramayan stratejilerin düzeltilmesi şeklinde olmalıdır. Yani iyileştirme programının içeriğini, stratejiler oluşturmalıdır. Çocuk eğer kelimenin seslerini ayırt etmede güçlük yaşıyor ise çocuğa kelimedeki sesleri ayırmaya ilişkin yüzlerce görev sunup, bunu yapabilmesini sağlamaya çalışmak yerine, okumasını ve yazmasını zorlaştıran bu sorunu telafi edebilmesini sağlayacak stratejiler öğretilmelidir. 3. Öğretim yöntemi olarak doğrudan öğretim değil buluşa dayalı yaklaşım kullanılmalıdır. Yani çocuğa, edinmesi istenen stratejiyi doğrudan öğretmek yerine bu strateji kendisinin geliştirmesine olanak sağlayacak görevler verilmeli, öğretmen öğreten değil öğrenme sürecinde bir kolaylaştırıcı olmalıdır. Öğretmen öğrenciye, öğrencinin yakınsak gelişim alanı içerisinde deneyimler sağlamalıdır. 4. Çocuğa sunulan görevlerde çocuk, önceden belirlenmiş bir stratejiyi kullanmaya zorlanmamalı bu konuda özgür bırakılmalıdır. Ardıl işlemleme için hazırlanmış bir görev için çocuk eşzamanlı işlemlemeyi kullanabilir.

ÖZEL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ BELİRTİLERİ NE ZAMAN ORTAYA ÇIKAR ? Ülkemizde ilkokul birde okuma yazma öğrenimi sırasında yaşıtlarına göre okuması geciken çocuklar, sonraki yıllarda yavaş okuma, yanlış okuma ve okuduğunu anlamama gibi sorunlar yaşarlar. Disleksi nörogelişimsel bir bozukluk olan Özel Öğrenme Bozukluğu’nun bir alt tipidir. Nörogelişimsel bozukluklar genetik ve çevresel faktörlerin etkileşimi sonucu gelişimin erken dönemlerinde ortaya çıkar ve genellikle yaşam boyu süren durumlardır. Yani bir çocuk sonradan disleksi olmaz ancak etkilenen akademik becerilere olan gereksinimler bireyin kısıtlı olan yeterliliğini aşana kadar belirgin hale gelmeyebilir. Yani belirtilerin belirginleşmesi her çocukta aynı dönemde olmaz.

DİSLEKSİ HAKKINDA YANLIŞ BİLİNENLER 1. Disleksisi Olan Bireyler Geriye Okuma Yaparlar: Araştırmacılar, bu bireylerin harfleri ve kelimeleri geriye doğru görüp algıladıklarına dair her hangi bir kanıtın olmadığından bahsetmektedir. Onlara göre, disleksinin altında yatan ana problem görsel algı sorunları değil, fonolojik düzeyde dili işlemede yaşanan sorunlardır. 2. Sol El Kullananların Disleksisi Olma Oranı Daha Fazladır: Disleksisi olan kişilerin, bir kısmında solakların varlığından söz edilebilir fakat solaklığın varlığı disleksiye kesin bir işaret değildir. 3. Disleksisi Olan Bireylerin Hepsi Özel Yetenekli Bireylerdir: Disleksi ile zekâ arasında bir ilişki yoktur; her hangi bir zeka seviyesinde bu sorunla karşılaşılabilir. 4. Başarılı Bireylerin Disleksisi Olma İhtimali Yoktur: Eğer birey okulda başarılı bir öğrenciyse disleksisi olma ihtimali yoktur düşüncesi de başka bir yanlış kanıdır. 5. Zekâ Geriliği ile Disleksi Arasında İlişki Vardır: Disleksisi olan bireylerin zekâ geriliği yaşadıkları düşüncesi gerçeği yansıtmamaktadır. IQ testleri ve disleksi arasında ilişki bulunmamaktadır. 6. Toplumlarda Disleksi Nadir Görülen Bir Durumdur: Disleksinin toplumlarda sık görülmeyen nadir bir durum olduğu söylemi de disleksi hakkında yanlış bilinen kanılardandır. 7. Bir Birey Okuyabiliyorsa Disleksisi Olamaz: Disleksili bireyler kelimelerin şekillerini hafızaya kaydederek, benzer hikâyeleri ezberleyerek, ilk harflerin ardından tahminde bulunarak okuma gibi farklı yöntemlerle bir süreye kadar okuma yapabilmektedirler. Buna karşın hafızaları onları belli bir yere kadar yardımsız götürmektedir. 8. Okuma Eğitimi Başlamadan Önce Bireyin Disleksisi Teşhis Edilemez: Okul ortamı içerisinde yer almadan ve okuma deneyimi ile tanışmadan önce disleksinin teşhis edilemeyeceği konusundaki inanışlar da yanlıştır. 9. Disleksi Çocuklarda Bulunur Yetişkinlerde Bulunmaz: Disleksinin sadece çocukluk döneminde olacağı yetişkinlerde disleksinin olmayacağı bir yanılgıdır. Disleksi hayat boyu devam eden bir süreçtir. 10. Disleksi Medikal Tedavi Yöntemleri ile Tedavi Edilebilir: Disleksi okuma alanında uzmanlaşmış kişilerin uygulayacağı değerlendirme yöntemleriyle teşhis edilir ve eğitsel yöntemlerle tedavi edilir. Yani disleksinin tedavisi vardır sadece tedavi medikal değil, eğitseldir.

DİSLEKSİYİ SADECE FONOLOJİK BECERİ SORUNU OLARAK DEĞERLENDİRMEK DOĞRU VE YETERLİ MİDİR? Disleksinin açıklanmasında tek başına fonolojik beceri sorunlarının temel alınmasının doğruluğu konusunda, fonolojik sorunların varlığını kabul etmekle beraber fonolojik sorundan çok bu sorunlara neden olan bilişsel süreçlere önem verilmelidir. PASS teorisine göre sadece tek bir tür işlemleme gerektiren görev yoktur. Okuma görevi eşzamanlı ve ardıl işlemleme süreçlerinin her ikisinin de yer aldığı bir görev türüdür. Harf tanıma, heceleri birleştirme vb. daha çok eşzamanlı işlemleme gerektirirken harflerin bir hece ya da kelimedeki sıralamasını fark etmek daha çok ardıl işlemleme gerektirir. Okuma ediniminin ilk dönemlerinde fonolojik kodlamanın önemli olması sebebiyle ardıl işlemleme önem kazanırken eşzamanlı işlemleme daha çok okuduğunu anlama ile ilişkilidir. Okuduğunu anlamada anlamlı birimlerin ilişkilendirilmesi ve bu birimlerin daha üst düzey birimler içerisinde entegre edilerek okunanlara bir anlam verilmesi gerektiği için eşzamanlı işlemleme önem kazanmaktadır. Planlama ve dikkat süreçleri ise okumanın her alanında önemlidir ancak bu süreçlerdeki farklılıklar, okuma sürecinde daha çok karmaşık görevler olmasından dolayı fark yaratmaktadır.

ÖZEL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜNÜN SINIFLANDIRILMASI VE DİSLEKSİ Disleksi; ülkemizde oldukça yaygın bulunmasına rağmen az bilinen bir özel öğrenme güçlüğüdür. İlk defa 1963 yılında Kirk tarafından kullanılan ‘disleksi’ terimi bir sendromu temsil etmektedir. Disleksi olan bireyde beynin sağ ve sol yarım kürelerinde gelişimsel bozukluk olduğu görülür. Bireyin; okuma, yazma, matematik ve ifade gücünde zorluklar yaşadığı görülür. Özel öğrenme güçlüğü alt başlığında bulunan disleksiye eşlik eden birkaç öğrenme bozukluğu daha vardır. Bu bozuklukların sınıflandırılması şu şekildedir; •Okuma Bozukluğu (Disleksi) •Yazılı Anlatım Bozukluğu (Disgrafi) •Aritmetik Bozukluk (Diskalkuli) •Adlandırılamayan öğrenim bozuklukları Bu sınıflandırılmada belirtilen; disleksi yukarıda bahsedilen gibi okumada zorluk, okuduğunu anlayamama, harf karıştırma vb. şekilde görülür. Disgrafi ise bireyin yazma konusunda karışıklık yaşamasıdır. Harf karışması, aynalama vb. bu sınıflandırılmanın içindedir. Diskalkuli; bireyin matematikte zorluk yaşamasıdır. Ritmik sayma, ileri veya geri sayma, toplama ve çıkarmada problemler yaşar. Sınıflandırmadaki bu bozuklukların hepsi birlikte de görülebilir, disleksiye birkaçı da eşlik edebilir.

DİSLEKSİ BİREYİN ÖZGÜVENİNİ NASIL ETKİLER? Disleksi olan bireyler öncelikle okul yaşamında olmak üzere ailesinde ve arkadaş çevresinde birçok problem ile karşılaşmaktadır. Okulda gerek sesli okuma yaparken, gerekse matematiksel işlem yaparken arkadaşları ve öğretmeni tarafından yargılanacağını düşünür. Bu da çocuklarda kaygıyı arttırır. Çocukta kaygı arttıkça daha fazla hata yapmaktan korkarak sınıfta söz almak istemez, kimsenin onun okuduğunu, yazdığını görmesini istemez. Koordinasyon becerisindeki eksiklik nedeni ile bazı oyunları oynamakta zorlanır. Özellikle top ile oynanan oyunlarda ince motor kaslarındaki gerilikten dolayı zorlanır. Ayrıca bazen oyunlardaki sıraları takip etmekte zorlanır. Bu da arkadaşları tarafından zaman zaman dışlanmasına yol açar. Bunun yanında zaman zaman aileler çocukların yaşadıkları zorluğun sebebini bilmezler. Bu yüzden onları okuyup-yaşamadıkları zaman veya yavaş okudukları zaman suçlarlar: tembel olmakla, ders çalışmamakla vb. Bu durum çocuklarda kaygıya sebep olmakta ve kendilerini değersiz hissedip suçlamalarına yol açmaktadır. Kendisini suçlayan çocuk kendi öz değerini yitirmeye başlamakta bu da çocukta özgüven eksikliğine yol açmaktadır.

AKADEMİK BAŞARISIZLIĞA KARŞI ANNE-BABA YAKLAŞIMI NASIL OLMALI? Başarısızlığın kabul edilemeyecek bir durum olduğunu hissettiren ortamlarda, bu güçlük ile başa çıkabilmek oldukça zordur. Bu sebeple, başarısızlık karşısında yapılması gereken ilk şey, ebeveynlerin çocuğa bunun yeteri kadar çaba gösterildikten sonra aşılabilecek bir durum olduğunu fark ettirmesidir. Başarısızlık karşısında anne-babaların çocuğu sert bir dille eleştirmesi, suçlayıcı bir dil kullanmaları, oyun ve tatil zamanlarını kısarak ya da ortadan kaldırarak cezalandırmaları yanlış bir tutum olacaktır. Çocukların bilişsel düzeyde yaşadığı okul başarısızlığı durumu, duygusal ve sosyal dünyalarına zarar verecek şekilde karşılanırsa bu daha büyük sorunlara yol açacak ve okul başarısızlığının ortadan kaldırma durumuna ket vuracaktır. Başarısız olan çocuğa yardım etmek isteyen anne ve babalar, çocuğun ders çalışmasına ve ödevlerini yapmasına yardımcı olarak, ona özel ders gibi ek imkanlar sunarak ya da tüm ev ve hayat düzenlerini çocuğa göre programlayarak destek olmaya çalışırlar. Asıl yapılması gereken, çocuğa kendi sorumluluğunu almasının öğretilmesidir. Ebeveynler bu konuda çocuğa model olmalı, çocuğun çalışması için kendini güvende hissettiği bir ortam yaratmalı, zamanı iyi programlamayı öğretmeli, ilgili ve sıcak bir şekilde ihtiyacı olduğu düzeyde yardımcı olmalıdır. Çocuğun başarısızlığına neden olabilecek pek çok sayıda etken iyi değerlendirilmeli ve buna göre önlem alınmalıdır. Başarısızlığa yol açabilecek aile hayatında yaşanan problemler, anne-baba ilişkisi, teknoloji ile geçirilen vakit, okul hayatının ve bilgi aktarımının çocuğun öğrenme stiline uygunluğu, öğretmen ile olan ilişki gibi etkenler okul başarısını olumsuz yönde etkileyecektir. Ek olarak, organik kökenli ya da psikolojik olabilecek, çocuğun duygu dünyasını ve sosyal yaşantısını da olumsuz etkileyen bir durum olup olmadığına dikkat edilmeli. Böyle bir durum karşısında uzman desteğine başvurulmalıdır.

DİSLEKSİ VE DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU ARASINDAKİ İLİŞKİ Son yıllarda dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) tanısı konulmuş çocukların sayısındaki artışın sonucunda özel öğrenme güçlüğü (disleksi) yaşayan çocukların sayısındaki artışın paralel olduğu gözlemlenmiştir. Disleksi ve DEHB bozukluklarında dikkat sorunları, hiperaktivite ve dürtüsellik ve yetersiz organizasyon becerileri söz konusudur. İki grupta da güçlüğün ayırt edici özelliklerini belirlemek zordur. Ayrıca yapılan araştırmalar gösteriyor ki öğrenme güçlüğü bulunan çocukların %60’ında DEHB de görülmektedir. Her iki güçlüğün de tanı sürecinde aynı tekniklerin kullanılması birbirinden ayırt edilmelerini zorlaştırmaktadır. Bu zorluktan kurtulmanın en önemli unsuru öğretmenlerin yetenek ve başarı arasındaki tutarsızlığa dikkat etmeleridir. Beklenen tutarsızlık oranı farklılık gösterse de tutarsızl