Cumhurbaşkanı Erdoğan: 90'lara dönüş yok

Uzakdoğu seyahatini tamamlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bazı kesimlerin yeniden eski karanlık günlere özlem duyduğunu belirterek, "90'lı yıllara bir daha asla dönüş olmaz" dedi.

ALİ ADAKOĞLU / İSLAMABAD

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cin, Endonezya ve Pakistan dönüşünde uçakta gazetecilere gündeme ilişkin düşüncelerini anlattı. Endonezya ile kültürel alanda ilişkilerin güçlendirilmesi adına Yunus Emre Enstitüsü'nün kurulmasını teklif eden Erdoğan: "Endonezya'da paralel devlet yapılanmasıyla ilgili bilgilendirmeler yaptık. Bazı konularda çok ciddi tedbirler almışlar. Bundan sonraki sürece yönelik de iletişim halinde olacağız. Bunların da ayrıca takipçisi olacağız. On civarında okulları var burada. Bu okulların kapatılması tedbirlerinden bahsettim. Maarif Vakfı'nın bizim Milli Eğitim Bakanlığı ile müşterek adımlar atmasını istedim. İşadamları ile ilgili bazı faaliyetleri de var, bunlara yönelik bazı adımların atılması yönünde de bilgiler paylaştık. Yazılı olarak da kendilerine büyük bir dosya takdim ettik" dedi.

Paralel yapıyla mücadele sürecek

-YAŞ toplantısında, TSK içindeki paralel yapı mensupları hakkında bir çalışma yapılacak mı, ayrıca iki kuvvet komutanının görev sürelerinin uzatılma ihtimalinden söz ediliyor. Sizin bu konuda değerlendirmeniz nedir?

Yüksek Askeri Şura ile ilgili konuları şu anda konuşmam doğru olmaz. Şura önce görüşmelerini bitirsin, ondan sonra ilgili arkadaşlar zaten sonuç bildirgesiyle açıklamayı yaparlar. Ama paralel yapıya yönelik hassasiyet aynı şekilde, şüphesiz orada (TSK) da var.

-Türkiye - ABD ilişkilerinin son durumu nedir ve yakın dönemde bir ABD seyahati var mı?

Henüz nihai kararımızı vermedik diyen Erdoğan: "Eğer Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na katılırsam Eylül'de, katılmazsam bu ay içerisinde bir ABD seyahati söz konusu olabilir. Gittiğimizde, Maryland'deki külliyenin açılışını da gerçekleştirelim istiyoruz. Orada muhteşem bir eser ortaya çıktı. Dolayısıyla, hem Washington'u hem New York'u içeren bir ziyaret olacak" dedi.

Kimseye eyvallah etmeyiz

-Türkiye u2013 ABD ilişkilerindeki son duruma ilişkin değerlendirmeniz?

Malumunuz, Temmuz'un 22'sinde Sayın Obama ile özellikle DAEŞ eksenli bir telefon görüşmesi yaptık. Bu hususta oluşturulacak koalisyon güçleriyle alakalı olarak yaptığımız, yapmakta olduğumuz ve yapacağımız çalışmaları değerlendirdik. Onun akabinde bildiğiniz üzere bazı gelişmeler meydana gelince, bir astsubayımızın da şehit olmasıyla birlikte, tehdit unsurlarına karşı, DAEŞ'e karşı operasyonumuzu da yapmış olduk. O sırada Kandil'deki gelişmeler de farklı bir tehdit unsuruydu. İçeride de bazı tehdit unsurları vardı. Bunlara yönelik olarak da adımlarımızı atmak durumunda kaldık.

Polislerimize ve askerlerimize yönelik saldırılar, güvenlik güçlerimizin şehit edilmeleri bu süreci ciddi manada tetikler hale geldi. Bölücü terör örgütünün, doğuda, güneydoğuda, büyük şehirlerimizde yaptıkları, demokratik bir ülke için kabul edilebilir, müsamaha gösterilebilir şeyler değil. Bu yapılanlara karşı, hükümet, devlet elbette gerekli adımları atmak durumundaydı. Nitekim bu adımlar atılmıştır ve atılmaya da devam edilecektir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak bu noktada kararlıyız: Tek millet, tek devlet, tek vatan, tek bayrak konusunda taviz vermemiz mümkün değildir. Olanlar karşısında daha fazla sabretmek mümkün olamazdı. DAEŞ ve PKK da dahil olmak üzere terör odaklarına karşı düzenlediğimiz operasyonlara ilişkin müttefiklerimiz başta olmak üzere ilgili devletleri de bilgilendirdik. Birleşmiş Milletler ve NATO da haberdar. Bütün dünya attığımız adımlara saygı duyduğunu söyledi. Dünyanın değişik yerlerinde Türkiye düşmanı olan bazı medya organlarının yayınları var. Onların yaptıkları dezenformasyon da var. Ama tabii ki bunlara bizim eyvallah etmemiz mümkün değil. Elbette gereken neyse yapılacaktır. Planımız neyse bu planımızı uygulamaya devam edeceğiz. Terörle beraber hareket edecek olanlar buyursunlar terörle beraber hareket etsinler. Barışa ve Türkiye'nin huzuruna katkıda bulunmak isteyenler de buyursunlar bizimle birlikte hareket etsinler" değerlendirmesinde bulundu.

Müttefiklerimiz yanlışın içine düşmezler

-Türkiye'nin PYD konusundaki tavrına karşın ABD'nin PYD ile neredeyse stratejik müttefiklik ilişkisi kurduğu konuşuluyor. Bu durum Türkiye'nin PKK ile mücadelesine ve güvenlik anlayışına nasıl yansır?

Bu konu, Kobani'de DAEŞ'le çatışmaların yaşandığı süreçte, Obama'yla yaptığımız bir telefon görüşmesinde gündeme gelmişti. Obama, "Kobani 2 güne kalmaz düşebilir" demişti. Ben de kendisine, 200 bine yakın Kobanilinin zaten bizim ülkemizde olduğunu hatırlatarak, orada sadece 3 bin civarında savaşçı bulunduğu söylemiştim. Özgür Suriye Ordusu'nun ve peşmergelerin desteğiyle Kobani'nin düşmesinin pekala engellenebileceğini belirtmiştim. Oraya indireceğiniz silahlar sadece PYD'ye değil DAEŞ'e de gidebilir demiştim. PYD'nin içinde PKK terör örgütünün unsurlarının da yer aldığından, PYD'nin adeta PKK'nın farklı bir yapılanması olduğunu anlatmıştım. Ama bunu pek anlamak istemediler, o gece malum oraya silah da indirdiler. Ama süreç bizi haklı çıkardı. Müteakip süreçte de, Türkiye'deki Kobanililerin yaklaşık 120 bini geriye döndü. Burada kalanların sayısı da şu anda zannediyorum 70 u2013 80 bin civarında. Bizim özellikle Kuzey Suriye'de herhangi bir terör oluşumuna, terör yapılanmasına sıcak bakmamız mümkün değildir. Bu konudaki kararlılığımız Amerika tarafından da biliniyor. NATO'daki müttefikimiz ve stratejik ortağımız olan ABD de, söz konusu bölgede Türkiye'ye karşı oluşturulabilecek bir tehdide sıcak bakmayacaktır. Müttefiklerimizin böyle bir yanlışın içerisine düşeceklerini sanmıyorum.

Topraklarımızı açtık

-O dönemde sizin "Kobani düştü düşecek" sözünüzü, bazı kesimler sanki buna seviniyormuşsunuz gibi algıladıu2026

İfadelerim çarpıtıldı. Bunu daha önce de defalarca söyledim. Kobani'nin düşmesini arzulamamız asla söz konusu olmamıştır. Kobani'nin düşmesinin Türkiye'ye, bizlere kazandıracağı bir şey de olamaz. Nitekim Kobani'nin düşmesini istemediğimiz için Özgür Suriye Ordusu'nun (ÖSO) ve Peşmergelerin Kobani'nin imdadına koşmalarına imkan sağladık. Tüm bunları yaptıysak, Kobani düşmesin diye yaptık. O esnada, ABD'nin havadan yapmış olduğu harekatı, karadan destekleyecek güç yoktu. O güç hangi güç olmuştur? İşte topraklarımızdan geçerek oraya ulaşmalarını sağladığımız Peşmergeler ve ÖSO. O zor dönemde Kobani'den ülkemize sığınan 200 binin üzerinde insana kucak açan, ülkemizde ağırlayan da biz olduk. Bizim bu hususta yaptıklarımız somut olarak ortada.

Esed güç kaybetti

-Suriye'de DAEŞ'e karşı oluşturulacak koalisyon güçlerinde Suud ve Katar ne şekilde yer alacak? Ayrıca Suriye konusunda Putin'in tavrında değişiklik söz konusu mu?

ABD'yle yaptığımız görüşmelerde koalisyonda koalisyon güçleri arasında Suudi Arabistan ve Katar'ın, Avrupa'dan Fransa ve İngiltere'nin de yer almasını konuşuyoruz.

Putin'in Suriye konusundaki tavrı ise eskiye oranla çok daha olumlu. Bakü'de yüz yüze görüşmemizde, daha sonra yaptığımız telefon görüşmesinde, ben kendisini daha olumlu gördüm. O ilk zamanlardaki yaklaşımı yok. Artık sonuna kadar Esed'in yanındayız noktasında değil. Çok daha olumluydu. Telefon görüşmemizde de, kendisini daha olumlu istikamette gördüm. Esed'den vazgeçebileceğine doğrusu inanıyorum. O ilk zamanlardaki gibi değil. Artık sonuna kadar Esed'in arkasındayız modunda değil.

Teröre izin vermeyiz

-Son operasyonları, "Türkiye bölgesel bir savaşa çekiliyor" şeklinde yorumlayanlar varu2026 İncirlik'in de açılmasından sonra, yeni bir kırmızı çizgimiz var mı?

Türkiye'nin bölgesel bir savaşa çekildiği doğru değil. Böyle bir iddiayı ya da yorumu paylaşmam mümkün değil. Bu iddiayı ortaya atanlar, şu anda yapılmakta olan operasyonları engellemek istiyorlar. Olaylar karşısında operasyon ihtiyacı duyulduğu andan itibaren, gereken neyse elbette yapılacaktır. Biz sadece hedefi belirleriz ve işin takibini yaparız. Türk Silahlı Kuvvetlerimiz de bu hedefleri gerçekleştirir. Şu anda gerek hükümetimiz, gerekse Cumhurbaşkanı olarak şahsım, Genelkurmay Başkanımız ve Silahlı Kuvvetler'deki ilgili arkadaşlar, herkes gerekli çalışmaları yapıyor. Operasyonun ilk etabı, DAEŞ'in sınırlarımızda tehdit haline gelişiyle başladı. Ama bunun dışında sınır ötesinde ve ülke içinde PKK ve benzeri terör örgütlerinin oluşturduğu tehditler, yaptıkları saldırılar söz konusu. Bunlara karşı da sessiz kalamayız. Bu konuda, Irak'ın bazı açıklamaları var. Kandil'i vurmamızı onlar kendileri için doğru bulmadıklarını söylüyorlar. Tabii bu tür bir yaklaşım doğru bir yaklaşım değildir. Zira öncelikle Irak olarak siz, kendi topraklarınızda, Türkiye'ye tehdit oluşturan terör unsurlarının barınmasına izin vermemelisiniz. Onları engellemezseniz, Türkiye kendi tedbirini kendisi alacaktır, gereğini de yapacaktır. Kaldı ki biz Irak yönetimine, teröre karşı mücadelede kendilerine gerekli yardımı vermeye hazır olduğumuzu her zaman söyledik. Öte yandan Suriye'de PYD'nin Suriye ordusuna katılabileceğine, Esed rejiminin de bu yöndeki eğilimlerine ilişkin haberler ilginç. Tabii ki koalisyon güçleri olarak tüm bunları aramızda konuşup değerlendireceğiz, ona göre de yol haritamıza işlerlik kazandıracağız.

Çıkar ilişkileri var

-DAEŞ, PKK ve PYD, aynı anda Türkiye'ye karşı kullanılıyor diyebilir miyiz?

Aralarında bir takım çıkar ilişkileri olduğunu göz önüne almak gerekir. Mesela Tel Abyad'da yaşananlaru2026 DAEŞ önce işgal ediyor. Tel Abyad boşaldıktan sonra PYD ile DAEŞ arasında mücadele başlıyor. Bu defa da oraya PYD giriyor... Yapılması gereken boşaltılan bu tür şehirlere Araplar, Türkmenler de dahil olmak üzere oraların asli sakinlerinin de tekrar dönebilmelerini sağlamaktır. Bu nasıl mümkün olacak? Oraların güvenliği sağlandıktan sonra olacak. Aynı şey mesela Cerablus için de geçerli. Güvenlik tesis edildikten sonra oranın kendi halkı oraya geri dönme imkanını bulacak. Bu çerçevede, koalisyon güçleriyle sürdürmekte olduğumuz çalışmalar, Suriye içindeki ılımlı muhalefete vermekte olduğumuz destek çok önemli. Orada ikmal yolları her zaman koruma altında olmalıdır. Bizim bir diğer arzumuz da, yine koalisyon güçleriyle müşterek alacağımız kararlarla, Türkiye'deki mültecilerden topraklarına dönmek isteyenlere ülkelerine dönüş imkanı sağlamak. Türkiye olarak biz üzerimize düşeni yapacağımız gibi, birçok ülke de üzerlerine düşeni yapacaklarını söylüyor. Nihai karar bir donörler toplantısı ile verilecek.

Artık o dönemlere yer yok

-Son operasyonları "Tekrar 90'lara dönmek" biçiminde yorumlayanlar var.

Öyle bir şeyin olması zaten mümkün de değil. O tür ifadeleri kullananların zihinsel yapısı, aslında 90'ların çok daha gerisinde. Dolayısıyla, önce onların kendilerini gözden geçirmeleri lazım. Belki de 90'lar öncesine bir tür özlem duyuyorlar. Ama Türkiye artık o dönemleri çoktan geride bıraktı. Artık o dönemlere yer yok. Bizim yeni Türkiye'yi gayretle, azimle, kararlılıkla inşa etmeyi başarmamız lazım. Bunu başardığımızda onların tuzakları boşa çıkacak. Biliyorsunuz, 2013'te bize o zaman silahları bırakma sözü vermişlerdi. Ama sözlerini tutmadılar. Sözlerini tutmadıkları gibi, terör saldırılarına tekrar başladılar. Son olaylar, kimin hangi hayaller peşinde olduğunu gösteriyor. Devlet bu saldırılara tabii ki seyirci kalmaz, kalamaz. Cumhurbaşkanı olarak bizler de seyirci kalamayız. Türkiye'nin yönetiminde tabii ki Beştepe'nin de rolü var. Cumhurbaşkanı olarak, Anayasa'da verilen rol neyse, o rolü her zaman üstlenmek durumundayım. Artık 90'ların Türkiye'si değiliz. Geçen yıl, 10 Ağustos'ta milletin oylarıyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanı var. Cumhurbaşkanının da hükümetin de hangi çerçevede neler yapacağı Anayasa'da bellidir. Anayasa'da belirlenen esaslar çerçevesinde çalışmalarımızı sürdüreceğiz, gerekeni yapacağız.

Kişiler cezasını çekmeli

- HDP'yle ilgili kapatma davası tartışmalarına ve bu hususta ortaya atılan çeşitli iddialara ne diyorsunuz?

Siyasi partilerin kapatılmasına karşıyım. Siyasi partilerin kapatılmasını hiç bir zaman savunmadım. Hatta başbakanlığım döneminde biz, 2010'da anayasa değişikliği çerçevesinde, partilerin kapatılmasına artık son verecek bir maddeye de yer vermiştik. Ancak o maddeye sıra geldiğinde maalesef CHP, MHP ve (o zaman tabii HDP değil BDP'ydi) bunlar Parlamento'yu terk ettiler. Ne yazık ki bizim içimizden de 3-5 tane milletvekili arkadaşımız da ihanet etti. Onlar da parlamento dışına çıkınca maalesef 330'u bulamadık. Neticede o madde referanduma giremedi. O madde eğer referanduma girmiş olsaydı, bugün partilerin kapatılması diye bir şeyden söz edilemeyecekti. Dolayısıyla partilerin kapatılmasını kim istiyor, kim istemiyor belli. Fiilen durum ortada. Anlattıklarımın tümü Meclis kayıtlarında, tutanaklarında var. Kim kimi aldatıyor? Benim tezim şudur. Gerçek kişi ile tüzel kişiyi ayırmamız lazım. Gerçek kişi bir suç işliyorsa, bedelini ödemeli. İster siyasette, ister siyaset dışındau2026

Tüzel kişiyi cezalandırmanın hiçbir anlamı olmaz. Bir parti kapatılır, diğeri açılır. Nitekim zaten birçoğu yedeklemeyi bile yapmış durumda. Yedek partileri bile var.

Bu hususta benim söylediğim şu: Hangi siyasi parti olursa olsun, birisi ceza gerektirecek bir suç işliyorsa, bunun cezasını çekmelidir. Ki bu konuyla ilgili şu anda, dokunulmazlıkları kaldıralım vs. biçiminde meydan okumalar var. Bu Parlamento'nun vereceği bir karardır. Yani bu sadece kürsü masumiyeti mi olur yoksa kürsü dışında yine kapsamı olmaya devam mı eder, bunların hepsi, aralarında müzakere ederek verebilecekleri bir karardır. Ben şu anda yasama organı konumunda değilim. Sadece, yasama organının vereceği kararlar üzerinde belli bir sınırla tasarruf yetkim vardır. O yetkimi kullanırım o kadar.

-Selahattin Demirtaş hakkında 6-8 Ekim olayları ile ilgili soruşturma konusunda ne düşünüyorsunuz?

Bu konuda benim bir değerlendirme yapmam doğru olmaz. Bu, yargıyla alakalı bir mesele. Savcı konuyla ilgili soruşturmayı başlatmış, herhangi bir dava açılma sürecine girilmişse, yargı sürecinin gidişatına bakılmalı. Benim açıklama yapmam kesinlikle doğru olmaz. Biz sadece izleriz.

-Paralel yapı ile mücadele kapsamında Emniyet Teşkilatı'nda görevden alınanların çoğunlukla bölgeye tayin edildiği ve bunun sonucu olarak terörle mücadelede bir zaafiyet oluştuğu yönünde yorumlar var. Siz de böyle bir durum sezinliyor musunuz?

Bölgede, bahsettiğiniz paralel yapılanmaya ek olarak ulusal güvenliğimizi tehdit eden başka unsurlar da var. Bakıyorsunuz bazı vilayetlerimizde kendilerine göre yargı organı oluşturmaya kalkışanlar var. Tabii bu konuda bizler de ilgili birimlerimize, valilerimize, bakanlarımıza, bu tür şeylere asla izin verilmemesi gerektiğini söylüyoruz. Dediğiniz çerçevede tayinler isabetli mi olmuştur, isabetsiz mi olmuştur; elbette o konunun da hassasiyetle değerlendirilmesi gerekir. Sağlıklı değerlendirmeler neticesinde isabetli kararlar alındığında, terör örgütünün eylemlerine karşı da çok daha başarılı neticeler elde etmek mümkün olacaktır diye düşünüyorum.

Birlik ve beraberlik şart

-Çin Halk Cumhuriyeti'ne yaptığınız ziyaret sırasında Uygur Türkleri mevzuunda yaptığınız görüşmelerin sonuçları neler oldu?

Görüşmelerimizde, Sincan Uygur Özerk Bölgesi de gündeme geldi. Çin'in bu konuda rahatsız olduğu konu, sadece terörle alakalı. Bazı Uygurların DAEŞ başta olmak üzere terör örgütlerine katılmalarından, Çin'in birlik, beraberlik ve bütünlüğüne kasteden terör faaliyetlerinden tabii ki rahatsızlar. Bazı Uygurların DAEŞ'e katıldıklarını bizler de biliyoruz, bunu da açıkça söylemek durumundayım. Pekin'de Çin İslam Cemiyeti mensuplarıyla da bir görüşmem oldu. Onlar heyet halinde ziyaretimize geldiler. Onları da dinledik. "Bizde 35 bin cami, 40 bin de din görevlisi var" diyorlar. Ben de kendilerine bu noktada, "Çin şu anda dünyada ikinci sırada ama, bundan 10-15 sene sonra belki de dünyada birinci sıraya yükselecek. Sizler böylesine güçlü bir ülkenin vatandaşı, halkı konumundasınız. Öyleyse sizler de birlik ve beraberlik içinde olmaya, bu halk içerisinde konumunuzu sağlamlaştırmaya önem vermelisiniz" dedim. Tüm bu hususlardaki samimiyetimiz ve görüşmelerimiz, Çin Halk Cumhuriyeti yetkilileri tarafından da memnuniyetle karşılandı.

Şangay beşlisini genişleteceğiz

-Şangay Beşlisi, gerçi artık bu adla anılmıyoru2026 Nedir oradaki son durum?

Bizim topraklarımızın neredeyse yüzde doksan'ı Asya'da. Ben Çin Halk Cumhuriyeti Başkanı Sayın Şi'ye de söyledim. "Türkiye'yi Şangay İşbirliği'ne dahil ederseniz bundan memnun oluruz. AB içindeki konumumuz belli ama, topraklarının yüzde doksan'ı Asya'da olan bir ülke olarak, Şangay İşbirliği içinde de yer alabiliriz. Bana bu konuyu diğer ülkelerle de görüşeceğini söyledi. Sayın Putin de kendisine bu konuyu söylediğimde benzer bir cevap vermişti bana. Kendisine Hindistan'ı ve Pakistan'ı aldıklarını hatırlatarak, Türkiye'yi de, Azerbaycan'ı da buraya katabileceklerini ifade ettim. Çünkü Azerbaycan da istiyor. Bu görüşmelerin takipçisi olacağız.

-Son gelişmeler çerçevesinde, Türkiye'nin bu süreçte Barzani'den herhangi bir isteği var mı?

Konuyla ilgili olarak, Dışişleri Müsteşarımız Kuzey Irak'a gitmişti. Ama neticenin ne olduğunu doğrusu henüz bilemiyorum. Türkiye'ye ulaştıktan sonra bilgi alıp durumu değerlendireceğiz. Fakat olumlu istikamette olacağını düşünüyorum.

Ekonomimizde etkilenme olmaz

-Ekonominin gidişatı, terör saldırıları, hükümetin kurulmasının gecikeceğine dair işaretler ve turizmdeki gerilemeu2026 Bütün bunların kamuoyunda yarattığı, ekonominin kötüye gideceğine dair bazı endişeler var. Katılıyor musunuz bu kaygılara?

Benim o yönde bir kaygım yok. Ekonomi konusunda ben, Türkiye olarak ciddi sıkıntılar içerisinde olacağımıza ihtimal vermiyorum. Belki bir ufak sıkıntı yaşanabilir ama siyaset eğer süratle sağlıklı bir geçiş sağlayabilirse çok kısa zamanda Türkiye toparlar, herhangi bir etkilenme de söz konusu olmaz. Turizmde de, öyle ciddi bir etkilenme olacağına ihtimal vermiyorum. Bir tarafta bir sıkıntı yaşanırken bakıyorsunuz şimdi mesela Almanlar yüklendi. Yani Rusya tarafından bir sıkıntı olunca, Almanlar'da ciddi bir artış söz konusu oldu. Bir de tabii daha fazla para harcayan turist sayısında bir artış var. Bu da olumlu bir gelişme.