Davutoğlu'ndan flaş açıklamalar!

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Finlandiya'nın başkenti Helsinki'ye yaptığı resmi ziyaretin son günü kendisine eşlik eden gazetecilerin sorularını cevaplandırdı. Davutoğlu, HDP'nin CHP'ye yaptığı "ittifak" çağrılarını değerlendirdi: Biri Kürt Baası, biri Türk Baası, Esad da Arap Baası. Zihniyetleri aynı. CHP tek parti döneminde Nasıl bir Türkiye arzuluyor idiyse, HDP de şu anda aynı şeyi arzuluyor. Tekrar birileri onlara 'bir araya gelin' diyor.

AHMET ZEKİ GAYBERİ-HELSİNKİ

Başbakan Davutoğlu, Azerbaycan-Ermenistan geriliminden, Rusya krizine, terörle mücadeleden, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarına ve HDP'nin CHP'ye yaptığı 'ittifak' çağrılarına kadar birçok soruyu cevaplandırdı. Helsinki'de yapılan görüşmede Başbakan Davutoğlu'nun gazetecilerin sorularına verdiği cevapların satır başları şöyle:

SİLAHLAR MAĞMAYA GÖMÜLENE KADAR

Terörle mücadele konusunda benim ifade ettiklerimle sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiklerini yan yana koyarsanız kararlılık bağlamında herhangi bir küçük nüans dahi göremezsiniz. Ama bu algıyı oluşturmak isteyen iki kesim var. Birincisi AK Parti ile Cumhurbaşkanı arasında görüş ayrılığı varmış gibi davranmak isteyen, istismar etmek isteyen HDP ile bir de bizim terörle mücadele kararlılığımızdan şüphe uyandırmak isteyen bir kesim. Çözüm süreci konusunda yapılan bu yorumlar nereden çıkıyor? Diyarbakır'da son derece başarılı bir ziyaret gerçekleştirdik. Büyük bir halk desteği ile karşılandık. Diyarbakırlılar bizi bağrına bastı diye iki kesim rahatsız oldu. Biri HDP, diğeri de bizim bu kararımızı sınamaya kalkanlar. Mardin'de yaptığım konuşmada muhatabımız sadece millettir demişim, ifade ettiğim şey çok açık. Ve bunu Sayın Cumhurbaşkanımız da ben de defalarca söyledik. Eğer silahlar terk edilir, tamamıyla silahlı bir mücadele anlayışı terk edilirse, siyasi alanda Türkiye'de her şey konuşulabilir. Cumhurbaşkanımız 'silahların gömülmesi' diyor ben 'mağmaya kadar gömülmesi' diyorum, bunlar yapıldıktan, silahlı terör faaliyeti bittikten sonra ancak ondan sonra bunlar tartışılabilir anlamında söylediğim bir sözü sanki bir görüş ayrılığı varmış gibi yansıtmaya kalkanlar oldu.

HDP İLE CHP ARASINDA FARK YOK

Soru: HDP ve Demirtaş 3 - 4 kez CHP'ye çağrıda bulundu. AK Parti'ye karşı 'ittifak yapma' ve 'cephe oluşturma' çağrısı. CHP 'Devletimin yanındayım' demiyor. CHP tabanının bile anlam veremediği CHP yönetiminin bu sessizliğini neye bağlıyorsunuz?

Bir ideolojik benzerlik. Yani biri Kürt Baası, biri Türk Baası, Esad da Arap Baası. Zihniyetleri aynı. Daha çarpıcı bir şey söyleyeyim. CHP tek parti döneminde Nasıl bir Türkiye arzuluyor idiyse, HDP de şu anda Doğu ve Güneydoğu'da aynı şeyi arzuluyor. Yani hiç bir özgürlüğün olmadığı, rekabetin olmadığı, totaliter 'bir tek biz varız ve başka kimse yok' anlayışı. PKK ya da HDP de şimdi tek tip bir Kürt tasavvur ediyor. Onlardan farklı olan bir Kürt yaşamasa daha iyidir. Yani yaşaması caiz olmayan bir Kürttür. Bölgedeki AK Partililere saldırıyorlar. İlçe başkanımızı kaçırıyorlar. Dışarıdan gelen bir AK partiliye aynı muameleyi yapmıyorlarmış neden? Çünkü Kürt bir AK Partiliyi ihanet etmiş görüyorlar. Çünkü hepsi tornadan çıkacak. Bu Stalinist HDP ile tek partici CHP arasında hiç fark yok. İkisi de Türk baası, Kürt baası, Arap baası. Ben hiç yadırgamadım. Demirtaş'ın Kılıçdaroğlu'na yaptığı çağrıyı hiç yadırgamadım. Yakışır yani.

Zaten 7 Haziran'dan önce (Demirtaş) "seni Başkan yaptırmayacağım" diye bir konuşma yaptı. O işaret fişeğiydi. 7 Haziran'a da bununla gidildi. 1 Kasım'a giderken bu koalisyonun doğurduğu zaaflar ortaya çıkınca CHP biraz mesafe koydu. Şimdi tekrar birileri onlara 'bir araya gelin' diyor. Bunların arkasındaki orkestra şefi paralel yapıdır. CHP'ye de aynı telkini yapıyor. PKK ile de irtibatları var. Onun arkasındakini de artık siz tahmin edersiniz.

Aslında ben CHP'nin siyasi kadrolarının ciddi bir kafa karışıklığı içinde olduğu kanaatindeyim. Net bir vizyonları yok kafalarında. Aslında siyasi özne olmadıklarını gösteriyorlar. Tüm hamleleri AK Parti'ye ayarlı. Biz bir konuyu gündeme getiriyorsak onlar da gündeme getiriyor. Gündemden çeksek gündemlerinden çıkıyor. Kendi başlarına bir gündemleri yok. Korkuları veya temel kaygıları hiç bir zaman kendi başına iktidara gelmeyeceklerini düşündükleri için başkanlık sistemine veya değişikliğe karşı çıkıyorlar. Halbuki ben muhalefet oysaydım bir siyasal sistem değişikliğinin yeni bir imkan oluşturacağını düşünürdüm. Yani şu anda Cumhurbaşkanlığı makamı AK partiden seçildi, Başbakan da AK Partili, bunun önümüzdeki 4 yıl değişmesi mümkün değil.

Kendisine dedim gelin başkanlığa destek verin. Başkanlık sistemine geçersek sizin de bir şansınız olacak. En azından 4 yıl hiçbir şansınız yok. Ama burada bir özgüven eksikliği var. CHP'nin problemi Milletin kendisine oy vereceğine inanmadıkları için her türlü değişimden rahatsızlar. O özgüven olmayınca 'Acaba AK Parti gücünü daha mı tahkim eder?' diye görüyor.

DEVLET AHLAKI VE ŞAHSİ AHLAK

Son 50 yılın Cumhurbaşkanı Başbakan ilişkilerine bakın bir de bizim ilişkimize. Bu anlamda ben bütün o geçmiş ilişkileri kast ederek de söylüyorum Türkiye'nin çarpık Anayasal sisteminden kaynaklanan -İnşallah bir gün düzelteceğiz-Cumhurbaşkanı, Başbakan ilişkileri yetki sorumluluk dağılımı son derece bozuk bir sistematiğe ve çarpık bir sisteme dayandığı için sıkıntılı şeyler yaşanmış. Ama benimle Cumhurbaşkanımız arasında neredeyse iki yıla yaklaşacağız bu anlamda devlet işleyişi bakımından herhangi bir aksama gördünüz mü? Olabilir, üslup farkı, bazen farklı kanaatler hepimiz için geçerlidir. Ama biz iki şeyi esas alırız. 1-Devlet ahlakımız. Devlet işleyişi neyi gerektiriyorsa onu yaparız. 2-Şahsi ahlakımız, karşılıklı olarak birbirimize duyduğumuz güven, itimat ve bağlılık. Bunların hiçbir şekilde sarsılmasına izin vermeyiz. Ama farklı kanaatler olabilir. u2028

ULUSLARARASI MEDYADA YOĞUN HAKARET VAR

Bir ülkede eğer düşünce üzerine sınır getirilirse o ülkenin yaratıcılığı, özgürlüğü zedelenir. Herkesin özgürce düşünce üretilebilmesi ve bilimsel faaliyet yapabilmesi gerekir. Birisi hakaret ve tehdit etmiyorsa. Şiddeti ve nefreti teşvik etmiyorsa söyleyebildiği her şeyi söyleyebilmeli. Son dönemde özellikle uluslar arası medyada Sayın Cumhurbaşkanımıza karşı o kadar ağır hakaretler oldu ki bunun basın özgürlüğü ile alakası yok. Nitekim Almanya'da bir televizyon programında Cumhurbaşkanımıza hakaret edildi tepki vereceğim ama bir getirin dinleyin dedim. Ben Almanca bilirim. Orada sarf edilen sözler var ya bir insanın başka bir insana zikretmesi mümkün değil. Bu fikir özgülüğü falan değil. Türkiye Cumhuriyeti'nin onurunu, haysiyetini temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamındaki Cumhurbaşkanımızdan söz ediyoruz. Sayın Merkel'le görüşmemde söyledim bir hanımefendi olarak sizin dinlemenizi tavsiye etmem ama dinlemek isterseniz bir kenara çekilip dinleyip çünkü başka bir insanın huzurunda bir hanım efendinin dinlemesini uygun görmem. Ama istiyorsanız dinleyin ve bir fikir özgürlüğüyse konuşalım ama değilse buna sizden gereken tepkiyi göstermenizi bekliyorum dedim. Olumlu tavrı da takdir etmek lazım. Batı da ilk defa bu anlamda bir kıstası ortaya koyan bir açıklamaydı. Ben de kendisine dün grupta teşekkür ettim. Ben nasıl batılı Cumhurbaşkanı hakkında konuşurken dikkat ediyorsam, sizler basın mensupları olarak dikkat ediyorsanız onlar da bizim için dikkat edecek. Evrensel basın ilkeleri var evrensel ahlak var kurallar var. Bunları her yerde gündeme getireceğiz ve Cumhurbaşkanımıza ve Türkiye'de değer verdiğimiz sembollere dönük her türlü hakaret, saldırı karşısında tavrımızı açık net ortaya koyacağız.

PARALEL'İ ANLAMAKTA GÜÇLÜK ÇEKİYORLAR

Paralel yapıyla ilgili burada muhataplarıma da anlattım. O zaman herkes tehdidin boyutlarını görebiliyor. Yoksa aklı almıyor. Dini görünümlü bir topluluğun böylesine sisteme sızıp, sistemi kontrol altına alarak siyaseti yönlendirme düşüncesi demokratik ülkelere o kadar yabancı ki anlamakta zorluk çekiyorlar. Ama tekrar tekrar anlatacağız. ortak bir tavrı geliştireceğiz.

ERDOĞAN'IN BANA İKİ EMANETİ

13 yıl içinde yani 13 yıl önceki Türkiye ile şimdiki Türkiye'yi bir mukayese edin. Herhalde nereden nereye geldiğimiz ne kadar çok mesafe kastettiğimiz aşikardır. Onun için de en büyük şeyi, en büyük çabayı, fedakarlığı da Cumhurbaşkanımız başbakanlığı zamanında vermiştir. Demokratik açılım, milli birlik ve kardeşlik, çözüm süreci. Olağanüstü kongrede ben genel başkanlığı devralırken bana iki konuyu emanet ettiğini bunları sürdürmemi arzu ettiğini vurguladı. Paralel yapı ile mücadele ve çözüm süreci. Yani bu konuda gerek Cumhurbaşkanı'mızın başbakanlığı döneminde gerek daha sonra herhangi bir görüş ayrılığı olmadan kararlılık içinde bu politika sürdürüldü.

ÇÖZÜM SÜRECİ?

Fakat özellikle dışardaki faktör, dış faktör Suriye'deki değişen dengelerin getirdiği aşırı özgüven bunları Kobani, 6 -7 Ekim olayları bunları Türkiye'de de bir iç isyan çıkartabilecekleri gibi bir vehme getirdi. Birileri de kulaklarına fısıldadı. Buradan kaynaklanan çözüm sürecini istismar eden bir dönem başladı. Fakat 7 Haziran'dan sonra ülkenin sanki kaotik bir dönem varmış gibi bir otorite yokmuş gibi bir algı oluştuğu için iyice bu yoldan saptılar ve silahsızlanmayı bırakın, silahlanmaya çağrı yapan bir tutum sergilediler. Dolayısıyla çözüm sürecini askıya alan, buzdolabına kalkmasına sebebiyet veren temel müsebbip HDP ile PKK. Ondan sonra da biz, mademki siz kamu düzenini bozmaya kararlısınız biz de kamu düzenini ihdas etmeye kararlıyız dedik. Bu anlamda mutlak bir silahsızlanma gerçekleşmeden bu anlamda bir gelişme olması mümkün değil.

ERBİL'E VE KIBRIS'A DİREKT UÇUŞ

Diyarbakır'da ben THY'nin uluslararası uçuşa açılacağını söyledim ve iki yere sefer başlayacak nisan mayıs ayında birisi Erbil, birisi Ercan. Diyarbakır'dan Erbil'e uçuş semboliktir, Ercan'a uçuş semboliktir. Bizim için dış Türk'ler dış Kürtler diye bir ayrım yok. Hepsi bizim için akraba topluluklardır. Dış Türkler ve dış Kürtlerin, bütün akraba toplulukların bizim himayemizde olduğunu gösteren bir hamledir. PKK Erbil'deki yönetimi tehdit ederse bu tehdidi bize yapılmış bir tehdit olarak kabul ederiz. PYD Suriye'deki özgür Suriye Ordu'su ve oradaki Türkiye'ye müzahir gruplara tehdit oluşturursa bize tehdit oluşturmuş demektir. onlara da müsamaha göstermeyiz. Lazkiye'den Süleymaniye'ye kadar giden kuşakta artık her şey Türkiye'nin ulusal güvenliğini ilgilendiriyor.

GAZZE AMBARGOSU

Bugünlerde İsrail ile bir görüşme daha gerçekleşecek. Biliyorsunuz tazminat ve Gazze'ye ambargoların kaldırılması konusunda epey mesafe alındı. Üçüncü bir şartımız daha vardı. Bu üç şart gerçekleştiği an normalleşme süreci başlayabilir. Belli bir zemini var. Bu zemin üzerinde nihai noktaya gelinmeye çalışılıyor.

YENİ ANAYASA

Bizim vaatlerimizden biri de yeni bir anayasa. Bu konuda son derece kararlı bir şekilde vaadimizi yerine getirmek için çalışacağız. Biz tabii yeni anayasayı 1 yıllık Plan'a koymuştuk. Fakat maalesef Uzlaşma Komisyonu'nu 3. toplantıda CHP çalışamaz duruma getirdi. Ama süreci hızlandırdık. MYK'da, MKYK'da tartıştık. Önümüzdeki günlerde bu istişareleri artıracağız. Dönem bitmeden bunu Meclis'e sunmak istiyoruz. Sonra da istişareler devam eder. Benim bunu öne almam hayırlı oldu CHP de kendi anayasa taslağını hazırlamak gibi bir çaba içerisinde girdi. Biz demesek hiç düşünecekleri yoktu. Onlar da kendi tekliflerini hazırlasınlar, referanduma gidilsin. Ne tür adımlar bu anlamda atılacaksa atılsın.

AZERBAYCAN'A TEHDİT TÜRKİYE'YE TEHDİTTİR

Bu saldırı önce Ermenistan tarafından başlatılan bir saldırı. Azerbaycan mukabelede bulunmuştur. Daha sonra ateşkes açıklamaları oldu. Biz ateşkesin bir an önce sağlanmasını isteriz. Ermenistan-Azerbaycan geriliminde Azerbaycan'ın haklı davasının yanındayız. Bütün imkanlarımızla da Azerbaycan ile kader birliği yapmış bulunuyoruz. Bu konuda hiç kimsenin bir tereddüdü olmamalıdır. Azerbaycan'a yönelmiş her tehdit Türkiye'ye yönelmiştir. Minsk grubu ile ilgili konuda eskiden beri savunduğumuz bir görüştür. Biz üyeyiz biliyorsunuz. Ama üç eş Başkan olan üç ülke de çok ciddi Ermeni lobisinin olduğu ülkeler. Dolayısıyla Burada dengeli bir durum söz konusu değil. Tabii Türkiye'nin devreye girmesinin veya diğer ülkelerin girmesini de Ermenistan ve Rusya istemiyor. Dolayısıyla Minsk grubunun değişmesi konusundaki kanaatimiz berrak. Azerbaycan'ın toprak bütünlüğü ve kaderi bizim kaderimizdir.

Cumhurbaşkanımızla aramızda milim fark yok

Terörle mücadelede çok zor, önemli 3 gece vardır. O üç gece sorumluluktan hiç uyumadım diyebilirim. Biri 23 Temmuz gecesidir. PKK ve DEAŞ noktalarına operasyon kararı verdiğimiz gece. O gece güvenlik toplantısında aldığımız kararlar hakkında Sayın Cumhurbaşkanımıza kriptolu telefonla bilgi verdim. İkinci kritik gün 28 Ağustos günüdür. Anayasal hükümet kurmuşuz. Anayasal hükümetin kurulduğu gün kırsalda yapılan yoğun saldırılar sebebiyle Genelkurmay Başkanımızın haklı talebi söz konusu oldu. Kırsalda daha kapsamlı yetkilendirmeye ihtiyaç var diye. Üçüncü gün 14 Aralık günü. Henüz yeni hükümet kurmuşken Cizre, Silopi ve Sur'da barikatlar, sızmalar artınca operasyon talimatını verdim. Bir de Süleyman Şah operasyonunda sabaha kadar Genelkurmay karargahındaydım. Bunları niye söylüyorum biliyor musunuz? Eğer birileri Başbakan olarak benim terörle mücadele kararlılığımı sorgulama cüreti gösterirse veya benim ile Cumhurbaşkanı arasında terörle mücadelede kararlılık konusunda fark var derse onlara bunları hatırlatmak için söylüyorum. Bu konularda hiçbir tereddüt göstermedik, göstermeyiz. Bu tartışmayı başlatanların bir kısmı şahsen benim terörle mücadele konusunda kararlılığımı sorgulama cüreti gösteriyorlar. Bu omuzların üzerindeki yükü ancak taşıyanlar bilir bu bir sene içinde. Bu konuda da hiç kimsenin söyleyecek sözü de yok, hakkı da yok, haddi de yok. Cumhurbaşkanımızla aramızda kararlılık konusunda milim fark yoktur. Her şey istişare edilerek birlikte yürütülüyor. Cumhurbaşkanımızla biz her şeyi çok açık paylaşırız merak etmeyin. Paylaşıyoruz da.