Değişen Mahalle ve Nesiller (2)

Seramik tabaklar yerini plastik "kullan at" tabaklara bıraktı. Elle yemekse, çatal-kaşığa kıyasla daha bir "Amerikan" tarzıydı. Ninenin ördüğü yün çorap, annenin satın aldığı naylon çoraba, sonra çorapsızlığa, dolmakalem tükenmeze, tükenmez cep telefonlarının tuşlarına dönüştü, dijital kalem oldu. Kokulu kumaş mendil tahtını, kağıt mendillere bırakırken, yanında onunla gelen anlamın pabucunu da dama attı. Mendilden eksilen koku, parfümlere telafi edildi biraz. Ancak mendile sinen koku ve ona işlenen desen, ne mentolde ne de kağıt mendilin selülozunda vardı. Mendil hatıra değerini yitirirken, onun anlam evrenindeki aşklar da "kullan at" marka oldu. "Kör olası çöpçüler", süpürdüler kalanları!

Geldiğimiz noktada, pek çok şey gibi mahalle de üç ayrı kuşağa kırsal ve kentsel ayrımı yapmadan üç ayrı şey hayat tarzını ifade eder oldu. Eski kuşak için mahalle, herkesin birbirine aşina olduğu ve bazen de magazin türü mahalli haberlere konu olan, doğumda, ölümde, nişanda, düğünde, yeni bir şeylerin sahibi olunduğunda, sevinçleri, bazen de kıskançlıkları bastırarak paylaştıkları, bakkaldan, manavdan gerekirse veresiye mal aldığı, ayaküstü hal hatır sorduğu ortamı ifade ediyordu. İmam ve öğretmen bu mahallede önemliydi. Devletin zabiti ve polisi de korku ile karışık saygı duyulan konumdaydı.

Orta kuşak, bunların bir kısmını birinci elden tecrübe edinerek yaşarken, yeni dönemin sıkıntı ve gerilimlerini de göğüslemeye çabaladı. Sadece 1950'lerde değil, 1980'lerde de hızlanan dünya şartları Türkiye'deki mahalleyi de hemen aynı oranda onu yakalamaya itti. Telefonların yaygınlaşması, yolların alt yapılarındaki büyük değişimler, piyasaya giren yeni arabalar adeta iletişim ve ulaşım araçlarına muvafık oranda orta kuşağı, hem eski kuşakla bağlarını devam ettirme çabasına soktu hem de yeni kuşak ile arasında açılan uçurumu kapatma endişesini yaşattı.

Orta kuşak mahalle, kendi görmediklerini kendinden sonraki nesle imkan olarak sunmaya çabaladı. Aynı zamanda yaşlı kuşak ve siyasal yapının evdeki otokrat yansıması değişmeye başladı. "Meritokrasi" zaten beklenmiyordu. Demokrasi isteniyordu, ama demokrasiyi Orta kuşak, "pediokrasiye" dönüştürdü. Siyasal yapıda bulamadığı demokrasiyi ev içinde minyatür model olarak oluşturma çabasında, "çocukların idaresi" hakimiyet kazandı. Orta kuşak hali kurtarmaya çalışırken geçmişe yabancılaştı. Yeni kuşak kendine de yabancılaştı. Yakın olduğu, fiziki çevrenin ötesinde "kendi hayatı"nı kuşatan sanal evren oldu. Hüznü yaşamadan, hazzın dünyasına daldı.

Eski kuşak sadece "sorumluluk" anlayışıyla yetişti.Çocuk yaşta olgunlaşırdı. Varsa yoksa mahalle ve ailesi vardı hayat felsefesinde. Orta kuşak sorumluluklar yanında "hak" arayışını da dile getirdi. Askerlik sonrasında olgunlaştı. Mahalleyi bıraktı, ailesine yöneldi. Şiarı diğerkam olmak ve vermekti. Bir yandan eskinin hatırasını bayramlarda yaşadı, diğer yandan aktarmaya çalıştı. Yeni kuşak ise, sorumlulukları Orta kuşağa devrederken sadece "hak" arayan, ama sorumluluk almayı istemeyen bir nesle dönüştü. Onun ne mahallesi oldu ne de ailesi. Vermek kadar almak da istedi. Onun mahallesi fiziki olan olan mahalden çıktı ve tamamen elektronik, siber-mahalleye dönüştü. Yeni kuşak ise olgunlaşmayı geciktirmek suretiyle, ergenlik dönemini uzattı gitti. Ne Doğu'nun saygısı ne de Batı'nın üretme bilinci tam olarak oluştu onda. İkisi arasında tüketmeyi, kendine kimlik "markası" yaptı.

Yeni kuşak, orta kuşağa havlu attıran yeni "süpper!" egoları tattırdı. Cep telefonları ve internet gibi araçların getirdiği, MTV ve benzer kanalların sunduğu dünyalar, patlayan tüketim iştahları orta kuşak ve onun devamı olan yeni kuşakları, daha da uzak bir alemin ellerine, kendi sağladığı imkanlarla terk etmek zorunda kaldı. Bir "bireysel" takılan, ama bireysel takılmanın maliyetlerini orta kuşağa yükleyen yeni kuşak mahallesi çıktı. Bu mahalle artık ne yatay ne de dikey yapılaşma etkisinde kalmadan, hem de adeta oturduğu yerden oluşturdukları e-mahalle ve tele-mahallelerin huzursuzlarıu2014sakinleri değiloldu. Ev içindeki insanlarla irtibatı kesen, ama uzaktaki insanlarla irtibat kuran siber gerçeklerin katkısıyla oluşan bir mahalleydi yeni mahalle.

Her türlü sosyolojik genellemenin anlamsızlığını unutmadan, şunu ifade etmek mümkündür: Eski kuşak, 1980'lere kadar hala eski mahalle değerleriyle yaşayan, nispeten kapalı, stresten genelde uzak, hala Yeşilçam filmlerini izleyerek doğru ve yanlış arasındaki ilişkiyi, hala siyah beyaz arasındaki kadar net gören, doğru ve iyi olanların kazanmasını her şeye rağmen ve hala ısrarla isteyen, yenilerde TV ile tanışmış kuşakları ifade ediyor.

Orta kuşak ise, 1980'lerde orta-lise sıralarında ya da üniversiteye yeni adım atmış ve/ya bitirmek üzere olan, askeri darbenin akabinde sıkılaşan eğitim şartlarını bizzat yaşayan ve hatta darbenin kurallarına göre, aslında o zamana kadar çok da tatmadığı bireysel özgürlük alanlarının kısıldığında anlayan kuşaktır (kız-erkek beraber yürümeme, ya da kalabalık gruplar halinde yürümeme vb. gibi). Yeni kuşak hürriyet değil, özgürlük peşinde koşmaya başladı. Bu özgürlük ise, kendini sorumluluk yükleyen herkes ve her şeyden uzak durmak ama akranların oluşturduğu mahalleyi tek gerçek mahal olarak gören özgürlük oldu. Öz'ünü bulmadan "gürleşme" nin adı yeni kuşak oldu.

1950'lerden 2000'li yıllara kadar dikey yapılaşmayla vücut bulan bu değişim, mahalle içinde tecrübe ve akrabalık şeklinde var olan ahali psikolojisini, hem fiziken dikey hem de ekonomik ve ruhsal olarak dikey çıkmak isteyen insanların yaşadığı mekanlara dönüştürdü. Toplumsal hareketliliğin artması, bir anlamda toplumsal yalnızlıkların da artmasına, iş ve fırsat için sık çevre değişikliklerine neden oldu.

2000'li yıllarda yeniden biraz özlemli, biraz artan gelir seviyeleri ve azalan diğerkamlıklar sonucu, sınıf atlama arzularıyla oluşmaya başlayan ve artık "villa" denilen ev komplekslerinin yapılması ise, eskinin mahallesini diriltmek yerine, artık büyük alışveriş yerlerinde eğlence dahil her şeyini halletmeye çalışan, insanların bireysel rekabetlere tekabül eden yakın arsalarda yaşama hissinden öteye geçmedi.

Marks'ın beklediği, toplumsal sınıfın köklerinden kopan işçilerin zamanla yeni ortak hedefler etrafında birleşerek şehri, burjuva kuşatıp proleter devrimine giden silahı tetiklemesi de, Türk kültürünün kendi içindeki uzaktan dayanışma hisleri, toplumsal kafanın her şeye rağmen işler durumda olması nedeniyle gerçekleşmedi.

Tele- ve e-bağlantılı kelimeler uzakları yakın ederken, yakınların uzaklaşmasını da engelleyemedi.Mahalle artık yaşanılan mekan değil, tele-mekanlar, e-mekanlar halinde, din dahil her şeyi tüketmek esasına dayalı bir mutluluk daha doğrusu anlık, günlük tatmin araçlarına bıraktı kendini. Gecekondusundan lüks semtlere kadar uzanan bu yeni durumda, ortak tele-mahalle siber-mahallenin gerçekliği kendi kuralları ve özgürlük alanlarını oluşturdu.

"Mehlenin yakışığı" nerden geliyor derseniz, kesin alışveriştendir. Kendini değiştiremediği için, kıyafet değiştirmekle meşgul hala!