Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini tahkim etmek!

Avukat Cüneyt Altıparmak, ''Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini tahkim etmek'' başlıklı bir analiz kaleme aldı. İşte o yazı...

Yakın zamanda esas konumuz yine Anayasa olacak. Önce iktidar kanadının gündeme getirdiği bu konu, bu kez; muhalefetin gündeminde. Partiler bir araya gelerek “ortak yeni anayasa” tekliflerini kamuoyu ile paylaşacaklar. Ve biz yeniden Anayasa konusunu konuşmaya başlayacağız… Türkiye’deki hukuki anlamdaki bir sorun da “anayasa metnimizin yetersizliğidir”. Çağın gerçeklerine, gelişen dünyaya ayak uyduramayan bir Anayasanın değişmesi kadar doğal ve gerekli bir husus yoktur. Ancak yeni anayasa gündemi denince yaşadığımız dünyanın gerçeklerine uygun olup olmaması tartışılmıyor. Veya yeni anayasa hangi hakları nasıl düzenleyecek? sorusu üzerinden bir değerlendirme, siyasi bir gündem görmüyoruz. Bunun en büyük nedeni ise muhalefetin, “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” bağlamından bir başka yere, mecraya geçememesi, geçmek istememesi sanırım. Bu da ister istemez, anayasa değişikliği gündemini bu yönde maniple ediyor ve yapılacak genel seçimleri bir anda “cumhurbaşkanlığı sistemi” ile “parlamenter sisteme dönüş” arasındaki tercih oylamasına çeviriyor. Ve yine esas sorumuz, siyasetin kaygan zemininden kayıp gidiyor: “Türkiye’nin nasıl bir Anayasaya ihtiyacı var?”. Bu yazımızca, sistem değişikliği tezinin niçin bizi doğru bir yere götürmeyeceği üzerinde duracağız. Ve yanıtını aradığımız iki soru şunlar olacak: Önerilen parlamenter sistem çözüm mü? Cumhurbaşkanlığı sisteminin tekrardan düzenlenmesine gerek var mı?

Muhalefetin önerileri

Daha önceki yazılarımızda anayasa değişikliği bağlamında Ak Parti ve MHP’nin önerileri üzerinden süreci değerlendiren yazılarımız olmuştu. Bu sefer meseleye muhalefetin bahsini özetlemek ile başlamak istiyoruz. Muhalefetin -takip edebildiğimiz kadarıyla- önerdiği sistemde, sembolik bir cumhurbaşkanı var. Cumhurbaşkanın bir çok konuda atama yetkisi olmuştur. Başbakanlık ve Bakanlar Kurulu geri geliyor. İdare yetkisi Bakanlar kurulunda olacak. Vali ataması bile Başbakan ve İçişleri Bakanına (müşterek imza ile) ait olacak. Cumhurbaşkanı, en yüksek oyu alan partinin genel başkanına hükümeti kurma görevi verecek. Güvenoyu sistemine geri dönüş var yani hükümet güvenoyu ile hükümet kurulacak. Anayasa Mahkemesi (AYM) üyelerinin tamamı Meclis tarafından nitelikli çoğunlukla seçilecek. Seçim barajı yüzde üç olacak. Yerel yönetimlere kayyum atanamayacak. Yapıcı gensoru mümkün olacak. Sadece hükümeti düşürme amaçlı gensoru verilemeyecek. Gensoruyu soran, yeni hükümetin nasıl kurulacağını da belirtmek zorunda. Yani yeni hükümette kimin başbakan olacağı ve meclis çoğunluğuna nasıl sahip olunacağı gösterilmeden gensoru verilemeyecek. Bütçe konusunda eskiye dönüş olacak ancak plan bütçe komisyonunun yapısı değişecek.

Muhtemel durumlar

Bilindiği üzere bunların tamamı bir öneri ve bunların hayata geçebilmesi için anayasa yapma veya değiştirme yeter sayısına ulaşılması gerekiyor. Yani 400 milletvekili gibi bir çoğunluk olunca bunun doğrudan değişmesi mümkün. Diğer hallerde halkoylaması gündeme gelecektir. Muhalefet “durum bu noktaya gelirse, uzlaşma olur” biçiminde meseleye yaklaşıyor. Bu önerilerin bir başka nirengi noktası ise millet ittifakı adayının da aynı irade de olup olmayacağı sorunu. Zira, mevcut sisteme yetkiler ile donatılmış birisinin sonradan “böyle bir değişikliğe gerek yok” “farklı bir zemin arayalım” demesi mümkün olabilir. Bu da zaten muallak olan durumu daha da zora sokacaktır. Bir başka durum ise meclisin ayrı, cumhurbaşkanının ayrı ittifaktan seçilmesi ki bu durumda, seçimlerin yenilenmesi de dahil olmak üzere tüm senaryolara açık olmak lazım. Bir parti genel başkanı adaya olunca, “parti genel başkanı cumhurbaşkanı genel başkan olmaz” tezine uygun olarak, adaya olunca veya seçilince partideki görevinden istifa edecek mi? Aynı durum “partili” cumhurbaşkanı olamayacağı tezini ileri süren muhalefetin, herhangi bir parti üyesini, üyeliği devam ederken aday olarak çıkarmaması sonucunu doğuruyor. Muhalefetin, önerilerinin tümünün doğru, eksik veya yanlış olduğunu söyleyemeyiz. Bu önerilerin hükümetin de önerileri ortaklaşan yönleri olduğunu görüyoruz. Meseleye uzlaşılan noktalardan bakmak ve bunları yasa haline getirmek tüm siyasi aktör ve grupların görevi!

İktidar ne demişti?

Meselenin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile Parlamenter Sistem tartışmasına dönüştüğü bu günlerde, en somut öneri MHP’den gelmişti. Ve önerinin temel yaklaşımı "Cumhurbaşkanlığı sistemini kurumsallaştırma" olarak betimlenmişti. Bir diğer ifadesi ile sorunları giderilmiş bir sistem. "Türk Tipi Başkanlık" sistemi olarak nitelediği cari yürütme biçimimizin "onarımı ve çelişkilerinin ortadan" kaldıracak bir anayasa önerisi söz konusu. Burada amaç eskiye dönmek değil. Mevcudu iyileştirmek. Bu da birtakım sorunların olduğunun üstü kapalı biçimde kabulü anlamı taşıyor. Çünkü, sorun var ki bir değişime, düzeltmeye ihtiyaç olduğundan bahsediliyor. MHP’nin bizde en somut önerisi TBMM'nin yetkileri artırılması. Bu öneri aslında üretilen metinler ve sunulan taslaklar açısından bakarsak Türkiye siyasetin ortak noktası! Bunlara ek olarak "Türkiye Liyakat Kurumu”, Merkez Bankası'nın statüsünün de anayasaya taşınması. Yani anayasal bir kurum haline getirilmesi. HSK yerine "Yargı Yüksek Kurulu" önerilmesi. Yargıya ilişkin üye seçiminde TBMM'nin yetkilerinin genişletilmesi fikri… Bunlar çok önemli noktalar. Bu meydan Ak Parti’nin kamuoyunda yansıyan metinlerinde ifadesini bulan “TBMM Başkanı'nın aktif bir statüye taşınması” yaklaşımı çok önemli. Bu düşünce, meclisin "gerçek bir uzlaşma zemini" olması noktasında önem arz ediyor. Bir başka açıdan bakınca Cumhurbaşkanlığı sisteminin noksan olduğu yöne dikkat çekiyor ve bir özeleştirisini de yapıyor aslında.

Cumhurbaşkanlığındaki çalışmalar

2018’den bu yana uygulanan Cumhurbaşkanlığı sisteminin birtakım aksaklıkları var. Sistem seçmene iki oy hakkı veriyor ve vesayet odaklarını yok ediyor, etkisizleştiriyor. Bu yıkıcı yeni durumun, bir tadilata ihtiyaç duyduğu açık. Nitekim Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay başkanlığında oluşturulan bir komisyon, sistemin değerlendirilmesi maksadıyla birtakım çalışmalar yaptı. Cumhurbaşkanlığındaki ofis başkanları ve daire başkanları, kamu kurumlarındaki bürokratlar, iş dünyasının temsilcileri, STK'lar ve gazetecilerin görüşleri alındı. Anketler yapılarak bir değerlendirme hazırlandı. Sistem henüz dördüncü yılında. İlk kez denenen bu sistemin aksaklıklar üretmesi doğal. Ama bu sorunlu alanların cevabı ve kurtuluşu “parlamenter sisteme” dönmek değil. Zira o sistem de birçok sorun üretiyordu ve kendiliğinden kriz doğabiliyordu. Türk siyasetinin eskiye dönmeye değil mevcuda zaman vermeye ihtiyacı var. Bunun için siyasetin bileşenlerinin bir araya gelip eskiye dönüş yerine mevcudu iyileştirmeyi konuşması lazım. Tıpkı “meclisi güçlendirmek” noktasında üstü kapalı bir ittifak varsa, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini tahkim etme de bir başka uyuşma zemini olamaz mı ? Türkiye’nin yeni krizlere değil, güçlenen yönetim ve siyasete ihtiyacı var. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin tahkim edilmesi noktasını önemsiyoruz. Bunun için tüm siyasi yaklaşımlardan uzak biçimde, katkı sunmak amacıyla sistemde tahkime ihtiyaç duyduğunu düşündüğüm beş noktayı belirmek istiyorum.

Güçlendirme önerilerimiz

Bu konuda birçok öneri ve görüş ileri sürülebilir ki hepsi de kıymetlidir. Burada bize tespit ettiğimiz beş sorunu ve önerimiz arz edeceğiz. Amacımız “daha iyi” arayışına bir katkı sunmaktır. Şimdi bunları sıralayalım:

1. İlk sorun şöyle ifade ediliyor: “Cumhurbaşkanın hem parti genel başkanı olarak yasama organını (milletvekillerini) belirlemesi hem de hükümetin başı olarak yürütmeyi idare etmesi”. Tüm siyasal temsil sıfatlarının aynı kişide buluşması birtakım sorunlara gebe olabilir. Bunu aşmak mümkün. Cumhurbaşkanının parti üyeliği devam edebilir. Ancak genel başkan olmaması düşünülebilir. Çünkü Cumhurbaşkanı milletvekillerini genel başkan sıfatıyla belirlemektedir. Eğer bu sistem korunacaksa vekil seçiminde partilerin etkinliği azaltan (misal, dar veya daraltılmış seçim çevreli) sistemlere geçiş sağlanması mümkün.

2.İkinci sorun “Cumhurbaşkanına vekalet edecek kimsenin, Cumhurbaşkanını atadığı kişi olması” şeklinde ifade edilebilir. Burada ölüm, istifa, hastalık halinde vekaletin Meclis Başkanına verilmesi diğer hallerde (yurt dışı gezisi, geçici hastalık, izin vb) cumhurbaşkanı yardımcısının vekalet etmesi şeklinde bir düzenlemeye gidilmesi daha iyi bir yaklaşımdır.

3.Üçüncü sorun ise tüm Bakanları Cumhurbaşkanının tek başına atayabilmesi ve görevden alabilmesidir. Bizce bakanlıkların hepsi eşit durumda değildir. Stratejik bakanlıkların atamasının meclis onayına sunulması sistemine geçilebilir. Dışişleri, Savunma ve İçişleri gibi. Bunun yanında HSK Başkanı da olan Adalet Bakanının sunulacak beş aday içinden meclis tarafından seçilmesi yargı bağımsızlığı açısından önemli bir adım olacaktır.

4.Dördüncü sorun ise bazı yüksek bürokratları görevden alma yetkisinin Cumhurbaşkanında olmasından kaynaklanabilmektedir. Üst düzey bürokratların atamalarının Cumhurbaşkanı tarafından yapılması yerindedir. Ancak görev sürelerinin dolmasından önce görevden alınmasının meclis onayına ihtiyaç duyulması benimsenebilir. Misal, Merkez Bankası Başkanı, Diyanet İşleri Başkanı vb için.

5.Son olarak Cumhurbaşkanının imzası ile yapılacak işlemlerin sayısının fazla olması önemli bir sorundur. Bu konuda temel bir kanun ile Bakanlara ve CB Yardımcılarına yetki devri yapılabileceğine dair ilkeler belirlenmelidir.