İsmail Özcan: Eğitimci
12 Ocak 2014 Pazar günü, son peygamber Hz. Muhammed (sav)'in doğumunun 1444. yılı idi. Bu doğum; yeryüzüne dağılmış bir buçuk milyar Müslüman'ın; kainatın, yüzüsuyu hürmetine yaratıldığına inandığı bir peygamberin doğumudur. Tasvvuf erbabının, nuru ve manası her şeyden ve her varlıktan önce yaratılan; ete kemiğe bürünmüş cismani varlığı ise son peygamber olarak insanlığı şereflendiren varlık diye ifade ettiği yüce insan ve peygamberin doğumudur. Şair ve mütefekkir Necip Fazıl'ın, "Büyüklüğünü anlatmak için Allah deme de, ne dersen de!" ve "O ki, o yüzden varız!" diye ifade ettiği bir peygamberin bütün insanlık için müjde ve şefaat olan doğumudur. Bu doğum, gökkubbe altında bir benzerine bir daha şahit olunamayacak ilk ve son doğumdur.
Yeryüzünde onun dışında hiçbir insan ve peygamber onun kadar kainatın Yaratıcısının müjde ve iltifatlarına mazhar olmamıştır. Yine hiçbir insan ve peygamber Yüce Yaratıcının katında onun kadar izzet ve itibar sahibi kılınmamıştır. Bu yüzden yalnız o, bütün alemlere rahmettir; bütün insanların ve cinlerin peygamberidir. Yalnız o, hem dünyanın hem ahiretin efendisidir; bütün peygamberlerin sonuncusudur. O, Yüce Allah (cc) tarafından Mirac'la ödüllendirilen, en üstün payelere, şereflere, mazhariyetlere layık görülen tek insan ve tek peygamberdir. Adı anıldığı zaman onun için esenlik dilemek (sallallahü aleyhi vesellem demek, Ahzab 56)); buyurduğuna uymak, yasakladığı şeyden uzak durmak (Haşr 7); bütün insanlık için gerçek bir örnek ve model olmak (Ahzab 21) gibi birçok Kur'an buyruğu onun Allah katındaki mertebesinin belgeleridir.
Beş vakit namazda okuduğumuz, "Her türlü iyilik ve ibadet yalnız Allah içindir. Ey peygamber, Allah'ın selamı, rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun. Selam bize ve Allah'ın iyi kullarınau2026" anlamındaki et-Tehiyyatü duası, Mirac'da Allah ile peygamber arasında teati edilen sözlerin bir ifadesidir.
Merhum Kemal Edip Kürkçüoğlu, peygamberimiz (sav) için yazılmış en güzel naat- lardan biri olan "Ebediyen Sevecek Can Onu Canan Olarak" adlı naat'ının bir beytinde Hz. Peygamberi yücelten ayetlere şu göndermeyi yapmıştır:
Yeter ayetleri Kur'an'ın eğer lazımsa
Rif'at-ı zatının ilamına burhan olarak
(Onun şahsiyetinin yüceliğine belge lazımsa Kur'an ayetleri bunun için yeterlidir.)
Hz. Muhammed (sav), bütün zorluklarına rağmen peygamberlik görevini kusursuz ifa eden; sonuçta ortaya çıkan muhteşem başarıyı yaşarken gören en büyük peygamberdir. Davasına bağlılığı, sabır ve sebatı, bağışlayıcılğı ve engin merhameti, tevazuu vb gibi insanların bir türlü kemaline eremediği değerleri kusursuz temsil etmiş ve benzerine rastlanmayacak gerçek bir model oluşturmuş tek insan ve peygamberdir. Oturması kalkması, yemesi içmesi, yürümesi, gülmesi gibi günlük hayatındaki her davranışı ümmetine ve tüm insanlığa kemal örneği olarak gösterilen yegane insandır.
Yaşadığımız şu dünyada ondan başka hiç kimseye ona gösterilen hürmet ve bağlılık gösterilmemiştir. Asr-ı saadette birçok sahabi, ona bağlılığın ve onun için fedakarlığın her türlü takdir ve hayranlığı hak eden örneklerini vermişlerdir.
Hz. Ebu Bekir, İslamla çok geç şereflenen babası peygamberimizin huzurunda aşkla kelime-i şahadet getirirken sevincinden değil üzüntüsünden ağlıyordu. Orada bulunanlar hayret edip sordular: "Ey Ebu Bekir, bu nasıl şey, sevineceğin bir günde gözyaşı döküyorsun?" Cevap eşine az rastlanır bir fedakarlığın ifadesidir: "Ben isterdim ki şu anda şahadet getiren benim babam değil, peygamberimzin amcası Ebu Talip olsunu2026 Onun, amcasının Müslüman olmasını ne kadar büyük bir iştiyakla arzu ettğini bilmiyor musunuz? İşte şu anda bu olmadığı, peygamber bu sevinci yaşayamadığı için ağlıyorum..."
Uhud savaşında müşrikler, esir aldıkları Zeyd bin Desene'yi öldürmeye karar verdiler. Ölüm cezasını uygulayacak olan Ebu Süfyan, Zeyd bin Desene'ye sordu: "Şu anda senin yerinde Muhammed'in olmasını, sen de sağ salim çoluk çocuğunun arasına dönmeyi ne kadar isterdin değil mi?
Hz. Zeyd, bir insanın bir insana bağlılığının tarihte çok az rastlanacak bir örneği olan şu cevabı verdi: "Muhammed (sav)'in burada değil benim yerime idam edilmesine, benim kurtulmam için ayağına bir diken batmasına bile vallahi razı olmam!"
Bu cevap üzerine Ebu Süfyan, "Vallahi ben dünyada arkadaşları tarafından Muhammed kadar sevilen birini görmedim..."demekten kendini alamadı.
Yine yaşadığımız şu dünyada hiç kimseye ona duyulan takdir ve hayranlık duyulmamıştır. Asr-ı saadetten bu yana bütün İslam aleminde onu övmek, yüceltmek için birbirinden güzel mevlitler, naat'lar yazılmıştır. 13.yüzyılda yaşamış Mısırlı şair el- Busiru00ee'nin "Kaside-i Bürde"si, Hz. Muhammed (sav)'i en iyi metheden ve en çok tanınan, birçok dile çevrilen eserlerden biridir. Bu ünlü eserin bir beyti mealen şöyledir: "Onun mübarek kemiklerine temas eden toprağa denk hiçbir güzel koku bulunmaz. Ne saadet onu koklayana ve öpene!"
Bu bir tek beyit bile eserin bütünü hakkında fikir vermeye yetecek güçtedir.
Müslüman Türkler de Hz. Muhammed'e bağlılığın, onu övmenin ve yüceltmenin çok değerli örneklerini vermiştir. Bizim şairlerimiz de, Süleyman Çelebi'nin Mevlid'inden Fuzuli'nin Su Kasidesi'ne; Şeyh Galib'in Naat-ı Şerif-i Nebevi'sinden Arif Nihat Asya'ların, Sezai Karakoç'ların naatlarına kadar birbirinden güzel çok sayıda naat yazmışlardır.
Şeyh Galib'in yedi kıtadan oluşan, her kıta sonunda
Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammedsin efendim
Hak'dan bize sultan-ı müeyyedsin efendim
beytinin tekrarlandığı naatı, Türk edebiyatındaki en güzel naatlardan biridir.
O, Allah'ın sevgilisi, eşref-i mahlu00fbkat olan insanların da en üstünü ve şereflisi olarak bundan sonra da nice naatlara konu olacaktır.
Peygamberimiz (sav) için hangi yazı yazılırsa yazılsın en sonunda şu beyit mutlaka zikredilmelidir:
Ma medahtü bi-makaletu00ee Muhammeda
Velakin medahtü makaletu00ee bi-Muhammeda
(Ben makalemle, yazımla Muhammed'i övmedim; fakat Muhammed'i söz konusu ederek yazımı övdüm).