Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis'in Ankara'ya gerçekleştireceği ziyaret öncesi Yunanistan'ın Kathimerini gazetesine mülakat verdi.
"Kiryakos Miçotakis'in Ankara ziyaretine ilişkin açıklamanızda kendisi ile iki ülke arasındaki ilişkilerin nasıl geliştirilebileceği konusunda görüşeceğinizi belirtmiştiniz. İlişkilerin seviyesinden memnun musunuz? Hedef nedir ve ona nasıl ulaşılabilir?" sorusunu Erdoğan, "Hedef basit; sorunları çözerek dostluğumuzu pekiştirmek, ikili ilişiklerimizin seviyesini tarihte görülmemiş düzeye çıkartmaktır. Bunun için Türkiye olarak son dönemde samimi ve etkin adımlar attık ve buna da devam etmek niyetindeyiz." diye yanıtladı.
Erdoğan, Türkiye ve Yunanistan'ın sadece aynı coğrafyayı değil, birçoğu tarihsel boyut taşıyan ortak unsurları da paylaştığını kaydederek, "Tabii ki aynı düşünmediğimiz konular bulunuyor, fakat uzlaşabileceğimiz başlıkların da sayısı az değil. Açık yüreklilikle tüm konuları bir arada konuşup çözüm yolunda adımlar atabiliriz." değerlendirmesinde bulundu.
Ertelemenin sorunları çözmediğini, bunların üzerlerine cesaretle gidip, çözüm iradesini ortaya koymak gerektiğini vurgulayan Erdoğan, "Biz, dünyanın takdirle izlediği şekilde hem bölgemizde hem dünyanın değişik coğrafyalarında nasıl barışın kök salması için çabalıyorsak, Ege Denizi'nin iki yakasında da barışın ve huzurun ebediyen hakim olması için elimizden geleni yaparız. Bozmak kolay olandır. Zor olan inşa etmek ve sorunları ustalıkla çözmektir. Dolayısıyla iki ülkenin iki duvar arasına sıkıştırılmaya çalışılan ilişkilerini rahatlatmak ve o önyargılarla bezeli duvarları yıkmak elimizde. Tek ihtiyacımız olan çözüme odaklanmış ve samimi tarihi adımlardır." ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Yunanistan Başbakanı Miçotakis'le Atina'da iletişiminiz nasıldı? Onunla iletişiminiz arzu ettiğiniz düzeyde mi?" sorusu üzerine, "Sayın Miçotakis ile son dönemde bir uyum iklimi yakaladığımızı düşünüyorum. Atina'da bizleri memnun eden bir misafirperverlik ortaya koydular. Tabii ki Sayın Miçotakis'i Ankara'da ağırladığımızda, Türk misafirperverliğinin en nadide örneklerinden birini daha sergileyeceğiz." diye konuştu.
Sözünü ettiği iklimin somut meyveler vermeye başladığını kaydeden Erdoğan, "Atina Bildirgesi, imzaladığımız anlaşmalar, protokoller onlardan sadece birkaçı. Bunlara yenilerini eklememizin önünde engel yok. Sadece bizler değil, bakanlar ve bürokratlar düzeyinde de gayet iyi ilişkilerin tesis edildiğini söyleyebilirim. Yani neticede birçok kademede iletişimimiz memnuniyet verici ve bunun olumlu manada ileriye taşınması da gayet mümkün." görüşünü paylaştı.
-" Türkiye olarak çevre konusunda ne kadar hassas olduğumuz herkesin malumudur"
Erdoğan, "Geçtiğimiz günlerde Ankara, Yunanistan'ın Ege'de deniz parkları konusunda atmak istediği adımlara tepki gösterdi. Atina, bu adımların 'çevre' konusu ile alakalı olduğunu söylerken, Türkiye Dışişleri Bakanlığı da 'adaların egemenliği' konusunu gündeme getirdi. Sayın Miçotakis, Yunanistan'ın deniz parklarını ilan edeceğini belirtti. Sadece denizdeki kullanım hakları değil, kara üzerindeki egemenlik konuları da gündeme geldiği zaman, diyalog ilerleyebilir mi?" sorusu üzerine, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Egemenlik konularının gündeme gelmesi diyalog zeminine zarar veren ve ilerlemesini engelleyen bir durum değil. Bizler bu zemini her koşulda koruyabilir ve ilerlemeyi sağlayabiliriz. Bu konular da zaten ele almamız gerekenler listesinde müstesna bir yere sahip. Oldubittilerden uzak bir perspektifle ve çözüme inanmış bir yaklaşımı benimseyerek bu meseleleri konuşabiliriz. Ancak, bu zemine 'Ben yaptım oldu' anlayışı en büyük zararı verir. Türkiye olarak çevre konusunda ne kadar hassas olduğumuz herkesin malumudur. Fakat bunun kullanışlı bir paravan olarak görülmesi ve başka tartışmalı durumların onun arkasında bir şekilde gizlenmeye çalışılması doğru olmaz."
Her konuyu kendi mecrasında ele almak gerektiğini belirten Erdoğan, "Nasıl sağlam olmayan zemine inşa edeceğiniz bir bina kısa zamanda yıkılırsa, tarihi, hukuki ve fikri zemini çürük tezler de yerle bir olmaya mahkumdur. Mesela elinizde geçerli bir tapu olmadan gelişigüzel bir yere bir baraka dahi inşa edemezsiniz. Bu bir fiili durumdur, hukuki karşılığı ve yaptırımları vardır. Türkiye'nin bu coğrafyada fiili durumları kabul etmeyeceğini herkes bilir." düşüncesini dile getirdi.
- "Türkiye'yi yok sayma girişimleri karşısında da gerekli tepkiyi her zaman verdik"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Yunanistan, deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin Türkiye ile Libya, Türkiye ise Yunanistan ile Mısır arasında yapılan anlaşmaları geçersiz saymaktadır. Benzer şekilde Kıbrıs ile İsrail arasında yapılan birtakım anlaşmalar da Türkiye açısından geçersiz sayılmaktadır. Böyle bir ortamda Yunanistan ile Türkiye arasında hidrokarbon konusunda herhangi bir işbirliğinden söz edebilir miyiz?" sorusunu, şöyle yanıtladı:
"Bir düzeltme yaparak başlayalım. Sorunuzda Kıbrıs ile İsrail arasında bir anlaşmadan söz ettiniz. Orada Kıbrıs adasının tamamının İsrail ile Münhasır Ekonomik Bölge sınırlandırma anlaşması yaptığı gibi bir varsayım söz konusu. Bizim tanımadığımız anlaşma Güney Kıbrıs'taki Rum Yönetimi ile İsrail arasında yapılmış ve adanın asli unsuru olan Kıbrıs Türkleri'nin yani Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin hak ve menfaatleri yok sayılmıştır. Diğer taraftan bize göre enerji bir çatışma alanı değil, bir işbirliği alanıdır. Bunun için pozitif bakış açısı ile meseleye yaklaşmak yeter de artar bile."
Türkiye'nin, hidrokarbon kaynaklarının hakça, adil ve kapsayıcı paylaşımını savunduğuna ve sürekli bunun çağrısını yaptığına dikkati çeken Erdoğan, şöyle devam etti:
"Her konuda olduğu gibi burada da egemenlik haklarımıza ve yetkilerimize saygı duyulmasını istiyor, kıyıdaş ülkelerin hak ve yetkilerine de saygı duyuyoruz. Ancak Türkiye'yi yok sayma girişimleri karşısında da gerekli tepkiyi her zaman verdik. Bunun yanında açık bir çağrı yaparak kapsayıcı bir enerji işbirliği için zemin oluşturulması gerektiğini bunun için atılacak adımlara destek vereceğimizi ilan ettik. Herkes bilmelidir ki Doğu Akdeniz başta olmak üzere bölgede Türkiye'nin içinde bulunmadığı bir enerji platformunun başarılı olması güçtür. Yıllardır dillendirdiğimiz Doğu Akdeniz konferansını toplayarak 'kazan-kazan' anlayışı ile bir çözüm zemini oluşturmak mümkündür."
Erdoğan, bu konuda yaptıkları çağrıların bugüne kadar cevapsız kaldığını ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bölgede sağlıklı bir diyaloğun temini için önemli bir potansiyeli bulunan bu önerimizin diğer aktörlerce de benimsenmesi gerektiğini her vesileyle vurguladım. Böyle bir adımın işbirliğini kolaylaştıracağını, kaynak çeşitliliği ve güvenliğine katkıda bulunacağını düşünüyorum. Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin haklarını yok sayan adımlar, maalesef bugüne kadar bu mesele ile ilgili atmosferi zehirledi. Bundan vazgeçip arzu ettiğimiz diyalog zemininin oluşması halinde biz kalıcı çözüm için elimizi taşın altına koymaya hazırız. Gerginlik ile bir yere varılamaz. Kışkırtmalara kapılmanın kimseye faydasının olmadığı anlaşılmalı ve makulde buluşmanın yolları aranmalıdır."
- "Somut ve yapıcı fikirlere odaklanmanın, bizi çözüm rotasına sokacağına olan inancımız tamdır"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İki ülkenin Ege kıta sahanlığı konusundaki pozisyonları biliniyor. İki ülkenin tutumunda bir değişiklik beklenmiyor. Kronikleşen anlaşmazlığın çözümü için Lahey'deki uluslararası mahkeme gibi bir kurumun arabuluculuğunu kabul eder misiniz?" sorusuna da şu cevabı verdi:
"Burada çözümün yolu bellidir, uluslararası hukuka uymak ve bunu sürdürülebilir kılmak. Bundan kaçmadığımız sürece birlikte aşamayacağımız hiçbir engel olmamalı. Biliyorsunuz, biz sorunların paket halinde çözülmesi gerektiğini savunuyoruz. Tek bir ihtilafa odaklanarak diğer ihtilaflı noktaları göz ardı etmemeliyiz. Kapsamlı çözüme ulaştığımızı söylediğimizde, gelecek kuşaklara pürüzler devretmemeliyiz. Önceliğimiz bellidir. Uluslararası hukuka uygun barışçıl yöntemlerle çözüm bulma yaklaşımımız, sorunları ortadan kaldırmanın anahtarıdır. Bizler BM Şartı'na kayıtlı çözümleri gerek duyulması halinde dışlamıyoruz. Bunu da açık bir şekilde her vesileyle dile getiriyoruz. Somut ve yapıcı fikirlere odaklanmanın, bizi çözüm rotasına sokacağına olan inancımız tamdır. Yeter ki 'Şu sorunu çözelim diğerleri çözümsüz kalsa da olur.' demeyelim ve sorunların üzerine beraberce gidelim."
(Sürecek)