Söyleşi: Özlem Doğan
İslam’ın esasları ve bu esaslar doğrultusunda halkın fikir dünyasını yoğuran İslam bilginleri yüz yıllar boyunca toplumumuzun değerlerini belirlemiştir. Fakat Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekilmesinin ardından kurulan yeni rejimle birlikte, toplum dininden ve örfünden koparılmış, Batı’nın dejenere yaşamı ve çarpık anlayışı kopya edilerek Müslüman Türk milletinin zihin dünyasında zorla tatbik ettirilmiştir. Bugün yaşadığımız dejenerasyonun ve kendimize yabancılaşmanın tohumları, Batılı tarzda seküler bir yaşam biçimini halka dayatan sistem tarafından yüz yıl önce atıldı. Bu minvalde ortaya çıkan tabloyu ve yeniden kendi kodlarımıza dönüş noktasındaki çözüm yollarını İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA) Genel Direktörü Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç’la konuştuk.
İnsanımızın mayasında İslam var50 binden fazla vatandaşımızı kaybettiğimiz deprem bölgelerine gittiğimizde insanımızın tevekküllü duruşuyla karşılaşıyoruz. Toplum olarak kodlarımıza bu metaneti işleyen olgu nedir?
Bizim toplumumuzda; Anadolu ve Balkanlar da dahil olmak üzere insanımızın mayasında İslam erenlerinin, ariflerinin üflediği bir nefes bulunmakta. Yunus Emre’lerin, Hacı Bektaşi Veli’lerin, Ahmet Yesevi’lerin ve yüzlerce arifin ilmek ilmek dokuduğu o fikri doku 7-8 asır boyunca devam etti. Bu zihniyet dünyası ortaya tevekkül sahibi insan tipi çıkarmıştır. İnsanlar yaşadığımız deprem felaketinde evlatlarını yakınlarını kaybetti, bir evden 40 şehit cenazesi çıktı. Bunları kaldırmak gerçekten çok zor, işte insanımızın tevekküllü oluşu burada devreye giriyor. Erenlerin süzgecinden geçmiş İslam yorumunun toplumumuzda her geçen yıl tesiri azalıyorsa da sıfırlanmadı, işte bizi ayakta tutan damar budur.
Bu tesirin azalması topluma nasıl tezahür ediyor?
Bu damarın halkı eğitmesi gerçekleşmediği zaman ve en temel insani prensiplerimizden uzaklaştıkça ‘alemde boşluk yoktur’ doğrultusunda o boşluk kötü ve kötülükler tarafından doldurulur. İnsanlarımızın ahlaki, ticari, bireysel ahlakı da gittikçe zedeleniyor. Aydınlığın çocukları olduğu gibi karanlığın çocukları da var. Örneğin 60 suç kaydı olan bir suçlu mahkeme tarafından serbest bırakılıyor. Oysa böyle bir suç makinasının toplumun içinde dolaşmaması gerekiyor. Bu ciddi bir problem. Karanlığın ve kötülüğün savunucularının fikir babası şeytandır. Aydınlık kendini ortaya koyamazsa karanlık cazip hale gelir ki şu an günümüzde böyle olduğu kanaatindeyim.
İyilik elbisesiyle ortaya çıkıyorlarGünümüzde kötülük büyük alkış alıp izlenirken İslam kaynaklı iyilikler ve öğretiler de taşa tutuluyor. Bu durumun altında yatan sebep sizce nedir?
Kötülük başta sosyal medya, film ve dizi endüstrisi olmak üzere iyilik elbisesi altında kendini gösteriyor. Prensipler düzeyinde ve değerler sisteminde kötü olarak tanımlanan bir şey öyle güzel bohçalanıyor ki siz onu iyi olarak görüyorsunuz. Demokrasi ve insan hakları nedense kötülerin özgürce çalışması için kullanılıyor, iyiliklerin önünde de büyük bir engel olarak duruyor. Örneğin bir zamanlar Mevlana’yı, Hacı Ahmet Yesevi’yi, Yunus Emre’yi üretmiş merkezler kanunen yasak.
Yüzlerce yıl bu topraklarda iyi ve kâmil insan üreten bu merkezler günümüzde yok mu?
Diyanet’te de ilahiyat fakültelerinde de bazı cemaatlerin ve tarikatların faaliyetlerinin içerisinde de böyle bir program yok. Ne yazık ki hiçbirinde topluma, devletine, insanına, etrafına faydalı olacak, bir model insan üreteceğiz hedefi yok. Cemaat, cemiyet ve tarikatlar siyasetle fazla meşgul. Oysa birinci işlerinin bu olmaması gerekir. İslam, ceza hukukundan ibaret hale getirildi. Onu bunu yargılayan; ‘şu kafirdir, bu münafıktır’ diye gramaj belirleyen gençlerle karşılaşıyoruz. Bazı kötülükler dindarlardan da neşet edebiliyor. Bununla birlikte kötüler çok daha fazla örgütlendikleri ve dünya konjonktürünü iyi bildikleri için sunum teknikleriyle gençlerin ilgisini çekiyor. Bu yüzden panzehir kullanmamız gerekiyor. Bu panzehir de bizim irfan geleneğimizdir.
Kökenleri belirsizler zihin karıştırıyorBir de Kuran’ın Allah kelamı olmadığını söyleyen ya da Peygamberimizi öteleyen sözde ilahiyatçılar var…
Kur’an-ı Kerim’i kutsal kitaptan çıkarıp roman gibi bir metin haline getirme maksatlı ‘Kuran bize yeter’ diyen ve sadece meali okumaya teşvik eden çevreler var. Tabii ki Türkçesi de okunabilir ama bunların ne bağlamda olduğu, niçin indiği, içsel anlamının ne olduğu yönünde ders vermeden yalnızca meali gençlerin eline tutturmanın derdindeler. Bu ne idüğü belirsiz, nevzuhur, bilimselmiş gibi görünse de fikri olarak nereden beslendikleri ve kökenleri belli olmayan birtakım yapılar, zihinler toplumun kafasını karıştırıyor. Oysa insan ve Kuran ikiz kardeştir. Bizim tasavvuf büyüklerimizin Kuran anlayışı yaklaşık 800 sene bu topluma hâkim oldu.
Toplumun kodlarına işlemiş olan yüzlerce yıllık İslam geleneğini kötüleyerek kaynağı belirsiz fikirlerini bilhassa gençlere empoze etmeye çalışan bu şahıs ve çevreler neden rağbet görüyor?
Bir kaos yaşıyoruz, bunun sebebi de gelenek kırıldı. Bu yüzden yeniden inşa süreci de sancılı oluyor. Ben fikir özgürlüğünden yanayım ama dinin prensipleri bellidir. Güneşin altında yeni bir şey aramaya gerek yok. Yapılacak olan şey, prensiplerin doğru bir şekilde şerh edilmesidir. Hz. Mevlana’nın pergel metaforunda iğneli ayak esaslara sabitlenir, diğer ayakla da serbest yorum yapılabilir.
Hilkat garibeleri ortaya çıkıyorHz. Mevlana’nın pergel metaforunu baz alırsak düşünce esaslarını İslam’a sabitlemediği halde İslam adına ahkam kesen bazı akademisyenler son günlerde ‘İslam’da eşcinsellik haram değildir’ açıklamasında bulunuyor. Bu noktada İslam’ın eşcinselliğe bakış açısı nedir?
Hiçbir dinde eşcinsellik onaylanmamıştır. Günümüzde maskülenlik kadın düşmanlığı bağlamına yerleştirilince erkekliğe saldırı başladı, kadınlaştırılmış erkek daha makbul görüldü. Karanlığın çocukları, bunu dizi platformlarında da toplumumuza sunuyor. Sürekli kötülenen erkeklik tehdit altında. Kadın cinayetleri üzerinden ‘erkekler bu cinayetleri işliyor’ diyerek erkekliği hedef tahtasına oturtuyorlar. Hormonal sistemi ve duygu dünyasıyla erkek yaratılmış bir yapıya ne kadar kadın elbisesi giydirmeye çalışsanız da o kişi en fazla yirmi yıl sonra ikileme düşecek ve ciddi problemli bir sonla hayatı sonlanacaktır. Bu kadın için de söz konusu. Hormonlarını ve ruhlarını değiştirmediğiniz sürece bir kadına erkek, erkeğe de kadın hareketleri yaptıramazsınız. Aksi takdirde ortaya bir hilkat garibesi çıkar.
Hakikati bozmak şeytani taktikBilhassa gençlerin çok aktif kullandığı ortamlarda sık sık ortaya çıkan bu oluşumdan toplumun zihin dünyası nasıl korunabilir?
Karşımızdaki bu kitleyi ferdi olarak asla doktrin düzeyinde olmadan derdini dinleyebilirim. Fakat karşı tarafın toplumsal manada hakimiyeti her yeri kaplama durumuna geldiğinde refleksler gelişebilir, nefsi müdafaa noktası olabilir. Siz nasıl yaşıyorsanız başkalarını da öyle görürsünüz mantığında olan bu şahıslar ‘sen de aslında böylesin ama gizliyorsun, psikoanalizin yapılsa senin de şuur altında yatıyordur’ diyor. Yahu kardeşim sen benim şuur altıma girersen korkabilirsin. Yaptıklarını meşrulaştırmak için yandaş arıyorlar. En tehlikelisi de dini açıdan meşrulaştırmaya kalkmaktır. Hakikate uymayanın hakikati kendine doğru bozmaya çalışması en şeytani taktiklerden bir tanesidir.