Hazırlayan: AHMET YASİN ALDI
(ahmetyasinaldi09@gmail.com)
Mustafa Kutlu Türk edebiyatının çoğu önemli yazarı gibi öğretmen kökenli bir hikâyeci… Nurettin Topçu’nun düşünce dünyasının takipçilerinden. Aynı zamanda geniş ufuklu bir kültür tarihçisi, üslup sahibi bir yazar. Onun Bu Böyledir kitabını aldığım zaman merakla arka kapağına baktım. Kitabın arka kapağında alışık olduğumuz gibi bir arka kapak yazısı yoktu. Kitabın ISBN numarası, Kültür ve Turizm Bakanlığının bandrolü ve ön kapağında da bulunan üç kere tekrar edilen “hiç” kelimesinin küçültülmüş hâli vardı.
Dolayısıyla kitap hakkında hemen bir fikir sahibi olmak mümkün değildi. Dergâh Yayınları ise kitabı dört dörtlük özetleyen şu iki cümleyle tanıtmış Bu Böyledir’i: “Lunapark metaforu içinde bir çekirdek ailenin başından geçenler. Yazar, ülkemizdeki sosyal değişimi eleştirirken bir yandan da insanın dünya hayatındaki temel varoluş meselesine vurgu yapıyor.”
Bir Ailenin Başından Geçenler
Kısa sayabileceğimiz bu eser 90 sayfadan oluşuyor ancak buna aldanmamak gerekir. Çünkü anlaşılması o kadar kolay olmayan bir eser bence. Anlatıcı usta bir hikâyeci olarak Türkçemizin bütün imkânlarından yararlanmayı başarıyor. Her gün çevremizde gördüğümüz insanları hatırlatan karakterler, onların konuşmaları, sahne tasvirleri ve tabi ilginç benzetmeler hemen göze çarpıyor. Böylece anlattıklarının gözümüzün önünde canlanmasını sağlıyor. Bir Lunapark üzerinden toplumsal hayattaki değişimi gözler önüne seren Mustafa Kutlu, okurlarından insanın dünyada niçin var olduğunu anlamasını bekliyor.
“Bu Böyledir” Süleyman’ın eşi ve kızı ile yeni açılan lunaparka gelmesi, poligonda atış yapması ile başlar. Ardından “Bahtımın Yıldızı” bölümünde Süleyman’ın hayatından bazı kesitler sunulur. Zengin adamın oğlu ile evlenmeyi arzulayan Zinnure de burada dâhil olur hikâyeye. Süleyman’ın kendisini sınıfta bırakan felsefe öğretmeni Şinasi ile karşılaşması, felsefe dersiyle ilgili kötü anıları, memur oluşu ve Hafız Yaşar’la nasıl tanıştığı ise “Süleyman’ın Seçimi” bölümünde geçen belli başlı olaylardır. “Red Cephesi” ise şehirleşme, yüksek katlı evlerin çoğalması ve bunun acı sonuçları gözler önüne serildiği kısımdır. “Manifatura”da Süleyman’ın dayısı Rafet, “Kahkaha Çiçeği”nde Şinasi’nin karısından ayrılması anlatılır. “Son” adlı bölümde ise anlatı okurlarına çıkışsız lunapark üzerinden asıl vermek istediği mesajı iletir.
Yıllardır hayatın tabii bir şekilde yaşanması gerektiğini anlatan Mustafa Kutlu, insanların geç yatıp geç kalkmasını sorun olarak görmektedir. Karakterlerinden Hafız Yaşar bu durumu “Gece gecedir, gündüz ise gündüz.” diye özetler. Öte yandan gelişen dünya içerisindeki insanların bitimsiz istekleri ve şaşalı ortamları da eleştirilmektedir.
Hayatın Dönüşmesi
Hayatı, değişen insanları ve ilişkilerini mesele edinen Mustafa Kutlu’nun anlattığı olaylar hepimizin başından geçebileceği gibi yakın çevremizde de yaşanabilir. Örneğin Süleyman’ın kızı Fatma’nın kola isteğini geri çevirmemesi bana anne ve babamın davranışını hatırlattı.
Kitabın sonlarına doğru okuyucularına daha açık ve net bir şekilde şaşalı dünyanın olumsuzluklarına işaret eden yazar, aslında tüketme arzusuyla bitip tükenen insanların dramını anlatmaktadır. Bu Böyledir’in yayımlanmasının üzerinden yıllar geçmesine rağmen hâlâ okunmasını da buna bağlayabiliriz.
Mustafa Kutlu’nun 1980’li yıllara ilişkin eleştirel yaklaşımını Bu Böyledir üzerinden yakalamak mümkün. Kutlu burada lunapark sembolü anlattığı tüketim ve şaşalı hayatı sonraki yıllarda alışveriş merkezleri yani AVM’ler özelinde eleştirmeyi sürdürmüştür. Kutlu’nun yazı hayatı dünyanın geçici olduğunu anımsatmaktan ibarettir denilebilir. Bu yüzden kitabın kapağındaki yazı üzerinde ne kadar düşünülse azdır.
(YENİLERDEN)
• Lev Tolstoy
Mahatma K. Gandhi, Tolstoy-Gandhi Mektuplaşmaları, çev. Fahrettin Biçici, Vakıfbank Kültür Yayınları, Ankara, 2019.
Tolstoy ile Gandhi’nin mektuplaşmalarını okurken, ahlaki mükemmeliyetçilikten ödün vermeden nasıl mücadele edilebileceğini göreceksiniz. Tolstoy’un dediği gibi kesinlikle direnmemek mi, yoksa Gandhi’nin öğütlediği gibi pasif direniş mi doğrusuydu?
• Bir Bilim Adamının Romanı,
Oğuz Atay, İletişim Yayınları, İstanbul, 2020.
Ülkemizde pek benimsenmemiş bir dalda, biyografik roman türünde, Oğuz Atay’ın, kendine özgü üslubu ve kurgusuyla, kendi hocası da olan Mustafa İnan’ı anlatışı.
• Sığınmacı Devrimi
Marc Engelhardt,– Son Göç Dalgası Dünyayı Nasıl Tümüyle Değiştirdi?, Çev. İlknur Aka, YKY, İstanbul, 2020.
Kitap, Kenya’dan Avustralya’ya, İsrail’den Etiyopya’ya kadar geniş bir coğrafyada mülteci kamplarında bekletilen, yerleştikleri veya sığındıkları ülkeye uyum sağlamaya çalışan, kaçışları sırasında yakınlarını kaybetmiş veya sakatlanmış insanların iç burkan öykülerini bir araya getiriyor.