Beş benzemezi birleştiren 'tesadüf'!..

Hükümetin Türkiye'de siyaseti ve toplumu kutuplaştırdığını, ayrıştırdığını ileri sürenler; hükümetin attığı küçük büyük hiçbir adımı beğenmeyen ölümüne eleştiren ve hiçbir noktada uzlaşmayan kesimler nasıl oluyor da "muhalefet" adı altında her konuda aynı söylemle hükümete karşı aynı anda mevzilenebiliyor?

Üstelik bir araya gelen muhalefet parti ve sivil toplum örgütleri hem ideolojide ne inançta birbirlerinin tamamen zıt kutuplarda yer alırken!.. Bu "şaşılacak" tablonun arkasında ne var? Şükrü Kanber sahnedeki perdeyi indirip, arkadaki tabloyu gözler önüne seren bir yazı kalem aldı. İşte o ilginç tespitler:

Kimi zaman çok şaşırıyoruz değil mi, tüm muhalif kesimler tek bir ağızdan nasıl konuşuyor diye? Ya da sosyal medyada ortak bir fikir bu kadar farklı kesimin dilinde, kaleminde nasıl ortaya çıkıyor diye? Tesadüftür tesadüf. Güce bakar mısınız? Yerel rekabetlerin kıyasıya olduğu, üç kişinin bir araya geldiğinde dernek kurduğu ülkemizde bunca farklı yapıdaki sivil toplum kuruluşlarını tek bir çatı altında toplayan ve kavgasız gürültüsüz çalıştırmayı başaran güce bakın siz!

Kemal Kılıçdaroğlu “dostlarımızla iktidar olacağız” dediğinde genel kanaat “dost” diye kast ettikleri İP, SP, HDP, DEVA ve Gelecek Partisi olarak algılanmıştı…

Her siyasi parti iktidara geleceğini söyler, hele de ana muhalefet partisi…

İnanmasa da, aklına yatmasa da oy veren kitleyi diri tutma adına bunu söylemek durumundadır.

Ama hepimiz biliyoruz ki, tüm bu bileşenler bir araya gelse bile Kılıçdaroğlu’nu iktidara taşıyan “dostlar” olarak yetersiz kalıyorlar.

Güçlü bir itiraz duyamadığımıza göre aklımıza gelmiyor değil…

CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu zaten doğrudan Joe Bidon tarafından “unsur” olarak tanımlanıyor.

Kurgunun tek amacı var; Tayyip Erdoğan’ı sandıkta her ne olursa olsun yenmek!

Sandık dışı yöntemlerin en uç noktası 15 Temmuz destanıyla toprağa gömüldüğü için şimdi 28 Şubatvari postmodern yöntemleri devreye sokuyorlar.

Tayyip Erdoğan’ın neden hedef olduğu sorusuna ciltler dolusu yazarak cevap verebiliriz. Ama biz “nasıl” sorusunda kullanılan yöntemlere odaklanalım…

Joe Bidon ABD Başkan adayı olduğu için Amerika bu durumda hangi aparatları devreye sokuyor, ona bakalım…

“ABD’nin dış ülkelerdeki açık eylemleri, örtülü operasyonlarla desteklenmelidir; Truman…”

Peki, bu örtülü operasyon desteklemeleri nasıl oluyor?

Joe Bidon tartışma çıkaran konuşmasında aynen şöyle diyordu;

“Şu an ona (Erdoğan’a) çok farklı bir yaklaşım uygulamalıyız. Muhalif liderleri desteklediğimizi açıkça göstermemiz lazım. Bir yol haritamızın olduğunu açıkça göstermemiz lazım. Düşündüğümüz şeyle ilgili sesimizi yükseltmemiz lazım, bedel ödemeli.”

Nitekim o çok farklı yöntemi gördük, küresel aklın ABD’yi kullanarak uzun yıllar içimizde büyüttüğü FETÖ yoluyla 15 Temmuz’da seslerini yükselttiler ama bedeli de onlar ödedi…

50 yıllık bir plan ve onun aparatı FETÖ çöpe gitti…

Başaramadılar ama vazgeçtiler mi?

Asla…

Ulusal Demokrasi Fonu

1983 yılında CIA’nın direktifi ve koordinesiyle bu tür faaliyetleri yürütmek üzere bir fon oluşturuldu. Kısa adı NED olan “National Endowment for Democracy/Ulusal Demokrasi Fonu” Kongre’nin kararıyla kuruldu.

Bu fon herhangi bir devlete operasyon yapılacağında bu amaca yönelik örgütlenme, dolaylı yönetme, kamplara bölme ve çatışma zemini üretme, sivil toplum hareketleri, dernekler, vakıflar ve kitlesel katılımın olduğu platformlar üzerinden amaca ulaşmaya çalışır…

Tamamen sivil toplumu organize ve ayaklandırmaya yönelik oluşturulan NED, ABD’nin ilgili ülkeyle aldığı kararları CIA ve ilgili kurumlarla koordineli biçimde yürütür.

NED yönetim kurulu üyelerinden birinin ABD Ankara eski büyükelçisi Morton Abramowitz olduğunu aktarayım ki, Türkiye ile ilgisi anlaşılabilsin…

Demokrasiyi Yayma Aşkı (!)

Ve elbette tüm bu faaliyetlerin anahtar kelimesi bellidir; “Demokrasiyi yaymak…”

NED, kamu kaynaklarının finanse ettiği yapılanmasında alt kuruluşlarını da süratle kurdu.

Çoğu tanıdık gelecek kurumların başında hedef ülkelerdeki muhafazakâr/sağ siyasi düşünceleri yönlendirmek için “International Republican Institute/IRI” kurulurken, liberal/sol ideolojileri yönetebilmek için de “National Democracy İnstitute/NDI” organize edildi.

İş ve ticaret dünyası için “Center of International Private Enterprise/CIPE”, sendikal hareketler için ise “Free Trade Union Institute/FTUI” devreye sokuldu.

ABD Ulusal Güvenlik Konseyi NED finanse edip yönetirken, NED alt kuruluşları olan IRI, NDI, CIPE ve FTUI ile operasyonlara başladı.

Tabi tüm bu yapılara sonsuz destek veren Tink-tank eko sistemini de yanlarına koymak lazım.

Demokrasiyi yaymak ve özgürlüğü getirmek gibi cilalı kavramların arkasına saklanılarak yapılan faaliyetleri yukarıda anlattığımız silsile ile ABD’nin hedefe koyduğu ülke için hayata geçirilmektedirler.

Türkiye de her daim hedef ülkelerden birisi olarak bu zincirin içerideki halkaları vasıtasıyla sürekli bir yönlendirme, empoze ve karışıklık çıkarma bombardımanı ile karşı karşıya kalmaktadır.

Pek çoğunun kamuoyunca tanıdığı akademisyen, gazeteci, işadamı, araştırmacı vb. kişiliklere kurdurulan sivil toplum örgütleri, platformları, vakıflar ve dernekler yukarıdaki organizasyon tarafından fonlanmakta ve istenildiği gibi kullanılmaktadır.

Kullanışlı Unsurlar

Herhangi bir sivil organizasyonun geçmişi incelendiğinde yukarıdaki silsilenin izine rastlarsanız biliniz ki onlar Joe Bidon’ın bahsettiği “kullanışlı unsurlardandır”.

Türkiye’de tüm bu sivil organizasyonları tek elden yürütme amaçlı kurulmuş olan Denge ve Denetleme Ağı bu zincirin en büyük halkasıdır. Resmi web sitesine baktığınızda hiç kimsenin hayır diyemeyeceği mesajların cirit attığını göreceksiniz.

Vizyonlarını en basit cümleyle şöyle özetliyorlar;

“Talep ettiğimiz demokraside, vatandaşlar nihai karar vericidir. Güçlünün değil, hukukun üstünlüğüne dayalı bir sistem vardır. Yasama, yürütme ve yargının yetkileri hiçbir biçimde tek erkte toplanmamıştır. Bağımsız medya, etkin sivil toplum ve güçlü yerel yönetimler, denge ve denetlemenin olmazsa olmazıdır.”

Cümleler ne kadar tanıdık değil mi?

‘Güçlü Türkiye ve Güçlü Yönetim İstemiyoruz’

Ben bu cümleleri şöyle tercüme ediyorum; “Güçlü devlet istemiyoruz, güçlü yönetim istemiyoruz, parçalı ve kolay tesir edilebilir/yönlendirilebilir/yönetilebilir siyaset ve devlet modelini hedefliyoruz; kontrolümüz altında iliştirilmiş medya, yönetilebilir sivil toplum ve batılı değerlere sadakatimiz olmaz ise olmazımız.”

Sadece güçlendirilmiş yerel yönetimler maddesinin bile başta Ekrem İmamoğlu olmak üzere pek çok muhalif siyasi figürün ağzından “yerel hükümet” şekline dönüşerek döküldüğünü hatırlatmak isterim…

300 üyesi var bu büyük organizasyonun ama bir lideri, deklare edilmiş yönetici kadrosu yok.

Ve en çok vaat ettikleri şey de bilgi üretmek…

Kimin için ve niçin mi?

Elbette Tayyip Erdoğan iktidarını yıkmakta işe yarayacak muhalif tüm yapılar için…

Kimi zaman çok şaşırıyoruz değil mi, tüm muhalif kesimler tek bir ağızdan nasıl konuşuyor diye?

Ya da sosyal medyada ortak bir fikir bu kadar farklı kesimin dilinde, kaleminde nasıl ortaya çıkıyor diye?

Tesadüftür tesadüf.

Güce bakar mısınız?

Yerel rekabetlerin kıyasıya olduğu, üç kişinin bir araya geldiğinde dernek kurduğu ülkemizde bunca farklı yapıdaki sivil toplum kuruluşlarını tek bir çatı altında toplayan ve kavgasız gürültüsüz çalıştırmayı başaran güce bakın siz!

Alevisinden Sünnisine, akademisyeninden sendikacısına, derneğinden vakfına ne çok ve ne renkli bir yapı ama!

Bu zincir ucu sadece ABD’ye çıkanı…

Bunun Almanya’sı var…

İngiltere’si var…

Fransa’sı var…

Rusya’sı var…

Körfezi var…

Var oğlu var…

Düşünün kaç cephe ile çarpışıyoruz…

İçeride ve dışarıda…

Tayyip Erdoğan ne büyük bir lider, Türkiye ne güçlü bir ülke vesselam…