İşte Erdoğan'ın konuşmasından satırbaşları; * Göreve geldiğimizde merkez bankamızın dövizrezervi 27,5 milyar dolardı şuan da ise 133 milyardolar. Demokratikleşme adına attığımız adımlar da Türkiye'yi farklı konumlara getirdi. DEFALARCA UYARDIK * Terörün dini ve milleti yoktur devamlı katliamlarla beslenir. Uluslararası boyutlara sahiptir. Terör katliamlarla beslenen anlayışın ta kendisidir. Terör örgütü bir çok başka ülkeden de destek buldu. Defalarca uyarmamıza rağmen defalarca belgelerle ispatlamamıza rağmen maalesef bunu engelleyemedik. * Tokyo'da terörle ilgili 'Benim teröristim iyidir, senin teröristin kötüdür' anlayışını asla kabul edemeyiz. Terör bir insalık suçudur. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Türkiye ve Japonya halklarının birbiriyle teması ve irtibatı, 90 yıllık bir geçmişten ibaret değil. Öncelikle burada çok az bilinen ama bu alanda çalışan akademisyenlerin kabul ettiği bilimsel gerçeği hatırlatmak isterim; Türk ve Japon halklarının, dillerinin aynı aileden, aynı dil kökünden gelmesi hasebiyle birbiriyle akraba iki halktır" dedi. Erdoğan, 10 yıl aradan sonra Japonya'da bulunmaktan dolayı büyük memnuniyet duyduğunu dile getirerek, kendilerine gösterilen sıcak ilgiden dolayı Japon mevkidaşı Şinzo Abe'ye teşekkür etti. Japonya'ya oldukça geniş katılımlı heyetle geldiğini belirten Erdoğan, heyette, bakan ve milletvekillerinin yanı sıra çok sayıda işadamının da yer aldığını, bu heyetle iki gün boyunca önemli görüşmeler gerçekleştireceklerini söyledi. "Türk ve Japon halkları birbiriyle akraba iki halktır" Başbakan Erdoğan, 2014 yılında Türkiye-Japonya arasındaki diplomatik ilişkinin başlamasının 90. yıl dönümünü idrak ettiklerini belirterek, şunları ifade etti: "Elbette, iki ülke halkının birbiriyle teması ve irtibatı, 90 yıllık bir geçmişten ibaret değil. Öncelikle burada çok az bilinen ama bu alanda çalışan akademisyenlerin kabul ettiği bilimsel gerçeği hatırlatmak isterim; Türk ve Japon halklarının dillerinin aynı aileden, aynı dil kökünden gelmesi hasebiyle birbiriyle akraba iki halktır. Aslında iki ülke halklarının birbirine sıcak ilgisinin altında, tarihin çok eski dönemlerinin, bu akrabalığın bulunduğuna inanıyorum." Türkiye ile Japonya'nın yakın tarihte oldukça önemli kesişmeleri de olduğunun altını çizen Erdoğan, 124 yıl önce bir Türk fırkateyni olan Ertuğrul'un Japonya açıklarında batmasının, Japonların bu gemileri kurtarmak için gösterdikleri çabanın, kadim dostluğa güç kazandırdığına işaret etti. Erdoğan, şöyle devam etti: "Türkiye ile Japonya'nın şiddetli depremlere maruz kalan ülkeler olması yine bizi birbirimize yakınlaştıran ve dayanışmamızı artıran bir etken olmuştur. Türkiye'de, Van şehrimizde yaşanan deprem sonrasında Japonya'nın desteklerine minnettar olduğumuzu tekrar hatırlatmak isterim. Ayrıca Van'daki depremde hayatını kaybeden Japon dostumuz Miyazaki'yi de ana vatanında tekrar minnetle yad ediyorum." "153 yıllık rüyayı Japon dostlarımızın desteğiyle gerçeğe dönüştürdük" Geçen yılın, Türkiye-Japonya ilişkileri açısından önemli bir yıl olduğunu vurgulayan Erdoğan, Japonya Başbakan Abe'yi iki kez Türkiye'de ağırladıklarını kaydetti. Erdoğan, şunları söyledi: "Mayıs ayındaki ilk ziyaretinde Sayın Abe ile ilişkilerimizin stratejik ortaklık düzeyinde özellikle içreği zengin bir çalışmayla bu adımları attık. Bölgesel ve küresel konuları etraflıca değerlendirdik. En önemlisi de Türkiye'de kurulacak nükleer santrali, Japonya'nın inşa etmesi için tarihi nitelikte anlaşmaları imzaladık. Yine ekim ayında 29 Ekim tarihinde değerli dostum Abe'yi bir kez daha ülkemizde ağırladık. 29 Ekim, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 90. yıl dönümüydü. Bu önemli bir yıl dönümünde, İstanbul'da yapımını tamamladığımız 'asrın projesi' olarak nitelendirdiğimiz Marmaray'ın açılışını sayın Abe ile birlikte yaptık. Burada Japonya-Türkiye işbirliği söz konusu. Bundan 153 yıl önce başta Sultan Abdülhamit olmak üzere Osmanlı sultanları, İstanbul Boğazı'nın altında bir tüp geçit inşa etmeyi hayal etmiş ve bunun çizimlerini dahi yaptırmışlardır. 153 yıllık bu büyük rüyayı Japon dostlarımızın desteğiyle gerçeğe dönüştürdük. 2 ayı geçkin bir süredir Marmaray adını verdiğimiz bu raylı tüp geçit başarıyla hizmet veriyor ve milyonlarca İstanbullu bu büyük hizmetten istifade ediyor. Bu vesileyle bir kez daha Sayın Başbakan Abe'ye ve Marmaray'ın inşasında katkıda bulunan değerli Japon dostlarımıza teşekkür ediyorum." Türkiye'deki ulaşım altyapısının geliştirilmesi kapsamında en az Marmaray kadar önem taşıyan ve dünyanın 4. uzun asma köprüsü olacak İzmir Köprü Geçiş Projesi'ni de yine Japon firmalarıyla hayata ihya ettiklerini anlatan Erdoğan, Japon firmalarıyla ayrıca ortaklaşa yürütülen Türksat Uydu Projesi'ne dikkati çekti. Bu projeye büyük önem verdiklerini ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti: "Proje kapsamında inşa edilmekte olan iki uydumuzdan ilkinin üretimi tamamlandı. Fırlatma mahaline sevk edilmeden hemen önce yarın sabah uydumuzu bizzat görme fırsatı bulacağım. Benzeri büyük küresel projelerde Japonya ile birlikte çalışmaya devam ediyoruz. Umuyorum ki daha büyük projeleri de hep birlikte gerçekleştireceğiz. Türkiye-Japonya ekonomik ortaklık anlaşması süreci kuşkusuz bu süreçteki en temel bileşenlerden biri olacaktır." Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, artık dünyada devlet terörünün hakim olduğunun çok açık, net görüldüğünü belirterek, "Suriye'de devlet terörü esmektedir. İşte 3 yıla yakın bir zamandır, adeta bir soykırım olarak devam eden, 130 bin insanın konvansiyonel silahlarla öldürüldüğü Suriye'ye artık dünyanın bu kadar duyarsız kalmasını anlamak mümkün değildir" dedi. Erdoğan, 10 yıl önce 2004 yılında Japonya'yı ziyaret ettiğinde, hükümetinin sadece 1 yılını doldurduğunu anımsatarak, 2001 yılındaki ağır ekonomik krizin yaralarını hızla sardıklarını, Türkiye ekonomisini düze çıkarmak, ekonomide istikrarlı büyümeyi tesis etmek için yoğun bir gayret sarf ettiklerini söyledi. Erdoğan, 11 yıllık iktidarları döneminde ekonomide çok büyük, dünyanın da izlediği büyük başarılar elde ettiklerini belirterek, "Türkiye ekonomisi her yıl ortalama yüzde 5 oranında büyüme kaydetti. Milli geliri 230 milyar dolardan, 2012 yılı sonu itibarıyla 786 milyar dolara, şu an itibarıyla da 800 milyar doları aştı. 2013 yılının ilk üç çeyreğinde de Türkiye yüksek oranda büyümeye devam etti" ifadesini kullandı. Küresel finans krizine rağmen Türkiye ekonomisinin ilk 9 aylık büyüme oranının yüzde 4 olduğuna, milli gelirin de 800 milyar doların üzerine çıktığına dikkati çeken Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti: "Ekonomi büyürken aynı anda enflasyonu aşağılara çekmek gibi önemli bir başarıyı da elde ettik. İstikrarsız dönemlerde çift hanelerde olan, bizim devraldığımız da yüzde 30 seviyesinde olan enflasyonu yüzde 7 oranına indirdik. Enflasyonun kontrol altına alınması sayesinde Türk lirasından 6 sıfırı attık. Son derece başarılı bir operasyon yaparak, hiçbir soruna yol açmadan paradan sıfır atma işlemini gerçekleştirdik ve halkımız yeni duruma çok hızlı şeklide uyum sağladı. Faizlerde aynı şekilde önemli oranlarda düşüş gerçekleşti. Devletin borçlanma faizini yüzde 63 iken, yüzde 6 seviyelerine kadar çektik. Kamu net borç stokunun milli gelire oranı yüzde 74 iken, bu oranı şu anda yüzde 35'e kadar çekmiş bulunuyoruz. İhracatımız bu dönemde ciddi artış kaydetti, 36 milyar dolardan devraldığımız ihracatımız şu anda 151 milyar doları aşmış durumda. Bu süreçte Türkiye'nin 130 dolar uluslararası yatırım çektiğini de özellikle vurgulamak isterim. Bizden önceki dönemde bazı istisnalar dışında 1 milyar doları geçmeyen yıllık uluslararası yatırım, bizim dönemizde yıllık ortalama 10 milyar doların üzerine çıktık. Buraya nasıl ulaştık dersek, burada iki önemli kavramdan bahsetmek isterim. Bunun birisi istikrar, diğeri güvendir. Eğer bu istikrar, bu güven olmamış olsaydı buralara ulaşmamız da mümkün değildi. Uluslararası yatırımlar konusunda veren el olma konumuna ulaştık. Bizden önce yıllık 45 milyon doları aşamayan Türkiye, şu anda 2012 sonu itibariyle 2,5 milyar dolara ulaşmıştır. 2013'te bunun da üzerine çıktık. 11 yıl önce göreve geldiğimizde Türkiye'nin IMF'ye olan borcu 23,5 milyar dolardı, bu borcu 2013'ün 14 Mayıs'ında kapattık. Küresel finans krizine rağmen IMF ile yeni bir stand-by anlaşması yapmadık. IMF'ye 5 milyar dolarlık kredi açtık, ihtiyaç olduğunda IMF ülkemizden borç alabilecek." Ekonomik hedefler Başbakan Erdoğan, ekonomideki kazanımları kalıcı hale getirmek için çok önemli reformlar gerçekleştirdiklerini, bankacılık ve finans alanında önemli adımlar attıklarını, mali disiplin ve para politikaları konusunda son derece hassas olduklarını anlatarak, bugün Türkiye'nin dünyanın en hızlı ve istikrar içinde büyüyen ülkelerinden biri durumunda bulunduğunu vurguladı. Erdoğan, 2023 yılının Cumhuriyet'in kuruluşunun 100. yıl dönümü olduğunu anımsatarak, 2023'te milli geliri 2 trilyon dolara, ihracatı 500 milyar dolara ve dış ticaret hacmini 1 trilyon dolara çıkarmayı hedeflediklerini ifade ederek, "Kişi başına milli gelirin 25 bin dolara yükseleceğini tahmin ettiğimiz Türkiye, sadece 9 yıl sonra inşallah dünyanın en büyük 10 ülkesinden biri konumuna yükselecektir. Biz bu büyük hedefi ulaşılabilir görüyor, şimdiden tasarımlarımızı yapıyoruz" diye konuştu. Japon yatırımcıların da Türkiye'nin büyük vizyonunda yer almalarını önemsediklerini, doğrudan yatırımlarda Japon firmalarının, Türkiye'nin sunduğu fırsatlardan istifade etmelerini beklediklerini kaydeden Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin Ortadoğu, Balkanlar ve Afrika'ya yakınlığı sebebiyle son derece cazip bir yatırım konumunda bulunduğunu, teşviklerle sağlanacak yatırım kolaylığıyla Türkiye'de yatırım yapacak Japon firmalarını her aşamada desteklemeye hazır olduklarını belirtti. Ekonomi Bakanlığı ve Türkiye Yatırım Destek Ajansı'nın Türkiye'de yatırım yapmak isteyen her firma için her aşamada yardımcı olmaya hazır olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti: "Türkiye ekonomisi 11 yıllık süreç içinde çok önemli imtihanlardan geçti. Tüm bu imtihanlardan başarıyla çıktı. Disiplin sayesinde, aldığımız ciddi tedbirler sayesinde, gerçekleştirdiğimiz yapısal reformlar sayesinde ekonomiyi çok sağlam temellere oturttuk ve onlarla buluşturduk. Ulusal ve küresel dalgalanmalara karşı dayanıklı, dirençli bir ekonomik yapımız var. Göreve geldiğimizde Merkez Bankamızın döviz rezervi 27,5 milyar dolardı, şu anda Merkez Bankamızın döviz rezervi son gelişmelerdeki 136 milyar dolara kadar çıkmıştı, şu anda 133 milyar dolar. Ülke içinde ve dışında istikrar, huzur, güven ortamını muhafaza ederek, bunu daha da güçlendirerek ekonomini zeminini daha da güçlendiriyoruz. Ekonomi kadar demokratikleşme alanında attığımız adımların da Türkiye'yi farklı bir boyuta taşıdığını özellikle vurgulamak isterim. Şu anda Türkiye çalkantılı bir coğrafyada istikrar ve güven adası olarak yükselişini sürdürüyor. Demokratik standartlarımız her gün daha ileri seviyelere ilerliyor. Demokratikleşmenin önündeki engelleri cesaretle kaldırıyor, bu alanda da reformlarımızı kararlılıkla yapıyoruz. Halkının yüzde 99'u Müslüman bir ülke olarak, bölgede çok önemli bir deneyimi gerçekleştiriyor, çok önemli bir sınavı başarıyla geçiyoruz. Bu noktada dış politikanın da çok önemli olduğunu biliyoruz. Gerek demokratikleşme için gerek güçlü bir ekonomi için aktif bir dış politikanın gerekli olduğuna, önemli olduğuna inanıyor, içeride olduğu kadar bölgemizde de dünyada da istikrar ve güveni en güçlü şekilde savunuyoruz." "Afganistan, Irak, Filistin, Suriye gibi ülkelerdeki krizlere bakışımız tamamen barış amaçlıdır" Başbakan Erdoğan, dış politikada temel ilkelerinin her zaman "küresel vicdan ve adalet" olduğuna işaret ederek, bu ilkeleri de en zor şartlarda dahi savunmayı sürdürdüklerini dile getirdi. Türkiye olarak, dünyada hiçbir krize çıkar odaklı bakmadıklarını söyleyen Erdoğan, Türkiye'nin tarihi mirasının bir gereği olarak bölgesel ve küresel meselelere insani ve vicdani sorumlulukla yaklaştığını bildirdi. Erdoğan, "Afganistan, Irak, Filistin, Suriye gibi ülkelerdeki krizlere bakışımız tamamen barış amaçlıdır. İnsani duygulardan hareket etmekteyiz. Öte yandan Somali gibi yoksulluğun artık dayanılmaz boyutlara ulaştığı ülkelerde farklı kriterlerle 'buralardan ne fayda sağlayacağız' gibi gayri insani bir yaklaşımla değil, adaleti tesis etme yaklaşımıyla eğiliyor ve çözüm arayışlarını sürdürüyoruz" değerlendirmesinde bulundu. "Terörün bildiğiniz gibi dini yoktur, milleti yoktur" Uluslararası terör meselesine özellikle değinmek istediğini ve uzun yıllar terör sorunuyla meşgul olan Türkiye'nin çok sayıda insanını ve önemli miktarda kaynağını kaybettiğini dile getiren Erdoğan, şunları söyledi: "Terörün bildiğiniz gibi dini yoktur, milleti yoktur. Terör her şeyden önce bir defa katliamlarla beslenen bir anlayışın ta kendisidir. Özellikle insanlığın vicdanında ve adalet duygusunda ne büyük yaralar açtığını acı tecrübelerle öğrendik. Ülkemizin maruz kaldığı terör sorunu içeriden ziyade dışarıdan ülkemize yöneldi. Yani uluslararası bir boyuta sahip, şu anda da halen böyle. Terör örgütü komşu bir ülkede, Irak'ta oradaki güvensizlik ve istikrarsızlık ortamından istifade etti. Ne yazık ki Batılı dostlar da buna çanak tuttular. Bunu da çok açıkça ifade edeyim. Bunun ötesinde üzülerek ifade ediyorum, terör örgütü birçok başka ülkeden de destek buldu, müsamaha gördü, kendisine elverişli faaliyet zeminleri elde etti. Defalarca uyarmamıza rağmen, defalarca belgeleriyle ispat etmemize rağmen, maalesef ülkemize yönelik teröre karşı uluslararası anlamda tatmin edici bir tepki göremedik. Amerika Birleşik Devletleri'nde, İspanya'da, Londra'da meydana gelen terör eylemleri, terörün korkunç yüzünü ortaya koydu, terör karşısında uluslararası dayanışmanın kaçınılmaz olduğunu ispat etti. Biz, sadece Türkiye'de değil bölgemizdeki ülkelerde de terörün yıkıcı etkisini gördük. Terörün bir ülkeyi bir halkı nasıl tükettiğini, nasıl çürüttüğünü bizzat oralarda müşahede ettik. Terör şu anda dünyamızın en önemli ve en acil çözüm bekleyen sorunlarından bir tanesidir." Terörün, bireysel ya da küçük grupların terörü olarak ele alınmasının yanlış bir tespit olacağını anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Artık dünyada devlet terörünün de hakim olduğunu çok açık, net görüyoruz ki bunun bir tanesi şu anda yanıbaşımızda Suriye'de. Suriye'de devlet terörü esmektedir. İşte 3 yıla yakın bir zamandır, adeta bir soykırım olarak devam eden, 130 bin insanın konvansiyonel silahlarla öldürüldüğü Suriye'ye artık dünyanın bu kadar duyarsız kalmasını anlamak mümkün değildir. Kimyasal silahlarla öldürülmüş bin 500 kişinin hesabını yapan dünya, ne yazık ki 130 bin insanın konvansiyonel silahlarla öldürülmesini göz ardı etmektedir. Şu anda ülkemde 700 bin Suriyeli vardır, sığınmacı olarak ülkeme sığınmıştır ve bunların 200 bini çadır ve konteyner kentlerde kalmaktadır, 500 bini değişik şehirlerde kalmaktadır ve bunlarla ilgili olarak Birleşmiş Milletler'in dahi gerekli desteği vermediğini burada açıkça ifade ediyorum." Japonya'nın konuyla ilgili duyarlılığına teşekkür ettiğini belirten Erdoğan, şunları ifade etti: "Fakat biz açık kapı politikasıyla hala Suriyeli dostlarımıza, kardeşlerimize kapımızı açık tutuyoruz. Bunu defalarca ifade ettim, Tokyo'da terörle ilgili şu ifadeyi bir kez daha ortaya koymak istiyorum, 'Benim teröristim iyidir, senin teröristin kötüdür' şeklinde bir anlayışı biz asla kabul etmeyiz. Terörü küresel bir tehdit haline getiren esasında işte böyle bir aymazlıktır. Terörün, terör örgütlerin başındaki sıfatların hiçbir anlamı yoktur. Terörün başına bir dinin, bir mezhebin, bir etnik kökenin isminin getirilmesi teröre farklı boyut kazandırmaz. Esasında özellikle inançların terör kavramıyla yan yana gelmesi su ile ateşin kucaklaşması kadar imkansızdır. Terör bir insanlık suçudur. İnsana, insan hayatına, insan canına kasteden her girişim kötüdür. Bunun hiçbir şekilde istisnası yoktur. İslami terör diye, Hristiyan terör diye, Budist terör diye, Musevi terör diye bir şey olmaz. Zira bütün bu dinler insan hayatını kutsal görüyor. Biz Türkiye olarak terörün acısını yıllarca yaşamış, teröre çok ağır bedeller ödemiş bir ülke olarak başındaki sıfata bakmadan, hiç aldırmadan terörü bir insanlık suçu olarak görürüz ve terörle mücadelede samimi kararlı bir tavır sergileriz. Bu konuda en küçük bir taviz göstermeyiz, gösteremeyiz. Dün olduğu gibi bugün de yarın da teröre karşı mücadele vermeye, terörle mücadele için gerekli uluslararası duyarlılığa çağrı yapmaya devam edeceğiz. İnsanlığın geleceğinin, dünyamızın geleceğinin Japonya'dan Amerika'ya kadar tüm dünyada teröre karşı samimi ve kararlı mücadeleden geçtiğini özellikle vurgulamak istiyorum. Sermaye küreselleşirken, ticaret küreselleşirken, dünya küresel bir köye dönüşürken terörle mücadele de mutlaka küreselleşmelidir." Japonya'nın kadim bir dostu olarak Türkiye ile ilişkilerinin daha da gelişmesi ve yoğunlaşması için çabalarını sürdüreceklerini anlatan Erdoğan, gerçekleştirilecek temasların iki ülke arasında yeni bir süreci başlatmasını gönülden arzu ettiğini bildirdi. Erdoğan, konuşmasının sonunda misafirperverliklerinden ötürü teşekkürlerini iletti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "İnşallah Cenevre 2'de başarılı bir netice alınır ve Suriye'de Beşar'sız bir dönemin başlaması için bir adım atılır. Eğer 130 bin insanın katili durumunda olan bir insanın başında olduğu bir Suriye düşünülecek olursa Suriye'de bu durum bitmez aynen bu süreç devam eder. Çünkü oradaki halk artık kendi iradesine saygı duyacak bir yönetim istiyor" dedi. Nikkei gazetesinin ev sahipliğinde düzenlenen konferansta konuşan Erdoğan, daha sonra katılımcıların sorularını yanıtladı. Japonya ile Türkiye arasında atılan 22 milyar dolarlık nükleer enerji santral teşebbüsünün, iki ülke arasında birçok alanda kurulacak işbirliklerine de sirayet edeceğine inandığını dile getiren Başbakan Erdoğan, konuya ilişkin ön adımların atıldığını, bu ziyaretinde detayların ele alınacağını ve ortalama 7 yıl sürmesi düşünülen inşaat çalışmaları sırasında Türk mühendislerinin Japonya'da eğitimler göreceğini, inşaatta yer alan Türk ve Japon firmalarının da aralarındaki işbirliğini geliştirerek, üçüncü ülkelerde ortak çalışmalar yapabileceklerini kaydetti. Erdoğan, iki ülkenin Türkiye'de Körfez geçişi olarak ifade edilen ve dünyanın ilk 5 asma köprüsü içerisinde yer alacağını belirttiği bir projeyi de birlikte sürdürdüğüne işaret ederek, Çanakkale'de düşünülen köprü için de birlikte adımlar atılabileceğini bildirdi. Türkiye ve Japonya arasındaki ticarette arzu edilen noktada bulunmadıklarını, ortalama 4 milyar dolar gibi ve Türkiye'nin aleyhine bir ticaret hacminin söz konusu olduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, bu rakamın artırılması için Japonya'ya tarım ürünleri ihracatının gerçekleştirilebileceğini, bu sağlandığında ticaret hacminin süratle 10 milyar dolara ulaşabileceğini söyledi. Japonya ile otomotiv sektöründe müşterek adımlar atmanın da imkanlar dahilinde olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, ziyaretinde çok sayıda işadamının da kendisine eşlik ettiğini, iş imkanlarını Japon muhataplarıyla görüşeceklerini dile getirdi. Türk-Japon Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Erdoğan, Türk-Japon Bilim ve Teknoloji Üniversitesi'nin kurulmasını hedeflediklerini, 2023 yılında buradan mezun olan öğrencileri görmek istediğini belirterek, "Bunun ilk imzaları atıldı, bu ziyarette bunu daha da olgunlaştıracağız. İstanbul'da bu üniversite için güzel bir yer tahsis etmiş bulunuyoruz, bununla ilgili adımlarımızı atıyoruz. Uluslararası bazda Türk-Japon üniversitesini kurmak her iki ülke için anlamlı olacaktır. Bu üniversitenin eserleriyle de Türkiye de zenginleşecektir" diye konuştu. Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin cari açığına ilişkin bir soru üzerine de cari açığı şu ana kadar Türkiye ekonomisini tedirgin edecek noktaya getirmediklerini, yatırımları sağlıklı sürdürdüklerini anlattı. Cari açığın Türkiye'nin doğalgaz, petrol gibi enerji tüketiminden kaynaklandığını ve bunun da sübvanse edilebildiğini kaydeden Erdoğan, "Bu alandaki açığı, gerek hidroelektrik gerek termik gerekse yenilenebilir enerjiyle yoğun şekilde kapatır hale geliyoruz. 3-5 yıl içinde cari açık tamamıyla Türkiye için bir tehlike olmaktan çıkacaktır, şu ana kadar bizi ciddi manada tehdit edememiştir, ekonomik krizlere rağmen" değerlendirmesinde bulundu. "AB üyesi ülkeler, bizi anlayamadıkları için çok dertliyiz" Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) üyeliğine ilişkin bir soru üzerine de Erdoğan, "AB üyesi ülkeler, bizi anlayamadıkları için çok dertliyiz. AB ülkelerinde Türkiye'nin 5 milyonu aşkın vatandaşı var, biz fiilen AB'ye girmiş ülkeyiz, ama işin yasal prosedürünü tamamlamış değiliz" dedi. AB'nin, Türkiye'ye karşı ikircikli tavır içinde olduğunu, 1963 yılında birliğe giriş için başvuru yapan Türkiye'yi 50 yıldır oyaladıklarını ifade eden Başbakan Erdoğan, hiçbir ülkeye böyle bir oyalama taktiğinin uygulanmadığını söyledi. Yapılan tavrın Türkiye'den kaynaklanmadığını, şu anda 28 AB ülkesi içinde Türkiye'nin standartlarını yakalayamamış ülkeler bulunduğuna dikkati çeken Erdoğan "Buna rağmen Türkiye alınmamakta. Biz, niye alınmadığımızın farkındayız, biliyoruz ama bunu dillendirmek istemiyoruz. Şunu söylüyoruz; 'almayacaksanız açıklayın'. Fakat onlar bizim böyle bir kararı vermemizi bekliyorlar" yorumunda bulundu. Erdoğan, ocak ayının sonunda AB'ye ziyareti olacağını ve temaslarında bu konuyu gündeme getireceğini anlatarak, Türkiye'nin AB üyesi ülkelere ekonominin iyi olduğu dönemlerde 50 milyar doları aşkın ihracatı olduğunu, küresel ekonomik kriz nedeniyle bu rakamın 35 milyar dolara düştüğünü ve bunun tekrar toparlanabileceğini söyledi. Türk işadamlarının dünyanın en ücra köşelerine kadar giderek ticaret yaptığını, şu ana kadar Türkiye firmalarının ulaşamadığı sadece isimleri dahi duyulmamış 2 ülke bulunduğunu dile getiren Erdoğan, "Ticaret konusunda Japonya'dan geride değiliz, takip ediyoruz, ama şu anda 4 milyar dolar olan Japonya ile ticaret hacmini artırmamız lazım. Değerli dostum Abe ile bunu konuşacağız, dayanışma içerisinde, dost olarak bunları aşacağımıza inanıyorum. Atacağımız bu adımlarla, birbirimizden kazan-kazan esasına göre güç alarak, geleceğe yürüyeceğiz" ifadesini kullandı. "Türkiye'nin bölgesel veya küresel güç olma gibi bir hedefi yok" Bir soru üzerine, "Türkiye'nin bölgesel veya küresel güç olma gibi bir hedefi yok" karşılığını veren Erdoğan, şöyle devam etti: "Türkiye sadece üzerine düşen görevi yapmak suretiyle gerek bölgede gerekse uluslararası camiada bir yere oturtuluyor. Olan budur, olması gereken de budur. Diğeri ise bir hırs diye tanımlanır ki hırs her zaman tehlikelidir. Dolayısıyla bizim böyle bir hırsımız yok. Biz bölgede, bize ne gibi bir görev düşüyor... Şimdi Suriye'de 130 bin insan öldürülürken herhalde 911 kilometre sınırı olan bir Türkiye'nin buna sessiz kalmasını kimse düşünemez. Burada çocuk, kadın, yaşlı öldürülürken hatta son zamanda varil bombalarıyla öldürülürken buna sessiz kalmamız düşünülemez. Bizim yaptığımız budur. Aynı şey Filistin için geçerli, aynı şey Irak için geçerli, aynı şey Libya için geçerlidir, aynı şey Tunus için geçerli, aynı şey Mısır için geçerli, aynı şey öbür tarafta Yemen için geçerlidir. Yani 10 binlerce kilometre uzaklıktan gelenlerin bu tür şeylere müdahale etmesi normal karşılanıyor da yanıbaşında bu tür olayların olduğu ülke buna sessiz kalabilir mi?" Saddam döneminde de bir milyonu aşkın Iraklının Türkiye'ye sığındığını hatırlatan Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin bu tür ev sahipliklerini ilk defa yapmadığını söyledi. Erdoğan, Filistin'de adil olmayan bir sürecin söz konusu olduğunu ve işgallerin acımasız bir şekilde devam ettiğini bildirerek, "Bütün bunlar karşısında Türkiye davet edilmektedir. Şu anda Suriye'nin dostları grubunda, Irak'ın dostları grubunda hepsinde Türkiye'nin bir yeri, bir konumu vardır" dedi. "İnşallah Cenevre 2'de Suriye'de Beşar'sız bir dönemin başlaması için bir adım atılır" Cenevre 1'de yapılan çalışmalarda belirli hatalar olduğunu ve Cenevre 2'de bu hataların olmamasını temenni ettiklerini belirten Erdoğan, Cenevre 2'ye Japonya'nın katılacak olmasının kendilerini mutlu ettiğini dile getirdi. Erdoğan, şöyle devam etti: "İnşallah Cenevre 2'de başarılı bir netice alınır ve Suriye'de Beşar'sız bir dönemin başlaması için bir adım atılır. Eğer 130 bin insanın katili durumunda olan bir insanın başında olduğu bir Suriye düşünülecek olursa Suriye'de bu durum bitmez aynen bu süreç devam eder. Çünkü oradaki halk artık kendi iradesine saygı duyacak bir yönetim istiyor. Eğer demokrasi diyorsak, salonda ben şu anda karşımda büyükelçileri görüyorum, değişik ülkelerin büyükelçilerini görüyorum, eğer demokrasiye saygımız varsa, demokrasiye inanıyorsak, eğer demokrasiyi egemen kılmak için bir mücadele vereceksek, atılması gereken adım halkın milli iradesine saygı duymaktır. Bunu başarmamız lazım. Halkın milli iradesine değil de dünyadaki egemen güçlerin tayin ettiği istikamette bir karar almaya evet diyeceksek o zaman kimse kalkıp da lütfen, 'ben de demokratım' demesin. Ya totalitersin ya otokratiksin, böyle bir yerde konumlanmışsın ve gizli demokratsın, böyle bir şey olmaz. Öncelikle bunu başarmamız lazım ve samimi olmamız lazım. Siyaseti samimiyet düzleminde götürmemiz lazım. Eğer bunu böyle götürürsek inanıyorum ki o zaman Ortadoğu da burada kendisi için aydınlık yarınları görecektir. Kuzey Afrika aynı şekilde bunu görecektir. Ama kimse petrolün hesabını yapmasın, eğer petrolün hesabını yapacak olursak o zaman biz oralara iyi niyet elçisi olarak gidemeyiz ve oralara da hakikaten onların bağımsızlık mücadelesine yardımcı olmak gibi bir anlayışı taşıyamayız."
Kaynak: Haber7