BAYRAM ZİLANANKARA
AK Parti Çevre, Şehircilik ve Kültürden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Çiğdem Karaaslan, AK Parti'de yaşanan kongre sürecini ve çevre, şehir ve kültür alanında yapılan çalışmaları Milat'a anlattı.
İşte o söyleşi;
AK Parti, kurulduktan hemen sonra iktidar olmuş ve bugüne kadar iktidar kalmış bir parti. Bu açıdan AK Parti'nin 16 yılını değerlendirecek olursak neler söylemek istersiniz?
AK Parti, fikri temelleri ve alt yapısı çok güçlü olan, bu fikri ve felsefi yönüyle mücadeleye 2001 yılıyla birlikte başlamış ve bunu bir harekete, partiye dönüştürmüş bir fikir dünyasının somutlaşmış halidir. AK Parti, halkla kurduğu iletişimi merkezine alan ve gücüne bu şekilde güç katan bir partidir. Türkiye'de 16 yıl iktidar olmayı düşündüğünüzde bir yönüyle kısa, bir yönüyle de çok uzundur. 2001 yılı "sıfır" noktası değil elbette, partimizin kuruluş tarihidir. Fakat bunu geçmişiyle değerlendirmek gerekir. Biz AK Parti'den bahsederken gelecekle ilgili çok önemli hedefleri olan bir hareketten, düşünce yapısından, mücadeleden, dava şuurundan bahsediyoruz. Partimizin 16. yıl dönümünde açmış olduğumuz sergiyle de bu noktaya dikkat çekmek istedik. Bu sergi aslında bir zaman tüneliydi. O zaman tünelinde kuruluştan itibaren neler yaşandığını hatırlamak ve hatırlatmak istedik. Çünkü mücadelemizi hatırladıkça varmak istediğimiz hedeflere olan azmimiz güçleniyor. O zaman tünelinde ülke olarak, parti olarak hangi zorluklarla karşılaştığımızı, Sayın Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere bu zorluklara nasıl bir mücadele verildiğini, vesayet zincirlerini kıra kıra bugünlere nasıl geldiğimizi bir kez daha gözlemlemiş olduk.
AK PARTİ, MİLLETİN PARTİSİDİR
AK Parti'nin kuruluşu olan 14 Ağustos 2001 tarihini zihnimde canlandırdığımda aklıma Sayın Cumhurbaşkanımızın o dönemde verdiği mesajlar geliyor. ''AK Parti'yi millet kurdu. Biz sadece tabelasını astık" ve "AK Parti, milletin partisidir" demişti. O günden bugüne kadar da bu çizgiden hiçbir şey kaybetmedik. Bunu daha da geliştirerek yola devam ettik. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan partimizin kuruluşunda "Türkiye'de artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" demişti. Görüyoruz ki o günden bugüne kadar Türkiye'de hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Bundan sonra da olmayacak. Bugün toplumun bütün kesimleri için hizmet üretiyoruz. "Bütün farklılarımız bizim zenginliklerimizdir" diyoruz ve yola böyle devam ediyoruz.
AK PARTİ'Yİ VE ERDOĞAN'I HEDEF SEÇTİLER
AK Parti, bir yol arkadaşlığının adıdır. Bu yol arkadaşları sadece partimizin kurucu kadroları, siyaseten üst düzeyde görev alanların birlikteliği değildir. Bu yol arkadaşlığı, milletimizle birlikte yürüdüğümüz yolculuğun adıdır. Çünkü AK Parti Türkiye'dir. Türkiye de AK Parti'dir. Bugün meselelere bu perspektiften bakmak gerekir. Çünkü bugüne kadar Türkiye'ye zarar vermek isteyenler AK Parti'yi, AK Parti'ye zarar vermek isteyenler Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ı hedef aldı. Bugün Recep Tayyip Erdoğan deyince de AK Parti deyince de akla Türkiye gelmektedir. O yüzden Türkiye'ye zarar vermek isteyenlerin birinci adresi AK Parti olmuştur.
"AK Parti Türkiye'dir" dediniz. Bunu diğer partiler için de söylemek mümkün olur mu? Örneğin CHP demek Türkiye demek midir?
Toplumun farklı sorunlarına karşı ürettikleri projeler, hedefler, politikalar anlamında bunu söylememiz ne yazık ki mümkün değil. Türkiye'nin geneline dair politika üreten, hizmet üreten siyasetin merkezi AK Parti'dir. Hiçbir ayrım gözetmeden her bir şehrin, ilçenin, beldenin en ücra köşesine kadar hizmet ulaştıran, toplumun her bir ferdi için taleplere çözüm üreten, bütün farklı renkleri, zenginlikleri için siyaset yapan bir anlayışa sahibiz. "AK Parti milletle olan yürüyüşümüzün adıdır" dedim ya biz milleti sınıflara bölmüyor, kategorilere ayırmıyoruz, kalıplara sığdırmaya çalışmıyoruz. Millet denildiğinde "Tek Millet" anlayışıyla meseleye bakıyor ve çözüm üretiyoruz.
"SİZ HANGİ TARAFTASINIZ?"
AK Parti, muhalefet eksikliğini çok vurguluyor. Ülkemizde böyle bir boşluk var mı? Muhalefet partileri Türkiye karşıtlarının birlikte hareket ettiği partiler haline mi geldi?
Muhalif olmak ve muhalefet etmek çok ciddi bir sorumluluktur. Türkiye'de bu sorumluluğu taşıması gerekenin de ana muhalefet partisinin lideri olması beklenir. Fakat her şeyi unutalım ve sadece son 10 günü değerlendirelim. Forbes dergisi, güya bir araştırmasında Türkiye'yi kadınlar için seyahat edilebilecek dünyadaki en tehlikeli 10 ülkeden biri olarak gösterdi. Ardından Türk asıllı bir bakan, "Ben artık Türk vatandaşı olmak istemiyorum. Beni çıkarın. Ben sadece tatile gelirim" dedi. Diğer taraftan Türkiye güvenli ülke değil imajını veren bir sürü dış mihraktan bahsedebiliriz. Bizim esnafımız, vatandaşımız her sabah "Bismillah" diyerek kepenk açıyor. Bütün gün ter akıtıyor. Evine akşam ekmek götürebilmek için büyük bir mücadele içerisindeyken ana muhalefetin genel başkanı çıkıp "Türkiye güvenli bir ülke değildir" diyor. Turizm, Türkiye'nin çok önemli gelir kaynaklarından biriyken bunu birde yabancı basına söylüyor. Buradan baktığınızda ana muhalefet partisinin liderine sormak gerekiyor; "Siz hangi taraftasınız?" Özellikle 15 Temmuz sonrası başta halkıyla, siyasetiyle, kurumlarıyla, yerel yöneticileriyle birlikte topyeku00fbn bir mücadele verilirken bu tavrı akıl almıyor. 15 Temmuz sonrasında 1 yıl kadar kısa bir süre geçti. 1 yıl içinde ekonomik verilere baktığımızda çok ciddi bir toparlanma söz konusu. Ülkemizde turizmde geçen yılki kaybını telafi edecek önemli gelişmeler yaşanmaya başlamışken, dış ülkelerin çok önemli isimleri gelip Türkiye'de tatil yaparken bizim ülkemizden çıkıp bir siyasi "Türkiye, güvenli bir ülke değildir" diyorsa Türkiye'nin menfaatlerini günlük siyasete malzeme yapıyorsa Türkiye partisi olamaz.
AK Parti, çevre şehir ve kültür alanında diğer partilere de örnek olacak projeler üretiyor. Bu çalışmalarla alakalı bilgi vermek gerekirse neler söylemek istersiniz?
Hayatın her alanına sirayet eden çevre, şehir ve kültür alanlarında ciddi çalışmalar yapıyoruz. Bu noktada beş heyet oluşturduk. Bu beş heyet beş farklı temada şehircilik anlayışına yeni bir soluk getirmeyi amaçlıyor. Bunlar nedir? Bugüne kadar çok duymaya alışık olmadığımız "Çocuk Dostu Şehirdir" İkincisi "Engelsiz Şehirler". Şehirlerimizin engelsiz olabilmesi, ulaşılabilir olması için 2005 tarihi bir milattır. Üçüncüsü, "Kadın Dostu Şehir", Bir diğeri "Sanat ve Kültür Dostu Şehirler" Beşincisi de "Çevre Dostu Şehirler". Bu beş temayı birleştirdiğimizde ortaya gerçekten önemli bir manzara çıkıyor. Tüm bu çalışmaları yerel ve geleneksel mimarinin ön planda olduğu kimlikli şehirler formatında toparlayacağız. Bu beş alanda bugüne kadar akademisyenler, STK'lar ve ilgili uzmanlarla bir araya gelerek toplantılar gerçekleştirdik. Büyük bir final yapmayı planlıyoruz. Hedefimiz, bu bakış açısını değerlendirmek sonra bunu yerel yönetimlere, karar alıcılara bir yol haritası olarak vermek. Bunun için çalışıyoruz. 2019 ve 2023'e dair şehirlerin röntgenini çekeceğimiz, şehirleri bugüne kadar hiç bakılmamış yönleri üzerinden değerlendirdiğimiz "Şehrim 2023" adını verdiğimiz bir çalışmamız daha olacak.
Bu çalışmalarla ilgili kanun çerçevesinde düzenlemeler yapılacak mı?
Bizler fikri tartışmaların, yeni proje ve hedeflerin hayata geçmesini çok önemsiyoruz. O nedenle bakış açısını, eksikleri, yapılması gerekenleri, toplumun taleplerini, hangi aşamada olduğumuzu ortaya çıkararak sonuca ulaşmasını takip eden olacağız. Sayın Cumhurbaşkanımızın da bu konudaki hassasiyetini çok iyi biliyoruz. Çünkü Cumhurbaşkanımız son Rize ziyareti sırasında çevre konusuna dikkat çekti. Ayder Yaylası'ndaki memnuniyetsizliğinden bahsetti. "Bu görüntüyü hak etmiyoruz" dedi. Uzun Göl'den bahsetti. Biz Türkiye'de şehircilikle ilgili bir mesele tartışılırken sadece fiziki birtakım müdahalelerle bir dönüşümden bahsetmiyoruz. Şehirlerin ruhu olduğu gerçeğinden yola çıkarak kimlikli şehirler iddiamızı hayata geçirmek için çalışıyoruz. Aynı zamanda bunların hepsinin sosyolojik bir değişim ve dönüşümü beraberinde getirdiğini biliyoruz. Tabi kırsalda yaşanan bir değişim ve dönüşüm var. Kırsalı da ayrıca ele alacağız. Çünkü geleneksel, yöresel mimari dediğimiz zaman işte orada yeni bir mimari dile ihtiyacımız var. Bizim medeniyetimiz bize o gücü veriyor. Oradan beslendiğimiz sürece yanlış yapma riskimiz yok. Fakat şehirler yap-boz tahtası olmadığı için bizim bunu o fikri boyutuyla birlikte temellendirip hayata geçirecek uygulamalara dönüştürmemiz lazım. Sadece bu fikri tartışmalarda bir yere kadar gider. Bu tip tartışmaları mutlaka somut yol haritalarına dönüştüreceğiz.
GEÇMİŞE ÖZLEMİMİZ VAR
"Şehirlerin ruhu vardır" dediniz. Örneğin bu ruh içerisinde bazı seyyar satıcılar da var. Onları kopardığımız takdirde şehir ruhsuz kalır. Bu alanda şehirlerin sosyolojisini de göz önüne aldığınızı söyleyebilir miyiz?
Şehirlerin ruhunu kaybetmeye başladıkça hepimizi mutsuz eden yapılar silsilesi ortaya çıkmaya başlıyor. Biz mahallerimizi neden özlüyoruz? Mahallelerimize geri dönme çabasını neden hala hissediyoruz? Çünkü orada hepimizin yaşanmışlıkları var. Bizim geçmişe dayalı özlemlerimiz ve geleceğe dair umutlarımız var. Bizler için bu sorumluluğu artıran da bu özlemi duyan son nesil olmamızdır. Çünkü özellikle bizim çocuklarımız büyük şehirlerde korunaklı çevrelerde, sitelerde yaşıyor. O nedenle bu arayışı, özlemi duyan son nesil olarak sorumluluğumuz çok büyük. Bizler medeniyetimizin izlerini taşıyan, geleneksel, o alıştığımız yaşamı bize hatırlatan 2017 yılının ihtiyaçlarına bu yüzyılın gelişmiş teknolojisiyle cevap verebilen bir bakış açısına sahibiz. AK Parti olarak, korumaktan restore edip kapısını kilitlemeyi anlamıyoruz. Bizim için korumak, "yaşatmak" anlamı taşıyor. Bir tarihi mekanın restore edildikten sonra bir başka fonksiyona mesela bir kütüphaneye dönüşmesini başkalarının yaşayacağı ve bu birikimin nesilden nesile aktarılacağı mekanı oluşturmak istiyoruz. Bir kitapta "Avludan balkona çıkmanın bedelini ödüyoruz" sözünü okumuştum. Doğru. Mesela Diyarbakır'da avluya "hayat" denir ve hayat orada geçer. Ama oradaki küçücük havuzun sesinin o suyun içinde karpuzun bekletilmesinin bütün sohbetlerin orada yapılmasının o aile içindeki mahremiyetin ve dışarıyla da kurulan ilişkinin bunların hepsinin anlamı var. Biz o anlama geri dönmeyi hedefliyoruz. Çünkü o anlam ve mana olmadığı zaman mekan yalnızca dört duvar oluyor. Bu bahsettiğim konular sadece siyasi mekanizmaların ya da bakanlıkların yaptığı yasal düzenlemelerle tek başına olacak bir iş değil. Toplum genelinde sahiplenilmeli. Bu bilinç arttırmalı. Bugün biz şehirlerde bu bağları ve yaşanmışlıkları kuramadığımız için sahip çıkma noktasında toplumsal olarak tepkisizleştik. Bu nedenle bu iş, seferberlik halinde yürütülebilecek bir iştir.
MİLLETİMİZİN BEKLENTİLERİ ARTIYOR
AK Parti, 16 yıl boyunca Türkiye'nin önemli problemlerine çözüm üretti ve devrim niteliğinde büyük adımlar gerçekleştirdi. Beklentiler çok arttı. Biz de bu nedenle sürekli kendimizi güncellemek zorundayız. Ana temelleri, ana taşıyıcı sütunları hep aynı kalmak koşuluyla ve üzerinde yükseldiğimiz değerler hep aynı kalmak koşuluyla kendini sürekli yenileyen bir partiyiz. Çünkü ihtiyaçlar ve beklentiler her an değişiyor. Artık çok hızlı bir dünyada yaşıyoruz.
Cumhurbaşkanımızın teşkilat ve beklentilerle alakalı birtakım söylemleri var. Bu minvalde önümüzdeki süreci "AK Parti'nin yenilenme süreci" olarak okumak mümkün mü?
Elbette. Değişim, yenilenme bunların hepsi bizler için bir ihtiyaçtır. Hepimiz bu yenilenmeyi yaşayarak hayata ayak uydurabiliyoruz. Toplumumuzun da beklentileri, talepleri, siyasete bakışı, siyaset mekanizmasıyla kurduğu ilişki bunların hepsi değişiyor. AK Parti'nin en güçlü yanı teşkilatlarıdır. Teşkilatları üç kademesiyle birlikte ana kademe, kadın kolları ve gençlik kollardır. Üye sayısına baktığımızda kadın kolları dünyanın en büyük kadın hareketidir. Üye sayısı 5 milyona yaklaşmıştır. AK Parti, ana kademenin üye sayısı 10 milyonun üzerine geçmiştir. Elbette bir partinin büyüklüğü yalnızca üye sayısıyla ölçülmez. Ama girdiği her seçimden başarıyla çıkan bir yapıdan bahsediyoruz. Bunun sırrı nedir? Gençlik kollarına üye olmak için bu partinin kapısından girmiş ve bugün Genel Başkan Yardımcısı olmuş biri olarak söylüyorum. Bunun sırrı bu işin hiçbir matematiğinin, ön kabulünün, ezberlerinin olmamasıdır. Bugün hiç beklenmedik anda siyasete çok yeni atılmış bir genç kardeşimiz partimizin en üst düzey karar alma organlarında görev alabilir. Bugün bir ilimizdeki kadın kolları başkanı genel merkezde önemli bir pozisyonda görevlendirilebilir. Dolayısıyla bu şunu gerektirir. Şahsi hedeflerin asla öne geçmediği, ortak hedeflerin başarıya ulaşması için çalışan bir ekip ruhuyla hareket ederseniz mutlaka partiniz içinde bu takdir edilir. Burada bizim şahsi hedeflerimiz yoktur. Ortak hedeflerimiz ve ortak hayallerimiz vardır. Ortak hedeflerimiz için hepimiz verebildiğimiz en şahsi mücadeleyi ortaya koyarız.
DEĞİŞMEK VE YENİLENMEK ZORUNDAYIZ
Bizim gizli kahramanlarımız vardır. Onlar mahallelerde, beldelerde, köylerde en ücra köşelerde kapı kapı çalışırlar. Biz böyle güçlü bir aileyiz. Şimdi bütün o temel unsurlar sabit kalmak koşuluyla görev değişiklikleri yapılacak. Bu kongrede elbette değişen il başkanlarımız olacak. İl yönetim kurullarımız, ilçe başkanlıklarımız olacak. Çünkü kapsayıcılık, kuşatıcılık meselesini çok önemsiyoruz. Bunu her dönem önemsedik. O nedenle çok hayırlı olur inşallah. Zaten Sayın Cumhurbaşkanımız bunları, Türkiye'nin duyabileceği şekilde yüksek bir tonda haykırıyor. Diyor ki eksiklikleri gördüm, tespit ettim ve buna yönelikte yenilikleri hayata geçireceğiz. Toplumun genelinin teşkilatlarımızdan ya da AK Parti ailemizden beklentileri her geçen gün değişiyor, yenileniyor. O zaman biz de değişmek ve yenilenmek zorundayız.