Birlikte Varoluş Alanları: Toplum-Şehir-Kültür-Medeniyet

Yrd. Doç. Dr. Erkan ÇAV(III. Millu00ee Kültür Şurası Şehir ve Kültür Komisyonu Raportörü)

Medeniyetler beşiği Türkiye, Anadolu ve onun her bir köşesi, dağı, taşı, toprağı, mezrası, köyü, kasabası, şehirleri ve diğer bölgeleri adeta birer yaşayan müzedir. Her yerinden tarih, kültür ve medeniyet fışkıran, dünyanın en eski yerleşim merkezlerinden olan ve günümüzden 12 bin yıl öncesine tarihlenen Çatalhöyük ve Göbeklitepe ile dünya tarihinin hafızasını tutan coğrafyalar Türkiye'dedir.

Şehirler, medeniyetlerin ocağıdır. İnsanlığın göçebelikten yerleşik hayata geçişinin bir adımı olan tarım devrimi sonucu ortaya çıkan şehirler, sanayi devrimiyle birlikte hızlı bir büyüme içine girmişlerdir. Bugün geldiğimiz noktada, büyüme, "şehirleşme/kentleşme" dediğimiz süreçlerle şehirlerin tarihu00ee ve kültürel zenginliklerini tehdit eder, hatta yok eder hale gelmiştir.

Hangi niyetle yapılırsa yapılsın şehirlerdeki imar ve inşa uygulamaları şehrin tarihu00ee ve kültürel kimliğine zarar verme ihtimallerini giderek artırmaktadır. Örneğin İstanbul Üsküdar'daki Şemsipaşa Camii'nin deniz tarafından suya kazıklar çakılarak eklenmek istenen yolun verdiği fiziki zarar belki telafi edilebilir, ancak nam-ı diğer adı Kuşkonmaz Camii olan bu camiinin, İslam Medeniyeti İnşaacısı Mimar Sinan'ın bu müthiş tasarımı, derinlik içindeki derinlikli ustalığı, incelik içindeki incelikli bakışı, süsleme içindeki süsleme becerisi gösterdiği bu yapının mekan konumunun orijinal halinin bozulması girişimi, yani "tarihu00ee ve kültürel varlıkları önemsemeyen kapitalist imar ve inşa zihniyeti"ni telafi etmek hiç kolay değildir.

Başta İstanbul olmak üzere, ülkenin her köşesindeki doğal, tarihu00ee, kültürel, dinu00ee ve sosyal varlıkların "Şehir ve Kültür" bağlamında ele alındığı III. Millu00ee Kültür Şurası Şehir ve Kültür Komisyonu Raporu'nun 33 Maddeden oluşan önerilerinin bu gözle incelenmesi, şehirlerimizin kimliğini ve kültürünü korumak adına neler yapılması gerektiğini ortaya koyan önemli açılımlar sağlayacaktır.

III. Millu00ee Kültür Şurası Şehir ve Kültür Komisyonu Raporu'nun "Öneriler" Başlığında Sıralanan Maddeler ve Yorumları

1) Toplumun farklı paydaşlarının ittifak ettiği, kuşatıcı bir medeniyet tasavvuru ve bunu ortaya koyabilecek bir şehir tasarlama niyeti, birikimi ve kabiliyeti geliştirilmelidir.

Şehir, bugün, tüm farklılıkları barındıran bir merkez olmuştur. Böyle bir şehir dokusu içinde, tüm paydaşların ittifakı nasıl mümkün olur? Farklı dinden, ırktan, düşünceden, yaşam tarzından, gündelik yaşam ve eğlence pratiklerinden gelen bireyleri kuşatan bir şehir mümkün müdür? Böyle bir medeniyet anlayışı nasıl bir tasarımı gerektirir? Bu soruların cevabı birçok başka sorulara bağlanır. Bununla birlikte, şehrin farklı birimlerinde farklı hayatlar aynı şehir şemsiyesi altında bir şekilde varlığını sürdürebilir. Aksi, zaten tek tip şehirlerden, toplumdan, kişilerden mürekkep bir şehir demektir. Burada ana mesele, bu farklılıklar arasındaki iletişim ve ilişkilerin biçimlerinin, sınırlarının, paylaşım alanlarının ve bitişmelerinin düzenleridir.

2) Kültür hayatında bir Rönesans yaratarak gelecek nesillere miras bırakabileceğimiz, bu coğrafyanın tarihini kucaklayan, Anadolu, Selçuklu ve Osmanlı kültürlerinden ilham alan şehircilik anlayışıyla, ütopik ve romantik yaklaşımlara teslim olmayan, ortak akıl ile biçimlendirilmiş şehir modelleri üretilmelidir.

Türkiye'de kültürel alanda; kapsamlı, bu toprakların özünden, yerleşik ve millu00ee kimliğinden kopuk ve ayrışık olmayan, kendi tarih, kültür ve medeniyet havzasına yabancı olmayan bir yeniden dirilişin gerçekleşmesi gerekiyor. Bunun gerçekleşmesinde şehirler merkezu00ee rol alacaktır. Şehirlerin bir Kültür Rönesansı için zemin olabilmesi, ancak şehirlerin bu düşünceyi içermesi, bu düşünceyle tasarlanması ve bu düşünceyi gündelik hayata aktararak yaşaması ile sağlanabilir. Cumhuriyet'in kuruluşu ile birlikte, bir süredir düşüş yaşayan Osmanlı toplumundaki kültürel hayatın olumlu yönlerinin dahi bir şekilde kesildiği, durdurulduğu ve engellendiği görülmektedir. Bu kesinti sürecine, ulus-devlet inşaasının getirdiği etkiler eklenince, oluşturulmak istenen yeni "birey tipi" Osmanlı toplumsal ve kültürel yaşamının büyük ölçüde reddedilmesi üzerine kurulmuş oldu. Bunun sonuçları hazin oldu. Ortaya çıkan toplum ve devlet yönetimi anlayışı, toplumsal düzen dinamikleri ve eğitim sistemi ile ne geçmişinden haberdar, ona bağlı ve ondan temel alan, ne de bugünü anlayabilen, sorgulayabilen ve kendi özüyle ilişkili olarak varlığını inşa edebilen kimlik sahibi bireyler yetiştirilebildi. "Cumhuriyet tipi" denilen vatandaş tasarımı ile; karışık, karmaşık, kırılgan, ilkeleri oturmamış, çağdaşlaşma/Batılılaşma altında kendi kültür ve kimlik değerlerine karşı olumsuz yönelimler geliştirmiş, kendi özgün biçimi ve özellikleri olmayan, toplumun yerli ve millu00ee, tarihi ve kültürel derinliklere sahip medeniyet değerlerine yabancılaşmış, eklektik ve yapay değerlere dayalı eğitimle ve gündelik yaşam dayatmaları ile geçmişle arasındaki uçurum derinleştirilmiş, "ne millu00ee ne Batılı" diyebileceğimiz adeta kültürel bir "Notredame Kamburu" veya kendi kimliğine karşı zihnine yerleştirilmek istenen Batıcı değerler karşısında adeta "Mankurt" olmuş tipler yetiştirilmiştir. Bu birey tipini dayatan anlayışlar aşılarak, Anadolu, Selçuklu ve Osmanlı kültürlerinden ve onu çevreleyen medeniyet havzasının değerlerinden beslenen, toplumun birlikte var olma ve ortak akıl süzgeçlerini kullanan ve Batıyı taklit özgüvensizliğinden ve takıntısından kurtulan birey tiplerinin yetişmesini sağlayabilen bir şehir anlayışı geliştirilmelidir.

3) Geçmişin binlerce yıllık izini ve kültürel değerlerini bugünümüze taşıyan, tutarlı ve kapsayıcı bir şehircilik anlayışı oluşturulmalıdır. Anadolu topraklarında yaşamış olan medeniyetler, tarihu00ee sürekliliğin ve kültürel zenginliğimizin bir parçası olarak kabul edilmelidir.

Kültürel kırılmalar bu toprakların bir kaderi olurken, öteki taraftan kültürel devamlılıkların da güçlü biçimde yaşandığı bir coğrafyadır Anadolu. Çatalhöyük ve Göbeklitepe bulguları ile geçmişi on bin yılı aşan bu topraklardaki yerleşik hayatın ürettiği kültür ve medeniyet birikimi, Türklerin Anadolu'ya gelmesi ve İslam ile birlikte bu gelişin yerleşikleşmesi sürecinde başka bir boyuta geçmiş, önceki kültürel dinamikler ile yeni gelenler arasında alış-verişler olmuş, bu süreç bin yılı aşkın bir süredir gelişerek, birçok farklı kültür ve medeniyet değerinin kesişimine dönüşen bugünkü durumu oluşturmuştur. Anadolu kültürü, geçmişin reddi üzerinde değil, geçmişin kapsayıcılığı ile ancak derinliklere kök salar. Geçmişin kültürel birikimi, elbette ki bugünün kültürel değerleri ile sınanacak, tartışılacak ve değerlendirilecektir. Ancak gündelik yaşam ile kültürel varlıkların korunması farklı şeylerdir. Geçmişin kültürel birikimi geleceğe ilişkin yeni düzenlemeler alanı sağlarken, geçmişin reddiyesinin getirdiği kopmaların olumsuz etkileri, ancak onu düşünme konusu yapmakla aşılabilir ve yeniden güçlü, zengin, sarsılmaz ve gelişebilir bir tarihsel-kültürel süreklilik akışı sağlanabilir. Şehirlerimiz, bunun nehir yataklarından bir tanesidir.

4) Şehirlerin imarında şehrin maddu00ee ve manevu00ee hafızanın korunması, medeniyetimizin korunmasının ilk adımıdır, günümüzde maddu00ee olarak ihya edilen eserlerin inşa amacına ve vakfiyelerine uygun olarak kullanılmaları gerekir.

Şehirler, elbette sadece binalardan, yollardan, anıtsal yapılardan, parklardan ve diğer mimari yapılardan oluşmaz, sadece onları korumak da kültürel birikimi korumak için yeterli değildir. Ancak bunları yapan insanlar ölümlüdür. Bu eserlerin korunması için ise şehrin sürekli değişen insan dokusunun bu mimari hafızayı koruması için belirli bir ön-değere, yaklaşıma, bilgiye sahip olması gerekir. Mimari hafızanın korunması manevu00ee hafızanın korunmasından bağımsız değildir. Bunu önceleyen eğitim uygulamaları geliştirilmelidir. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinden gelen eserlerin, onları tasarlayan, inşa eden ve kullanan kişilerin arzuladıkları şekilde kullanılması, geçmişe duyulan, bugüne duyulmasını istediğimiz ve geleceğe aktarılmasını istediğimiz kültürel varlığa saygının, sahiplenmenin ve temsiliyetin gereğidir. Bu eserlerin vakfiyelerinde yazılı amaçlar dışında kullanılması, bizim geçmişimize ve insanlarımıza duyduğumuz ve duyacağımız saygının bir yansımasıdır.

5) Dünya sistemini yönlendiren güçlerin; kapitalistleştirme, küreselleştirme ve tüketim kültürünün tahakkümünü dayatan şehirleşme anlayışına karşı millu00ee kültürü ortaya koyan şehirleşme öne çıkarılmalıdır. Makro şehir planlarının hazırlanmasında şehrin tarihu00ee ve kültürel varlıklarına uyum gözetilmelidir.

(YARIN DEVAM EDECEĞİZ)