Afrika Boynuzunda yer alan Cibuti jeostratejik bakımdan oldukça önemli bir konuma sahip. Kızıldeniz’in çıkışında bulunması ve Hint Okyanusuna kıyısı olması sebebiyle Babu'l Mendeb Boğazı ve Aden Körfezi gibi dünya ticaretinde önemli pay sahibi olan bölgeleri denetleyebilmektedir. Cibuti’nin jeopolitik konumu bölgede siyasî ve askerî anlamda etki ve nüfuz alanı kazanmak isteyen ülkeleri de buraya yöneltiyor. Doğal kaynakları yetersiz olan Cibuti, stratejik konumundan ekonomik gelir sağlamakta ve bu durum bölgede ciddi bir üs yarışına kapı aralıyor. Ülke nüfusu ve ekonomik potansiyel açısından sınırlı kaynaklara sahip olan Cibuti, bölgedeki askerî üslerden önemli kira bedelleri alarak büyük bir gelir sağlıyor ve bu nedenle ülkede yabancı üslerin varlığından rahatsızlık değil. Nitekim ülkenin askerî üslerden elde ettiği 160 milyon dolarlık gelir, ülke ekonomisinin başlıca gelir kaynaklarından birini oluşturuyor.
Akdeniz ile Hint Okyanusunu birbirine bağlayan Kızıldeniz ile Aden Körfezi hattının geçiş bölgesi olarak nitelendirebileceğimiz Babu'l Mendeb Boğazı, ticarî etkileşimin yoğun olması sebebiyle ekonomik anlamda çok önemli bir potansiyel taşıyor. Bu durum Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, Japonya ve İtalya gibi ülkelerin askerî üs kurmuş olduğu Cibuti’de küresel rekabeti de günden güne artırmakta. Örneğin ABD Cibuti’de askerî bakımdan en önemli varlığa sahip ülke konumunda. Camp Lemonnier’de 4 bin askerî personeli bulunan ABD, söz konusu üssü 2001 yılında inşa etti. Somali ve Yemen gibi bölgelerde etki ve nüfuz alanını genişletmek için Cibuti’de bulunan Camp Lemonnier üssünü öne çıkaran ABD, böylece Afrika Boynuzu üstünde de ağırlığını hissettiriyor. Terörle mücadele gerekçesiyle Cibuti’ye yerleşen ABD, bu ülkeye ciddi bir üs kirası ödüyor. Ambouli Havaalanının güneyinde yer alan Camp Lemonnier’i 2024’e kadar kullanma hakkına sahip olan ABD, yıllık 63 milyon dolar kira ödemekte. Söz konusu üs, bölgede operasyonel gücünü etkin bir şekilde kullanan ABD tarafından Afrika ülkelerinin askerlerinin eğitimi ve hava operasyonları için ideal konumda. ABD’nin yanı sıra ülkede İngilizlerin ve NATO’nun da askerî varlığının bulunması Amerika’nın bölgede söz konusu güçlerle koordineli hareket etmesini sağlıyor.
Ülkede ABD’den sonra büyük bir askerî varlığa sahip ülke Cibuti’nin eski sömürgecisi olan Fransızlar. Zaten ülke, bağımsızlığını kazanmadan önce "Fransız Somalisi" olarak anılmaktaydı. Cibuti’de yaklaşık bin kişilik bir askerî kuvvet bulunduran Fransa’nın Afrika’daki en büyük askerî üssü burada yer alıyor. Hâlâ sömürgeci refleksleriyle hareket etmekle eleştirilen Fransa'nın, kira bedeli olarak yaklaşık 34 milyon dolar ödemekte olmasına karşın bu üsten elde ettiği kazanç elbette bu miktarla ölçülemeyecek kadar büyük.
İtalya da bölgedeki küresel rekabetten geri kalmayan ülkelerden biri. İtalya'nın Cibuti'de lojistik askerî üssünde 100 kişilik özel kuvvet personeli görev yapıyor. Deniz korsanlığıyla mücadele ve rehine kurtarma operasyonları gerekçesiyle bu ülkede asker konuşlandıran İtalyanlar, 300 kişi kapasitesi olan üsse Fransızlar gibi 34 milyon dolar kira bedeli ödemekteler. Cibuti’de askerî anlamda varlık gösteren veya bunun için çalışan Batılı ülkeler bunlarla sınırlı değil. Almanya ve İspanya'nın da Cibuti'de askerî üs kurabilmek için sırada beklediği biliniyor.
Suudi Arabistan ile BAE'nin hesaplarıDoğu Afrika’nın kapısı olarak nitelendirilen Cibuti’nin Yemen’e uzaklığı yalnızca 20 km. Babu'l Mendeb'den Yemen’e uzanan boğaz kanalıyla her gün Kızıldeniz’den 4,8 milyon varil, yılda da 28 milyon konteyner petrol geçiyor. Avrupa’ya taşınan petrolün yüzde 75’inin Babu'l Mendeb Boğazından geçmesi, burayı dünyanın en işlek ikinci deniz yolu hâline getiriyor. Aynı zamanda bu ticaret yolu Çin ve Hindistan’ın da Avrupa’yla arasındaki tek ticaret yolu olma özelliği taşıyor. Tabii bu durum bölgede siyasî ve askerî etkinlik gösteren ülkelerin sayısını artırmakta. Böylece uluslararası güçlerin yeni mücadele alanı hâline gelen Kızıldeniz’deki mevcut durum yeni ittifakların da şekillenmesine sebebiyet vermekte. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Japonya ve Çin Halk Cumhuriyeti gibi ülkeler de bölgesel ve uluslararası dengelerde belirleyici olabilmek amacıyla Cibuti’yle yakından ilgileniyorlar.
Cibuti ve bölge üzerinde birtakım hesapları olan Suudi Arabistan ile BAE, Kızıldeniz’de nüfuzunu artırmaya çalışan güç odaklarının başını çekiyor. Örneğin Suudi Arabistan’ın El-İhbariyye kanalının duyurduğu bir habere göre 6 Ocak 2020’de Riyad’da bir araya gelen Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, Sudan, Somali, Eritre, Cibuti ve Yemen’in dışişleri bakanları “Kızıldeniz ve Aden Körfezi Kıyısındaki Arap ve Afrika Ülkeleri Konseyi”nin kuruluş sözleşmesini imzaladılar. Bölgedeki güvenlik sorunlarının çözümü konusunda istikrarı korumak adına bir araya geldiklerini ilân eden söz konusu ülkeler, bölgesel işbirliği ve koordinasyon içinde hareket etme kararı aldı. Buna rağmen Riyad ve Abu Dabi'nin bölgeye yönelik politikalarının istikrarsızlığı körüklediği çok açık bir şekilde görülüyor.
Cibuti’de üs kurmak isteyen ülker arasında Suudi Arabistan özellikle dikkat çekiyor. Yemen’de yürütülen savaşın en etkili aktörlerinden biri olan Suudiler, bu ülkenin stratejik konumunu kullanarak Yemen’i kuşatmak için fırsat kolluyor. Bu durumun İran’ı harekete geçmeye sevk ettiğini söylemek mümkün. Suudi Arabistan’ın faaliyetlerinin kendi nüfuz alanlarını daralttığını göz önünde bulunduran İran, Doğu Afrika’da daha etkin bir siyaset izlemeye çalışıyor. Yemen’deki kriz ortamına doğrudan müdahil olan ülkelerden BAE de bu durumu fırsat bilerek Afrika Boynuzu’ndaki etkinliğini artırma çabasına girdi. 2015’te Eritre’nin Assab limanında bir askerî üs kuran BAE, tıpkı İsrail gibi Somali Federal Cumhuriyeti’ne karşı tek taraflı bağımsızlık ilân eden Somaliland’la siyasî ilişkiler tesis ederek Berbera’da da bir üs elde etmeyi amaçlıyor. Aynı zamanda BAE’nin Cibuti’de de askerî üs kurmayı hedeflediği ifade ediliyor. BAE’nin Cibuti’nin yanı sıra Somali ve Eritre’yle imzaladığı ticarî antlaşmaların yanı sıra Kenya, Tanzanya ve Uganda’yla geliştirdiği ekonomik ilişkiler BAE’nin Doğu Afrika’ya yerleşmeye çalıştığının işaretleri.
ABD, Avrupalı devletler ve çeşitli Arap ülkelerinin yanı sıra Cibuti’de etkinlik gösteren ülkeler arasında Japonya ve Çin’i de sayabiliriz. Nitekim Cibuti, Japonya ve Çin gibi "Asya ülkelerinin Afrika’daki varlıklarını kolaylaştıran ve sağlamlaştıran bir geçiş kapısı olarak" nitelendiriliyor. Örneğin Japon Deniz Öz Savunma Kuvvetleri 2011’de Cibuti’de bir askerî üs kurdu. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk defa ülke dışında bir üs açmış olan Japonlar, Cibuti'de bulundurdukları 600 kadar askerin barındığı üs için 30 milyon dolar kira bedeli ödemekteler. Japonya’nın kurduğu üssün Çin’i dengelemek için ABD tarafından desteklendiği ileri sürülüyor. Bu noktada özellikle son yıllarda ABD’den askerî destek sağlayarak “pasif ordu” modelinden vazgeçerek bölgeye yerleşen ülkelerden biri olan Japonlar, donanma komutanlarından Keizo Kitagawa’nın açıklamasına göre korsanlarla mücadelenin yanı sıra ülke güvenliğinin sağlanması amaçlıyorlar. Bu anlamda Rusya, Hindistan ve İran gibi Asya ülkelerinin de dahil olmak için fırsat kolladıkları Kızıldeniz’deki mücadelede mevzi kazanmak isteyen Japonya; Yemen, Umman ve Kenya’daki askerî etkinliğini de artırmaya çalışıyor.
Kızıldeniz'de soğuk savaş2015’in sonunda Cibuti’yle bir antlaşma imzalayan Çin ise ülkede askerî üs kurma hakkı elde eden diğer bir ülke. Tabii bu durum bölgede ABD ile Çin arasındaki rekabeti de günden güne artırıyor. Konuyla ilgili daha önce bir açıklama yapan dönemin Cibuti Dışişleri Bakanı Muhammed Yusuf, ülkedeki Çin üssünün ABD’yle ilişkilerini olumsuz etkilemeyeceğini ifade etmiş, “Nasıl ki ülkemizde mevcut bulunan ABD, NATO, Fransa, İngiltere, İtalya ve Japon kuvvetlerini daha önce hoş karşıladıysak, Çin'in de Cibuti'deki varlığını öyle karşılıyoruz” ifadelerini kullanmıştı. Cibuti’nin Afrika Boynuzu olarak nitelendirilen bölgenin Orta Doğu’ya en yakın ucunda bulunması, aynı zamanda enerji geçiş güzergâhında yer alması ülkeyi ABD-Çin arasında muhtemel bir “soğuk savaş” merkezi hâline getirirken Kızıldeniz’i de yeni bir küresel rekabetin başlangıç noktası olarak belirlemekte.
Aynı zamanda ülkedeki limanların ve serbest bölgelerin hissedarı olan Çin, Afrika’nın en büyük serbest ticaret bölgesini kurmayı hedefliyor. Etiyopya’daki doğalgazdan faydalanmak için Cibuti’de boru hattı inşa etmeyi planlayan Çin, Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’dan Cibuti’ye uzanan ve 1917’de Fransızlar tarafından inşa edilen demiryolu hattının imtiyazını da almayı başardı. Çin’in Afrika Boynuzu’ndaki bütün bu etkinliğini “Bir Kuşak Bir Yol” projesi kapsamında gerçekleştirildiği biliniyor. Rusya ve Çin’i Afrika’da kendisine bir tehdit olarak gören ve kıtanın istikrarını bozmakla itham eden ABD, Pekin’in Cibuti’yi de borçlandırma yoluna giderek ülkenin stratejik kaynaklarına el koymasından çekiniyor. Nitekim Çin’in bunu daha önce Sri Lanka’da yaptığı ve Cibuti’nin kamu borcu olarak Çin’e borçlandığı göz önünde bulundurulursa bu yöndeki kaygıların temelsiz olduğu söylenemez.
Çin, Cibuti’deki askerî üssünü 1 Ağustos 2017’de faaliyete geçirdi. Burada konuşlandıracağı donanması vasıtasıyla da Aden Körfezi ve Somali açıklarında devriye, koruma, insanî yardım, ortak eğitim ve tatbikat faaliyetleri düzenlemeyi planlıyor. Böylece stratejik deniz ticareti yollarını denetim altına alacak olan Çin, Pentagon’a göre konvansiyonel askerî güç kullanımını caydırma, ülke dışındaki operasyonlarını ikmal etme ve stratejik öneme sahip ekonomik koridorları riske atma kabiliyetini artırmaktadır. Hatta üssü, faaliyete başladığı tarihten itibaren Yemen ve Somali açıklarındaki barış gücü misyonlarına katılan donanma gemilerine ikmal yapmak için kullanan Çin, aynı zamanda bölgede çeşitli tatbikatlar da gerçekleştiriyor. Babu'l Mendeb Boğazına yerleşen Çin, adeta ABD ve ülkenin eski sömürgecisi Fransa’ya gözdağı veriyor. Çin'in bölgedeki askeri varlığını tahkim etme kararlılığı rakamlara da yansımış durumda; ülkede 4 bin kadar ABD askeri bulunurken, Çin başlangıç olarak yaklaşık 10 bin deniz piyadesini burada konuşlandıracağını belirtmişti.
ABD’ye bir meydan okuma olarak değerlendirilen Cibuti’deki Çin askerî üssünün güvenliğin yanı sıra farklı stratejik kazanımları da beraberinde getirdiği aşikâr. Öncelikli olarak AB’yle ticaretinin yüzde 80’ini Kızıldeniz üzerinden gerçekleştiren Çin, bölgedeki ticarî faaliyetlerinin aksamaması ve enerji akışının kesilmemesi için çaba gösteriyor. Bu bağlamda Pakistan’ın egemenliğinde olan Gwadar’da kurduğu ticarî üssü Obskok’daki askerî üssüyle desteklemeyi başaran Çin, jeopolitik anlamda Aden ve Basra körfezlerini kontrol altına almanın yanı sıra Babu'l Mendeb Boğazının da denetimini ele geçirmeyi amaçlıyor. Afrika’yı stratejik anlamda önemli bir pazar ve hammadde kaynağı olarak değerlendiren Çin, sermaye ihracının yanı sıra Sahraaltı Afrika’daki yatırımlarını da kontrol etmek istiyor. Özellikle son yıllarda Süveyş Kanalı, Babu'l Mendeb Boğazı, Aden Körfezi vasıtasıyla Akdeniz, Kızıldeniz ve Hint Okyanusunu birbirine bağlayarak bölgedeki siyasî ve ekonomik etkinliğini artıran Çin, bu hat vasıtasıyla Avrupa’ya ticarî sevkiyatını da güvence altına almış oluyor.
Sonuç olarak, ekonomik ve ticarî girişimlerle gizlenen ve fakat siyasî ve askerî amaçları bulunan Cibuti'deki üs kurma yarışı, hem bu ülkeyi hem de uluslararası ticaret açısından hayati öneme sahip Kızıldeniz'i küresel rekabet sahnesine dönüştürerek istikrarsızlığa sürükleme potansiyeli taşıyor.
[Tuğrul Oğuzhan YılmazAfrika Araştırmacıları Derneği'nde (AFAM)]