Davutoğlu: HDP İmralı'yı sabote ediyor

Başbakan Ahmed Davutoğlu, HDP'nin çözüm sürecinde İmralı'yı sabote ettiğini söyledi. Davutoğlu, "İmralı silah bırakın dedi, bunlar yanaşmadılar" diye konuştu.

BAYRAM ZİLAN / İzmir

BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu'nun, önceki gün İzmit, Sakarya ve Karabük, dün de Manisa ve İzmir mitinglerinde, gazetecilerle birlikteydik. Başbakan Davutoğlu ile ayrıca, diğer basın mensubu arkadaşlarla birlikte özel bir görüşme yapma fırsatı da bulduk. Davutoğlu, bu özel görüşmede son derece çarpıcı bilgiler verdi.

Muhalefetin vatandaşın cebine yönelik bir seçim kampanyasını yürütüyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Polemik yapıyorlar. Üç partinin propagandalarına bakın. Çok ciddi paralellikler görürsünüz. Paralel tabirini altını çizerek söylüyorum. Hiçbir kavramı rastgele kullanmam. "Paralellikler görürsünüz."Üçü de popülist şeyler söylüyor ve bu konu da birbirleriyle yarışıyorlar. Üçü de birbirlerine sataşmamaya özen gösteriyor. HDP ile MHP'nin, birbirlerinin zıttı değiller mi, birbirlerine hiç laf etmiyorlar. Hatta ederken nazik bir şekilde "Siz yapmadınız!" diyor HDP'liler. MHP de diyor ki "Doğru, biz yapmadık. Bizimkiler yapmaz öyle şey. Bunu AK Parti yapmıştır!"

Diyanet'e yükleniyorlar

CHP, HDP ile paslaşıyor Diyanet ve özellikle Alevi vatandaşlarımızın hassasiyetleri üzerinden. Rekabet ederek paslaşıyor. Birbirlerinin ayaklarına hiç basmıyorlar. Türkiye'de hiçbir seçim böyle olmadı. Geçmiş seçimlere bakın, muhalefet içinde de tartışmalar vardır. Bu sefer, gizli bir el, muhalefet arasında, sanki oturmuşlar bir masanın etrafında ve "Biz bu seçim birbirimize sataşmayalım, dokunmayalım. Bu seçimde hepimizin ortak hedefi AK Parti'yi zayıflatmak olsun. "Çünkü biliyorlar ki, bu seçimde zayıflatamazlarsa, 4 sene bir daha bu şansları yok. Bu çok önemli bir şey. Bizim için de önemli. Bu seçimde biz başarı sağlarsak 4 yılı reformlarla geçirebiliriz. Bir yerde 'dördü bir arada' diyordum, şimdi iki şey daha eklendi ona. Bu sefer üç artı üç diyorum. Yani üç legal parti, üç tane de çete. Eskiden üç legal parti artı paraleldi.

Dikkat edin, Türkiye'de, akıl alacak gibi bir şey değil, terör örgütü DHKP-C'den adamın görüntüleri var. Tutuklanmış birisini tespit ediyoruz 'saldırıları yaptı' diye. HDP'liler diyor ki: " Terör örgütü DHKP-C'liler yapmış olamaz!" Terör örgütü DHKP-C'liler de diyor ki: "Biz yapmadık!" Sonra HDP'liler dönüyor, terör örgütü DHKP-C'ye teşekkür ediyor. Türkiye siyasetindeilk defa bir legal parti, bir terör örgütüyle temasa geçip teşekkür ediyor ya. Genel başkan yardımcısı teşekkür ediyor düşünebiliyor musunuz?

Bu legal parti konusunu belki biraz daha parantez içine almalıyız.

Orada gri bir alan var. Demirtaş batıda. Dün İzmir'de Öcalan'ın posterlerinin asılmasına izin vermemişler. Bunu peki Diyarbakır'da yapabilir misin? Yap. Bugün HDP'liler açıklama yapıyor: "DHKP-C'liler bizi aradı. Yapmadıklarını söyledi, destek ifade ettiler" Düşünebiliyor musun? Destek ifade ediyor. Öteki taraftan Kandil de açıklama yapıyor "HDP'ye oy verin!" diye. Diğer taraftan da HDP'lilerle paralelcilerin Diyarbakır'daki konuşmasına baktığınızda, üç tane legal parti var, üç tane de paralel yapı var dedik. CHP, HDP, MHP ve öbür tarafta da paralel F çetesi, Kandil bir de terör örgütü DHKP-C. DHKP-C ile paralelliği sağlayan da, DHKP-C ile irtibatlı müzik grubunun solisti, Esed'e şiir yazan, övgüler düzen kişi de CHP milletvekili adayı Hatay'dan.

TÜSİAD uygulasın madem

Nasıl bir hal? Ve bunların arkasında da, destekçi olarak, Türkiye'de başka bir şey olsa her an fikir beyan eden işadamı örgütleri... Kılıçdaroğlu asgaru00ee ücretle ilgili atıp tutuyor. Yahu bir çıkın söyleyin. Hükümet böyle bir şey yapsa popülist oluyor. TÜSİAD ilan etsin. Asgaru00ee ücreti istediği gibi uygulasın. Madem Kılıçdaroğlu'ndan ve CHP'den bu kadar memnunsunuz. Veya onun olmasını istiyorsunuz. Destek beyan edin. Mesela iki ay bu asgaru00ee ücretlere dayalı olarak ödeme yapın.

Paralel yapıya bağlı polislerin eyleme yönelik şeyler yapacağına dair bilgiler geliyoru2026

O tür bilgiler geldiği anda biz gerekli tahkikatı yapıyoruz.

Mursi'ye destek yürüyüşü vardı. Orada bir polis silah doğrultmuştu. Böyle bir fotoğraf vardı ama?

Onları tek tek tetkik ediyoruz. Tabii bürokraside hala ciddi sızmalar olduğu için kolay değil. Yılların birikimi olan bir durumla karşı karşıyayız. Üst kademede tedbir alınıyor ama alt kademede bazen bu tür şeyler olabiliyor. Amirinden emir almadan herhangi birisi yanlış bir tavır sergilerse hemen üzerine gidilir.

Mağlupların koalisyonu

Siyasetin ilk defa bu kadar kuşatıldığından bahsettiniz. Bu kuşatılmanın, başka bir anlamı var mı?

Kuşatma şuradan geliyor: Her biri tek tek biliyor ki, iktidar olamazlar. Bu 'mağlupların koalisyonu' 12 yıldır her seferinde her birini birer birer yenmişiz, bu sefer gizli bir ortak bir bilinçle, "Tek tek baş edemiyoruz. Topluca bir hareketi yapalım" diye bir çaba içindeler. Ve bunun legal/illegal bir sürü ayakları var. Peki, neden bu kadar Türkiye'nin ve AK Parti iktidarının sarsılması konusunda ulusal ve uluslararası çevreler iştiyaklı? İşte biraz evvel İzmirlilerle de konuştum. Özgürlükler eskisine göre daha iyi. Ekonomik kalkınma, küresel ekonomik krize rağmen, Türk ekonomisi gayet iyi. Peki AK Parti'den duyulan bu rahatsızlık neden? Çünkü Türkiye'de güç kullanmaya alışmış bürokrasi ya da bürokrasi dışı elitin bu gücünü AK Parti aldı elinden.

Mesela AK Parti olmasaydı Mısır darbesini kimse sorgulamayacaktı. 12 Eylül'de Türkiye'deki darbeyi pek fazla sorgulayan çıkmadı. Çünkü o zaman İslam dünyasında bir AK Parti yoktu. Örnek teşkil eden bir şey yoktu. Rahatsız eden bir şey yoktu.

Birbiriyle paralel hareket edenler, bunun onlara dönecek bedeline hazırlar mı?

Bunun bedeli ağır olur. Şuna benziyor bu: Satranç oynuyorsunuz. Bir tarafın kesinlikle kazanacağı ortaya çıktığında çılgınca hamleler yapmaya başlarsınız. Gereksiz yere şah çekersiniz. Karşı taraf heyecanı kapılıp o arada bir yanlış hamle yaparsa oradan bir çıkış yolu bulursunuz. Bu bir taktiktir. Bunlar sürekli şah çekmeye çalışıyor. Sürekli AK Parti'ye dönük hamlelerle... Ondan sonra ne olacağı önemli değil. Zihninde, ondan sonra olacakları bilmiyor. Bekliyor ki, AK Parti bir hata yapsın. Ama bu olmayacak.

Çözüm süreci bitmez

Mesela; HDP ister ki AK Parti "Çözüm süreci bitti!" desin. Yahut bir taraftan teröre karşı çıkarken diğer tarafta çözüm sürecinden feragat ettiği gibi bir kanaat uyansın. Bunu yapmayız. Bakın, şunu açıklıkla söylüyorum. Bir hamle sonrasını görebildiğim için söylüyorum. Biz o popülist eylemlerin birisini yapsak ve bütçe dengeleri bozulsa, yurtdışında bunlarla irtibatlı bir sürü çevre öyle bir yayın yapar ki, ertesi gün Türkiye'de kriz çıkarmaya kalkarlar. Zaten Kılıçdaroğlu'na bu akılları verenler şunu düşünüyor: Kılıçdaroğlu bunu diyecek. AK Parti de havaya kapılıp ekonomideki dengeleri bozacak bir adım atacak, onun üzerine, kredi notundan bilmem neye kadar düşürülecek.

Bakın, güya bunlar rasyonel ekonomi taraftarı. Dokuz aydır kaç paket açıkladık. Kaç öncelikli dönüşüm programıyla gayet rasyonel izahatlarda bulunduk. Doğum yapan kadınlara 300 lira vereceğiz dedik. Hemen efendim "Hükümet popülist politikalara yöneldi!" Peki sen, ona popülist politikalara yöneldi diyorsun da öbür taraftaki şeylere niye cevap vermiyorsun

Bir gazete, Mursi'yle ilgili haberi verirken % 52 diyor. Peki bu başka türlü de ifade edilemez miydi? Yüzde 52 demen şart mıydı? "Yüzde 52 ile gelen cumhurbaşkanına idam!" Yani bir tek onlar akıllı, biz safız. Bedelini kendileri görüyor, ama AK Parti karşıtlığı öylesine çılgınca bir hal almış ki, bir sonraki hamleye göremeseler bile "Şimdilik bunu bitirelim de sonrasına bakarız..." gibi bir kanaat var.

Çözüm süreciyle ilgili bir belirsizlik oluşuyor noktasına doğru gidiliyor. HDP'nin "Yine de seni başkan yaptırmayacağız." Açıklamaları var. Saldırılarla ilgili olarak "Bunu AK Parti yapmıştır! Devlet yapmıştır!" diyorlar.

Çözüm sürecinin geldiği noktayı nasıl yorumluyorsunuz?

Dokuz aylık başbakanlığım döneminde ilk attığım adım çözüm süreci makenizması kurmaktı. Ama her seferinde bir şekilde sabote ettiler. Biz tam çözüm süreci üzerine atılacak adımlar ve mekanizmalar üzerine konuşurken 6-7 Ekim olaylarını çıkardılar. Türkiye taraf olmadığı halde. Daha sonra tekrar işi düzene koymamız Aralık ayını aldı. Onun arkasından gerekli/gereksiz bir sürü açıklamalarla, sanki çözüm sürecinin esası silahları bırakmak veya barışçı bir yola gelmek değil de birtakım teminatlar almak gibi bir noktaya getirdiler. Sonra yine Mart ayında yeniden doğru bir çizgiye oturttuk. Orada da çıktı Demirtaş, tam da işler rayına girerken, Nevruz'a da üç gün kalmış, meseleyi çözüm sürecinden çıkarıp başka bir eksene oturttu. Burada HDP'nin ve HDP eşbaşkanının, siyasi aktör olarak, çözüm süreciyle ilgili bir şekilde esnek ve iyimser bir ortam oluşturması gerekirken neredeyse İmralı'dan gelen mesajları sabote eden bir tavır sergiledi. İlk defa bunu kullanıyorum.

Bu bir bilgiye dayanıyor herhalde.

Ne demek, bizden habersiz konuştu.İmralı'dan gelen mesajları sabote eden bir tavır sergiledi. Özellikle Mart ayında. Silahsızlanma kongresi toplanacak ve silahsızlanma üzerine konuşulurken işin eksenini değiştirip meseleyi cumhurbaşkanlığı tartışmasına götürdü. Ve bunu bilinçli yaptı. Nevruz'un hemen sonrasında toplanması gereken silahsızlanma kongresi toplanmadı.

Silahsızlanma konusu esastır

Bir de usulle esası ayırt etmek lazım. Mesela, silahsızlanma konusu esasla ilgili bir konudur. Çünkü silahı elinde bulunduran adam, "Ben savaşacağım!" demektedir. Çözüme gidiyorsak silahı bırakacaklar. Ama izleme komitesinin gitmesi usulle ilgili bir şeydir. Ne olacak? İzleme komitesi gider/gitmez, o gider veya bu gider, oturulur tekrar konuşulur. Öyle olmasın, böyle olsun denilir. Ama niyeti gösterecek olan şey; silahsızlanıyor musun, silahsızlanmıyor musun? Yani silahı hala bir baskı aracı olarak kullanacak mısın, kullanmayacak mısın? Türkiyelileşmek ifadesi güzel bir ifade de, Türkiyelileşeceksen önce Türkiyelilik kimliği üzerinden bir şey inşa et. Doğuda başka bir yaklaşım. Batıda başka bir yaklaşımda bulunma.

Seçime giderken bir de seçim güvenliği tartışmaları var. ,Seçim güvenliği tartışmalarını nasıl görüyorsunuz?

Valla iki yönü var bu işin. Biri, gerçek anlamda seçimin güvenliği ile ilgili konular. Millet, "Ya şu seçim sandığı var ya, o önüme gelir ve ben bunu çözerim!" der. Hatta ben toplumsal sözleşmeyi yazarken bir tek ilden bahsettim, bir tek topluluktan bahsettim. Mersin'de Arslanköy'ün kadınları... 1947'de Muhtarlık seçiminde tek parti yönetiminin istemediği bir aday seçildiği için oranın kaymakamı, jandarma komutanı gelir sandıklara el koymak ister. Kadınlar sandığa kapanır, "Sandık namusumuzdur!" derler. Oradan gelir "Sandık namusumuzdur!" sözü.

Sandığa gölge düşmeyecek

Nihayetinde bir seçim namusu/ahlakı zamanla oturdu. Bu konuda bir problem yok. Ama iki tehdit var: Bir, Doğuda ve Güneydoğu'da halkın seçime giderken baskı altına alınması. Mesela muhtara gidip "Şu kadar adam var burada... Bundan bir tane eksik olursa, sizin köyü şöyle yaparız!" diye baskı altına alınması. İkincisi de seçimi kaybedecekleri veya barajı aşamayacakları varsayımları üzerine bazılarının, şimdiden seçime gölge düşürme çabası. "Bu seçimde şüphe var!" demenin zeminini hazırlıyorlar. Birileri de bunu satın almaya o kadar hazır ki. Yani şu anda birçok oyunu biz aynı anda bozuyoruz. İstiyorlar ki, mesela, kutuplaştırıcı bir dil kullanalım. İsterler ki, sert bir dil kullanalım. Kullanıyoruz gerektiğinde ama, hiçbir zaman demokratik çizginin dışına çıkmamaya özen gösteriyoruz.

İktidar ümidi olmayınca, karşı tarafın oyununu bozmak üzerine bir senaryo gelişiyor. "Bari onların iktidarına engel olalım." Seçim güvenliği konusunda hem gerekli tedbirleri alırız, hem de seçim sonrasında herhangi bir kamu düzeni problemi çıkaracak kim olursa olsun tavizkar tutum takınılmaz. Ondan da kimsenin şüphesi olmasın.

Peki son olarak sesiniz için ne yapıyorsunuz merak ediyoruz?

Başlarda biraz zorlandım. Sağolsun Sare Hanım'ın yaptığı birkaç bitkisel yol var. İşte bir ballı ıhlamur. Bir de o, otlardan dövme, özel bir şeyi daha var.