CHP İzmir adayının karanlık geçmişi

CHP''nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı Tunç Soyer oldu! Tunç Soyer''in babası ise tanıdık bir isim... 12 Eylül sıkıyönetim döneminin askeri savcısı olan Albay Nurettin Soyer

31 Mart 2019'da yapılacak yerel seçimler öncesinde partiler, il ve ilçeler için adaylarını sırayla açıklıyor. Ana muhalefet partisi CHP, Ankara ve İstanbul adayını belirlemesine rağmen, İzmir'de henüz aday olacak ismi açıklamadı.

Ancak son bilgilere göre, CHP'nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı için Tunç Soyer'in ismi MYK'de onaylandı. Soyer'in resmi adaylığının kısa süre sonra kamuoyuna duyurulması bekleniyor.

12 EYLÜL SAVCISI BABANIN OĞLU

Öte yandan, CHP'nin, Tunç Soyer'i İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı olarak göstermesi İYİ Parti ile krize neden oldu.

Tunç Soyer’in babasının 12 Eylül sıkıyönetim döneminin askeri savcısı Albay Nurettin Soyer olması dolayısıyla İYİ Parti'den bu isme tepkiler gelmişti.

Ülkücü kesimin efsane lideri Alparslan Türkeş'i hapse attıran 12 Eylül savcısının oğlu olan Tunç Soyer'i, MHP tabanından oy toplamak isteyen Meral Akşener'in aday olarak istemediği biliniyordu.

Tunç Soyer'in babası Nurettin Soyer, 12 Eylül askeri darbesinden sonra MHP ve ülkücü kuruluşlar iddianamesini yazan ve Alparslan Türkeş’e idam isteyen askeri savcı olarak biliniyor.

Soyer’in açtığı bu dava dolayısıyla Türkeş yaklaşık beş sene hapis yatmıştı.

Nurettin Soyer’in MHP ve ülkücü kuruluşlar davasında 5 idam ve 9 müebbet verilmiş, 221 ülkücü de 36 yıl ile 10 ay arasında değişen hapis cezalarına çarptırılmıştı.

İşin ilginç ve kamuoyunun da bilmediği tarafı Soyer’in bu davasında Alparslan Türkeş’in, “Cürüm işlemek için oluşturulan silahlı teşekkülün yöneticisi” olmaktan ötürü 11 yıl hapis cezası almış olduğu.

- 12 EYLÜL ZULÜMLERİNİN BAŞ MİMARI

Ülkücü camianın önemli isimlerinden, Türk Ocakları yazarı Nuri Gürgür, Nurettin Soyer'in kirli sicilini şu sözlerle anlatmıştı;

CHP’nin 31 Mart'ta yapılacak seçimlerde kendi açılarından en önemli merkez sayılan İzmir’de Tunç Soyer’i aday yapacağı konuşuluyor. 12 Eylül döneminde Ankara Sıkıyönetim başsavcısı olan babası Nurettin Soyer, 587 sanıklı “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası" nın iddia makamındaydı. Bu pozisyonunu politik ve ideolojik amaçlarına hizmet için tarihi bir fırsat saydı. Hazırladığı iddianame hukuki açıdan bir rezaletti. Sadece MHP‘nin ve tüm ülkücü kuruluşların yönetici kadrolarını değil, harekete yakınlığı ve ilişkisi bulunan genç-yaşlı tüm milliyetçileri anayasal düzeni yıkmak amacıyla örgütlenen bir suç çetesi olarak tanımlayıp yasalar üzerinden “infaz etmek”, milliyetçilik fikrini bir daha ayağa kalkamayacak şekilde toplumsal hayattan silip atmak istiyordu.

Bu iddianame hukukun rafa kaldırıldığı ideolojik bir rezalettir. 12 Eylül sadece askeri bir darbe değildir. Bunun bir de 80 öncesinden gelen siyasi ve ideolojik ayağı vardır. Ecevit terör ve anarşinin zapt edilmez hal alması üzerine 1979’da kerhen başta Ankara ve İstanbul olmak üzere birkaç şehirde Sıkıyönetim ilan etmek zorunda kalmıştı. Hükümet bu özel dönemde görev yapacak hakim ve savcıların kimlerden oluşacağını çok önemsiyordu. Milli Savunma Bakanı H.E.Işık bu iş için müşaviri solcu Bnb. Askeri Hakim Olcay Mis’i görevlendirdi. Böylelikle görüşlerinden emin oldukları solcu ve Marksist kimler varsa sıkıyönetimin yargı kadrosu yapıldı. Askeri yargıda daha çok sayıda olan milliyetçilerden kimseye yer verilmedi.

Nurettin Soyer bunlarda biriydi. Dönemin Ankara Sıkıyönetim Komutanı, müfrit MHP karşıtı olan Nihat Özer, zihniyetleri örtüştüğünden Soyer’i vakit geçirmeden başsavcı yaptı.

Oysa Soyer’in nasıl bir fanatik solcu ve milliyetçi hasmı olduğu önceki yıllarda bir çok karar ve uygulamalarına yansımış, bazı MHP milletvekilleri reddi hakim talebiyle şikayetçi olmuşlardı

Nurettin Soyer daha darbe resmen açıklanmadan saat 24 sularında özel ekibini yanına alarak parti genel merkezini resmen bastı. Nihat Özer Bolu’dan gelen özel komando taburunu ve bir tankı emrine tahsis etmişti. Tank nasıl olduysa(!!) arama başlarken bir elektrik direğine çarpıp deviriyor. Böylece gün ağarıncaya kadar süren arama karanlıkta yapılıyor. Zabıt tutmak gibi hukuki kurallar umursanmıyor. Soyer yapılanları bizzat yönetiyordu.

Oysa darbe saat 4’e doğru Evren tarafından ilan edildi ve diğer bütün siyasi parti genel merkezlerinin aranması saatler dokuza gelirken başlatıldı. Mamak davaları, soruşturma ve tutuklamalar, Soyer’in hemen yanı başında oluşturduğu C-5 işkence merkezi, burada yaşananlar ve sadist bir karakter olduğunu herkesin gördüğü Raci Tetik’in tutuklulara uyguladığı ahlak ve insanlık dışı eziyetler, Soyer’in isim isim belirleyip ülkücülere işkence yapma görevi verdiği 12 kişilik Pol-Der'li ekibin ülkücü gençlere yaptıkları tarihimizde bir benzeri daha bulunmayan ağır bir insanlık suçu, hukuk faciasıdır. Soyer ve arkadaşları MHP ve ülkücü kuruluşların birer suç örgütü olduklarına kesinlikle inanmışlardı. Ağır şekilde cezalandırılmaları hatta asılmaları gerektiğini düşünüyorlardı. Bu nedenle ceza yasalarının temel kuralı olan belgeden, kesin olgulardan hareket ederek suçlama yapmak yerine tam tersini yaptılar. Soruşturma ve kovuşturmayı “önce hükmü verip“ nasılsa işkenceye dayanamayıp çözülürler mantığıyla yürüttüler. İddianameyi bazı radikal solcu öğretim üyelerinden ve yazarlardan destek alarak yazdı. Bu yüzden mahkeme safhasında avukatlar karşında çok bocaladı.

Bütün bu yaşananlar Soyer’in bilgi ve talimatıyla olmuştur.

Araştırmacılar, tarihçiler 12 Eylül’ü bütün yönleriyle ve objektif şekilde araştırırlarsa o dönemin öncesinde ve sonrasında olanları belgeleriyle ortaya çıkarabilirler. Keşke üniversitelerimizde bu konu doktora ve mastır tezlerinin konusu yapılsa.

Bu olmadığından 12 Eylül esas yönleriyle aydınlatılamıyor.

Bu hukuk katliamının bir numaralı sorumlusu Nurettin Soyer’in oğlu da, göğsünü gere gere babasını her yönüyle ve tüm yaptıklarıyla sahiplendiğini ilan edip, bir bakıma meydan okuyor. Keşke bunu yaparken biraz daha gerilere gidip 80 öncesi yıllarda kardeşiyle birlikte ikamet ettikleri Küçükesat’daki evlerini, buranın o dönemde aranmakta olan bazı örgütçü gençler için nasıl güvenli bir mekân olduğunu da anlatsaydı. Yıllarca önce solcu bir yazar kendisinin de yararlandığı bu evden övgüyle bahsetmişti.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu mahdum beyi aday yaparsa sadece İzmir’dekileri değil, ülke genelindeki tüm ülkücü ve milliyetçileri tahkir etmiş olur. Bir siyasi liderin çevresinden gelen baskı ve telkinlerle böylesine bir basiretsizlik, duyarsızlık yapacağına ihtimal vermiyorum.