Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, AA'nın sorularını yanıtladı

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, İsrail güçlerinin Mescid-i Aksa baskınına ilişkin, "Uluslararası toplumdan aynı kararlılıkla tepki göstermelerini ve İsrail hükümeti üzerinde baskı kurmalarını istiyoruz." dedi.

Kalın, Anadolu Ajansı canlı yayınında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.

İsrail güçlerinin ramazan ayında Mescid-i Aksa'ya gerçekleştirdiği baskına ilişkin soru üzerine Kalın, saldırıyı lanetlediklerini belirtti. İsrail güvenlik güçlerinin pervasız bir şekilde Mescid-i Aksa'ya girmesini, ibadet eden insanlara göz yaşartıcı bombalarla kauçuk kurşunlarla saldırı düzenlemesini kınadıklarını vurgulayan Kalın, olayın faili olan fanatik Yahudilerin Mescid-i Aksa'ya girişinin engellenmemesinin, kendi başına büyük bir facia olduğunu söyledi.

Kalın, geçen yıllarda da benzer şeyler yaşandığını, geçen yıl ramazanda Hamursuz Bayramı ile ramazanın aynı döneme denk geldiğini anımsattı.

Geçen yıl da gerekli girişimlerde bulunduklarını, kısmi başarı elde ettiklerini, bu yıl bütün uyarı ve girişimlere rağmen dün gece bu hadisenin yaşandığını aktaran Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Burada özellikle Mescid-i Aksa'nın dini ve tarihi statüsünü değiştirmeye yönelik bu tür adımları en şiddetli bir şekilde reddettiğimizi, bugüne kadar karşı olduğumuz gibi bundan sonra da karşı olmaya devam edeceğimizi ifade etmek istiyorum. Bunu zaten İsrail makamlarıyla da pek çok defa görüştük. İsrail hükümetinin burada kendi iç sıkışmışlığını aşmak için bu tür hadiselere başvurduğunu biz geçmişte de gördük. Dün sadece Mescid-i Aksa'da değil Gazze'de de birtakım olaylar yaşandı. Bunun geçtiğimiz yaklaşık 3-4 hafta boyunca devam eden İsrail'in tamamında, hatta İsrail'in modern tarihinde görülen en büyük gösterilerin hemen ardından gelmiş olması bir tesadüf değil. Bunun hangi siyasi saiklerle ve amaçlarla yapıldığı ortada. Sadece İsrail hükümetine değil uluslararası topluma da bir çağrıda bulunuyoruz. Mescid-i Aksa'nın dini, hukuki ve tarihi statüsünü değiştirmeye yönelik bu tür adımların önlenmesi noktasında harekete geçmeye davet ediyoruz. Bu konuda girişimlere devam edeceğiz."

Sözcü Kalın, Filistinlilerin asla yalnız olmadığını, bugüne kadar nasıl haklı davalarında yanlarında oldularsa bundan sonra da olmaya devam edeceklerini dile getirdi.

Bir grubun kutsalının diğer grubun kutsalından üstün tutulması gibi çok absürt bir durumla karşı karşıya olduklarına dikkati çeken Kalın, şunları söyledi:

"Bir grup fanatik Yahudi, bütün Yahudiler için geçerli değil elbette. Böyle bir genelleme yapmak doğru olmaz. Bu konuda son derece saygılı olan, bizim kendi Musevi vatandaşlarımız var. İsrail'de bu tür fanatik girişimlere karşı olan başka topluluklar da var. Bir grubun, Mescid-i Aksa ile ilgili iddialarını yıllardır sürdürmeleri, bununla ilgili aksiyon almaları, kutsal olduğunu bildikleri Mescid-i Aksa topraklarına girmeleri, kabul edilebilir şeyler değil. Hele bunun ramazan ayında yapılması, insan biraz hassasiyet, incelik, ihtimam bekliyor. Pervasızca Mescid-i Aksa'ya girdiğiniz zaman orada ibadet eden insanların Müslümanların, Filistinlilerin buna tepki göstermemesi elbette mümkün değil. Fakat maalesef özellikle Batı dünyasında olay öyle bir yansıtılıyor ki sanki bunların hiçbiri olmamış. Bir sebep sonuç ilişkisi yaşanmamış gibi yine 'Filistinliler olay çıkarttılar, İsrail güçleri buraya müdahale etmek zorunda kaldı' diye bir hikaye anlatılıyor. Olay tamamen farklı. Burada çok açık bir tahrik var. İsrail güvenlik güçlerinin engellemesi gereken illegal bir eylem var. İllegal yerleşimciler, nasıl hem yasal hem siyasi hem de toplumsal olarak illegal ise bu kişilerin Mescid-i Aksa'ya bu şekilde girmesi de illegaldir. Bunlara yerleşimci denmesine ben baştan beri hep karşı çıkıyorum. Bunlar işgalcidir."

Kalın, işgal politikaları ve benzer girişimler yapıldıkça bölgede huzurun tesis edilmesinin mümkün olmayacağını, huzurdan oradaki devlet otoritesinin sorumlu olduğunu aktardı.

Fanatik Yahudilerin, grupların, Mescid-i Aksa'ya girişini engellemenin İsrail hükümetinin görevi olduğunu vurgulayan Kalın, "Bunu yapmamak bir ihmaldir, suçtur. Biz, bu çağrıyı yapıyoruz. Uluslararası toplumdan aynı kararlılıkla tepki göstermelerini ve İsrail hükümeti üzerinde baskı kurmalarını istiyoruz. Kendi iç siyasi sıkışmışlığını aşmak için Mescid-i Aksa'yı, Kudüs'ü, bizim kutsal topraklarımızı alet etmeye artık son vermelerini bekliyoruz." diye konuştu.

İsveç'in NATO'ya üyelik süreci

NATO'ya üye olabilmesi için Türkiye'nin şartlarını yerine getirmesi beklenen İsveç'in, verdiği taahhütleri yerine getirip getirmediği sorulan Kalın, üçlü mekanizma çerçevesinde İsveç'ten taleplerinin belli olduğunu anımsattı.

Türkiye'nin taleplerinin henüz tamamen karşılanmadığını vurgulayan Kalın, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"İsveç tarafına biz birçok defa açık ve net bir şekilde ifade ettik. En son evvelki hafta Ankara'da bizi ziyaret eden İsveç heyetiyle de bunları paylaştık. Düzenli olarak hem Dışişleri Bakanımız hem de İsveç adına bu müzakereleri yürüten mevkidaşımla bu konuları düzenli olarak görüşüyoruz. Finlandiya'nın NATO üyeliğinin Meclis'imizde onaylanmasından sonra kendileriyle yaptığımız istişarede bir sonraki toplantıyı haziran ayının ilk haftası ya da ikinci haftası yapma konusunda mutabık kaldık. Niye haziran ayının ortası? Çünkü 1 Haziran'da yürürlüğe girecek olan terörle mücadele yasası İsveç hükümetinin bu adımı atmasını kolaylaştıracak bir yasa. O zamana kadar ne yapacakları, ne kadar adım atacakları, ne kadar hızlı davranacakları tamamen kendilerine bağlı bir konu."

"Yasanın yürürlüğü girmesiyle İsveç'ten şartları yerine getirme yönünde bir adım bekliyor musunuz?" sorusu üzerine Kalın, şunları kaydetti:

"1 Haziran'da yürürlüğe girecek terörle mücadele yasası İsveç'in tarihinde bugüne kadar çıkarttığı en katı, en disiplinli, kapsamlı terörle mücadele yasası. Bizim dile getirdiğimiz konuları ihtiva eden boyutları var. Bu manada ellerini kolaylaştıracağını ve 1 Haziran'dan sonra özellikle PKK, FETÖ ve bunların iltisaklı yapılarına, paravan örgütlerine karşı daha kararlı adım atabileceklerini bekliyoruz. Zira bu yasayla birlikte ahdi zemin ve hukuki çerçeve biraz daha netleşmiş olacak. Mahkemeler, buna göre kararlar verecek. Güvenlik, istihbarat ve ilgili birimler buna göre takibat yapabilecekler. Bu yasaya ihtiyaçları var. Kendileri de zaten başından beri söylüyorlar. Geçen yıl yaptıkları anayasa değişikliği çerçevesinde hazırlanan bir yasa bu. Bizim mutabık kaldığımız konularla da doğrudan ilgili. 1 Haziran'dan itibaren bu sürecin daha da hızlanmasını bekliyoruz. Fakat 1 Haziran'a kadar da idari olarak yapabilecekleri başka şeyler varsa belki, biz olduğu kanaatindeyiz, bu adımları atmaları süreci hızlandıracaktır. 'İsveç üzerine düşeni yaptı, artık sıra Türkiye'de, Türkiye de üzerine düşeni yapsın' mealindeki açıklamaları doğru bulmuyoruz. Burada kriterler ve taleplerimizin ne olduğu belli. Bunların ne kadarının karşılandığı da sayısal ve olgusal olarak, bir cetvele bakarak rahatlıkla kontrol edilebilecek konuda. Henüz o noktada değiliz. Zaman zaman bazen NATO'dan bazen diğer NATO müttefiki ülkelerden gelen bu tür açıklamalara bizim cevabımız belli; 'Hayır henüz bizim taleplerimiz karşılanmadı.' İsveç'in atması gereken adımlar var. Bu adımlar atıldıkça da süreç ilerleyecektir."