Dershaneler niçin kapatılmalı ?

Dershaneler, eğitime katkı sağlamaktan öte basit bir sınav sistemi için geliştirilen teknikler üzerinden para kazanmaktadırlar. Bazı dershane işletmelerinin Türk Eğitim sisteminde köklü değişiklik istememesinin nedeni de budur. Eğitimin özel işletmelere bırakılması, bu sektör üzerinden para kazanan ama eğitime katkısı olmayan, sadece basit bir sınavla ilgili geliştirilen teknikler üzerinden hem ticari hem de müfredat açısından rekabetin olmadığı

Mevcut din kültürü ve ahlak bilgisi dersi, teknik anlamda din eğitimi değildir. Teknik anlamda din eğitimi, ebeveynlerin onayı ve istekleriyle yapılan din dersleridir. Fakat bu ders, bir din propagandası yapmamak kaydıyla genel ve seküler müfredatın bir parçası olarak okullara önerilebilir hatta zorunlu müfredatın parçası olabilir. Bu dersin içeriği, Türkiye'deki dinler, mezhepler ve cemaatler başta olmak üzere dünyadaki genel yaygın dinler hakkındaki bilgilerden oluşabilir. Tabi ki bu dersin içeriğinde İslam dinine ve mezheplerine daha fazla yer verilmesi makuldür ancak diğer dini inançlara da makul oranda yer verilemesi gerekir. Bu koşullar altında din kültürü ve ahlak bilgisi dersi, adı din dersi, din kültürü veya dinler tarihi şeklinde değiştirilmek kaydıyla zorunlu ya da zorunlu seçmeli olarak devlet müfredatında yer alabilir. Ancak bu dersin din eğitimi olarak kabul edilmemesi gerekir.

Çoklu müfredat içinde ebeveyn taleplerine bağlı din ve değer eğitimi

Bir dini inancı benimsetme amacı olmayan din dersi dışında din eğitimi daha çok okullarda seçmeli ders olarak, okul dışında da gönüllü eğitim kurumları vasıtasıyla velilerin talepleri ve okul yönetimlerinin tasarrufları ile verilmelidir. Ayrıca cemaat ve vakıflara ait kursların/okulların bakanlık tarafından tanınması ve buralarda hafızlık başta olmak üzere dini eğitimine izin verilmesi gerekir. Bu haklar, din ve mezhep gözetilmeksizin bütün inanç sistemlerine tanınmalıdır. Ders müfredatları, farklı din ve mezheplere göre hazırlanabilmelidir. Bakanlık, derslerin içeriğini kriminal açıdan ve temel insan hakları açısından denetleyebilmelidir.

Geleneksel medrese eğitimini sürdürmek isteyen kurumlar, eğitim sisteminin meşru parçası haline getirilmeli hatta teşvik edilmelidir. Bu kurumları bitirenlerin orta öğretim kurumlarından mezun olmaları kaydıyla özel din görevlisi olarak çalışmalarına izin verilmelidir.

Bu çeşitliliğin sağlanması için sivil yaygın eğitimin genel eğitim sisteminin parçası haline getirilmesi gerekir. Medreseler, özel eğitim Kurumları (Süleyman Efendi Kursları gibi), imalathaneler ve sanayide çalışan çocukların eğitimin parçası kabul edilmesi, din eğitimi açısından önemli avantajlar sağlayacaktır.

Alevilik eğitiminin Türkiye'de hem terör meselesi hem de uluslararası insan hakları mevzuatı açısından önemli bir yeri vardır. Zorunlu din kültürü dersi dışında Alevilerin kendi din eğitimlerini yapmalarına izin verilmelidir. Bu dersin içeriği, Alevilik adap ve erkanını öğrencilere benimsetme esasına dayanmalıdır. Bektaşilik ve Alevilik dersleri ve konuları, özellikle bir arada alınmamalıdır. Bu iki dersin bir arada anılması, Aleviler arasında "asimilasyon" söylemine neden olmaktadır. Birden fazla Alevilik müfredatına ve programları ebeveynlerin talepleri doğrultusunda yapılmasına izin verilmesi en uygun yol görünmektedir. Devlet okulları ve devlet finansmanlı okullarda Alevilik dersi, talepler doğrultusunda seçmeli olarak okutulmalıdır. Bazı ailelerin bu tür bir derse sıcak bakmadıkları gözden kaçırılmamalıdır.

Gayri Müslimlerin din eğitimi, Lozan'da belirtilen hak, imkan ve koşulların ötesinde olmalıdır. Bu çerçevede Heybeliada Ruhban Okulu başta olmak üzere Hıristiyan mezhepleri başta olmak üzere farklı dini grupların, okullar açmasına ve müfredat hazırlamasına iç hukukta müsaade edilmelidir.

Özel ve özerk okul sisteminin geliştirilmesi ve çoklu müfredata izin verilmesi durumunda Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu eğitim kurumlarını denetleme yetkisi saklı tutulması gerekir. Denetleme kriterleri, uluslararası mevzuata göre olmalıdır. Bakanlık, okulları ve müfredatları üç gerekçeye dayalı olarak denetleyebilmelidir:

1. Türkiye'nin bağlı olmayı kabul ettiği uluslararası insan hakları mevzuatı açısından

2. Uluslar arası mevzuatta kabul edilen kriminal gerekçelerle

3. Asgari yeterlilikler açısından.

Eğitimin yükünü tek başına merkezi idare çekemez

2014 yılının başında hazırlanan yeni dershaneler kanunu, bu perspektife (hatta burada ortaya koyulan genel eğitim perspektifine) uygun görünmektedir. Dershanelerin açık liseye dönüştürülmesine imkan verilmesi ve öğretmen sözleşmelerinin serbest bırakılması gibi olumlu uygulamaların yanında dershane öğretmenlerine mülakatla MEB bünyesine geçiş hakkı tanınması ve özel okullardaki boş kontenjanlara Bakanlık finansmanı ile öğrenci alınması gibi uygulamaların sonuçlarını kestirmek mümkün görünmemektedir. Bu nedenle bu yasa, burada genel çerçevesi ortaya koyulmuş olan reformlarla birlikte tekrar düşünülmelidir. Bu önerilerin, son çıkan dershaneler yasasıyla aynı ruha sahip olduğu unutulmamalıdır.

Dershaneler açısından temel sorun, genel eğitimin bir parçası olarak eğitime katkı sağlamıyor olmalarıdır. Dershaneler, serbest ticaretin olduğu yerde yasal ticari kuruluşlar olarak var olabilir. Ancak Türkiye'deki eğitim sisteminin dar kapsamlı ve merkezi sınav sistemine dayanıyor olması, dershanelerin eğitimde sadece yardımcı kurumlar olarak yer almasına neden olmaktadır. Bu yönüyle dershaneler, eğitime katkı sağlamakta ve basit bir sınav sistemi için geliştirilen teknikler üzerinden para kazanmaktadırlar. Bazı dershane işletmelerinin Türk Eğitim sisteminde köklü değişiklik istememesinin nedeni de budur. Eğitimin özel işletmelere bırakılması, bu sektör üzerinden para kazanan ama eğitime katkısı olmayan, sadece basit bir sınavla ilgili geliştirilen teknikler üzerinden hem ticari hem de müfredat açısından rekabetin olmadığı bir sistemden geçinen bu işletmeleri rahatsız etmektedir. Bu nedenle eğitimde çeşitliliğin sağlanması, merkezi sınavların ve bu türden bir dershanecilik sisteminin kendiliğinden ortadan kalkmasına neden olacaktır.

Türkiye'deki eğitimin yükünü tek başına merkezi idarenin çekmesi mümkün değildir. Şirket, vakıf ve derneklerin eğitimdeki sorumluluğu paylaşması gerekir. Bu nedenle okulların özelleştirilmesi için hükümete cesaret verilmelidir. Bu başarıldığında dershaneler zaten doğal olarak kapatılmış olacaktır. Bunun arkasından merkezi sınavların eğitim üzerindeki etkisi azalacaktır. Çünkü her özel işletme nasıl bir öğrenci profiline sahip olmak istediğini belirleyecek ve kendi öğrencilerini kendisi seçebilecektir. Artık spor, resim, müzik vs. becerileri olanlar daha başarılı sayılacağı için eğitimde bir kaç on yıl içinde büyük bir dönüşüm yaşanacaktır.

Yarın (Son Bölüm): Eğitim Yeni Anayasa'da nasıl tanzim edilmeli?