Cem Uçan: Batı kopyası sanat bize başarı getirmez

Osmanlı'nın ardından daha Avrupalı olabilmek ve 'biz de sizin gibiyiz' diyebilmek için Batı'dan Türk insanına uymayan ve getirisi de bulunmayan bir sanatın kopyalandığını ifade eden Oyuncu Cem Uçan, "Niyetimiz derdimizi dünyaya anlatmaksa buna tüccar kafasıyla değil de milli duygularla bakmalıyız. Muhteşem kahramanlık hikayelerimizi globale uyarlamalıyız" dedi.

SÖYLEŞİ: ÖZLEM DOĞAN

Dünyayı sarsan pandemiyle birlikte film sektöründe dünya çapındaki durağanlık Türkiye’de yaşandı. Her ne kadar bir süredir iddialı yapımlar vizyona girmese de bilhassa tarihi dizilerde ve filmlerde yükselen bir ivme ve başarı söz konusu. Yurtdışına da satılan ve büyük ilgi gören tarihi yapımlar kalite olarak da eski dizilerin çok ötesinde. Filinta’nın Bıçak Ali’si, Diriliş Ertuğrul’un Aliyar’ı, Deliler Fatih’in Fermanı’nın Gökkurt’u, Payitaht Abdülhamid’in Ahmet Celalettin’i ve şimdi de Arka Sokaklar dizisinin Kadem karakteriyle karşımıza çıkan Oyuncu Cem Uçan’la her yönüyle Türk sinema ve dizi sektörünü konuştuk.

SON YİRMİ YILDA SEKTÖR GELİŞTİ

Özellikle son yıllarda Türkiye’de çekilen dizi ve filmleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’de dizi ve sinema sektörü son birkaç yıldır oldukça gelişti. Dünyaya dizi ihraç ediyoruz. Birçok yabancı portalda dizilerimiz yayınlanıyor. Şu an umut veren bir sektör haline geldi. Başarılı olduğumuzu düşünüyorum. Türkiye’de son yirmi yılda ne kadar gelişti her şey, demek ki olabiliyormuş. Bu başarının daha da gelişerek devam etmesi lazım.

Türk yapımları hangi ülkelere ihraç ediliyor?

Biz dizilerimizi ağırlıklı olarak Arap ülkelerine, Türki Cumhuriyetlere ve Balkanlara ihraç ediyoruz. Ne zaman Los Angeles’ta bir sinema salonun önünde Türk filmi için kuyruk görürsek işte o vakit ‘biz bu işi hakkıyla yapıyoruz’ diyebiliriz. Çünkü ihraç ettiğimiz ülkeler zaten bizim kültürümüze yakın topraklar; Türk aktörleri ve hikâyelerimizi seviyorlar. Bilhassa son dönemdeki tarihi işler onlara hitap ediyor. Asıl bize uzak ülkelere; dünyaya derdimizi anlatmamız lazım.

‘Bu işi hakkıyla yapabiliyoruz’ diyebilmek için yurtdışında, bilhassa Amerika’da söz sahibi olabilmemiz için hangi eksiğimizi tamamlamalıyız?

Teknik alt yapımızı ve vizyonumuzu çok daha yukarı taşımamız lazım. Hollywood dediğimiz mecra artık filmlerin yüzde altmışını masada çekiyor. Bizim bu konuda ciddi süpervizörler yetiştirmemiz gerekiyor. Masada işi hallederken de başarılı olmalıyız. Bizim gerçek hikayelerimiz var, evet; ecdad başlı başına bir dünya ama bu hikayeleri daha global hale getirmemiz çok önemli. Sadece Çanakkale’deki kahramanlık hikâyelerini çekmeye kalksak ömrümüz yetmez. Osmanlı’nın muhteşem padişahları; Yavuz’u, Kanuni’yi, kahramanlarımız; Seyit Onbaşı’yı, Kara Fatma’yı, Nene Hatun’u çekim kalitesiyle, hikâye anlatımıyla ve dramatolojik altyapısıyla küresele uyarlamalıyız.

SEKTÖRDE TÜCCAR MANTIĞINDAN VAZGEÇMELİYİZ

Hollywood filmlerinin tüm dünyada çok izlenmesinin nedeni sadece kurgu ve altyapılarının mükemmel olması mı?

Onlar 500 milyon dolara üç-dört yılda bir tane film çekiyorlar. O yüzden karşılık buluyor. Çünkü dünyaya izlettirmek için film çekiyorlar. Bizim uzun dakikalarla çektiğimiz hikâyeler ise çıkmaza giriyor. Derdimizi dünyaya anlatmaksa niyetimiz; buna bir tüccar kafasıyla değil de daha milli duygularla bakmamız lazım. Gişe kaygısı duymayacağımız işler ortaya koymalıyız.

Yapım tarihinin üzerinden uzun yıllar bile geçse defalarca izlenen filmler, diziler var. Her izlediğinizde de aynı duyguları tekrar tekrar hissedebiliyorsunuz. Bu başarıyı yakalamak her yapıma da nasip olmuyor. Sizce bunun sırrı nedir?

Örneğin Çağrı filmini defalarca izledim. Her zaman da hep aynı tadı, lezzeti veriyor. Koskoca İslam ümmeti 1976’da çekilen bir filmle hâlâ kendini anlatıyor. Halbuki teknoloji ilerledi. Neden dinimizi çok daha yeni teknik imkanlarla çekip anlatmıyoruz? Biz öyle bir film çekmeliyiz ki dinimizin doğuşunu bir görsel şölen şeklinde tüm dünyaya aktarmalıyız. İşte o zaman tüm dünya halkları tarafından izlenen bir eser meydana getirmiş oluruz.

ABD ALKIŞLANIRKEN, BİZDE YADIRGANIYOR

Amerikan sinemasının en çok izlenen yapımları; animasyonlar, fantastik filmler, bilim kurgular… Bizim neden bu kategoride yapımlarımız yok veyahut gişede başarılı olamıyor?

‘Deliler Fatih’in Fermanı’ filmini çektiğimiz zaman ‘kurdun ruhu adama nasıl geçti’ şeklinde eleştiriler geldi. Bu tür sahneler insanımıza Türk filmlerinde ekstrem geliyor çünkü ben bir Türk yapımcı ve aktörüm. Fakat Game Of Trones’ta omzunda üç ejderha taşıyan kadına ya da insanüstü karakterlere aynı eleştiriyi yapmıyorlar, bayılarak seyrediyorlar. Peki biz, tarihimizde kültleşmiş bozkurt karakterini işlediğimizde niye garipseniyor? Bu mistik olayları da işlemek zorundayız. Bizim de mitolojimizde önemli karakterlerimiz var. İlk önce kendimizle barışık olmalıyız. Kendimizi küçük görmekten vazgeçmeliyiz.

Kahramanlık hikayelerinin yanı sıra özellikle Müslümanların yaşadığı savaşlar, acılar da beyaz perdeye aktarılmalı. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Ben Boşnak bir oyuncuyum. Bosna’da Boşnaklara yapılan katliamı Türkiye hariç bütün dünya tiyatro izler gibi izledi. Dünyaya Boşnakların çektiği acılar anlatılmadı. Bunun yanı sıra dünyada insan nüfusunu azaltmak isteyenlerin amaçlarını ve söylemlerini biliyoruz. Koronavirüsten yerde titreyerek ölen insanları gördük. Bir sürü insanın hayatına mâl olan koronavirüs hani şimdi nerede? Tüm insanlığı etkileyen bu süreçler de ayrıntılı olarak işlenmeli.

YİRMİ SENE ÖNCE TARİHİMİZİ BİLMİYORDUK

Son dönemde tarihi yapımların izlenme oranları rekor seviyede yükselirken yurtdışına da satılıyor, büyük ilgi görüyor. Buna binaen de hep tartışılan bir soru: ‘Dizilerden, filmlerden tarih öğrenilir mi?

Dizilerden, filmlerden tarih öğrenilmez, sonuçta tarihi işlerde hikâye içinde kurgu da yapıyoruz. Tarihi yapımların misyonu; insanların merakını araştırmaya ve okumaya yöneltmesidir. Biz yirmi sene öncesine kadar tarihimizi bilmiyorduk. Abdülhamid’e kızıl sultan diyorduk. Ecdadımızı kötüleyen saçma sapan uydurulmuş hikayelere inanıyorduk. Muhteşem bir zekaya sahip olan Fatih Sultan Mehmed’i dahi tanımıyorduk. İşte bu yapımlar izleyiciyi konu üzerinde araştırmaya sevk ederse o zaman başarıya ulaşmış olur.

Çok uzun yıllar boyunca kendi tarihimizi bilmezken başka ülkelerin yalan tarihini çektikleri filmlerde hayranlıkla izledik. Bizim bu derece geçmişimizle kopuk olmamızın nedeni Osmanlı’yı tamamıyla reddeden ve sorgusuz sualsiz Batı kültürünü kopyalan tek parti dönemi olabilir mi?

O dönemde daha Avrupalı olabilmek adına, kendi kültürleri böyle olmasa bile ‘biz de sizin gibiyiz’ diyebilmek için asla bizden olmayan, bize bir getirisi de bulunmayan bir sanatı kopyaladılar. Fular takıp, pipo ve içki içerek sanatçı olunmaz.

OYNADIĞIM ROLE ÖNCE KENDİM İNANIYORUM

Şu an Arka Sokaklar’da Derman karakterini canlandırıyorsunuz. Uzun soluklu ve kemik bir izleyici kitlesi olan bir televizyon dizisinde rol almayı nasıl yorumluyorsunuz?

On yedinci sezonu olan Arka Sokaklar benim sonradan dahil olduğum bir iş. Hayatımda ilk defa 637. bölüm senaryo gördüm. Uzun yıllar boyunca devam eden fenomen olmuş bir işe sonradan dahil olmak kariyerimde planladığım bir şey değil fakat güzel bir ekip ve yapımcıyla çalışmak beni ikna etti. Oynadığım karakterlere kendim inandığım için izleyicilere çok geçiyor. İzleyiciler de sürekli kahramanı oynamamı istiyorlar. Oysa ben de iyi yazılmış kötü bir karakteri oynamak istiyorum. Arka Sokaklar’da da enteresan bir karakteri oynuyorum. Aslında seyirci Derman’a hem çok kızacak hem de çok sevecek.