1830-1962 yılları arasında Fransız sömürgesi olarak kalan Cezayir, bağımsızlık mücadelesinin fitilini 1 Kasım 1954'te ateşledi.
Yaklaşık 1,5 milyon Cezayirlinin yaşamını yitirdiği 8 yıllık mücadele 5 Temmuz 1962'de ülkenin bağımsızlığını ilan etmesiyle sona erdi.
1 Kasım'da Fransız sömürgeciliğine karşı başlayan "Cezayir Kurtuluş Devrimi" 70 yaşına girecek.
Cezayir, sömürgeciliğe karşı verdiği mücadele ile bu uğurda en ağır bedel ödeyen ülkelerden biri olurken, yaşanan acılar Fransa’nın Afrika'dan çekilirken bıraktığı "kara leke" olarak hafızalara kazındı.
Öte yandan, Cezayir'in bağımsızlığını kazandığı tarihten bu yana Fransa ile ilişkileri sömürgecilik döneminin mirası acılar, ihlaller, suçlar ve dilenmeyen özürlerin gölgesinde sürdü.
- Kanlı Fransız sömürgesinden bağımsızlığa
Yüzyıllar boyunca Osmanlı yönetiminde kalan Cezayir, 1830'da Fransız işgaline uğradı. Cezayir'i topraklarına katan Fransa, buraya 1 milyona yakın "yerleşimci" gönderdi.
Kendi topraklarında ikinci sınıf insan muamelesi görmeye başlayan Cezayirlilerin siyasi talepleri de İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra en kanlı biçimde bastırıldı.
Cezayir'in bağımsızlık hareketi Ulusal Kurtuluş Cephesinin (UKC/FLN), 1 Kasım 1954'te yayımladığı bağımsızlık bildirgesi ve sömürgecilere karşı başlattığı ayaklanma Fransız güçlerinin ülkeye daha fazla asker yığmasına neden oldu.
Milyonlarca insanın yerinden olduğu ve 1,5 milyon kişinin yaşamını yitirdiği 8 yıllık mücadelenin ardından Cezayir halkı, Temmuz 1962'deki referandumda yüzde 99,72 oranında "evet" diyerek bağımsızlığına kavuştu.
Fransa'nın Cezayir'deki kanlı yılları, uluslararası kamuoyunda sanattan edebiyat dünyasına birçok alanda tanınırken, Paris yönetimi bu ülkede işlediği suçlarla gerçek bir yüzleşme yapmadı.
Cezayir ile Fransız yönetimi arasında, Fransa'nın sömürgecilik dönemi sonrasında götürdüğü Cezayir'in tarihi arşivlerin teslimi, öldürülen Cezayirli savaşçıların Fransa'ya götürülen kemiklerinin iadesi, 1960-1966 yıllarında Cezayir topraklarında yapılan nükleer denemeler ve bağımsızlık mücadelesinde akıbeti bilinmeyin 2 binden fazla kişiye ilişkin bilgi sağlanması konusunda müzakereler ise hala sürüyor.
- İki ülke ilişkilerinde son dönem
Cezayir yönetimi, sömürgeciliğin bir işareti olarak değerlendirdikleri Fransızcanın hakimiyetini 2020 yılının başından bu yana kademeli olarak azalttı. İlkokullarda İngilizce öğrenimine ağırlık verilirken, üniversitelerde de Fransızca yerine İngilizcenin eğitim dili yapılması kararlaştırıldı.
Cezayir yönetiminin ayrıca, 1986'da milli marştan çıkardığı Fransa hakkındaki menfi mısraları Haziran 2023'te yeniden marşa eklemesi de ikili ilişkileri gerdi.
Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun, 2019'da cumhurbaşkanlığı koltuğuna geldiğinden bu yana Fransa'yı ziyaret etmedi ve planlanan Paris ziyaretini defalarca kez erteledi.
Ayrıca Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un tartışmalı Batı Sahra bölgesinde Fas egemenliğinde bir çözüm planına destek verdiğini bildirmesi, Batı Sahra'da bağımsızlık yanlısı Polisario Cephesi'ne destek veren Cezayir ile ilişkilerde yeni bir gerginlik yarattı.
Cezayir, Fransa'nın Batı Sahra'da Fas "yayılmacılığını" destekleyen bir siyasi çizgi benimseyerek uluslararası hukuka aykırı hareket ettiğini bildirdi.
Cezayir Dışişleri Bakanlığından konuya ilişkin yapılan açıklamada, "yeni ve eski sömürgeci güçler" olarak nitelenen Fas ve Fransa'nın yakınlaşmasına tepki gösterildi ve Cezayir, 30 Temmuz'da Paris Büyükelçisini çekme kararı aldı.
- Modern Cezayir milliyetçiliğin gelişmesi bağımsızlık sürecine götürdü
Tarihçi Sadek Sellam, Cezayir Devrimi'ne giden süreci ve yakın zamanda iki ülke arasındaki gerilimleri AA muhabirine değerlendirdi.
Sellam, 1 Kasım 1954'e götüren sürecin bu tarihten 30 yıl önce modern Cezayir milliyetçiliğinin gelişmesiyle başladığını ifade etti.
Bu kapsamda Paris'te 1926'da Cezayirli milliyetçiliğinin "babası" olarak da bilinen Messali Hac tarafından yönetilen Kuzey Afrika Yıldızı isimli partinin kurulduğunu belirten Sellam, diğer milliyetçi hareketler eşit haklar isterken, Hac'ın o dönem Cezayir'in bağımsızlığını talep ettiğini söyledi.
Sellam, Hac'ın bağımsızlık için silahlı mücadeleyi göz ardı etmediğini anlatarak, Messali hakkında "Başlangıçta tuhaf, sıra dışı biri olarak görülüyordu, ancak sömürge koşullarının ve adaletsizliklerin ağırlaşması, onu, iş dünyasına yeni giren, okula gitmemiş, ayrımcılığa uğrayan ve sözlerine dikkat kesilen gençler tarafından dinlenir kıldı." ifadelerini kullandı.
Cezayirliler, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından Nazizm'e karşı alınan zaferi kutlamak istediğinde her şeyin kötüleştiğini kaydeden Sellam, "(Cezayirliler) Cezayir'in doğusunda, Setif, Guelma ve Kherrata'da katledildiler, Fransa'nın izinli bir gösteriyi bastırdığı olayda sivil kayıpların sayısı 45 bin olarak belirlendi. Çok sayıda Fransız tarihçinin söylediğinin aksine bu bir ayaklanma değildi." diye konuştu.
Sellam, buradan itibaren milliyetçi Cezayir Halkı Partisi (PPA) bünyesinde silahlı mücadeleden yana olan akımın kalabalıklaştığını ve üyelerin silahlar talep ettiğini kaydetti.
Hac'ın partisindeki bu isteği göz önüne alarak 1947'de "gizli silahlı örgüt" kurduğunu belirten Sellam, 2 bin ila 3 bin kişiden oluşan örgütün Cezayirlilerin ayaklanmasını hazırladığını, bu ayaklanmanın 1 Kasım 1954'te yaşandığını anlattı.
Bu örgütün dağıtılmasının ardından Fransız polisinin Ahmed Bin Bella gibi Cezayirli eylemcilerin peşine düştüğünü aktaran Sellam, Bin Bella'nın, Muhammed Budiyaf ve Ahmed Mahsas'ın 1953'te Fransa'da bir araya geldiğini belirtti.
Sellam, bu grubun, Budiyaf'tan "gizli örgütten" geriye kalan isimlerin bir araya toplanmasını istediğini aktararak, "(Budiyaf) '22'liler' diye adlandırılanları Temmuz 1954'te topladı, bunlar Cezayir'in tüm bölgelerinde yardımcı toplamaya başladı." dedi.
- Bağımsızlık yanlıları, Cezayir Devrimi'ni başlatmak için 1 Kasım'ı seçti
Bağımsızlık yanlısı 22'li grubun da 6'lı komiteye görev delege ettiğini anlatan Sellam, şöyle devam etti:
"(Bağımsızlık yanlısı) 6'lı komite Ekim 1954'te toplandı ve Devrim'i başlatmak için tarih olarak 1 Kasım'ı belirledi. Cezayirlilerin ilkel imkanlarla bir ordu kurmaya karar vermesi bir dönüm noktasıydı. Çok kısa bir bildiri yayınlayarak, Fransa ile müzakereleri başlatabilmek için harbi başlattılar. Onlar için silahlı mücadele, Fransa'yı, Cezayir devletini tanımaya mecbur bıraktıkları bir siyasi çözümü müzakere etmeye yarıyordu; bu devlet 1830'dan önce vardı ancak Fransız ordusu tarafından yıkıldı, bu durum Fransızların Cezayir'in varlığını yok saymasına, Sultan II. Mahmut'un, Reşit Paşa'yı 1834'te (Paris'e) atadığını unuttular."
Sellam, Reşit Paşa'nın Paris'e, Fransa'nın Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası olan Cezayir'i boşaltmasını talep etmekle görevlendirildiğini söyledi.
Tarihçi Sellam, Cezayir Devrimi'nin başlangıcı olan 1 Kasım 1954'ün asırlardır var olan bir devleti canlandırma istediğini yansıması olduğunu ifade ederek, Fransız sömürgesi olmadan önce Cezayir'in Osmanlı halifeleriyle manevi bağları olduğunu, Akdeniz'de büyük bir otonomiye sahip olan bu Cezayir'in ayrıca güçlü deniz kuvvetlerine sahip olduğunu anlattı.
Sellam, "Ancak sömürgeci inkarcılığı (bunların) tarih kitaplarının yok edilmesini istiyordu." dedi.
Sellam, son dönemde Fransa ve Cezayir arasında gerilime neden olan İngilizce dilinin eğitimde kullanımı gibi konulara da değindi.
Uluslararası bir dil olan İngilizcenin, bilim insanları ve Paris'te bile Fransız bakanlarınca bazen kullanıldığını aktaran Sellam, neden Cezayirlilerin bu dili kullanmaması gerektiğine anlam veremediğini ifade etti.
Sellam, bunun arkasında Fransızca konuşan ülkelerin birliği olan Frankofoni hakkında tartışmaların olduğuna işaret ederek, Paris'te 4 Ekim'de düzenlenen Frankofon Zirvesi'nde Macron'un ilk kez siyasi bir Frankofoni'den bahsettiğini belirtti.
Kültürel Frankofoni'nin herkesin ilgisini çektiğini söyleyen Sellam, "Ancak siyasi Frankofoni, Fransa'nın özellikle Afrika'daki siyasi hedefleriyle bağlantılı olarak çekincelere neden oluyor. 'FransAfrika' diye adlandırdığımız dönemde yaşananları gördük. Fransa-Cezayir ilişkileri inişli çıkışlı her zaman. Şimdilik soğuk bir dönem mevcut." diye konuştu.
Sellam, her iki ülkenin de ilerlemek istediği zaman bu soğuk dönemin geride kalacağını vurgulayarak, iki ülke arasındaki ilişkileri düzenlemeye yönelik girişimlerin önündeki engelin sömürge dönemine ilişkin "hafıza tartışmaları" olduğunu kaydetti.
Son yıllardaki deneyimlerin, Fransa'nın sömürge suçlarında sorumluluğunu tanımayı reddettiğini gösterdiğini belirten Sellam, "En şok edici suç ise Paris'in kalbinde 17 Ekim 1961'deki baskın oldu. Çok fazla ilerleme kaydedildi ancak devletin sorumluluğunu tanınması inatla reddediliyor." değerlendirmesinde bulundu.
Sellam, Cezayir'in Fransa'nın sömürge suçlarının tanımasını talep ettiğini belirterek, bunun iki ülke arasındaki soğukluğun nedenlerden biri olduğunu ifade etti.