Bu eşcinsellik sevdası nedir?

Sanata saygımız büyük ve verilen emeği göz ardı etmiyoruz. Fakat Nadide Hayat, Kocan Kadar Konuş Diriliş ve Delibal''da açıkça izleyiciye ''Eşcinsellik normaldir'' mesajı veriliyor. Yapımcı, yönetmen ve senaristlere ''bu halkın ahlaki yapısını çökertmeye yönelik karakterleri hayatımıza sokmaktan vazgeçin'' diyoruz.

ÖZLEM DOĞAN

Vizyona peş peşe giren üç film: Nadide Hayat, Kocan Kadar Konuş Diriliş ve Delibal. Bu üç filmin de ortak bir özelliği var. Filmdeki karakterlerin en yakın arkadaşları veya yan karakterler ya gay, ya lezbiyen. Üstelik hemcinsleri olan sevgilileriyle övünüyorlar, iyilik sosuyla süslenmiş rolleriyle de apaçık olarak özenti ve sempati toplama hissi uyandırıyorlar. Onlara bu filmlerde böyle bir rol biçilmiş. Genel çerçevede bakıldığında özellikle Çağan Irmak'ın yönetmenliğini üstlendiği Nadide Hayat başarılı bir film. Kocası öldükten sonra dul sıfatı yakıştırılan torun sahibi Nadide Hanım'ın toplum tarafından ona biçilen 'artık sana bir köşede kocamak yakışır' imajıyla mücadelesini konu alıyor. Bizim toplumumuzda kadın olmak zor. Eğer eşiniz öldüyse ya da boşanmışsanız o zaman hayatınızın üzerine binen yük misliyle ağırlaşıyor. Nadide Hanım bu olumsuz bakış açısına rağmen yarım bıraktığı üniversite eğitimine geri dönüyor.

Babam ve Oğlum filmiyle hepimizi derinden etkileyen Yönetmen Çağan Irmak burada farklı bir kareye de imza atmış. Amfideki öğrenciler arasında tesettürlü öğrenciye de yer vermiş. Bu ayrıntı dikkatimden kaçmadı. Toplumun bir gerçeği olan ve yasaklar kalkmadan önce bilerek görmezden gelinen(reklamdan dizilere kadar) bu gerçeği nihayet Nadide Hayat'ta görebildik diye düşündüm. Fakat ilerleyen sahnelerde farklı bir kareye daha şahit olduk. Grup olarak gittikleri ödev kampındaki kızın, orada tanıştığı bir lezbiyenle birlikte gitmesi ve gerçek aşkı bulduğunu söylemesi, gruptakilerin de bunu gülümseyerek karşılaması Türkiye toplumunun gelenek ve ahlak anlayışına ne kadar ters olduğunu belirtmeye gerek yok sanırım. Genel hatlarıyla başarılı bulduğum Nadide Hayat'ta böyle bir role ne gerek vardı, bilemiyorum.

İLLUMİNATİ, MEHMET KARAKTERİ VE KOCAN KADAR KONUŞ

Kocan Kadar Konuş Diriliş'te ise eşcinsellik kavramı çok daha fazla öne çıkarılmış. Başrollerini Ezgi Mola ve Murat Yıldırım'ın paylaştığı film izleyicilere keyifli anlar yaşatıyor. Fakat özellikle iki noktaya değinmeden geçemeyeceğim. Başrol karakterler Efsun ve Sinan'ın aileleri bir sahnede birlikte dizi izliyorlar. Dizinin oynadığı televizyon kanalının amblemi üçgen içinde kırmızı göz. O üzerine komplo teorileri üretilen, başta ABD yapımı olmak üzere birçok film, çizgi film, klip ve dizi de yer alan illuminati sembolünün o sahnede gözümüzün içinde sokulmasındaki maksadı anlayabilmiş değilim. Filmin senaristi ve yönetmeninin bu konudaki niyetini gerçekten merak ediyorum. Bir diğer dikkat çekmek istediğim nokta ise Efsun'un en yakın arkadaşının bir eşcinsel olması. Bu karakter de diğer film ve dizilerde olduğu gibi melek gibi prototipe oturtulmuş. Mehmet, Efsun'a yakışıklı bir sevgili isteğinden bahsediyor ve Efsun'un bekarlığa veda partisini 'gay clup'te transseksüellerle birlikte kutluyor.

DELİBAL'DA DA AYNI MESAJ

Başrollerini son dönem televizyonda sıkça gördüğümüz Çağatay Ulusoy ve Leyla Lydia Tuğutlu'nun oynadığı Delibal ise konu açısından farklı bir film. Senaryosunun 2012 Hint yapımı 'Moonu 3' ten çalıntı olduğu iddia edilen Delibal, Nadide Hayat ve Kocan Kadar Konuş Diriliş'e nazaran vasat bir yapım. Özellikle Barış ve Füsun'un tanışma hikayesi çok uzatılmış. Oysa bu süre Barış'ın hastalık evresine ayrılmalıydı. Fakat bu filmde de izlenilebilirlik düzeyinden çok asıl sorun; ana karakter Füsun'un en yakın arkadaşının bir eşcinsel olması. Üç farklı film, aynı bilinçaltı mesaj: 'Eşcinsellik normaldir.'

NEDEN EŞCİNSELLİK PROPAGANDASI YAPIYORSUNUZ?

Dinimizin eşcinselliğe bakış açısını bu filmlerin senaryosunu kaleme alanlar, çekenler ve oynayanların bildiğine şüphem yok. Sonuçta sürekli dile getirildiği gibi; 'yüzde 99'u Müslüman olan bir toplumda yaşıyoruz. Ayrıca artık teknoloji çağındayız. İstediğimiz bilgiye ulaşmak bir telefon ya da bilgisayar kadar ötemizde. Dini yaptırımını bir kenara bırakırsak eşcinsellik toplumumuzun örf, anane ve ahlak çerçevesine de oturan bir bakış açısı değil. Biz burada kimsenin özel hayatını yargılamıyoruz. Fakat 7'den 70'e herkesin izleyeceği bir filmde dini, kültürel ve ahlaki açıdan Türkiye halkına ters düşen eşcinselliği neden normalleştirme çabası verildiğini de ciddi ciddi oturup düşünmemiz gerekiyor. Özel kanallar yayın hayatına başlamadan önce TRT'de belli bir sansür anlayışı vardı, hala da mevcut. İlk özel kanal Star1 yayına başladığında öpüşme sahnesi, çıplak kadın vücudu ekranlara geldiğinde şok etkisi yaptı. Fakat bir süre sonra kanıksandı. Şimdi bu bahsettiğimiz sahneler ailecek izleniyor ve kanal dahi değiştirilmiyor. Üstelik akşam saatlerinde yayınlanan dizilerde bu sahneler bolca mevcut. Çünkü bu yavaş yavaş bilinçaltımıza sokulan propagandaya halk alıştırıldı ve normalleştirildi. Şimdi aynı çaba dizi ve filmler üzerinden eşcinselliğin normalleştirilmesi için harcanıyor. Biz duyarlı bireyler olarak LGBT'nin ramazan ayında Taksim'de yaptığı rezillikleri unutmadık. Bu topluma ters olan eşcinsel ilişkilerin genç dimağlar üzerinde normalleştirmesini istemiyoruz. Sanata saygımız büyük ve verilen emeği göz ardı etmiyoruz. Yapımcı, yönetmen ve senaristlerden bir beklentimiz var: Lütfen, bu halkın ahlaki yapısını çökertmeye yönelik karakterleri hayatımıza sokmaktan vazgeçin.