Suriye Sivil Savunması Beyaz Baretliler'in Başkanı Raid Salih, kuruluşlarının bugüne kadar Suriye'de Beşşar Esed rejimi ve destekçilerinin insanlığa karşı işlediği suçlara ilk elden tanıklık edip kanıt topladığını, bu nedenle Rusya ve benzer ülkelerin ithamlarına maruz kaldıklarını söyledi.
Suriye iç savaşında bir mihenk taşı olan Beyaz Baretli gönüllüler, aynı anda iki mücadele veriyor. Bir yandan her çeşit bombardımana maruz kalan sivilleri kurtarmaya çalışıyorlar, diğer taraftan Beşşar Esed rejimi ve Rusya tarafından "meşru ve açık hedef" haline getirilmelerinden kaynaklı tehlikelere göğüs geriyorlar.
Beyaz Baretliler'in verdiği bir diğer mücadele ise kendileri hakkındaki iftira ve karalama kampanyalarına karşı.
Resmi adıyla Suriye Sivil Savunması, dünya çapında bilinen adıyla Beyaz Baretliler'in Başkanı Raid Salih, insanlık adına verdikleri mücadeleyi değerlendirdi.
Öncelikle bu mülakat için teşekkür ediyoruz. Beyaz Baretliler kimdir? Siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Beyaz Baretliler’i ne zaman ve ne amaçla kurdunuz?
Beyaz Baretliler, 2012 yılının sonu ve 2013 yılının başında Halep’te işe başladı. Bizler, farklı geçmişlere sahip, çeşitli meslek gruplarından bir grup Suriyeli genciz. Ekiplerimizde marangoz, terzi, demirci ustası, tüccar ve doktorlar var. Farklı arka planlara sahibiz.
Bildiğiniz üzere 2012 yılı sonunda Suriye’de bazı bölgeler rejimin kontrolünden çıkmaya başladı. Bunun ardından rejim, sivil yerleşimleri karadan ve havadan saldırı başlattı. Bu durumda sivilleri, saldırıların geride bıraktığı enkazdan kurtarmak için çalışan bir ekibe ihtiyaç doğdu. Yani bu şekilde başladık. 2013 yılında gönüllü ekipler olarak birçok şehirde işe koyulduk. Ben de bu ekibe 2013 yılının ortasında katıldım.
Daha sonra 25 Ekim 2014’te kuruluş kurultayımız yapıldı. Sivil Savunmanın, Suriye dışında bilinen adıyla Beyaz Baretliler’in kuruluş toplantısı, Adana’da yapıldı.
Toplantıya Suriye’deki arama kurtarma ekiplerinin yönetici kadrolarından 70 kişi katıldı. Kurumumuzun tüzüğünü hazırladık. O toplantıda Suriye halkına hizmet eden Sivil Savunma ekiplerinin üst yapısı olmak üzere ulusal bir çatı kuruluşu üzerinde uzlaştık. Buna da Suriye Sivil Savunması adını verdik.
2015 yılının başlarında ise arama ve kurtarma çalışmaları sırasında giydiğimiz "beyaz baretlerden" dolayı bize Beyaz Baretliler denilmeye başladı.
2017 yılına geldiğimizde sayımız 4 bin 300 gönüllüye ulaştı. Bunların içerisinde 400 kadın gönüllü çalışanımız vardı. Ancak rejim güçlerinin birçok bölgeyi sözde anlaşmalar yaparak ele geçirmesiyle çalışan sayımız 2 bin 975 kişiye düştü. Şu an gelinen noktada ulaşabildiğimiz bütün bölgelerde arama kurtarma çalışmaları yürütüyoruz.
Suriye'nin her yerinde çalışma yapabiliyor musunuz?
Hayır, bizler sadece ulaşabildiğimiz bölgelerde faaliyet gösteriyoruz. Çalışmalarımıza engel olunmayan her bölgede var olmaya çalışıyoruz. Şimdilerde Suriye’nin kuzeyinde, kuzeybatısında, Fırat Kalkanı Bölgesi'nde ve Afrin’de hizmet veriyoruz. Bununla birlikte bazı bölgelerde çalışamıyoruz. Rejim bizleri terörist olarak nitelendirdiği için hakim olduğu bölgelerde çalışamıyoruz. Defalarca tehdit edildik. Beşşar Esed de bizi tehdit edenlerin en başında geliyor.
Ayrıca YPG’nın kontrol ettiği bölgelerde de çalışamıyoruz. Çünkü YPG, 2015 yılı sonunda çalışanlarımızı tutukladı. O dönemde ayrıca Afrin’de ambulanslarımıza ve arama kurtarma ekipmanlarımıza el koydular. Benzer sebeplerle DEAŞ’ın kontrol ettiği bölgelerde de çalışamıyoruz. Bilindiği üzere DEAŞ da 2015 yılında Beyaz Baretliler'i tutukladı.
Beyaz Baretliler'in idari işleyişi ve yönetimi nasıl? Başkanınız, yönetim kurulunuz, farklı yönetsel komisyonlarınız ve diğer yapılarınızdan bahseder misiniz?
Ekiplerimizi Suriye’nin idari yapılanmasına göre tanzim ediyoruz. Genel merkezimiz Suriye’nin kuzeyinde yer alıyor. Ekiplerimizin güvenliği açısından konuşlandığımız yerlerin isimlerini söyleyemeyeceğim. Bunun için beni mazur görün. Genel idaremiz Suriye’nin kuzeyinde. Genel merkeze bağlı her ilde müdürlüklerimiz var. İl müdürlüklerinin altındaki daha küçük yerleşimlerde yine ana ve yan ofislerimiz var.
"Tek şart siyasi ya da askeri dayatma yapılmaması"
Hakkınızda çeşitli ithamlar var. Farklı ülkelerin ve kuruluşların sizi finanse ettiği söyleniyor. Bu ithamlarla ilgili ne dersiniz? Finansmanınızı nasıl sağlıyorsunuz?
İthamlarla finans konusu farklı şeyler. Biz Suriye halkına destek olmak isteyen herkesten yardım ve destek kabul ediyoruz. Bizim açımızdan buna bir mani yok. Tek şartımız bu yardımlar yapılırken bize siyasi ya da askeri konularla alakalı dayatmaların yapılmaması.
Yani bize destek olarak verilen finans, şartsız ve dayatmasız olduğu sürece biz onu kabul ediyoruz. Bu çerçevede çok sayıda ülkeden finans alıyoruz. Ayrıca halktan ve hayır kurumlarından da destek alıyoruz. Yani bizim 3 ana finans kaynağımız var. Ülkeler, hayır kurumları ve halk kampanyaları.
Sivil Savunmaya destek veren ülkeler Katar, İngiltere, ABD, Hollanda, Danimarka ve Almanya. Bugünlerde Fransa ile de imza aşamasındayız.
Bazı ülkelerden doğrudan destek almanın dışında kurumlardan destek alıyoruz. Türk Kızılayı ve İnsan Hak ve Hürriyetleri (İHH) İnsani Yardım Vakfı bizi destekledi. Katar el-Hayriyye ve diğer Katarlı hayır kurumlarından destek geldi. Kanada’da faaliyet gösteren Kanadalı hayır kurumlarından ve Avrupa’da çok sayıda kurumdan destek aldık.
Halk kampanyalarını ise internet üzerinden gerçekleştiriyoruz. Çok şükür çok iyi sonuçlara ulaştık bu kampanyalardan. Buralardan gelen finansmanı acil durumlar, şehit aileleri ve yaralılar için kullanıyoruz. Ekiplerimizden şehit düşenlerin ailelerine yardım amaçlı da kullanıyoruz.
"Çelişkili suçlamalar güvenilir çalışmalara imza attığımızı gösteriyor"
Suçlamalarla ilgili ne söyleyeceksiniz?
Delili olan bir tek itham olsa da ben de bu sorunuza cevap versem, bir şeyler söylesem. Bize yönelik birden fazla itham var. Yani birinin çalışmasını gözlemleyip bir kusur bulamazsan onu suçlayabilmek için bocalayıp durursun.
Türk istihbaratı olduğumuzu söyleyenler oldu. Katar ve Suudi Arabistan istihbaratı için çalıştığımızı söylediler. Amerikan istihbaratı olduğumuz söylendi. İngiliz istihbaratı, MOSSAD, DEAŞ, Nusra ile bağlantılı olmakla suçladılar. Bu çelişkili suçlamalar, bizim Suriye’de güvenilir çalışmalara imza attığımızı gösteriyor. Suriyeli halkımıza hizmet gayesiyle, kendimizi uğruna adadığımız bu çalışmanın mottosu; "Ve kim bir hayat kurtarırsa bütün insanlığı kurtarmış gibi olur" şeklindeki Maide suresinin 32. ayetidir. Yani alemlerin Rabbi olan Allah’ın sözleri apaçık ortada. Bir insanı kurtarmak bütün insanlığı kurtarmaktır.
İnanıyorum ki yaptığımız iş çok büyük ve büyük fedakarlıklar gerektiriyor.
Siz İngiliz istihbaratına bağlı MI6’in Suriye’deki kolu musunuz? Size yöneltilen bir suçlama da Beyaz Baretliler’i bir İngiliz güvenlik uzmanı ve eski istihbarat subayının kurduğu yönünde. Bu iddia hakkında ne dersiniz?
Öncelikle bizim kurucularımızdan biri değil. Kurucumuz hiç olmadı. Böyle bir şey yok. Yani Beyaz Baretliler’in kurucusu diyebileceğimiz kimse yok. Sanıyorum siz James Le Mesurier’den söz ediyorsunuz. Mayday Rescue’nın kurucusu. Mayday Rescue, Beyaz Baretliler’i destekleyen kurumlardan sadece biridir.
Sivil Savunma (Beyaz Baretliler) 2013’te kuruldu. Mayday Rescue ise daha sonra, sanıyorum 2014’te kuruldu. James, Beyaz Baretliler’e destek olan kurumlardan birini yönetiyor. Dolayısıyla bu, Beyaz Baretliler’i bu kişinin kurduğu anlamına gelmez.
Az önce de ifade ettiğim üzere Beyaz Baretliler’i kuranlar Suriyeli gençlerdir. Ve halen, Beyaz Baretliler içerisinde Suriyeliler haricinde kimse çalışamaz.
"Açıklık ve şeffaflık temelinde çalışıyoruz"
Çalışmalarınızı finanse eden ülke ya da kurumlarla nasıl bir ilişkiniz var?
Bize destek sağlayan, dostlar ve ortaklarımızla ilişkilerimiz karşılıklı saygı üzerine kurulmuştur. Bu çerçevede bize kimse şart koşamaz. Kurum içinde çalışmalarımızı şeffaflık ilkesi üzerine sürdürüyoruz. Çalışmalarımızı adalet ve sorgulama ilkelerine göre devam ettiriyoruz.
Yolsuzluğa karışan herkesi sorguluyoruz. Kurum içinde hukuki denetim var. Dış yardımları almamızın prosedürleri var.
Finansörlerimizle periyodik toplantılar yaparak bütçeyi ve kullanılacağı alanları belirliyoruz. Açıklık ve şeffaflık temelinde çalışıyoruz. Yıllık bütçeyi oluştururken, bize finans desteği sağlayanlarla toplantı gerçekleştiriyoruz. Nelere ihtiyacımız olduğunu belirliyoruz. Onlar da uygun bir şekilde bu finansal desteği sağlıyorlar. Yıllık çalışmalarımıza da bu şekilde başlıyoruz.
Beyaz Baretliler hakkında konuştuğumuzda, her zaman gençleri görüyoruz. Ekibinizde kadınlar da var mı?
Evet var. 2017 yılının sonlarında 450 gönüllü kadın çalışanımız vardı. Maalesef büyük bir kısmını kaybettik. Hayat şartları gereği ayrılmak durumunda kalanlar oldu. Şu an yaklaşık 240 gönüllü kadın çalışanımız var.
"Ekiplerimizden 255 şehit verdik"
Arama kurtarma çalışmaları sonrasında bombalı saldırılara maruz kalıp şehit olan üyeleriniz var mı?
Çalışmalarımızın ilk gününden bu yana 115 binden fazla insanı kurtarırken, ekiplerimizden 255 şehit verdik.
Arama-kurtarma operasyonlarınızın sayısı belli mi?
Şimdi katıldığımız operasyonların sayısı çok fazla. Bunların net sayısını bilmem çok mümkün değil. Biz her ay 4-5 bin kurtarma operasyonu yapıyoruz. 100’den fazla ekibimiz sahada. Dolayısıyla Suriye’de katıldığımız kurtarma operasyonlarını saymam mümkün değil.
En çok hangi görevlerde zorluk yaşıyorsunuz?
Suriye'de Sivil Savunma ekiplerinin en çok zorlandığı kurtarma operasyonları hiç kuşkusuz kimyasal silah saldırısı alanlarında gerçekleştirilenler. Çünkü bu saldırılara müdahale etmek için yeterli ekipmanımız yok. Bu da bu görevi düzgün bir şekilde yerine getirmemize engel oluyor.
"Rus ve rejim saldırılarının hepsine şahit olduk"
Üç defadır Nobel Barış Ödülü'ne aday gösteriliyorsunuz. Öte yandan Esed rejimi ve Rusya ise sizi terör örgütü olmakla itham ediyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Rusya ve Esed rejimi bize asılsız suçlamalarda bulunuyor. Tabii ki bunun bazı nedenleri var. Çünkü Suriye’de işlenen bütün katliamların ve hak ihlallerinin ilk şahidiyiz biz. Bundan dolayı Rusya, Suriye rejimini masum göstermek için elinden geleni yapıyor. Biz bunu geçen yıl çok net biçimde gördük. 28 Ekim 2017'de Birleşmiş Milletler (BM) bir rapor yayımladı. Rapor, 4 Nisan 2017’deki Han Şeyhun kimyasal silah saldırısını rejimin gerçekleştirdiğini ortaya koyuyordu. Bunun ardından Rusya, Suriye’de kimyasal silah saldırılarının araştırılmasına ilişkin girişimleri durdurmak için BM’de 7 defa veto hakkını kullandı. Suriye’de kimyasal silah saldırılarının araştırılmasını engellemeye çalıştı. Açıkçası bu Rusya’nın güvenirliğine bir darbeydi. Çünkü Suriye’deki kimyasal silah saldırıları, hak ihlallerini ve bu saldırıları yapanların hamiliğini yapmış oldu. Dolayısıyla o dönemden beri bizi lekelemeye çalışıyorlar. Çünkü Suriye’deki bütün katliamlara ve ihlallere ilk biz tanıklık ettik. Rus ve rejim uçaklarının saldırılarının hepsine şahit olduk. Mesela (Halep) Etarib ilçesindeki pazar katliamı, Orum El-Kubra'daki (Halep) Kızılay kafilesini hedef alan katliam, Maarattunuman’daki (İdlib) Sınır Tanımayan Doktorlar'a ait bir hastanesinin vurulması… Bütün bunlara tanıklık ettik ve bunların hepsi savaş suçu. Bu suçlar sebebiyle yargılanmaları gerekiyor.
Rejim güçleri sizleri direkt olarak hedef alıyor mu?
Evet. Örneğin Han Şeyhun’daki merkezimiz 7 defa saldırıların direkt hedefi oldu. Bu saldırılarda 7 şehit verdik. Yaralanan 6 kişi ise halen çalışamaz durumda. Geçen yıl Han Şeyhun’daki kimyasal silah katliamından sonra, Kefer Zita’daki merkezimiz hava saldırısının hedefi oldu. Merkezdeki 8 çalışanımız şehit oldu. Ayrıca Doğu Guta’da arkadaşlarımız görevlerini yerine getirirken saldırıların hedefi oldu. Ekiplerimizi hedef alan saldırıları kanıtlayan çok sayıda görüntü yayınlandı. Ayrıca Rus hava saldırısında Etarib’deki merkezimiz hedef alındı. Burada da 4 şehit verdik. Yani gerek rejim uçakları gerekse Rus savaş uçakları bizleri çok defa hedef aldı.
"Rusya kanıtları itibarsızlaştırmak istiyor"
Videolarla ilgili şunu sormak istiyorum. Esed rejimi sizin bazı videoları kurguladığınızı, aslında hiçbir kimyasal silah saldırısı olmadığını iddia ediyor. Bu videolar kurgu mu?
Hayır. Bizler bir katliamı görüntülerken bütün detaylarını paylaşmıyoruz, yayınlamıyoruz. Çünkü bu görüntüler katliamların önemli kanıtları. Biz görüntülerden sadece bir kısmını yayınlıyoruz. Sabit fotoğraflar ve sadece çok kısa videolar paylaşıyoruz. Detaylı görüntüleri bu katliamların araştırmasını yürüten ilgili uluslararası uzman komisyonlara suç kanıtı olması için iletiyoruz. Çünkü uluslararası uzman komisyonlar, sosyal medyadaki videolara suç kanıtı olarak itibar edemez.
Esed rejiminin işlediği suçlarla ilgili raporlar hazırlıyor musunuz?
Açıkçası hukuki raporlar hazırlamıyoruz. Ancak bu suçları duyuruyoruz. Daha sonra uluslararası soruşturma komisyonları hukuki olarak soruşturma başlatıyor. Bizler o komisyonlara bu suçlara şahit olan gönüllü çalışanlarımızın tanıklığını iletiyoruz.
Rusya size yönelik bazı ithamlarında terör örgütü DEAŞ veya Nusra ile ilişkileriniz olduğu yönünde suçlamalarda bulunmuştu. Bunu nasıl değerlendirirsiniz?
Bence bunu en iyi Türk kuruluşlar değerlendirebilir. Biz, sahada çok sayıda noktadayız ve onlarla birlikte çalışıyoruz. Sahada mesela AFAD ve Türk Kızılayı ile çok sayıda bölgede ortak çalışmalar yürütüyoruz. Daha önce de söylediğim gibi Rusya, Beyaz Baretliler’i bitirmek için çaba gösteriyor.
Rusya böylelikle katliamlara ve ihlallere ilişkin uluslararası soruşturma komisyonlarına sunduğumuz bütün kanıtları ve tanıklıkları çürütmek ve itibarsızlaştırmak istiyor.
"Kimyasal silahın kimde olduğu belli"
Cisr eş Şuğur’da klor gazı içerikli kimyasal silah saldırısı düzenleyeceğiniz ve suçu rejimin üstüne atacağınız iddiaları var?
Onlar, bizim Türkiye’den klor gazı varilleri teslim aldığımızı ve bunları Cisr eş Şuğur’da kullanacağımızı söylüyorlar. Biz, kimyasal silah veya klor gazı saldırısı düzenleyemeyiz. Suriye’de klor gazı ve kimyasal silah kullananın kim olduğu belli. Buna ilişkin apaçık raporlar var. Klor varilleri kimde var? Rejimde var. Rejim güçleri ülkede varil bombaları kullanıyor. Sarin gazını kim kullanıyor? Tabii ki rejim. Sarin gazı, Suriye’de bir tek rejimde var. Sadece rejim güçleri bunu taşıyabilir ve kullanabilir. Ama bakıyoruz, Beyaz Baretliler’i, Türkiye’yi, bazen İngiltere’yi kimyasal silah kullanmakla itham ediyorlar. Bazen de aşırı grupların kimyasal saldırı düzenlediğini ileri sürüyorlar. Bütün bu suçlamalar asılsız. Kimyasal saldırıları kimin yaptığı çok net. Açıkçası bu tür iddialar, bizi en üst seviye tedbirler almaya sevk ediyor. Çünkü bu suçlamalar, belki de Esed rejiminin kimyasal kullanmasından öncesinde de olabilir. Ve bunu saldırı sonrası kullanıp, 'Daha önceden uyarmıştık' diyeceklerdir. ABD de Suriye rejiminin kimyasal silah saldırısı hazırlığında olduğuna dair ellerinde bilgi olduğunu açıkladı. Biz o dönemde İdlib'deki bazı Türk gözlem noktalarına ziyaret gerçekleştirdik. Onlara bu konuya odaklanmak gerektiğini bildirdik. Allah korusun, kimyasal silah saldırısı olursa bu saldırıyı kimin yaptığının iyi bir şekilde gözlenmesi ve bölge halkının bu saldırılardan korunması gerektiğini söyledik.
Son iki kimyasal silah saldırısının ardından ABD ve Batılı ülkeler, 15 Nisan'da Şam'daki Berzah Bilimsel Araştırma Merkezini de vurdular. Burası, kimyasal silah üretilen ve gaz olan bir merkez ise çevresindeki yerleşimlere neden kimyasal gaz dağılmadı diye bir soru yöneltiyorlar. Bunun bir açıklaması var mı?
Bu konuda yorum yapmak için yeterli teknik bilgi ve tecrübeye sahip değilim ancak şunu söyleyebilirim. Bu saldırılar kime yarıyor? Suriyelilere göre bu saldırılar, rejimin lehine oldu. Bu saldırılar, rejime Suriye’de 700 bin kişiyi öldürmesine rağmen Batılı ülkelere ve emperyalizme karşı savaşıyormuş gibi bir meşruiyet alanı açtı.
"İsrail desteğini kesinlikle kabul etmeyiz"
İsrail de sizi finanse ediyor mu? Beyaz Baretliler'in bir kısmı İsrail’den Avrupa’ya geçti, bu nasıl oldu?
İsrail’den finans desteği kesinlikle kabul etmeyiz. Biz İsrail’i işgal devleti olarak görüyoruz. Gönüllü çalışanlarımızın tahliyesi, İsrail üzerinden olmadı. (BM aracılığıyla) İşgal altındaki Golan Tepeleri üzerinden Ürdün'e, oradan da diğer ülkelere geçecekler.
İdlib'deki ofisinizi Heyet Tahrir Şam ile ortak kullandınız mı?
Kesinlikle hayır. Bu hiçbir zaman olmadı. Türkiye ve Avrupa’dan birçok haber ajansı, uluslararası basın ve Türk medyası, bizim bölgedeki çoğu merkezimizi ziyaret etti. Bizim kendimize ait bağımsız ve diğer gruplardan izole merkezlerimiz var. Çünkü ekipmanlarımız ve makinelerimiz var ve bunlar için bağımsız merkezlere ihtiyacımız var. Biz Türkiye’deki AFAD gibi bir kuruluşuz. Benzer işleri yapıyoruz. İşimizi yapabilmemiz için de bağımsız merkezlere sahip olmamız gerekiyor. SORU: Bazı çalışanlarınızın teröristlerin safında olduğu söyleniyor, mesela şu fotoğraf karesinde bir kişi var. Beyaz Baretli biri bu. Şu karede ise iddiaya göre yine aynı kişi terörist bir grubun içinde görülüyor. Bu şahıs gerçekten sizin ekiplerinizden mi?
Hayır, bunlar farklı kişiler. Birbirlerine benziyorlar ama farklı kişiler. Beyaz Baretli olan bizden ama diğeri ona benzeyen başka biri.
Peki şu fotoğrafta elinde bir grubun flamasını taşıyan kişi? Montaj mı?
Evet bu kişi, Sivil Savunma'daydı. Bu fotoğraftan sonra hemen ihraç edildi. Çünkü Sivil Savunma'nın disiplin ve talimatlarına uymadı. O kişiyi sorguladık ve bu davranışından dolayı, disiplin kurallarına aykırı davrandığı için kurumla ilişkisini kestik.
"Sivil savunmacılar hiçbir askeri veya siyasi gruba mensup olamaz"
Ne gibi disiplin kurallarınız var?
Kuruma katılım şartlarımız ve davranış kurallarımız var. Katılım şartı olarak adayın 18-30 yaş aralığında olması gerekiyor. İyi karakterli biri olması ve çevresinde iyi bir insan olarak bilinmesi gerekiyor. Hiçbir askeri veya siyasi gruba mensup olmaması lazım. Suriye vatandaşı olması da gerekiyor. Veya buna eşdeğer vatandaşlık belgesi olması gerekiyor. Filistinli kardeşlerimiz var. Suriye’de onlarda da bir belge var. Bu belgeyle ekibimiz içerisinde çalışabiliyorlar.
Disiplin kurallarına uymayanların kurumla ilişiklerini kesiyor musunuz?
Kesinlikle. Bu kurallara uymayanların kurumla ilişkileri derhal bitirilir. Kurallarımız Sivil Savunma'nın ilkelerine uymayı, hizmetleri tarafsız ve şeffaf bir şekilde sunmayı gerektiriyor. Siyasi, etnik ve dini aidiyetine bakmaksızın Suriye halkının her kesimine hizmet götürmeyi gerektiriyor.
Kurum içinde ayrıca gönüllü çalışanlarımızı takip eden bir ofisimiz mevcut. Bu ofis onların davranışlarını ve sosyal medya hesaplarını takip ediyor. Bizim kurallarımıza uymayanları hesaba çekiyoruz. Dolayısıyla bu tür hatalar şahsi olup kurumu bağlamaz.
Elde ettiğiniz finansmanı nasıl kullanıyorsunuz, nerelere harcıyorsunuz?
Her yıl bir çalışma yaparız. Çalışma masraflarını karşılayacak bir bütçemiz olur. Bu bütçe arama-kurtarma, yangın söndürme, ilk yardım araçlarının onarımı gibi çalışmaların masraflarını içerir. Ayrıca gönüllü çalışan arkadaşlarımıza ailelerini geçindirmeleri ve bizimle çalışmaya devam edebilmeleri için yapılan ödemeleri kapsar. Bütçe içerisinde itfaiye ve ambulans araçları satın alma planımız oluyor. Her yıl ekipman açığını kapatmak için peyderpey araçlar alıyoruz.
Ayrıca arama-kurtarma ve yangın söndürme ekipmanları satın alıyoruz. Bu bütçelerle Suriye içerisinde bazı atölyeler açtık. Bunlardan bazıları mesela Sivil Savunma'ya özel kıyafetler dikiyor. Tıbbı ve teknik ekipmanlar alıyoruz.
Bilgisayar gibi teknik ekipmanlara da para harcıyoruz. Uydu interneti gibi iletişim araçlarına harcıyoruz. Ekipleri birbirine bağlamak için telsizlere harcıyoruz.
"Hedefimiz Suriye halkının tümüne hizmet vermek"
Suriye halkı tarafından çok seviliyorsunuz. Sunduğunuz hizmetleri özetler misiniz? Afrin’deki yeniden başlayan çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Enkazda arama-kurtarma çalışmaları, yangınlara müdahale, ilk yardım ve sosyal bilinçlendirme programları, halkı savaş kalıntıları hakkında genel bilinçlendirme programları, saldırı anlarında neler yapılması konusunda bilgilendirme programları düzenliyoruz. Burada onlara saldırı öncesi, saldırı anı ve saldırı sonrası ne yapmaları gerektiğini anlatıyoruz. Okul çocuklarını, karşılaştıkları yabancı maddelere karşı nasıl davranacakları konusunda bilinçlendiriyoruz. Bunları kime bildireceklerini de öğretiyoruz. Çalıştığımız bölgelerde hayatın normale dönmesi için çalışıyoruz. Oralarda su ve elektrik şebekesindeki sorunları gideriyoruz. Yol çalışmalarımız oluyor. Afrin’deki Zeytin Dalı Harekatı sonrası insanlar evlerine dönmeye başladı. Bölgenin Sivil Savunma'ya ihtiyacı olduğunu gördük. Bölgeye 4 acil müdahale ekibi gönderdik. Orada AFAD ve Türk Kızılayı ekipleri ile koordinasyonumuz vardı. Kamptakilere de hizmet verdik. Su ve gıda yardımı yaptık.
Ayrıca Afrin’de Hatay Valiliği ile ilçede hayatın normale dönmesi için bir kampanya başlattık. Kampanya kapsamında ilçede kalıntıları ve yol temizleme çalışmaları yaptık. Bölgede istikrarın sağlanması ve evlerinden edilenlerin evlerine dönmesi için çaba gösteriyoruz.
Suriye’nin geleceği için planınız nedir?
Bizim her zaman planlarımız var. Sürekli olarak bu planları güncelliyoruz. 3 yıl önce Suriye halkının tümüne hizmet verecek ulusal bir kurum olma hedefimiz vardı. Halen bu bizim ana hedefimiz. Ancak şu an Suriye’deki siyasi durumun değiştiğini görüyoruz. Açıkçası Suriye’nin nereye doğru gittiğini kestirmek zor. Suriye’deki ana hedefimiz Suriye halkına hizmet verebilecek Suriyeli Sivil Savunma Kurumunu kurmak. Çünkü 2011’den önce buna benzer çok küçük bir kurum vardı. O kurum da savunma bakanlığına bağlıydı. Kurum orduya bağlıydı yani. Burada çalışanlar ise engellilerin istihdam edildiği kurum olarak biliniyordu ve Suriyeli sivillere hiçbir hizmet vermiyordu. Şu anki planımız Suriye’nin İdlib kentinde ve Suriye’nin kuzeyinde istikrarı hedefleyen çalışmalara destek olmak. Böylece dünyaya her şeye rağmen oraları tekrar ayağa kaldırma potansiyeli olan, kendi kendini yönetebilen ve Şam’daki katil Esed rejiminin alternatifi olabilecek bir toplumun olduğunu göstermek istiyoruz.
"Türkiye 4 milyon insanı koruyor"
Bir insan hakları savunucusu ve sivillerin hayatını önemseyen Beyaz Baretliler başkanı olarak İdlib için varılan mutabakatı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye ve Rusya arasındaki anlaşma bana göre Türk diplomasisi adına büyük bir zaferdir. Çünkü Türkiye bu ciddi çabalarıyla İdlib’deki sivillerin hayatını korumayı başardı. Gerçekten bu bir başarıdır. Kelimenin tam anlamıyla bir başarıdır.
Milyonlarca insani tehcirden, öldürülmekten veya saldırılardan kurtarmak büyük bir başarıdır. Türkiye’nin daha büyük rol oynamasını bekliyoruz. Türkiye’nin Rusya’ya baskı yaparak sadece Suriye’nin kuzeyindeki Suriyelilerin değil, bütün Suriye topraklarındaki Suriyelilerin kurtarılması için büyük bir rol oynayacağını düşünüyoruz.
Türkiye’ye 2011’de geldim. Türkiye’de sadece saygı, sevgi ve hoşgörüyü gördüm. Kardeş halkların çocukları olduğumuz gördüm.
Açık konuşmam gerekirse, eskiden Türkiye aleyhinde Suriye kamuoyunda yanlış bir algı vardı. Türkiye hakkında "Osmanlı’nın idam sehpası ve çok kan döken Cemal Paşa" algısı vardı. Ancak buraya geldiğimde durumlar tamamen farklıydı. Türkiye’ye geldikten sonra Türkiye tarihini çok okudum. Yüzbinlerce Suriyelinin ve Türk'ün burada halkların korunması için Çanakkale ve diğer savaşlarda canlarını feda ettiklerini öğrendim. Türkiye’nin Suriye’deki rolüne yeniden dönecek olursak, Türkiye’nin bütün Suriye’deki halkın korunması için daha fazla rol oynaması gerekiyor. Çünkü İdlib’de gerçekten bir insani krizin eşiğindeydik. Bu dönemi atlattık. Artık Suriye’de köylerinden tehcir edilenleri düşünmemiz lazım. Humus‘tan ve Guta’dan gelenleri korumamız lazım.
Türkiye’nin, kendi topraklarındaki ve Suriye topraklarındaki Suriyelileri koruyacağına inanıyor ve güveniyoruz. Türkiye sadece kendi topraklarında değil, Suriye’nin kuzeyinde de 4 milyon insanı koruyor.
Sivil bir kurum olarak Esed rejimi ve İran destekli yabancı terörist grupların İdlib’deki sivillere yönelik düzenleyeceği saldırılara karşı hazırlıklı mıydınız?
Sivil Savunma olarak biz savaş ortamında kurulmuş bir yapıyız. Dolayısıyla her zaman saldırılara karşı hazırlıklıyız. Ancak saldırılar esnasında sunduğumuz hizmetler saldırıların zararlarını hafifletmekten ibaret. Biz saldırıları önleyemeyiz. Dolayısıyla siz bu zararları azaltma planları yaparken, bunun için çabalarken biri gelip bu zararların oluşmasını engellediğinde mutluluğun zirvesinde oluyorsunuz. Zira hiç kimse saldırılar yüzünden ölmeyecek. Evler yıkılmayacak. Okullar yok olmayacak vesaire. Bu bize göre hakikaten büyük bir duruştur. Bu yüzden Türkiye’ye ve Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a İdlib’deki sivillerin korunması için gösterdiği çabadan dolayı çok teşekkür ediyoruz.
Suriye’deki halk size nasıl bakıyor?
Sivil Savunma ekipleri Suriye halkına bir umut alanı oluşturdu. 2015 yılında bir araştırma yaptık. Araştırmaya katılanlara “Bir ihtiyaç durumunda size kim yardım eder?” diye sorduk. İnsanların yüzde 80’i "Arkadaşlarımız ya da komşularımız" dedi. Yüzde yirmi ise Sivil Savunma dedi. 2017 yılında ise aynı soruyu başka bir grup halk kesimine sorduk. Bu defa insanların yüzde 85’i "Sivil Savunma" yanıtını verdi. Bu açıkçası bizim için büyük bir başarıdır. Bunu daha önce başka bir yerde de söyledim; bizim esas başarımız 115 bin sivilin hayatını kurtarmış olmamız değildir. Bizim asıl başarımız böyle bir savaş ortamında umudunu kaybetmek üzere olan bir halkın kalbine ve beynine yeniden umut tohumları serpebilmiş olmamızdır.
"Enkaz altındaki kişiye Müslüman mısın Hrıstiyan mısın sorulmaz"
İdlib’deki azınlıklara hizmet sunuyor musunuz?
Sivil Savunma olarak biz Suriye’de herkese hizmet veriyoruz. İnsanların, sivillerin etnik, siyasi ve dini aidiyetlerine bakmadan bütün sivillere yardım ediyoruz. Hiçbir sivil savunma çalışanı gelip de enkaz altındaki kişiye "sen Müslüman mısın veya Hristiyan mısın" diye sormaz. İmkansızdır bu. Akıldışıdır aynı zamanda. Bir örnek olarak söylemem gerekirse biz bütün bölgelerde restorasyon ve tamirat çalışmaları yapıyoruz. Yaklaşık bir buçuk ay önce Cisr eş Şuğur kırsalında bir kiliseyi restore ettik, temizledik, yeniden ayağa kaldırdık. Bölgedeki Hristiyanlar dini vecibelerini özgürce yapmaya başladı.
Suriye’de bazı muhalif gruplar Suriyeli olmayan yabancı savaşçıları kabul ediyor. Siz neden yabancı sivil savunma gönüllülerini Beyaz Baretliler’e kabul etmiyorsunuz?
Biz askeri grupların yabancıları hangi yollarla kabul ettiklerini bilmiyoruz. Bize gelince biz yabancılardan maddi yardım kabul ederiz fakat Suriye’ye gelmelerini ve burada çalışmalarını kabul etmeyiz. Ayrıca bu, uluslararası sivil savunma kanununa da aykırıdır. Yani mesela uluslararası bir ekibin uluslararası bir izinle gelip bize yardım etmesi ve eğitim vermesi sorun olmaz. Ancak bireyler olarak gelip Suriye’de sivil savunma çalışmalarına katılmak hem uluslararası sivil savunma kanununa hem de bizim iç tüzüğümüze aykırı bir durum.
"150 yıl önce aynı ülkedeydik"
Son mesajınız nedir?
Son olarak Suriye ve Türkiye’deki halkımıza mesaj vermek istiyorum. Türkiye’de çok sayıda Suriye vatandaşı var. Ayrıca Suriye’de hizmet veren çok sayıda Türk kardeşimiz var. Türkiye’de yaşayan Suriyeli kardeşlerimden Türkiye’deki kanunlara ve geleneklere uymalarını istiyorum. Bizim burada Suriye’nin en güzel yüzünü göstermemiz gerekiyor. Türkiyeli kardeşlerimden de aramıza fitne sokmayı hedefleyen sosyal medyadaki nefret kampanyaları ve söylemlerine kulak asmamalarını, bu hususta duyarlı olmalarını istirham ediyoruz. Duygusallık yerine aklı selimle hareket edersek bugünleri de aşarız. Hepimiz kardeşiz ve aynı aileyiz. Unutmayalım ki 150 yıl önce aynı ülkedeydik.