Dr. Ali Akben ve Dr. Sefa Saygılı
Ülkemizin bugün olduğu gibi o günlerde alicenaplığını gösterip varını yoğunu mücahitlere yolladığı birçoğumuzun malumu. Çok şükür iç savaş günleri geride kaldı. Darısı İslam coğrafyasının diğer kanayan yaralarının iyileşmesine diyelim.
Çeçenistan güney doğu Avrupa ve kuzey Kafkasya’da bulunan 1,5 milyon nüfuslu, Rusya Federasyonuna bağlı şirin ve küçük bir ülke. Başşehri Grozni. Yakın tarihindeki sis ve bulut üzerinden kalktıkça yaşanılan savaşın sebep sonuç ilişkileri daha netleşir kanaatindeyim.
Bizim bu ülkeye esas gidiş amacımıza gelince; yıllardır para normal, spritüal ve para psikolojik vakalarla ilgileniyor ve tedavileri ile ilgili ekip çalışması yaparak birçok hastamızın şifasına -Rabbimin müsaadesiyle- vesile oluyoruz.
Bu bağlamda Grozni ’de faaliyet gösteren cin hastanesini (resmi adı İslami Tedavi Merkezi) ziyaret etmek amacı ile bu ülkeye gittik. Bazı dostlarımız iyi niyetle ‘ne işiniz var, oralar karışık’ diyerek gitmemizin sakıncalı olacağını söylese bile verdiğimiz karardan dönmedik.
İki buçuk saat süren uçak yolculuğu ile Grozni Havaalanı’na uçağımız indiğinde ilk hayal kırıklığı ile karşılaştık. Uluslararası hüviyetli havaalanında geldiğimiz uçaktan başka küçük bir uçak daha vardı. Gümrük işlemleri sırasında gözlemlediklerimiz ile ‘Biz bu ülkeye niçin geldik? Acaba tekrar dönelim mi?’ gibi düşünceler içerisinde bir buçuk saat gibi uzun bir sürede ancak pasaport kontrol noktasına gelebildik.
Polisin ilk sorusu, ‘Grozni ’ye niçin geldiniz?’ oldu. Rusça bilmediğimiz için İngilizce söylemeye çalışırken kendisi anlaşılır bir dille sorusunu bu defa Türkçe yöneltti. Cevabımız net: ‘Hekimiz, İstanbul’dan geliş amacımız da İslami Medikal Center yani cin hastanesini ziyaret etmek.’ şeklinde olunca mührü bastı.
Uçaktan inenler arasında bizden başka Türk olmadığı görülüyordu. Nedense yabancı gibiyiz Çeçen kardeşlerimize. Neden buradaki kardeşlerimizin ziyaretine gelmez, gösterdikleri konukseverlikten yararlanmayız bilemiyoruz. Ancak görülmesi, gezilmesi gereken bir belde diyebiliriz.
Bizi dışarda bekleyen rehberimiz Abu kardeşimizi görür görmez içimiz ferahladı. O ana kadar beden dilimiz ile belli ettiğimiz tedirginlik durumumuz bir anda yok oldu adeta.
Gecenin geç bir vakti Abu kardeşimin misafirhane olarak kullandığı evine vardık. Sıcak rahat ve sıkıcı olmayan bu evde iki gün bizi misafir etti. Otel stresi yaşatmadı. Grozni ’de sabah erken oluyor. Abu kardeşim ile kahvaltı için yola çıktığımızda gördüklerimiz haklılığımızın da şahidi.
Abu kardeşimizle sohbet
Sıcak bir sonbahar sabahı. Hava pırıl pırıl. İnsanların yüzü gülüyor. Şehir ferah ve sıkıcılıktan eser yok. Nereye baksak gördüğümüz minareler yörenin İslam beldesi olduğunun delili. Hanımların genelde başları kapalı. Kapalı olmayanların da giyim kuşamından Rus mu Çeçen mi yoksa başka bir milletten mi belli oluyor.
Şehir merkezi muhkem. Yollar, parklar, bahçeler ve iş yerleri bakımlı.
Dr. Ali Akben Grozni Meydanı’ndaki cami önünde
Camileri ve yüksek katlı binaları Türkler yapmış ve yapmaya devam ediyor. Türkiye üniversitelerinden mezun olmuş, Türkçeyi bizler gibi konuşan yetkin makamlarda epey bir insanla tanıştık, kaynaştık ve kardeşliğimizi hatırladık, hatırlattık.
İki gün boyu dağları köyleri kasabaları gezdik. İpek yolu güzergâhında yapılan yeni yapılan otelin sahibi Arslan beyle tanıştık. Turizme açık bir ülke turistik tesislere ihtiyaç var. Benzer butik otellerin yapıldığını da öğreniyoruz. Güvenlikle ilgili hafızamızda kayıtlı kaygıların hiç biri ile karşılaşmadık. Yüzlerde tebessüm devamlı taze ve yapmacıklıktan uzak ve huzur veriyor.
İslami Tıp Merkezi’nde
Cin hastanesini bize açan Sağlık bakan yardımcısı Davut Selmurzayef Bey yine öyle. Mütebessim ve mümkün olduğunca da verici. Hastaneyi tedavi odalarını
yaptıkları tedavi protokollerini saatlerce bir bir anlattı. Ankara Üniversitesi İlahiyat fakültesinde doktorasını yapmış Selim Bey kardeşimiz de tercümesini simultane yaparak anlaşmamızı kolaylaştırdı.
Cin Hastanesi şehrin kenar semtinde. İki katlı ferah bir bina. Geniş ağaçlık rahatlatıcı bir alan üzerinde bulunuyor. Bizden farklı bir tarzları var. Önce hastanın cinni olup olmadığı tespit ediliyormuş. Yaklaşık 20 dakika Kur’an-ı Kerim sesi güzel bir hafız tarafından okunuyormuş. Okunan ayetler hastaya ve hastalığa göre değişmekteymiş. Bu süre zarfında Kur’an dinleyenlerden bayılan, taşkınlık gösteren kendine ve çevresine zarar verenler derhal acil müdahale odasına alınarak tedavileri başlatılıyor. Baş el ve ayaklarda uyuşma ve karıncalanma yakınması olanlarda yakın takibe alınarak yardımcı olunmaya çalışılıyor. Ayrıca tütsü ile tedavi destekleniyormuş.
Hastanede ortopedi ve cildiye uzmanı konsültan hekimlerin bazı vakalarda hastalara yardımcı olduklarını aktaran bakan yardımcımız her hastanın kaydını tedavi protokollerini ve takibini de titizlikle yaptıklarını aktarırken kendimizi alamayıp soru üstüne sorduğumuz sorulara tüm ayrıntıları ile cevap almamız bizi fazlası ile memnun etti.
Cin Hastanesi önünde
Hastanede tüm hizmetler ücretsiz. Hastane temiz ve bakımlı. Sertifikasyon programları ile 600 kadar hastalara Kuran okuyan danışman yetiştirildiğini, kasabalara hatta köylere atanan bu kişiler sayesinde insanların aldatılmalarının önüne geçildiğini anlatmaya devam edince gayrı ihtiyari bu yoğurdun bolluğu nereden sorumuz geldi.
Tüm masrafların 2004 yılında suikasta kurban giden baba Ahmet Kadirov’un vakfından karşılanıyor olduğunu öğreniyoruz. Talep yoğunluğu nedeni ile bu sene içerisinde ikinci şubenin Moskova’da açıldığını ve oranın da tüm masraflarının yine bu vakıftan karşılandığını öğreniyoruz.
Hastanede 50 kişi çalışıyor. 24 saat üç vardiya ve günde 400-500 hasta müracaatına cevap verildiğini öğreniyoruz. Kırgızistan, Dağıstan, Kazakistan hatta Türkiye’den de müracaatlar oluyormuş.
Şifa oranını sorduğumuzda hayli yüksek şeklinde cevap aldık. “Bizim hastane faaliyete geçtikten sonra psikiyatri kliniklerinin yükü % 40 azaldı” dedi bize.
Tamamlayıcı tedavi anlayışına uygun olarak bitkilerle tedavi ve hacamat uygulamalarının da olduğunu söylüyor bakan yardımcımız. Bu şekilde ciddi bir protokolle şarlatanların, sahtekârların bu yolla vatandaşı soymasının önüne geçilmiş olması başka bir güzellik.
Sağlık bakan yardımcısı Davut Bey Türkiye de böyle bir girişim olursa her türlü yardım ve desteğe hazırız dedi ama cesaret edebilecek olduğunu düşünmüyoruz. Ne sahtekârlık kalır ne şarlatanlık ne de çağdışılık.
Başbakan yardımcısı Hasan Hakimov ile
Abu kardeşimiz bizi havaalanından alıp iki gün misafirperverliğin tüm kurallarını ve şartlarını eksiksiz yerine getirdikten sonra pırıl pırıl güneşli iki günün ardında rahmet yağmuru altında havaalanının içine kadar girerek sarılıp koklaştıktan sonra hüzünle bizlerden ayrıldı.
Dostlukların çok zor kazanıldığı ancak çok kolay kaybedildiği günümüz dünyasında Çeçenistan’dan bir dost kazanarak gezimizi tamaladık.
Şehirden izlenimler
Bir defa söylediğimiz gibi Çeçenistan İslam beldesi. Sakallı askerler, tesettürlü kadınlar hemen dikkatimizi çekiyor. Hanımların pantolon gibi erkek kıyafetleri giymesi hoş karşılanmıyormuş. Kısacası Çeçen kardeşlerimiz gelenek ve inançlarına bağlı kalmaya gayret ediyorlar.
Şehir ferah bir şekilde inşa edilmiş. Türkler özellikle Cumhurbaşkanımız Tayyip Bey çok seviliyor. Mevlitler hala Sultan Abdülhamit Hanın adıyla başlıyormuş.
Yollarda sık sık namaz kılmak için mescitlerin var olduğu görülüyor. Hatta yine yol boyu zikir çekilmesini hatırlatan levhalar bulunuyor.
Ülkede çok kısıtlı yerlerin dışında alkollü içkilerin satılması yasak. Okullarda tesettür serbest. Ülkenin çimentosu İslam olarak benimsenmiş.
Çok hoş, yaşanılmaya değer bir iklime sahip Grozni. Abu kardeşimiz, ‘İstanbul’a yakın’ diyor.
Yaklaşık 3 saat süren hastane ziyaretimizin ardından akşam başbakan yardımcısı Hasan Hakimov beyle yemekte buluşuyoruz. Yatırımlardan sorumlu olması hasebi ile ülkemizden çok şey beklediğini ve yardımcı olmak noktasında yetkin olduğunu anlatarak Türkiye’nin potansiyelinden ve imkânlarından faydalanmak istediklerini aktardı. Gecenin ilerleyen saatlerine kadar sohbetimiz devam etti.