HAZIRLAYAN: SABRİ GÜLTEKİN
milat.ramazan@yahoo.com
Günün Ayeti Her nefis ölümü tadacaktır. Kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı mutlaka verilecektir. Kim ateşten kurtarılıp cennete sokulursa, o muhakkak kurtuluşa ermiştir. Zaten dünya hayatı aldatıcı bir metadan başka bir şey değildir. (Al-u00ee İmran, 185)
Günün Hadisi "Ya ilim öğreten, ya ilim öğrenen, ya dinleyen veya bunları seven ol. Sakın beşincisi olma! Yoksa helak olursun." (Keşfül- Hafa 1, 437)
14 Ekim 1906'da Mısır'ın Mahmudiye kentinde doğan Hasan el-Benna dini ve ilmi yönden köklü bir aileye mensuptu. Babası hadis alimi idi. Küçük yaşlarında Kur'an-ı Kerimi yarısına kadar ezberleyen Benna 15 yaşlarında hafızlığını tamamladı. Okuduğu medrese de "kötülüklere karşı mücadele" adında bir teşkilat kurarak bazı önemli şahsiyetlere mektuplar gönderip, onlara nasihat etmeye ve onların dikkatlerini toplumdaki kötülüklere çekmeye başlamıştı.
Sömürgeciliğe başkaldırı harekatı
Üniversiteyi ise "Darul Ulum"da okumuştu. Üniversiteyi bitiren Hasan el-Benna, İsmailiye'deki okullardan birine tayin edilmişti. O zaman İngilizlerin tüm güçleri İsmailiye'de toplanmıştı. Hasan el-Benna İngilizlerin Mısır halkını ezdiğini ve onu zelil ettiğini görüyordu. Mısır halkı sanki onların kölesiydi. Diğer taraftan Benna batılıların İslam'ı ortadan kaldırmak için yaptığı çalışmaları gördükçe kalbi parçalanıyordu. Kendisiyle birlikte altı kişi bir araya gelerek İslamu00ee çalışmaların çekirdeğini oluşturmak için anlaştılar. Benna bu kurduğu teşkilatına yeni bir isim almaması için "Biz Müslüman Kardeşleriz" dedi ve cemiyetin adı "İhvan-ı Müslimin" oldu.
İhvan, mazlum Mısır'ı kuşatıyor
Hasan el-Benna İsmailiye'deki çalışmaları genişleyince ve tüm gayretlerini İslam için tahsis edince İsmailiye'den Mısır'ın başkenti olan Kahire'ye taşındı. İhvan-ı Müslimin'in merkezini orada kurdu. Bütün gayretlerini İslam'a davet ve onu tanıtma yolunda harcadı. Her tarafta ona katılmalar oluyor ve Mısır'ın evlatları onun kanatları altına giriyordu. Bunu gören hükümet İhvan'ın yayılmasından korkarak onu kontrol etmek için her türlü çareye başvuruyordu. Hasan el-Benna'yı gizli istihbarattan bir çok kişi takip etmeye başlamıştı. O nereye giderse onlar da peşinden ayrılmıyorlardı. Derken 1947 senesinde Hasan el-Benna bazı mücahidlerini Filistin'e gönderiyordu. Filistin dağları ve köyleri daha önce görmedikleri ender mücahidler görmeye başlamışlardı.
Hasan el-Benna şehadet şerbeti içiyor
Bu arada Kral Faruk, bu büyük gelişmelerden dolayı meseleyi İngilizlerle beraber düşünmeye başladı. Filistinde cihad eden İhvan-ı Müslimin mücahitlerinin Mısır'a gönderilmesinden korkan Faruk, Müslüman Kardeşleri tutuklatıp hapishanelere dolduruyordu. Dışarıda sadece Hasan el Benna kalmıştı. Kralın maksadı onu öldürtmekti. İşte bu esnada Mahmud Abdulmecid gizli istihbarattan beş kişiyi Benna'yı öldürmeleri için gönderdi. Ve Kahire'nin en büyük meydanında Müslüman Gençler Teşkilatı'nın önünde 12 Şubat 1949 tarihinde Hasan el-Benna kurşunlandı. Tedavi için hastaneye kaldırıldı. Bu arada Benna'ya müdahale edilmemesi ve kan kaybından ölmesi sağlandı.
Benna'dan kurtuldular, sıra İhvan'da
Hasan el-Benna dünyayı terketmiş, Kral Faruk'ta Hasan el-Benna korkusundan rahata kavuşmuştu. Faruk, Hasan el-Benna'dan kurtulmuştu ama geriye bir problem kalmıştı. O da İhvan-ı Müsliminin Filistinde hala cihada devam eden mücahid gruplarıydı. Bunlardan kurtulmak için Faruk, mücahidleri ya teslim olmak ya da üzerlerine topların atılmasına razı olmak arasında seçim yapmaya zorladı. Mücahidler de etrafın Cehennem'e çevrilmesini istemediklerinden teslim oldular. Arkasından da zindanlarda çürütüldüler.
Ümmet şuurunu hiç terketmedi
Gerçek şu ki, liderlikte büyüklüğün belli bir ölçüsü yoktur. Bazen olur ki büyüklük ilmi yönden olur. Bazen büyük bir fatih veya keşifçi, ya da bir ruhi terbiyeci yahud da bir siyasi lider büyük olabilir. Fakat kalıcılığı bakımından en büyük lider ümmeti yeniden inşa eden, yeni nesillerin yetişmesini sağlayan ve tarihin gidişatını değiştiren liderlerdir. İşte Hasan el-Benna bu kalıcı liderlerden birisi, belki de yirminci yüzyılda İslam tarihinde en göze çarpanlardandı. Onun bu büyüklüğü sadece alim oluşundan veya iyi bir hatipliğinden ya da siyaset adamı oluşundan değil, İslam davasını bina eden yeni bir nesil yetiştirmesinden ve özelde Mısır'ın genelde de İslam aleminin tarihini sarsmasındandır. Bu gün dahi onun şiddetli sarsmasından olaylar gidişatını değiştirmektedir.
Onun mücadelesine sırt veren, darbeye maruz kalan Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ve milyonlarca dava arkadaşı şu rahmet günlerinde Rabiat'ül Adeviyye Meydanı'nda hala batıl karşısında diz çökmeme mücadelesi veriyor.
***
KARANLIKLARI AYDINLATMAK İÇİN GÖNDERİLEN Nu00dbRLAR...
İslam onları öyle yetiştirmiştir ki, en üstün fedakarlıkları yaparlar ve insanlığa karşı çok büyük bir muhabbet beslerler. İşte İslam önderlerini kendi aralarındaki bazı mizaç farklılıklarıyla birlikte onların genel durumu budur. Onlar Allah rızasından başka hiç bir şey de istemezler. Sadece Allah'ın hesabından korkar ve O'ndan sevap beklerler. Yalnız Allah'ın indinde itibarları olsun isterler. Hiç bir zaman kendileri için rahatlık ve huzuru talep etmezler, rahatlığı ancak Allah'a kavuşmakta ararlar.
Onlarda şöhret veya methedilmeyi isteme, yahut makam hırsı veya haset bulunmaz. Onların dünya hayatı veya şehevi arzuları için herhangi bir iş yapmaları mümkün değildir. Onlar insanlardan karanlıkları kaldırmak için gönderilmiş bir nu00fbrdurlar. Gökyüzünde devamlı olarak parıldarlar. Onlar yeryüzündeki topraklara karışmayan ve en yüksek bina ile en küçüğüne dahi vuran bir güneş şubesi gibidirler. Allah O'na ve tüm mücahidlere bol bol rahmet etsin. Amin. (Fethi Yeken)
Esma-ül hüsna
EL-MUİZ: İzzet veren, aziz kılan.
EL-MUZİL: Zillete düşüren, hor ve hakir eden.
EL-SEMu00ce: Her şeyi işiten, kullarının niyazını kabul eden.
Bu Yusuf'un zindandan seslenişidir
Züleyha dedim ya biraz durmalısınız;
Lacivert çöl gecelerinden bir parçadır o,
Gözbebeklerinde dinlenir bereketli Nil...
Nasıl anlatsam size Züleyha'yı;
Gözleri bir vaha gibi yeşil...
Ve gidin!
Nereye giderseniz gidin!
Kuyular her yerde derin!
İster Kenan illerinde, ister Mısır'da,
Zindanlar karanlık, mahzenler serin...
Hapsederim gençliğimi damarlarıma,
Kaç kere yaşanmış bir cenge girerim;
Unuturum sizi çağdaş kadınlar!
Sarılırım sımsıkı soğuk demirlere,
Kıtlıktan, bereketten haber veririm...
Ben yorarım düşlerinizi böyle bilin!
"Ümmü'l Kitab" üstüne yemin ederim;
Bir gün beni çağıracaksınız.
Yediye ve katlarına yemin olsun ki;
Bana muhtaçsınız!
Bana muhtaçsınız!
Bana muhtaçsınız!
(Bu dizelere ruh veren DİLu00c2VER CEBECİ'yi
Rahmetle yad ediyoruz)
Ramazan ilmihali ORUCUN MÜSTEHAPLARI
Orucun geçerliliği ile doğrudan ilgili olmamakla birlikte, oruç tutmayı biraz daha kolaylaştırmak üzere Peygamberimizin bazı tavsiyeleri olmuştur. Bunların başında sahur yapmak gelir. Sahur, ikinci fecirden az önceki vakit olan seher vaktinde yenilen yemek demektir. Sahura kalkmakla hem bir şeyler yenilerek oruç için enerji toplanmış, hem de bir sünnet yerine getirilmiş, seher vaktinin feyiz ve faziletinden yararlanılmış olur.
"Oruç tutmak isteyen sahurda bir şeyler yesin"
Bu bakımdan bir yudum su ile de olsa sahur yapmak ve sahur yemeğini mümkün olduğunca, gecenin son vaktine denk getirmeye çalışmak uygun olur. Peygamberimizin sahura kalkmayı teşvik ve tavsiye eden birçok hadisi bulunmaktadır: "Oruç tutmak isteyen sahurda bir şeyler yesin." (Müsned, III, 367, 379), "Sahura kalkın, çünkü sahur yemeğinde bereket vardır." (Buharu00ee, "Savm", 20; Müslim, "Sıyam", 45), "Sahur yemeği ile gündüz tutacağınız oruca, öğle üzeri uykusuyla da (kaylu00fble) teheccüt namazına kuvvet kazanın." (İbn Mace, "Sıyam", 22).
Oruç açılırken dua edilmesi sünnettir
Peygamberimiz, sahuru mümkün olan son vakte denk getirmeyi teşvik ettiği gibi iftarın da vakit girer girmez yapılmasını teşvik etmiştir. Bu iki teşvikten çıkarılabilecek anlam, ibadetin mümkün olduğunca kolay hale getirilmesidir. İftar vakti girdiğinde yemeğe oturmadan namaz kılınmak isteniyorsa yine de biraz su veya bir hurma ile orucu açıp, ondan sonra namaz kılmak yerinde olur.
Oruç açılırken dua edilmesi sünnettir. Herkes içinden geldiği gibi zikrini, şükrünü ve yakarışını ifade edebilir. Örnek olması bakımından öteden beri yaygın olarak yapılan bir duayı buraya alalım:
"Allahım! Senin rızanı kazanmak için oruç tuttum, senin verdiğin rızıkla orucumu açtım. Sana inanıp güvendim. Ey lütuf ve ikramı geniş olan Rabbim! Beni bağışla."
Fıkıh
DOÇ. DR. MUSTAFA TEKİN Penceresi
Çok ağır işlerde çalışanlar oruç tutmayabilir mi?
- Oruç tüm Müslümanlara farzdır. Fakat özellikle bu uzun yaz günlerinde, güneşte ve çok ağır işlerde çalışanlar, oruç tuttukları taktirde bedenlerine zarar gelecekse tutmayabilirler. Ramazan sonrasında daha uygun zamanlardabu oruçlarını kaza ederler.
Saç boyatmak orucu bozar mı?
- Orucun bozulması için vücuda dışarıdan bir şeyin girmesi gerekir. Bu sebeple saç boyatmak orucu bozmaz.
Diş fırçası ve misvak kullanmak orucu bozar mı?
- Macunla birlikte kullanılan fırça ile dişleri fırçalamak orucu bozar. Fakat macunsuz diş fırçası orucu bozmaz. Misvak ise orucu bozmadığı gibi, Hz. Peygamber Efendimiz (sav) tarafından tavsiye edilmiştir.
Doktorunuzdan Tavsiyeler
PROF. DR. SEFA SAYGILI
Tam açlık zararlı
Hem sağlıklı olabilmek, hem de metabolizmayı sağlıklı bir dengeye sokabilmek için zayıflamak mükemmel bir yoldur. Bir çok zayıflama rejiminde açlıktan neredeyse ölmeniz tavsiye edilir, ama bu ters teper. Çünkü bu defa bedenin savunma mekanizması harekete geçer. Bedenimiz kıtlıkta kaldığımıza kanaat getirir ve hayatımızı kurtarmak için savunmaya geçip yağ depolamaya başlar. Biz zayıflamayı düşünürken bedenimiz bizi kıtlıktan kurtarmaya çalışır. Bu yüzden tam açlık doğru değildir, bir iki küçük öğün yemek daha iyidir. Bunu ise oruç sağlar. Aslında aç kalmak, bedenimizi toksinlerden (zehirli maddeler) arındırmak için çok önemli olabilir. Ancak uzun süre aç kalmak yanlıştır. Mutlaka bir iki hafif yemekle (tabii bol sıvı ile birlikte) desteklenmelidir. Bunu da oruç sağlar. Tabii orucun açlıktan çok önemli bir farkı daha var. Oruç Cenab-ı Hakk'ın rızası için o'nun emrine uymak için tutulur. Ramazan'da tutulan oruç ise adeta bir şenliktir. Aile olarak, çevre ve giderek şehir olarak alem-i İslam olarak hep beraber neşe içinde tutulur. Bu da sosyal ve bireysel sayısız faydalar demektir.