Üstün, AA muhabirine yaptığı açıklamada, van Quickenborne'un Müslüman toplumu temsil etmek üzere kendi belirlediği 4 kişiye bir dernek kurdurduğunu söyledi.
"Bu din ve devlet ayrımı ilkesine tamamen aykırı, despotça hareketi şiddetle kınıyoruz." diyen Üstün, "Bu adımı, Belçika'daki bir milyona yakın Müslüman'ın, temsilcilerini kendi otonom yapıları içerisinde seçme özgürlüğünün gasbedilmesi olarak görüyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
Üstün, kendisinin başkanlık ettiği, Müslüman toplumu temsil eden kurulun yapısının demokratik olduğunu, Belçika'da mevcut 300 caminin delegeleri tarafından seçilen 62 kişilik genel kurulun belirlediği 17 kişiden oluştuğunu aktardı.
Mehmet Üstün, Bakan'ın bu hamlesinin diğer dinlerin temsilcilerini de endişeye sevk ettiğini ifade etti.
SüreçBelçika İslam Temsil Kurulu, 1996'dan bu yana camilerin tanınması için başvuruda bulunma, İslami din eğitimini organize etme, imam atama, yetiştirme ve halka açık mezarlıklarda Müslümanlar için yer tesis etme gibi sorumluluklarıyla Belçika devleti ile Müslüman cemaati arasında resmi bir temas noktası görevini üstleniyor.
Kurulun yapısı ve faaliyetleri, Adalet Bakanı tarafından göreve geldiği 2020 yılından itibaren mercek altına alındı.
Kurula amatör olduğu, yeterince şeffaf olmadığı, başka ülkelerin tesirinde olduğu yönünde suçlamalar yönelten Bakan, Kurulun daha kapsayıcı, çoğulcu, temsil yeteneğine sahip ve şeffaf olması taleplerinde bulundu. Kurul akabinde yapısal değişikliklere gitse de van Quickenborne bunları yeterli bulmadı.
İstifaya zorlanan başkan yardımcısı tarafından açılan dava üzerine, Kurulun içişlerine karışması nedeniyle haksız bulunan van Quickenborne, bunun üzerine resmi tanınırlığı tesis eden kararnameyi Eylül 2022'de kaldırmıştı. Bakan, Ekim 2022'de de Kurulu bir yıllığına tanıdığını ifade eden bir kararname çıkarmıştı. Belçika İslam Temsil Kurulu bunun üzerine halen devam eden hukuki süreci başlatmıştı.
Üstün, ocak ayında AA muhabirine yaptığı açıklamada, Bakan van Quickenborne'un ödeneklerini de kesmesi üzerine ekonomik sıkıntıya düştüklerini, dinler arası diyalog platformundan dışlandıklarını, bu tutumun altında yatan gerekçelerin ülkedeki Müslümanların hayatına da yansıdığını ve çok sayıda ayrımcı muameleye maruz kaldıklarını söylemişti.