TBMM
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesinhesap Kanunu Tasarısı'nı TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'na sundu.
Şimşek, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda 2014 Yılı Bütçesi'ne ilişkin yaptığı sunumda Türkiye ekonomisine yönelik değerlendirmelerde bulundu. Geçen yıl yumuşak iniş süreci olarak adlandırılan yeniden dengelenme sürecini başarıyla yönettiklerini ifade eden Şimşek, bu süreçte makroekonomik istikrarı koruyup güçlü mali dengeleri muhafaza ederken cari açığı önemli ölçüde daralttıklarını, enflasyonist baskıları azalttıklarını, yüksek düzeyde istihdam yaratıp işsizliği düşürmeye devam ettiklerini kaydetti.
Şimşek, geçen yıl küresel ekonominin beklenenin üstünde yavaşlamasının, Türkiye'nin en büyük ticaret ortağı Avrupa Birliği'nin krizde olmasına, jeopolitik gerginliklerin artmasına ve petrol fiyatlarının yüksek seyretmesine rağmen yüzde 2,2 büyüme oranı yakalandığını hatırlattı.
Bu yıl için hedeflerinin yeniden dengelenme sürecindeki kazanımları kaybetmeden büyümeyi yukarı çekmek olduğunu ifade eden Şimşek, iç talebin katkısıyla ivme kazanan ekonominin yılın ilk yarısında yüzde 3,7 büyüdüğünü belirtti. Şimşek, "Yılın ikinci yarısına ait önemli bazı göstergeler de büyümenin geçen yıla göre daha yüksek seyredeceğini işaret etmektedir" dedi.
Yıl başından bu yana dış konjonktürün büyümeuii destekleyici olmaktan çıktığına işaret eden Şimşek, şöyle devam etti:
"En büyük ticaret ortağımız olan AB'deki ekonomik toparlanma ile küresel ekonomik büyüme zayıf seyretmiş, olağanüstü parasal genişleme döneminin sonuna yaklaşılmış, finansal piyasalarda risk algısı yükselmiş, jeopolitik gerginlikler ise artmıştır. Bu durum maalesef Türkiye'nin büyüme performansını olumsuz yönde etkilemektedir. Ayrıca para politikasında yılın ikinci yarısında başlayan sıkılaştırma kredilerdeki büyümeyi yavaşlatmış, iç talepteki artışı bir miktar sınırlamıştır. Son dönemde uygulamaya konulan makro ihtiyati tedbirlerin de kredi artış hızını yavaşlatması beklenmektedir.
Tüm bu gelişmeler çerçevesinde bu yıl büyümenin yüzde 3,6 olarak gerçekleşmesini bekliyoruz. Bu oran geçen yıl öngördüğümüz yüzde 4'lük OVP hedefinin bir miktar altındadır. Ancak daha önce bahsettiğim üzere, bu yıl hemen hemen tüm gelişmiş ve gelişmekte
olan ülkelerde büyüme aşağı yönlü revize edilmiştir.
Orta vadeli perspektif ile baktığımızda büyümenin önümüzdeki yıl yüzde 4, 2015 ve 2016'da ise yüzde 5 olarak gerçekleşmesini bekliyoruz.
Kısa ve orta vadede, yüksek istihdam yaratma kapasitemiz, ihtiyatlı ve esnek para politikamız, sağlam kamu mali dengelerimiz ile mali disiplin politikamız, sağlam bankacılık sektörümüz, nispeten düşük hanehalkı borçluluk oranları, uyguladığımız makro ihtiyati tedbirler büyümeyi destekleyici ve dış şoklara karşı Türkiye'yi daha dirençli kılan faktörlerdir."
İstihdamda olumlu seyir devam ediyor
Bakan Şimşek, Türkiye'nin küresel kriz sonrası döneminde yaşadığı güçlü toparlanma ve işsizlikle mücadele kapsamında uygulamaya konulan düzenlemeler sayesinde yüksek düzeyde istihdam yarattıklarını belirterek, "Birçok ülkede istihdam artışının yeterli düzeyde sağlanamaması önemli bir sorun olmaya devam ederken Türkiye'de Mart 2009'dan bu yana 4,7 milyon kişiye ilave istihdam sağladık. Oysa aynı dönemde Euro Bölgesi'nde 2,2 milyon istihdam kaybı yaşanmıştır" diye konuştu.
Türkiye'nin, 2009-2013 döneminde IMF verilerine göre yüzde 4,8 olan ortalama yıllık istihdam artış oranıyla birinci sırada yer aldığını vurgulayan Şimşek, ayrıca OECD tarafından yayımlanan İstihdam Raporu'na göre Türkiye'nin, bu yıl ve gelecek yıl OECD'de en fazla istihdam artışı görülecek üçüncü ülke olacağını söyledi.
Bu yıl, devam eden istihdam artışına rağmen mevsimsellikten arındırılmış işsizlik oranının 2012 yıl sonuna göre 0,9 puan yükselerek Temmuzda yüzde 10,1 olarak gerçekleştiğini ifade eden Şimşek, bunda işgücüne katılım oranının yüzde 50,9 ile serinin başladığı 2005 yılından bu yana gözlemlenen en yüksek seviyelerine ulaşmasının etkili olduğunu kaydetti. Şimşek, yıl sonunda işsizlik oranının yüzde 9,5 olarak gerçekleşmesini beklediklerini dile getirdi.
Türkiye'de uzun süreli işsizlik oranı son yıllarda düşüş eğilimine girdiğini belirten Şimşek, şunları kaydetti:
"Nitekim bir yıldan fazla süredir iş arayanların oluşturduğu uzun süreli işsizlerin toplam işsizler içindeki payına bakıldığında yüzde 22,5 ile Türkiye 2013 yılının ilk yarısında İsveç, Finlandiya ve İzlanda'dan sonra en düşük orana sahip 4''üncü ülke olmuştur. Diğer yandan, Türkiye Avrupa'nın en büyük sorunu olan genç işsizlikle mücadelede çok daha etkin sonuçlar almaktadır. Euro Bölgesi'nde yüzde 23,4 ile rekor seviyelere çıkan genç işsizlik oranı, Türkiye'de Temmuz 2013'te yüzde 18 olarak gerçekleşmiştir. Ülkemiz, genç nüfusuna rağmen bu oranı 2009 yılından bu yana 7,3 puan indirerek Avrupa'da en düşük genç işsizlik oranına sahip 11'inci ülke olmuştur."
Enflasyon düşüş eğilimine girecek
Geçen yıl dengelenme sürecine paralel olarak enflasyonun yüzde 6,2 ile son 44 yılın en düşük seviyesine indiğini belirten Şimşek, buna karşılık 2013'te enflasyon oranının, işlenmemiş gıda ve tütün ürünleri fiyatlarındaki artış ve Türk Lirası'ndaki değer kaybı nedeniyle hedefin üzerinde seyrettiğini ifade etti.
Merkez Bankası'nın, fiyat ve finansal istikrarı sağlamak için Temmuz ayından bu yana faiz koridorunu 125 baz puan yukarı çektiğini anımsatan Şimşek, bu süreçte makro ihtiyati tedbirlerden oluşan politika setinin uygulanmaya devam ettiğini söyledi. Maliye Bakanı Şimşek, bu çerçevede Eylül ayı itibarıyla yüzde 7,9 olarak gerçekleşen enflasyonun, bu yıl sonunda yüzde 6,8, gelecek yıl sonunda ise yüzde 5,3 olacağı tahmin edildiğini kaydetti.
Mali dengeler güçlü
Son 11 yılda elde ettikleri başarıda, 2002 yılından bu yana uyguladıkları ihtiyatlı maliye politikaları önemli bir rol oynadığını ifade eden Şimşek, gelecek dönemde dış şoklara karşı Türkiye ekonomisini koruyacak ve sürdürülebilir büyümeyi sağlayacak etmenlerin başında yine mali disiplin geldiğini bildirdi.
Bu politikalar sayesinde genel devlet bütçe açığının GSYH'ye oranının son 11 yılda yaklaşık 10 puan azalarak 2013'te yüzde 1'e gerilemiş olacağının altını çizen Şimşek, böylelikle 2013 yılında Türkiye'nin bütçe açığının GSYH'ye oranının OECD ülkeleri için öngörülen yüzde 4,3'lük açığın dörtte birinden az, Maastricht Kriterinin ise üçte biri kadar olacağını aktardı. Şimşek, genel devlet bütçe açığının GSYH'ye oranını gelecek dönemde de azaltmaya devam ederek 2016 yılında yüzde 0,5'e indirmeyi hedeflediklerini söyledi.
Bakan Şimşek, AB tanımlı borç stokunun GSYH'ye oranını ise son 11 yılda yaklaşık 40 puan düşürdüklerini belirterek, şöyle konuştu:
"2013 yılı için yüzde 35 olarak öngördüğümüz bu oran, OECD ortalamasının üçte birinden az, Maastricht Kriterinin ise neredeyse yarısı kadardır. Borcun GSYH'ye oranını azaltmaya devam ederek 2016 yılında yüzde 30'a indirmeyi hedefliyoruz. Benzer şekilde kamu net borç stokunun GSYH'ye oranı da son 11 yılda 47 puan azalarak 2013 yılında yüzde 15'e düşecektir.
2013 yılında ülkemiz 19 yıl sonra ilk defa IMF'ye olan borcunu sıfırlamıştır. G20 çerçevesinde imzaladığı anlaşma ile IMF'ye 5 milyar dolarlık kredi açma taahhüdünde bulunmuştur. AK Parti Hükümetleri öncesinde hem borcun faizi hem de faiz giderlerinin vergi gelirleri içindeki payı çok yüksekti. 2002 yılında reel faiz oranları yüzde 25,4, faiz giderlerinin vergi gelirlerine oranı ise yüzde 85,7 seviyesindeydi. Mali disiplin sayesinde reel faiz son beş yıldır düşük tek hanelerde seyretmektedir. Faiz giderlerinin vergi gelirlerine oranı ise 2013 yılında yüzde 15,5 ile 1982 yılından beri görülen en düşük seviyesine ulaşmış olacaktır. GSYH'ye oran olarak da yüzde 3,2 ile faiz giderleri son 31 yılın en düşük düzeyine inmiştir."
Şimşek, "Bu rakamlar, uluslararası arenada Türkiye'nin kredibilitesini önemli ölçüde artırmıştır" diye konuştu. Bakan Şimşek, Türkiye'nin kredi notunun 19 yıl aradan sonra ilk defa geçen yıl Fitch tarafından yatırım yapılabilir not seviyesine çıkarıldığını anımsatarak, bu yıl ise Moody's'in yanı sıra Japon (Japan Credit Rating Agency) ve Kanadalı (Dominion Bond Rating Services) kredi derecelendirme kuruluşlarının da not artırımıyla Türkiye uluslararası dört kuruluş tarafından yatırım yapılabilir seviyede not almış olduğunu kaydetti.
Fed'in teşvikleri sürdürmesi
Ekonomik gelişmelere ilişkin bilgi veren Şimşek, küresel ekonomide 2012 yılının ikinci yarısında başlayan ılımlı toparlanmanın devam ettiğini, buna mukabil aşağı yönlü küresel risklerin de önemini koruduğunu ifade etti.
Şimşek, gelişmiş ülkelerin kademeli olarak toparlanırken, gelişmekte olan ülkelerde ise büyümenin bir miktar yavaşladığına işaret ederek, şunları kaydetti:
"Son bir yıl içerisinde birçok uluslararası kuruluş, 2013 yılı büyüme tahminlerini düşürmüştür. Örneğin IMF, 2013 yılı küresel büyüme tahminini 0,7 puan aşağı yönlü revize etmiştir. IMF'nin son tahminlerine göre 2012 yılında yüzde 3,2 oranında büyüyen küresel ekonomi, 2013 yılında yüzde 2,9, 2014 yılında ise yüzde 3,6 oranında büyüyecektir. Bu oranlar kriz öncesi 2004-2007 döneminde ortalama yüzde 5 civarında. 2010-2011 yıllarında ise ortalama yüzde 4,5 olan küresel büyüme hızının oldukça altındadır.
Benzer şekilde dünya ekonomisinin yarısını oluşturan gelişmiş ülkelerin 2013 büyüme tahmini 0,3 puan aşağı yönlü revize edilmiştir. 2012 yılında yüzde 1,5 oranında büyüyen gelişmiş ülkelerin, 2013 ve 2014 yıllarında, sırasıyla yüzde 1,2 ve yüzde 2 ile potansiyellerinin altında büyüyeceği öngörülmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin 2013 büyüme tahmini de 1,1 puan aşağı yönlü revize edilmiştir. 2012 yılında yüzde 4,9 oranında büyüyen gelişmekte olan ülkelerin, 2013 yılında yüzde 4,5 oranında, 2014'te ise yüzde 5,1 oranında büyüyeceği tahmin edilmektedir. Çin hariç gelişmekte olan ülkelerin 2013 yılında yüzde 3,1, 2014 yılında da yüzde 4,1 büyüyeceği öngörülmektedir."
"Euro Bölgesi resesyondan çıktı"
Bakan Şimşek, altı çeyrektir üst üste daralan Euro Bölgesi'nin ise bu yılın ikinci çeyreği itibarıyla teknik anlamda resesyondan çıktığını ancak ikinci çeyrekte elde edilen yüzde 0,3'lük büyüme oranının, beklentilerin altında kaldığını bildirdi.
Gelişmekte olan ülkelerde ise büyümenin; zayıf iç talep, bazı yapısal faktörler ve bozulan dış koşullar nedeniyle ivme kaybettiğini vurgulayan Şimşek, söz konusu ülkelerin "motoru" olan Çin'in, yılın ilk üç çeyreğinde yüzde 7,7 ile son yıllardaki performansının altında büyüdüğünü ifade etti.
BRIC olarak adlandırılan ve Çin ile birlikte 15 trilyon dolarlık ekonomik büyüklüğe sahip olan Hindistan, Brezilya ve Rusya'da da büyümenin önemli ölçüde yavaşladığını aktaran Şimşek, şöyle konuştu:
"Küresel ekonomideki ılımlı toparlanmaya paralel olarak küresel ticaret de kademeli olarak artacaktır. Bu çerçevede, 2012 yılında yüzde 2,7 artan dünya ticaret hacminin kademeli olarak yükselerek 2013 yılında yüzde 2,9, 2014 yılında ise yüzde 4,9 artması beklenmektedir. Gelişmiş ülkelerde uygulanan genişletici para politikaları, düşük ekonomik aktivite ve zayıf küresel talep nedeniyle, enflasyonist baskılara sebep olmamaktadır. 2012 yılında küresel düzeyde yüzde 3,9 olarak gerçekleşen enflasyon oranının 2013 ve 2014 yıllarında sırasıyla yüzde 3,7 ve yüzde 3,8 olması beklenmektedir."
"Gelişmiş ülkeler kaynaklı riskler de önemini koruyor"
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, küresel ekonomide toparlanmanın ılımlı seyretmesinin yanısıra gelişmiş ülkeler kaynaklı risklerin de önemini koruduğunu vurgulayarak, küresel ekonomide önümüzdeki dönemde büyüme görünümünü olumsuz etkileyebilecek dört temel riskin bulunduğunu ifade etti.
Bunları da "genişletici para politikalarından çıkışın iyi yönetilememesi", "gelişmiş ülkelerde mali sorunlar ve zayıf iç talebin devam etmesi", "gelişmekte olan ülkelerde büyümenin daha da zayıflaması" ve "jeopolitik gerginliklerin tırmanması" olarak sıralayan Şimşek, şunları kaydetti:
"Başta Fed olmak üzere gelişmiş ülke merkez bankaları, ekonomideki toparlanmaya paralel olarak genişletici para politikalarını er ya da geç sonlandıracaktır. Ancak parasal genişleme politikalarından çıkışın yönetimi, zamanlaması ve kompozisyonu finansal piyasalar açısından büyük önem arz etmektedir. Özellikle Fed'in olağanüstü genişletici para politikasından çıkış sürecinde izleyeceği yöntem, küresel ekonomik görünüm üzerindeki en büyük risklerden biridir. Fed'in bu politikasını uzun süre sürdürmesi, enflasyon ve finansal istikrar açısından önemli bir risk teşkil etmektedir.
Öte yandan genişletici para politikasından çıkışın gereğinden hızlı olması kırılgan yapıdaki gelişmiş ülkeleri yeniden durgunluğa sürükleyebilir. Gelişmekte olan ülkelerde ise sermaye akımlarının zayıflamasına ya da tersine dönmesine neden olabilir. IMF tahminlerine göre Fed'in politika faiz oranında yapacağı yüz baz puanlık bir artış, diğer ülkelerde sanayi üretimini yüzde 0,7 azaltabilecektir. Zira Fed'in genişletici para politikasından çıkış stratejisindeki belirsizlikler, mayıs ayından bu yana finansal piyasalarda ciddi bir dalgalanmaya sebep olmuştur. Bu süreçte birçok gelişmekte olan ülkede faiz oranları ve risk primleri artmış, para birimleri ise değer kaybetmiştir."
TL'deki değer kaybı
Bu dönemde Türkiye ekonomisindeki makro-finansal kırılganlıkların da çok konuşulduğunu anımsatan Şimşek, "Ancak Türk Lirasında 22 Mayıs'tan bu yana gerçekleşen değer kaybı yüzde 7 ile gelişmekte olan ülkelerin ortalamasına yakın seyretmiştir. Tahvil faizleri artmakla birlikte geçen yıl aynı dönemde gözlemlenen seviyelerin hala altındadır. Borsa ise değer kaybetmekle birlikte geçen yılki seviyelerin üstünde kalmıştır" diye konuştu.
"Euro Bölgesi yapısal reformlara devam etmeli"
İkinci riskin ise gelişmiş ülkelerde mali sorunların çözüme kavuşturulamaması ve iç talepteki toparlanmanın sekteye uğraması olduğunu belirten Şimşek, 2013 yılı için borç stokunun GSYH'ye oranının OECD ülkelerinde yüzde 112, Euro Bölgesi'nde ise yüzde 96 ile oldukça yüksek bir seviyede olduğunu bildirdi.
Ayrıca Euro Bölgesi'nde bankaların kırılgan yapısının da hala bir sorun teşkil ettiğini dile getiren Şimşek, şunları söyledi:
"Bu risklerin iyi yönetilip minimize edilebilmesi için Euro Bölgesi ülkelerinin yapısal reformlara devam etmesi ve başarılı bir bankacılık birliği oluşturması gerekmektedir. Euro Bölgesi'nde uygulanan mali konsolidasyonun iç talebin zayıf seyrettiği bir döneme denk gelmesi ekonomik toparlanmanın önünde bir engel oluşturmaktadır.
Üçüncü olarak gelişmekte olan ülkelerin daha düşük oranlarda büyümesi küresel görünüm adına bir risk teşkil etmektedir. Finansal dalgalanmalar ve zayıf dış talebe ek olarak gelişmekte olan ülkeler zayıflayan iç talep sorunuyla karşı karşıyadır. Bunda, demografik faktörlerin yanısıra verimlilik düşüşü ve yapısal reformların yavaşlaması etkili olmaktadır.
Son olarak jeopolitik gerginliklerin arttığı Orta Doğu'da politik belirsizlik risk primini artırmaktadır. Arzdaki iyileşmeye rağmen jeopolitik riskler uluslararası enerji fiyatlarını olumsuz etkilemektedir. Bu da küresel büyüme için bir 'kara kuğu' etkisi yaratabilir."
-"Türkiye'de anehalkı borcunun GSYH'ye oranı Euro Bölgesi'nin altında"
Şimşek, son yıllarda düşük faiz ve krediye erişimin kolaylasu0327masıyla birlikte hanehalkı borçluluk oranlarında hızlı bir artış yaşandığını belirterek, "Ancak Türkiye'de hanehalkı borcunun GSYH'ye oranı yüzde 21 ile Euro Bölgesi ortalaması olan yüzde 65'in üçte biri düzeyinde dahi değildir" dedi.
Şimşek, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda 2014 yılı bütçesine ilişkin yaptığı sunumda bankacılık sektörünün aktif kalitesi, özkaynak yeterliliği, fonlama yapısı ve karlılığı bakımından güçlü ve sağlıklı yapısını koruduğunu söyledi.
Son dönemde küresel gelişmelerden kaynaklı yaşanan olumsuzlukların bankacılık sektörünün güçlü yapısında bozulmalara neden olmadığını dile getiren Şimşek, "Sermaye yeterlilik oranı yasal sınır olan yüzde 8'in neredeyse 2 katı, yani yüzde 16 civarındadır. Takipteki kredilerin toplam krediler içindeki payı ise yüzde 2,8 ile oldukça düşük bir oranda seyretmektedir" diye konuştu.
"Hanehalkı borcu düşük"
Son yıllarda düşük faiz ve krediye erişimin kolaylaşması ile birlikte hanehalkı borçluluk oranlarında hızlı bir artış yaşandığını kaydeden Şimşek, buna karşın Türkiye'de hanehalkı borcunun Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'ya (GSYH) oranının yüzde 21 ile Euro Bölgesi ortalaması olan yüzde 65'in 3'te 1'i düzeyinde dahi olmadığını ifade etti. Şimşek, buna rağmen hanehalkının borç artış hızını makul düzeylere çekmek için ihtiyati tedbirler uyguladıklarını bilrdirdi.
"Özel sektör borcunun yüzde 60'ı orta ve uzun vadeli"
Özel sektörün dış borcunun son yıllarda ciddi bir artış göstediğine ve 2013 yılının ikinci çeyreği itibarıyla 252,4 milyar dolara ulaştığına işaret eden Şimşek, bu borcun neredeyse yüzde 60'ının orta ve uzun vadeye yayıldığını kaydetti.
Bakan Şimşek, reel sektörün toplam borcunun GSYH'ye oranının da yüzde 42,5 ile yüzde 47 olan Avrupa ortalamasının altında olduğunu ifade etti.
"Cari açık yönetilebilir seviyelere geriledi"
Şimşek, 2010-2011 döneminde iç talepteki aşırı genişleme, zayıf dış talep ve artan petrol fiyatları sebebiyle cari açığın oldukça yüksek seviyelere çıktığını belirterek, geçen yıl uyguladıkları tedbirlerle cari açığın yönetilebilir seviyelere gerilediğine dikkati çekti.
"Küresel ekonomideki riskleri göz önünde bulundurduğumuzda makro-finansal istikrarı korumak için cari açığı kontrol edilebilir seviyelerde tutmamız gerekmektedir" diyen Şimşek, "Bu çerçevede, geçen yılki yeniden dengelenme politikamızın ne kadar yerinde ve doğru bir politika olduğu bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Bu yıl küresel ekonomideki zayıf büyüme nedeniyle ihracatta yaşanan durgunluk ve iç talepteki canlanmaya rağmen cari açıkta kayda değer bir bozulma yaşanmamıştır" ifadelerini kullandı.
Geçen yıl yüzde 6,1 olarak gerçekleşen cari açığın GSYH'ye oranının bu yıl yüzde 7,1'e yükseleceğini tahmin ettiklerini vurgulayan Şimşek, buna karşın net altın ticareti hariç bu oranın yüzde 6,1 seviyesinde kalacağını dile getirdi.
AB'deki krizin ihracata etkisi
Ortadoğu'daki siyasi çalkantılar, göreceli olarak yüksek seyreden petrol fiyatları ile Türkiye'nin en büyük ticaret ortağı olan AB'deki zayıf iç talebin dış ticaret dengelerine olumsuz yansıdığına dikkati çeken Şimşek, "AB'deki borç krizinden kaynaklanan talep düşüşünün ihracat üzerinde yarattığı olumsuz etki ürün ve pazar çeşitlendirmesi çalışmaları sayesinde önemli ölçüde giderilmiştir" diye konuştu.
Ayrıca uygulamakta oldukları rezerv biriktirme politikalarıyla 2002 yılında 28,1 milyar dolar olan toplam rezervlerin 4 Ekim 2013 tarihi itibarıyla 129,3 milyar dolara yükseldiğini belirten Şimşek, cari açığın yaklaşık yüzde 20,4'ünün küresel doğrudan yatırım ile net hata ve noksan gibi borç yaratmayan kaynaklarla finanse edildiğini söyledi.
Son yıllarda portföy yatırımlarının finansman içindeki payının yüzde 52,2'ye yükseldiğini de vurgulayan Şimşek, "Bu nedenle Türkiye'nin daha kalıcı ve uzun vadeli kaynak çekmesi için ülkemizde yatırım ortamının iyileştirilmesine ilişkin çalışmalarımızı hızlandırıyoruz" dedi.
"Raporların gitmediği doğru değil"
Şimşek, "5018 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 2006 yılından beri devlet tüzel kişiliği altında ve hazine birliği ilkesi gereğince genel bütçeli idarelerin tamamı tek bir raporlama birimi olarak kabul edilmiş ve genel bütçenin tamamı için Bakanlığımızca mizan, faaliyet sonuçları tablosu ve bilanço oluşturularak Sayıştay ve kamuoyu ile paylaşılmıştır. Raporların gitmediği savı doğru değildir" dedi.
Bakan Şimşek, 2014 Yılı Bütçesi'ne ilişkin yaptığı sunumda 2012 yılı Kesin Hesap Kanun Tasarısı hakkında bilgi verdi.
Geçen yıl, bütçe giderlerinin 361,9 milyar lira, bütçe gelirleri 332,5 milyar lira, bütçe açığının 29,4 milyar lira, faiz dışı fazlanın ise 19 milyar lira olarak gerçekleştiğini bildiren Şimşek, bütçe giderlerinin GSYH'ye oranının yüzde 25,6, bütçe gelirlerinin yüzde 23,5, bütçe açığının yüzde 2,1, faiz dışı fazlanın ise yüzde 1,3 olduğunu ifade etti.
"Sayıştay'ın yapmış olduğu dış denetimi son derece önemsiyoruz"
Sayıştay Kanunu'nun kabulünden sonra ilk defa bu yıl, 2012 yılı için TBMM'ye sunulmuş olan "Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu", "Faaliyet Genel Değerlendirme Raporu", "Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporu" ile Genel Uygunluk Bildirimine ilişkin değerlendirmede de bulunan Şimşek, şunları kaydetti:
"Öncelikle genel anlamda denetimi ve özellikle de Sayıştay'ın yapmış olduğu dış denetimi son derece önemsediğimizi belirtmek istiyorum. Raporlarında yer alan eleştiri, tespit ve öneriler için de kendilerine teşekkür ediyorum. 2012 yılı için hazırlanan Sayıştay raporlarını dikkatli bir şekilde inceledim. Raporlarda katıldığımız hususlar yanında Sayıştay'dan farklı düşündüğümüz hususlar da bulunmaktadır. Raporlardaki haklı tespit ve eleştiriler için yoğun bir çalışma başlattık ve gerekli mevzuat ve uygulama değişiklikleri için hazırlıklarımızı yapıyoruz."
"Raporların gitmediği savı doğru değildir"
Sayıştay tarafından Meclise sunulan dört temel raporda ve kamu idarelerinin denetim raporlarında genel bütçeli idarelerin bazı mali tabloları üretemedikleri yönünde ortak bir eleştiri yer aldığını aktaran Şimşek, şöyle devam etti:
"Bugün aslında üzerinde en fazla tartışılan husus buydu. 5018 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 2006 yılından beri devlet tüzel kişiliği altında ve hazine birliği ilkesi gereğince genel bütçeli idarelerin tamamı tek bir raporlama birimi olarak kabul edilmiş ve genel bütçenin tamamı için Bakanlığımızca mizan, faaliyet sonuçları tablosu ve bilanço oluşturularak Sayıştay ve kamuoyu ile paylaşılmıştır. Raporların gitmediği savı doğru değildir. Sadece Sayıştay'ın arzuladığı ama bizim üretmemizin imkansız olduğu raporlar gidememiştir. Ayrıca genel bütçeli her bir kamu idaresi, kendisine bütçeyle verilmiş ödeneklerin kullanımına ilişkin bütçe giderleri ve ödenekler tablosu ile taşınır kesin hesap cetvelini ayrı ayrı düzenlemiş ve Sayıştay'a sunmuştur.
Sayıştay tarafından 2011 sonunda çıkarılan Yönetmelikle, genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinden mizan, faaliyet sonuçları tablosu ve bilançolarını Sayıştay'a sunmaları talep edilmiştir. Sayıştay ile yaptığımız muhtelif toplantı ve yazışmalarda genel bütçeli idarelerin kendi adlarına borçlanamadıkları, gelir toplayamadıkları ve taşınmaz varlık edinemedikleri, ayrıca bu idarelerin kendine ait vezne ve banka hesabı bulunmadığından dolayı her bir idareye ilişkin mizan, faaliyet sonuçları tablosu ve bilançonun üretilemeyeceği, bunun imkansız olduğu, üretilmeye çalışılsa bile muhasebe standartlarına göre anlamlı sonuçlar vermeyeceği kendilerine ifade edilmiştir. Bunun altını çizmek istiyorum. Hiçbir kurum kendi başına borçlanmıyor, hiçbir kurumun mülk edinme anlamında bir tüzel kişiliği yok. Şu anda devletin sistemi bu. Devletin geneli için en ufak bir eksiklik yok. 25 milyon muhasebe kaydını verdik. Tüm detaylarıyla söylüyorum size. Sayıştay bunu istiyor, bunu vereceğiz ama nasıl? Gelin hep beraber kanunu değiştirelim, verelim."
"Tablolar verilmedi eleştirisi yerinde değildir"
Tüm bunlara rağmen 2012 yılı için bu tablolar üretilmiş ve idarelerce Sayıştay'a teslim edildiğini vurgulayan Şimşek, "Dolayısıyla genel bütçeli idarelerin söz konusu tabloları vermedikleri eleştirisi yerinde değildir. Ancak söz konusu tablolar, hazine birliği ilkesi gereğince ve devlet tüzel kişiliği adına izlenmesi gereken ve herhangi bir idareyle doğrudan ilişkilendirilemeyen hesaplar nedeniyle idareler bazında anlamlı sonuçlar üretememiş, aktif ve pasifi denk olmamıştır. Söz konusu tablolar, genel bütçe için üretilen tabloların birer parçası olup genel bütçenin tamamı için düzenlenen mizan, faaliyet sonuçları tablosu ve bilanço bilgileriyle birlikte değerlendirildiğinde anlamlı olacaktır" diye konuştu.
"Ortak bir çalışma grubu oluşturuldu"
Soruna kalıcı bir çözüm bulmak üzere Ekim ayı başında Sayıştay ile biraraya geldiklerini ve ortak bir çalışma grubu oluşturduklarını anlatan Şimşek, grubunun çalışmalara başladığını, çalışmanın sonucuna göre, kamu idarelerince verilmesi gerekli, mümkün ve anlamlı olan her belge, hesap ve tabloları tespit edeceklerini söyledi.
Bu çalışmaların zaman alacağını ifade eden Şimşek, aynı zamanda çıkacak sonuçlara göre yasal ve idari düzenlemeler ile muhasebe yazılımlarımızda köklü değişiklikler yapılması gerekebileceğinini altını çizdi. Şimşek, "Bu nedenle vardıkları mutabakat çerçevesinde mevzuat değişikliği yapılarak genel bütçeli idareler için makul bir geçiş dönemi gerekmektedir, sağlanmalıdır" dedi.
Bakan Şimşek, 5018 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte mali istatistik alanındaki faaliyetleri dünyanın gelişmiş ülkeleri seviyesine çıkardıklarını vurguladı. 2006 yılına kadar sadece genel bütçeli daireler ve katma bütçeli idarelerin bütçe hesaplarına yönelik olan istatistik derleme faaliyetlerini, kanunla birlikte mahalli idareler ve sosyal güvenlik kurumlarına da yaygınlaştırdıklarını anlatan Şimşek, 2008 yılında 5018 sayılı Kanunda yapılan değişiklik sonrasında ise uluslararası sınıflandırmalara uygun olarak faaliyetlerini kamu kaynağı kullanarak finanse eden diğer tüm kamu idarelerinin verilerini derlemeye başladıklarını kaydetti.
Bu kapsamda, Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulan "Resmi İstatistik Programı" çerçevesinde en küçük belde belediyesinden, Sosyal Güvenlik Kurumuna; sosyal tesislerden, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumuna kadar 6 bine yakın kamu idaresinin mali verilerini derleyerek, bunlardan genel yönetim mali istatistiklerini oluşturduklarını belirten Şimşek, derlenen istatistikleri "Resmi İstatistik Programı"na ekli veri yayınlama takvimine uygun olarak aylık, üçer aylık ve yıllık dönemlerle, programda yer alan gün ve saatte yayımladıklarını anımsattı.
Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporu
Bakan Şimşek, 5018 sayılı Kanun ve Sayıştay Kanununa göre mali istatistiklerin Sayıştay tarafından Mart ayı içinde değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayarak, şunları söyledi:
"5018 kanuna göre Sayıştay'ın bu raporlara mart ayında bakması lazım ama genel yönetim için yıllık veriler Resmi İstatistik Programına göre mayıs ayı sonunda yayınlanmaktadır. Sayıştay tarafından hazırlanan Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunda, mart ayında genel yönetime ilişkin yıllık mali istatistiklerin yayımlanamaması ve Kesin Hesapların hazır olmaması nedeniyle mali istatistiklerin değerlendirmeye tabi tutulamadığı belirtilerek, takvim uyumsuzluğunun giderilmesi yönünde öneride bulunmuştur. Biz Sayıştay'ın bu önerisini doğru buluyoruz. Raporda yer alan öneri doğrultusunda, takvim uyumsuzluğunu gidermeye yönelik mevzuat değişiklik önerimizi yakın bir zamanda takdirlerinize sunacağız.
Sayıştay raporlarında genel olarak eleştirilen bir diğer husus, yedek ödenekten yapılan aktarmaların, yıl sonu gerçekleşmeleri üzerinden ilan edilmesi yerine başlangıç ödeneği üzerinden ilan edilmesidir.
Meclis tarafından Bütçe Kanunu ile tahsis edilen yedek ödenekten yapılan aktarmaları; tür, tutar ve idareler itibarıyla yılın bitimini takip eden 15 gün içerisinde 5018 sayılı Kanunun 23'üncü maddesi hükmü çerçevesinde ilan ediyoruz. Kanunun söz konusu maddesi bütçeye konulan yedek ödeneğin yani başlangıç ödeneğinin ilanını zorunlu kıldığından her yılın ocak ayında yedek ödeneğe ilişkin ayrıntılar, başlangıç ödeneği üzerinden Bakanlığımızca ilan edilmektedir.
Buna ilaveten, yedek ödenekten yaptığımız aktarmaların yıl sonu gerçekleşmelerini ise detaylı bir şekilde kesin hesap cetvellerinde gösteriyoruz. Bilgi vermeme gibi bir şey mümkün değil. dolayısıyla yıl sonu itibarıyla gerçekleşen yedek ödenek kullanımını şeffaf bir şekilde TBMM, Sayıştay ve kamuoyuyla paylaşıyoruz."
Raporlarda yer alan diğer bir eleştirinin ise, merkezi yönetime dahil idarelerce 2012 yılında toplam 15,1 milyar lira tutarında ödenek üstü gider yapılması olduğunu ifade eden Şimşek, söz konusu ödenek üstü giderlerin yüzde 99,97'sinin personel giderleri ve Sosyal Güvenlik Kurumuna devlet primi giderleri ile çeşitli kanunlar gereği ödenek beklenmeksizin ödenmesi zorunlu olan giderlerden kaynaklandığını dile getirdi. Şimşek, ödenek üstü giderlerin sadece on binde 3'ü olan 4,9 milyon lirasının sorumluluk gerektiren giderlerden oluştuğunu, bunun en büyük kısmının üniversitelerden kaynaklandığını bildirdi.
"Bakanlık olarak sorunun farkındayız"
Raporlarda yer alan ve kendilerinin de katıldığı bir diğer eleştirinin ise kamu idarelerinin mülkiyetinde, kullanımında ve yönetiminde bulunan taşınmazların kayıt işlemlerinin mevzuatta belirtilen esas ve usullere uygun olmaması, taşınmazların değerleme işlemlerinin tamamlanmaması ve dolayısıyla muhasebe kayıtlarına ve mali tablolara tam olarak yansıtılmaması olduğunu vurgulayan Şimşek, şöyle devam etti:
"Bakanlık olarak bu sorunun farkındayız. Bugün itibarıyla Hazinenin mülkiyetindeki taşınmazların miktar olarak envanter işlemlerini tamamlamış durumdayız. Yani eleştirinin bir kısmını biz şu anda yerine getirdik. Ancak, bu taşınmazların değer tespiti ve muhasebe kayıtlarına yansıtılmasında birtakım eksikliklerimiz bulunmaktadır. Bu eksikliklerimizi gidermek üzere gerekli hazırlıklara başladık ancak bunun için zamana ihtiyaçımız var. Bu doğru bir eleştiridir ve bunu yerine getireceğiz. Bu kapsamda Hazine taşınmazlarının, değerleme işlemlerinin tamamlanması ve muhasebe sisteminde izlenmesine yönelik Bakanlığımızca bir bilişim sistemi projesi başlatılmış olup 2014 yılının sonunda projeyi tamamlamayı hedefliyoruz. 'Daha önce tamamlayın' derseniz, insan kaynağı olarak mümkün değil. Bu bir eksiklik ve biz bu eksikliği tamamlayacağız."
"Bireysel emeklilik katılımcı sayısı 3,9 milyon kişiye ulaştı"
Şimşek, 2013 yılının başından bu yana bireysel emeklilik sistemi katılımcı sayısının 752 bin kişi artarak 3,9 milyon kişiye, katılımcıların fon tutarının ise 4,1 milyar lira artarak 24,5 milyar liraya ulaştığını söyledi.
Şimşek, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda yaptığı sunumda, Türkiye'nin, son 11 yıllık dönemde siyasi istikrarını sağladığını ve makroekonomik dengelerini iyileştirdiğini belirterek büyüme potansiyelini güçlendirecek ve kendisini 2023 hedeflerine taşıyacak önemli bir yapısal dönüşümden geçtiğini vurguladı.
Bakan Şimşek, bu çerçevede, hükümet olarak temel önceliklerinin, demokratik standartların iyileştirilmesi, yurt içi tasarruf oranlarının artırılması, kayıt dışılıkla mücadelede etkinliğin sağlanması, eğitime erişimin ve eğitim kalitesinin artırılması, işgücü piyasasında esnekliğin artırılması, Ar-Ge ve inovasyonun desteklenmesi, enerjide dışa bağımlılığın azaltılması, altyapı yatırımlarının önceliklendirilmesi, sermaye piyasalarının derinleştirilmesi, bölgesel gelişmişlik farklarının azaltılması, yoksulluğun azaltılması ve gelir dağılımının iyileştirilmesi ve kurumsal kalitenin artırılması olduğunu dile getirdi.
Yurt içi tasarruf oranlarının artırılması
Son 11 yılda sağlanan mali disiplin sayesinde kamu tasarruflarında önemli oranda artış olduğunu dile getiren Şimşek, kamu tasarruflarının GSYH içindeki payının 2002 yılında eksi yüzde 4,8'den 2013 yılında yüzde 2,9'a ulaşmasını tahmin ettiklerini belirtti. Şimşek, şöyle konuştu:
"Ancak 2013 yılı için yüzde 9,7 olarak tahmin edilen özel sektör tasarruflarının GSYH'ye oranı yeterli düzeyde değildir. Yüzde 12,6 olan toplam tasarrufların GSYH'ye oranı ise hem gelişmekte olan ülkelerdeki ortalama yüzde 33,5'e hem de yüzde 19,6 olan yatırımların GSYH'ye oranına göre oldukça düşüktür. Özel sektör tasarruflarının düşük seviyede kalmasının pek çok yapısal sebebi vardır. İstihdam oranının ve verimliliğin düşük olması, özel sektörün küresel katma değer zincirinde aşağıda kalması bu sebeplerden bazılarıdır. "
Söz konusu faaliyetlerin yanısıra bireysel emeklilik sistemini gözden geçirerek tasarrufların artırılması için yeni bir düzenleme yaptıklarını kaydeden Şimşek, düzenlemenin devreye girdiği 2013 yılının başından bu yana bireysel emeklilik sistemi katılımcı sayısının 752 bin kişi artarak 3,9 milyon kişiye, katılımcıların fon tutarının ise 4,1 milyar lira artarak 24,5 milyar liraya ulaştığını söyledi.
Kayıt dışılıkla mücadele
Kayıt dışılıkla mücadelenin terörle mücadele kadar önemli olduğuna dikkati çeken Şimşek, ''Amacımız orta vadede kayıt dışılığı AB ortalamalarına çekmek, uzun vadede ise AB'de gözlemlenen düşük oranlardan birine sahip olmaktır" dedi.
Hükümet olarak önceliklerinin başında eğitime erişimin ve eğitim kalitesinin artırılması geldiğini vurgulayan Mehmet Şimşek, "Hükümetlerimiz döneminde eğitime erişimde büyük başarı sağladık. 2003 yılından bu yana Türkiye genelinde yaklaşık, 400 bin kadrolu öğretmen atadık, 205 bin dersliği hizmete sunduk ve 1,8 milyar adet ücretsiz kitap dağıttık. Toplam üniversite sayısı 2002 yılında 76 iken bugün 175'e ulaşmıştır'" diye konuştu.
Ar-Ge ve inovasyonun desteklenmesi
Üretim ve ihracatın bilgi ve teknoloji yoğun, dolayısıyla da yüksek katma değerli bir yapıya kavuşması için Ar-Ge'nin büyük önem taşıdığına dikkati çeken Şimşek, 2002 yılında binde 5,3 olan Ar-Ge harcamalarının GSYH'ye oranının 2013 yılında binde 9,2'ye ulaşacağını tahmin ettiklerinin altını çizdi. Hedeflerinin bu oranı 2018 yılında yüzde 1,8'e, 2023 yılında ise yüzde 3'e kadar yükseltmek olduğunu bildiren Şimşek, verilen destekler sayesinde Türkiye'de patent ve markalaşma bilincinin de hızla yükseldiğini ifade etti.
Türkiye'nin petrol ve doğalgaz kaynakları açısından zengin olmadığını vurgulayan Şimşek, "Türkiye birincil enerji kaynakları bakımından yüzde 72 oranında dışa bağımlıdır. Bu nedenle son yıllarda hızla artan enerji fiyatları cari işlemler açığında belirleyici bir faktör olmuştur" dedi.
Enerji denilince aklına yıllık 60,1 milyar dolarlık ithalat ve cari açık geldiğini ifade eden Şimşek, Türkiye, enerji ihtiyaçlarını karşılamada kendine yeter olsaydı geçen yıl 12,4 milyar dolar cari fazla vermiş olacağını kaydetti.
Sermaye Piyasalarının Derinleştirilmesi
Bakan Şimşek, sermaye piyasalarının geliştirilmesine yönelik çalışmalar kapsamında, İstanbul Finans Merkezi Stratejisi ve Eylem Planı'nı hazırladıklarını, yaptıkları çalışmalar sonucunda İstanbul, Küresel Finans Merkezleri Endeksine ilk kez 2009 yılında 72'nci sıradan girdiğini ve 2013 yılında bir önceki yıla göre 12 basamak birden yükselerek 44'üncü sıraya çıktığını söyledi. Şimşek, 2018 yılındaki hedeflerinin ilk 25 içinde yer almak olduğunu bildirdi.
Bölgesel gelişmişlik farklarının azaltılması
Son 11 yılda bölgesel gelişme alanında somut ve önemli ilerlemeler kaydettiklerini belirten Şimşek, bölgesel gelişme ve bölgesel rekabet edebilirlik alanında, merkezde ve mahallinde kurumsal yapılar oluşturduklarını, bölgesel düzeyde 26 kalkınma ajansını ve bunların bünyesinde 81 ilde yatırım destek ofislerini faaliyete geçirdiklerini anlattı.
Bakan Şimşek, 2008'de uygulamaya koydukları GAP Eylem Planı ile sulama yatırımları başta olmak üzere birçok alanda önemli ilerlemeler sağladıklarını ifade ederek, 27,1 milyar lirası 2008-2013 döneminde olmak üzere 2003'ten bu yana GAP'a toplamda 36,1 milyar lira kaynak ayırdıklarını belirtti.
Yatırım teşvik sisteminin bölgesel boyutunu güçlendirdiklerini vurgulayan Şimşek, şöyle devam etti:
"Bölgesel gelişmişlik farklılıklarının giderilmesi amacıyla 6'ncı bölge kapsamındaki illerimize yapılacak yatırımları daha avantajlı şekilde destekliyoruz. 6'ncı bölgede yeni teşvik sistemi çerçevesinde 2013 yılının ilk 8 ayında geçen yılın aynı dönemine göre yatırım teşvik belge sayısı yüzde 53, öngörülen sabit yatırım tutarı yüzde 216, beklenen istihdam ise yüzde 60 artmıştır.
Uluslararası karşılaştırmalarda kullanılan kişi başı dolar cinsinden yoksulluk oranlarına bakıldığında da önemli iyileşmeler kaydettik. Bugün itibarıyla günlük 1 doların altında geliri olan nüfus kalmamıştır. Günlük 2,15 doların altında geçinen nüfusumuz da hemen hemen sıfırlanmıştır. Türkiye nüfusunun sadece yüzde 2,79'u günlük 4,3 doların altında bir gelirle geçinmektedir."
2013'ün yılı bütçe performansı açısından oldukça başarılı bir yıl olduğunu dile getiren Şimşek, "2013 yılı bütçe performansındaki başarıda bütçe gelirlerinde gözlemlenen artış büyük rol oynamıştır" dedi.
Başarılı özelleştirme uygulamaları sayesinde vergi dışı gelirlerin beklenenin üzerinde arttığını dile getiren Şimşek, bu yıl özelleştirme gelir beklentileri 4 milyar lira iken eylül sonu itibarıyla bu hedeflerin 2'ye katladıklarını ve yaklaşık 8,3 milyar lira gelire ulaştıklarını söyledi.
2B gelirleri
2B kapsamında 1 Ekim 2013 itibarıyla toplam satış bedelinin 2,6 milyar liraya, tahsil edilen gelir tutarının da 1,2 milyar liraya ulaştığını belirten Şimşek, tahsilatların artarak devam etmesinin beklenmesine rağmen 2B kapsamında elde edilmesi öngörülen gelir tutarının 4,8 milyar liradan 3 milyar liraya revize edildiğini hatırlattı.
Bu çerçevede, 2013 yılında merkezi yönetim bütçe gelirlerinin 387,2 milyar lira, vergi gelirlerinin ise 325,1 milyar lira olarak gerçekleşmesini beklediklerini ifade eden Şimşek, "Buna göre merkezi yönetim bütçe gelirleri yaklaşık 17,1 milyar lira, vergi gelirleri ise yaklaşık 7,2 milyar lira ile bütçe tahmininin üzerinde gerçekleşecektir. Gelir bütçesindeki güçlü performansın yanısıra bütçe giderlerini kontrol altında tutmamız da 2013 yılı bütçe performansındaki başarıda önemli bir etkendir" diye konuştu.
Yüksek seyreden gelir performansı sayesinde merkezi yönetim bütçe açığının GSYH'ye oranının, bütçede öngörülen yüzde 2,2'den 1 puan daha düşük gerçekleşeceğini anlatan Şimşek, "2013 yılında yüzde 1,2 olarak beklediğimiz bütçe açığının GSYH'ye oranı, 1985 yılından bu yana elde edilen en iyi 3'üncü bütçe gerçekleşmesi olacaktır" değerlendimesinde bulundu.
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
Gelecek 3 yılın maliye politikasının temel bileşenleri hakkında da bilgi veren Şimşek, orta vadeli maliye politikalarının temel önceliklerinin cari açığı azaltmak, kamu maliyesinde güçlü duruşu sürdürmek, büyümeyi ve istihdamı artırmak olduğunu söyledi. Şimşek, 2014 yılında GSYH'yi 1 trilyon 719 milyar lira, ithalatı 262 milyar dolar, ihracatı 166,5 milyar dolar, büyüme oranını yüzde 4, deflatörü yüzde 6, yıl sonu TÜFE'yi yüzde 5,3 olarak tahmin ettiklerini açıkladı.
2014 yılında, küresel konjonktürdeki aşağı yönlü riskleri göz önünde bulundurarak, bütçe gelir artış tahminlerini yüzde 4,1 ile ihtiyatlı bir oranda artırdıklarını anlatan Şimşek, şöyle devam etti:
" Bütçe gelir tahminimizde 6,9 milyar liralık özelleştirme geliri öngördük. Bugün itibarıyla kesinleşmiş yaklaşık 5 milyar liralık özelleştirme gelir taksiti olduğu göz önüne alındığında bu tahminimizin muhafazakar olduğu görülecektir.Bütçe gelirlerinin temel kaynağı olan vergi gelirleri ise önümüzdeki yıl için beklenen yüzde 7,1'lik artış oranıyla GSYH'deki yüzde 10,2'lik nominal büyümenin altında kalacaktır. Benzer bir şekilde 2014 yılında bütçe giderlerinin de yüzde 7,3 oranında artacağını öngörüyoruz. Bu rakamlar 2014 yılı bütçesinin bir seçim bütçesi olmadığını, aksine giderlerin kontrol altına alındığını ve bütçenin sağlam gelir kaynaklarına dayandığını açıkça göstermektedir."
Şimşek, 2014 yılı merkezi yönetim gelirleri açısından değerlendirildiğinde bütçe gelirlerinin 403,2 milyar lira, vergi gelirlerinin 348,4 milyar lira, vergi dışı gelirlerin 54,8 milyar lira olarak gerçekleşmesini beklediklerini dile getirdi.
Şimşek, vergi gelirleri tahminlerinin alt kalemlerini de "gelir vergisi 70,8 milyar lira, kurumlar vergisi 31,1 milyar lira, ÖTV 89,4 milyar lira, dahilde alınan KDV 39,6 milyar lira, ithalatta alınan KDV 64,8 milyar lira" şeklinde sıraladı.
2014 Yılı Bütçesinde ekonomik sınıflandırmaya göre giderler hakkında da konuşan Şimşek, söz konusu giderlerin, personel giderleri 110 milyar lira, SGK devlet primi giderleri 18,9 milyar lira, mal ve hizmet alım giderleri 37,6 milyar lira, cari transferler 163,6 milyar lira, sermaye giderleri 36,7 milyar lira, sermaye transferleri 6,5 milyar lira, borç verme 7,6 milyar lira, yedek ödenek 3,5 milyar lira, faiz giderleri 52 milyar lira şeklinde belirlendiğini bildirdi.