Bir dönemin faşist eğitim yuvaları...

Köy Enstitülerine neden gerek duyuldu?

Necip Fazıl Kısakürek Köy Enstitülere yönelik şu eleştiriyi yapar: Köy Enstitüleri 'Anadolu çocuğunun ruh Mezbahası'dır. Enstitüler, Anadolu çocuğunun doğal özelliklerinin yok edilerek, yerine ahlaksızlık, milliyetsizlik, maddecilik ve komünist anlayışın kurulması için girişilen bir harekettir.

Köy enstitüleri yıllardır tartışılan okulların başında gelir. Tevhid-i Tedrisat yasasını hatırlayalım. TBMM'ne sunulan Kanun'un gerekçesinde 'Bir millet efradı ancak bir terbiye görebilir. İki türlü terbiye, bir memlekette iki türlü insan yetiştirir' denilmekteydi. Tek parti döneminin eğitim anlayışını özetleyen bu ifadelere göre ülkede tek bir kültüre, tek bir anlayışa göre şekillenmiş, cumhuriyetin değerlerini içselleştirmiş, laik, çağdaş ve milliyetçi terbiyeyle yetişmiş tek kalıp bir 'insan' tipi hedefleniyordu. Millet mektepleri, Türk Ocakları, Halkevleri ve devamla Köy Enstitüleri topluma birazda bu değerleri kazandırmak için işlev görmüştür.

Köy Enstitüleri Hasan Ali Yücel'in Eğitim Bakanlığı döneminde 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile açılmış okullardır. 'Kırsal alana öğretmen yetiştirme konusu, esasen II. Meşrutiyet Döneminden beri düşünülmekteydi. Ancak ne imparatorluk döneminde ne de Cumhuriyet yıllarındaki çabalar doyurucu sonuçlara ulaşmıştı. Yapılan denemelerdeki okul modelleri ve öğretim programları klasik örneklerden farklılık göstermiyordu. Ama köy öğretmeni yetiştirme düşüncesi ve deneyimleri vardı. Bunun önemli bir tarafı da nüfusun büyük çoğunluğunu meydana getiren köylü kitlesinin yeni rejime kazandırılması, modernleşme sürecinde saf tutmasıydı. Ayrıca kırsal alana erişecek bir eğitim örgütlenmesi de yoktu. Köy Enstitüleri, yakın tarihin en hararetli tartışılan kültür projelerinden biridir. Birer misyon kurumu ve aynı zamanda kurucuları ile emeği geçenlerin birer misyoner olarak tanımlanabileceği enstitülerin kurulusunun arkasındaki siyasal güç ise Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'dür.' (1)

Köy Enstitüleri, Hasan Ali Yücel'in Eğitim Bakanlığı döneminde 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile açılmıştı.

'Enstitülerde öğrenci yalnızca yöreden yani kırsal kesimden seçilen gençlerden meydana geliyordu. Mezunlar, köy öğretmeni olarak mezun olacaklardı. Yani yine tanımlanmış bir istihdam modeli vardı. Köyden kaçmayacak, oranın şartları ve geleceği için yetiştirilen, yine orada görev yapacak misyonerler yetiştirmek. Bu durumda eğitim elbet yalnızca kuramsal olamazdı; aynı ağırlıkta bir 'is-beceri' eğitimi de birlikte yürütülecekti. Kitap, kalem, kağıtla beraber, her türlü tarım aleti, zanaatkarlık, çiftçilik, araç-gereç kullanma, üretim, yetiştirilecek insanların benliğinde kaynaştırılacaktı.'(2)

Gerçekte Köy Enstitüleri projesininardında tek-tipçi eğitim anlayışının mimarlarından Milli Şef İsmet İnönü'nün oluşu bu okulların amacı ve işlevleri hakkında yeterince kuşku duymamıza neden olmaktadır. Zaten bu okulların yıllardır eleştirilmesine neden olan da; tek parti zihniyetinin ürettiği baskıcı, tek-tipçi ve yasakçı anlayışın varlığıdır. Bu konuda en sert eleştirilerden biri 'Köy Enstitüleri faşist bir müessesedir' diyen Engin Ardınç'tan gelmiştir.

Engin Ardınç 2007 yılında (Akşam Gazetesi) konuyla ilgili yazdığı bir yazısında özetle şu ifadelere yer vermiştir;' Köy Enstitüleri, Milli Şef'in, yani diktatör İsmet İnönü'nün onayıyla 1940 yılında, 'Almanya'nın savaşı kazanacak gibi göründüğü' bir dönemeçte kurulmuş faşist eğitim yuvalarıdır!.... Amacı, yetenekli köylü çocuklarını köyde, köyden çıkarmadan, şehire getirmeden eğitmek, marangozluktan duvarcılığa, arıcılıktan turşuculuğa kadar çeşitli pratik bilgiler vermek, bu arada elbette kırıntı düzeyinde müzik, edebiyat, tiyatro falan da öğretmektir. Karşılığında, çok uzun süreli bir 'mecburi hizmeti' de vardır bu eğitimin... Yani, köylünün köylü olarak köyde kalması arzu edilmektedir, büyük şehire gelip işçiye dönüşmesi istenmemektedir! Yani, bir işçi sınıfının doğması ve dolayısıyla solun gelişmesi de istenmemektedir! Yani, sanayileşme de istenmemektedir! Önce devrimler 'oturtulacaktır'. Bir burjuva sınıfı da istenmemektedir, ancak tek partiye 'arz-ı übudiyet etmiş' zenginlere izin vardır. (Bu arada gayrımüslim zenginler, örneğin Yahudi burjuvazi de ezilmekte ve yok edilmek istenmektedir tabii.).'

Engin Ardınç'ın ifade ettiği gibi köylünün köyünde kalıp devrimleri içselleştirmesi gerekiyordu. Ben bunun yanı sıra ciddi bir imam-öğretmen çatışmasının da bu dönem etkili bir rol oynadığını düşünüyorum. Sarıklı cübbeli köy imamlarının yerine kravatlı, Kemalizmi içselleştirmiş, modern giyimli, çağdaş, ilerici ve laik öğretmenlerin yerleştirilmesi dolayısıyla öğretmenin imamın yerine geçirilmesi imamların da toplum nezdinde gözden düşürülmesinin hedeflendiğini düşünüyorum.

Necip Fazıl Kısakürek bu noktada Köy Enstitülere yönelik şu eleştiriyi yapar: Köy Enstitüleri 'Anadolu çocuğunun ruh Mezbahası'dır. Enstitüler, Anadolu çocuğunun doğal özelliklerinin yok edilerek, yerine ahlaksızlık, milliyetsizlik, maddecilik ve komünist anlayışın kurulması için girişilen bir harekettir. Köy Enstitüleri'de aslında bu ideolojik beklentinin dışında değildir. Netice itibariyle Köy Enstitüleri aynı zamanda dönemin iktidarının propaganda malzemelerine dönüşüyor. Kısacası Köy Enstitülerine 'politeknik' bir yöntemin uygulanış sahası olarak değil resmi ideolojinin işlevsel birer mekanizmaları olarak değerlendirmekteyim.

(1) Murat Katoğlu, Türkiye Tarihi 4 Çağdaş Türkiye 1908-1980 (Yayın Yönetmeni: Sina Aksin). İstanbul: Cem Yayınevi, 1995,s.405-406

(2) A.g.e.s.406.407 aktaran;Gamze Gülbahar, Cumhuriyet Dönemi(1920-1950)Türk Eğitim Sistemin Felsefi Temelleri, Kırıkkale Üniversitesi,Sosyal Bilimler Enstitüsü,2005 Onaylanmış,Yüksek Lisans Tezi