Bir haşhaşi anatomisi

Geçtiğimiz hafta, bir hakim yetkisi dışına çıkarak, hukuksuz dinlemeler ve benzeri suçlardan yargılanan 75 kişi için tahliye kararı verdi.
Paralel yapı bir türlü hukuk öğrenemedi gitti, Ergenekon, Balyoz, KCK davalarında kafalarına göre takılmaya nasıl alışmışlarsa keyfiyetten bir türlü vazgeçemiyorlar. soruşturma evresinde tutukluluğa itiraz nöbetçi sulh ceza mahkemesine yapılır, kafana göre istediğin mahkemeden gidip tahliye kararı alamazsın. Buna rağmen hakimin bu karara imza atması tam bir hukuk skandalı.
Verdiği karardan sonuç çıkmayacağını bile bile karara imza atan o hakimin anatomisini, bu insanların nasıl bu noktaya getirildiğini Yenişafak yazarı Özlem Albayrak özetledi.
HAKİMİN YAPTIĞI MESLEKİ İNTİHARDI
Hakimin yaptığı, bir başka açıdan "mesleki intihar" eylemiydi aslında. Tıpkı, çoğu yargılanmakta olan paralel polislerin yaptığı işler gibi. Paralel gazetecilerin, hem ahlaki açıdan yanlış olan, hem siyasal meşruiyeti tanımamak anlamına gelen, hem de toplumsal itibar kaybı sonucunu doğuracak hamleleri gibi. Hatta aynısı.
İşin kriminal boyutunu tartışmıyorum bile; Türkiye'de demokrasinin mümkün ve kalıcı olabilmesinin bu yapının çökertilmesi şartını gereksindiğini deu2026
DÜĞMEYE BASILIR BASILMAZ...
Paralel yapı, ülkenin her alanında, devletin neredeyse her kurumunda kendisine sorgusuz itaat eden birilerini buluyor. Bu insanların tıpkı bir 'kontrol paneli'nden yönetildiği ortaya çıktı.
Aylardır izlediğimiz şeyin bir kontrol panelinden idare edilme olduğundan ve bu durumun tuhaflığından söz ediyorum öncelikle. Öyle bir kontrol paneli ki bu; yerleşik hiçbir siyasi, legal eylem aracının erişemediği bir yerde duruyor. Düğmeye basılır basılmaz, kurşun askerler gibi, gözünü kırpmadan ilerleyip, sonunda kendilerini imha edecek 'görev'lere atılıyor insanlar.
Ama bu feda ediş karşılıklı bir hal değil; tepede işler o kadar da duygusal tonda, romantik fonda ilerlemiyor: "Evlere düşmesi umulan o ateş" belli ki gözlerden çıkıyor; hükümetin elini zora sokma ihtimali belirir belirmez, icracılara talimat gidiyor, "Erdoğan'ın canının sıkılması" ihtimali için bile, üstelik bir sonuç vermeyeceği biline biline, hakimlik makamına kadar çıkmış bir "bağlı"nın tüm hayatı boyunca üst üste koyduğu her şey yok ediliyor.
SOHBETLER SULU GÖZLÜ AMA KARARLAR...
Paralel yapının dikkat çeken bir diğer özelliği ise yıllardır insanlardan nakit bağışı adı altında para toplarken bugün ise insanların hayatlarını karartıp, mesleklerini bu yapının kötü emellerine alet ediyor.
Sohbetler son derece sulu gözlü ama kararlar taktiksel alınıyor. Lafızlar Kur'an ve Peygamber'le dolu ama İslam dışı/yasa dışı eylemler yapılıyor, bunlar reklamcılık hileleriyle meşrulaştırılıyor.
Güya manevi konfor vaad ediyor ama içinde bulunmak önceleri "nakit bağışıyla" şimdi de "hayat bağışıyla" olmak üzere her gün bedel ödemeyi gerektiriyor. Hocaları İslam temsili üzerinden her kula nasip olmayan bir itibar görüyor ama Müslümanları sevmiyor; sevmediklerine zarar verme uğruna, bedduadan tut, ömürlerini O'na harcamış olanlara bozuk para muamelesi çekmeye dek genişleyen bir skalada başvurmadığı yöntem kalmıyor. Devasa bir ihtiras, binlerce bağlısı tarafından yıllardır doyurulmaya çalışılıyor; bu ego besleme çabasından İslam emirlerine sıra gelmiyor. En son ne zaman Müslümanca bir eylem yapıldığını kimse hatırlamıyor.
İPTİLA İNSANIN GÖZÜNÜ DÖNDÜRÜR
Bu yüzden, kararları tartışılamaz, müzakere edilemez olan birine; tüm yaldızları döküldükten sonra bile sarsılmayan bu itaatte, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Haşhaş" dediği, bendenizin iptila olarak yorumladığım bir belirleyici bulunuyor.
"Hakkında yalan söylemek, hatta suç işlemek zorunda olduğumuz şeydir" ama iptila. Genellikle ne akıllıca ne de ahlaklıca değildir üstelik. İnsanın gözünü döndürür, gerçeklik duygusunu ayağının altından çekip alır, insanı zavallı bir meczuba dönüştürür. Islah dilemekten başka da çözümü yoktur.
Kaynak : yenişafak