Beled suresi Kuranı Kerim'de 90. sıradadır. Beled suresi Mekke döneminde nazil olan surelerdendir. Beled suresi 20 ayeti kerimedir. Beled suresinde Allah'ın insanlar ihsan ettiği nimetler anlatılmaktadır. İşte Beled suresi hakkında bilgiler ile Beled suresinin okunuşu ve anlamı...
Kur’ân-ı kerîmin doksanıncı sûresi. Beled sûresi Mekke-i mükerremede nâzil oldu (indi). Yirmi âyettir. Şehir mânâsına olan beled’e yemin ile başladığı için bu ismi almıştır. Bahsedilen şehir, Mekke-i mükerremedir. Sûrede, insanın yaratılışından, tabîatından, kendi kuvveti ile gururlanm asından bahsedilmekte, Allahü teâlânın insanlara ihsân ettiği nîmetlerden, sıkıntı ve darlıkta olanlara yardım etmenin üstünlüğünden, seâdet ehli ile böyle olmayanlardan bahsedilmektedir. (İbn-i Abbâs, Taberî)
Kısaca Konusu: Sûrede bazı önemli varlıklara yemin edilerek insanın yaratılıp hayat mücadelesi içine sokulduğu, gücüne ve servetine güvenerek Allah’a karşı gelenlerin aldandığı, insana maddî ve mânevî birtakım nimetlerin verildiği, hayır ve şer yollarının gösterildiği anlatılmaktadır. Ayrıca yardımlaşma, iman ve sabır konuları ele alınarak bu konularda müminlerle inkârcılar arasında kısa bir karşılaştırma yapılmıştır.
BELED SURESİNİN TÜRKÇE VE ARAPÇA OKUNUŞU İLE MEALİ
Beled 1 (Mealleri Karşılaştır): Lâ uksimu bi hâzel beled(beledi). بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ لَآ أُقْسِمُ بِهَٰذَا ٱلْبَلَدِ (1-4) Sen bu beldedeyken bu beldeye (Mekke’ye), babaya ve ondan meydana gelen çocuğa yemin ederim ki, biz insanı bir sıkıntı ve zorluk içinde (olacak ve bunlara göğüs gerecek şekilde) yarattık.
Beled 2 (Mealleri Karşılaştır): Ve ente hıllun bi hâzel beled(beledi). وَأَنتَ حِلٌّۢ بِهَٰذَا ٱلْبَلَدِ (1-4) Sen bu beldedeyken bu beldeye (Mekke’ye), babaya ve ondan meydana gelen çocuğa yemin ederim ki, biz insanı bir sıkıntı ve zorluk içinde (olacak ve bunlara göğüs gerecek şekilde) yarattık.
Beled 3 (Mealleri Karşılaştır): Ve vâlidin ve mâ veled(velede). وَوَالِدٍ وَمَا وَلَدَ (1-4) Sen bu beldedeyken bu beldeye (Mekke’ye), babaya ve ondan meydana gelen çocuğa yemin ederim ki, biz insanı bir sıkıntı ve zorluk içinde (olacak ve bunlara göğüs gerecek şekilde) yarattık.
Beled 4 (Mealleri Karşılaştır): Lekad halaknel insâne fî kebed(kebedin). لَقَدْ خَلَقْنَا ٱلْإِنسَٰنَ فِى كَبَدٍ (1-4) Sen bu beldedeyken bu beldeye (Mekke’ye), babaya ve ondan meydana gelen çocuğa yemin ederim ki, biz insanı bir sıkıntı ve zorluk içinde (olacak ve bunlara göğüs gerecek şekilde) yarattık.
Beled 5 (Mealleri Karşılaştır): E yahsebu en len yakdira aleyhi ehad(ehadun). أَيَحْسَبُ أَن لَّن يَقْدِرَ عَلَيْهِ أَحَدٌ İnsanoğlu, kendisine kimsenin güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?
Beled 6 (Mealleri Karşılaştır): Yekûlu ehlektu mâlen lubedâ(lubeden). يَقُولُ أَهْلَكْتُ مَالًا لُّبَدًا “Yığınla mal harcadım” diyor.
Beled 7 (Mealleri Karşılaştır): E yahsebu en lem yerahû ehad(ehadun). أَيَحْسَبُ أَن لَّمْ يَرَهُۥٓ أَحَدٌ Kendisini kimsenin görmediğini mi sanıyor?
Beled 8 (Mealleri Karşılaştır): E lem nec’al lehu ayneyn(ayneyni). أَلَمْ نَجْعَل لَّهُۥ عَيْنَيْنِ (8-10) Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi?
Beled 9 (Mealleri Karşılaştır): Ve lisânen ve şefeteyn(şefeteyni). وَلِسَانًا وَشَفَتَيْنِ (8-10) Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi?
Beled 10 (Mealleri Karşılaştır): Ve hedeynâhun necdeyn(necdeyni). وَهَدَيْنَٰهُ ٱلنَّجْدَيْنِ (8-10) Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi?
Beled 11 (Mealleri Karşılaştır): Fe laktehamel akabete. فَلَا ٱقْتَحَمَ ٱلْعَقَبَةَ Fakat o, sarp yokuşa atılmadı.
Beled 12 (Mealleri Karşılaştır): Ve mâ edrâke mel akabeh(akabetu). وَمَآ أَدْرَىٰكَ مَا ٱلْعَقَبَةُ Sarp yokuşun ne olduğunu sen ne bileceksin?
Beled 13 (Mealleri Karşılaştır): Fekku rekabetin. فَكُّ رَقَبَةٍ O tutsak bir boynu çözmek (köle azat etmek)tir.
Beled 14 (Mealleri Karşılaştır): Ev ıt’âmun fî yevmin zî mesgabeh(mesgabetin). أَوْ إِطْعَٰمٌ فِى يَوْمٍ ذِى مَسْغَبَةٍ (14-16) Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi, yahut yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır.
Beled 15 (Mealleri Karşılaştır): Yetîmen zâ makrabeh(makrabetin). يَتِيمًا ذَا مَقْرَبَةٍ (14-16) Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi, yahut yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır.
Beled 16 (Mealleri Karşılaştır): Ev miskînen zâ metrabeh(metrabetin). أَوْ مِسْكِينًا ذَا مَتْرَبَةٍ (14-16) Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi, yahut yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır.
Beled 17 (Mealleri Karşılaştır): Summe kâne minellezîne âmenû ve tevâsav bis sabri ve tevâsav bil merhame(merhameti). ثُمَّ كَانَ مِنَ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَتَوَاصَوْا۟ بِٱلصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا۟ بِٱلْمَرْحَمَةِ (17-18) Sonra da iman edenlerden olup birbirine sabrı tavsiye edenlerden, birbirine merhameti tavsiye edenlerden olanlar var ya, işte onlar Ahiret mutluluğuna erenlerdir.
Beled 18 (Mealleri Karşılaştır): Ulâike ashâbul meymeneh(meymeneti). أُو۟لَٰٓئِكَ أَصْحَٰبُ ٱلْمَيْمَنَةِ (17-18) Sonra da iman edenlerden olup birbirine sabrı tavsiye edenlerden, birbirine merhameti tavsiye edenlerden olanlar var ya, işte onlar Ahiret mutluluğuna erenlerdir.
Beled 19 (Mealleri Karşılaştır): Vellezîne keferû bi âyâtinâ hum ashâbul meş’emeh(meş’emeti). وَٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ بِـَٔايَٰتِنَا هُمْ أَصْحَٰبُ ٱلْمَشْـَٔمَةِ Âyetlerimizi inkâr edenler ise; kötülüğe batmış kimselerdir.
Beled 20 (Mealleri Karşılaştır): Aleyhim nârun mu’sadeh(mu’sadetun). عَلَيْهِمْ نَارٌ مُّؤْصَدَةٌۢ Üzerlerinde etrafı sımsıkı kapatılmış bir ateş vardır.