Süleyman Baş
Çin’in Uygur Türklerine ve diğer Müslüman gruplara zulmü dur durak bilmiyor. Son olarak Sincan Bayangolin’de Korla şehri tren istasyonunda binlerce Uygur Türk’ü elleri zincirli, gözleri bağlı biçimde bilinmeyen bir yere götürülürken görüntülendi. Toplama kamplarındaki ‘mahkûmların’ ülkenin iç kesimlerine gönderildikleri iddia edildi.
Elleri kelepçeli, gözleri bağlı
Doğu Türkistan'da yıllardır etnik ve kültürel soykırım gerçekleştiren Çin’in toplama kamplarında esir aldığı Uygur Türklerine uyguladığı zulüm, bu kez de uydu görüntüleri ile ispatlandı. Görüntülerde 600 kadar kelepçeli mahkum, başları traşlı, gözleri kapalı ve elleri arkalarından bağlı biçimde bir yere naklediliyorken görülüyor. Uygurlara ait bazı hesaplar 'War on Fear' adlı twitter hesabının koordinatları vererek paylaştığı görüntünün gerçek olduğunu teknik verilerle ispat ettiklerini belirttiler. Özgür Asya Radyosu ise Uygurların Çin’in iç bölgelerine götürüldüğünü duyurdu.
Sayıyı az gösteriyorlar
Çin Uygur Türklerinin toplama kamplarında değil ‘eğitim merkezlerinde’ tutulduğunu ileri sürerken, Sincan’daki yerel yetkililer sözde merkezlerin barikatlar ve jilet telleri ile örülü duvarlar ile çevrili olduğunu söylüyor. Doğu Türkistan’daki Uygur nüfusun olduğundan çok daha az gösteren ve bölgeyi polis devletine dönüştüren Çin, Türklere sistematik asimilasyon uygulamayı ulusal stratejisinin bir parçası olarak görüyor.
Milyonlarca Uygur esir
“Yeniden eğitim” adı altında toplama kamplarında yasadışı bir şekilde tutulan Uygur Türk’ü sayısının üç milyondan fazla olduğu belirtiliyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü ve BM İnsan Hakları Komisyonu, Ağustos 2018'de bir milyondan fazla Uygur ve diğer Müslümanların herhangi bir adli prosedür uygulanmadan kamplarda bulunduğunu belirtti. Çin toplama kamplarını şirin göstermek için adını “mesleki eğitim merkezleri” olarak değiştirdi.
Uygurlara terörist muamelesi
Çin rejimi Uygur Türklerini terörist olarak damgalayarak, suçlu muamelesi yapıyor. Son iki yılda, çoğunlukla 18-50 yaş arasındaki on binlerce Uygur'lu erkek bu suçlamadan dolayı tutukladı. 21 Mayıs 2019'da Uygur İnsan Hakları Projesi, en az 435 Uygur ve diğer Türk topluluklara bağlı aydınların tutuklandığını açıkladı. Bunların arasında 125 öğrenci, 77 üniversite eğitmeni, 58 gazeteci-editör-yayıncı, 30 lise ve ortaokul öğretmeni, 29 aktör-yönetmen-sunucu-şarkıcı, 22 tıbbi araştırmacı ve doktor, 15 bilgisayar mühendisi, 4 fotoğrafçı ve ressam da var.
İsimleri değiştiriliyor, yetimhaneye alınıyor
Ebeveynlerden birinin veya her ikisinin de kamplara alınmasından sonra yaklaşık yarım milyon Uygur ve diğer Türk Müslüman çocukların devlet tarafından işletilen yetimhanelere alındığını gösteren kanıtlar var. Çocukların isimleri Çin isimleri ile değiştiriliyor. Hatta bazı yetimhaneler Çinlilere Uygur çocuklarını evlat edinmelerine izin veriyor. Uygur dil okullarında bile Uygur dili öğretilmiyor. Çocuklarına Uygurca öğreten aileler ise toplama kamplarında esir alınıyor. Çin rejimi Uygur çocuklarının asimilasyonuna “formasyon ve vatandaşlığa kabul süreci” adını veriyor.
Uygurlular fişleniyor
Çin hükümeti, Uygurluları fişlemek için yapay zekâ teknolojisini kullanıyor. Gözaltı merkezleri, hapishaneler, okullar, caddeler, alışveriş merkezleri, mahalleler ve hatta her hanenin girişine kontrol noktaları ve gözetim kameraları yerleştiriyor. Ayrıca Uygurluların DNA’larını toplamak için milyonlarca dolar harcayarak, DNA test ve analiz sistemleri kurduruyor.
İslam’a dair her şey yasak
Doğu Türkistan’daki 24 bin caminin yaklaşık yarısının yıkıldığı Çin’de Müslümanların birbirlerini “Es selamu aleyküm” diyerek selamlamaları da yasaklandı. Yıkılan camilerin yerlerine genellikle eğlence merkezleri ve otoparklar inşa ediliyor. 2017’de Çin Mimari Mirası olarak sınıflandırılan 800 yıllık Keriya Aitika Cami’si de yıkılan camiler arasında. Camilere Çin ulusal bayrağı ve Xi Jinping'in portreleri bulundurma zorunluğunu getirildi. Uygurluları İslami cenaze töreni yapmak yerine ölülerini yakmaya zorlayan rejim, sakalı aşırılık belirtisi olarak gördüğünden yasakladı. Bölgede Kur’an ve İslami kitaplara da yasak getirilerken, gıda ürünlerine “helal” etiketi konulması suç ilan edildi.