2017 yılında Collins sözlükleri tarafından yılın kelimesi seçilen “fake news”, yani “sahte haber” kavramı bugünlerde yine gündemde. Özellikle toplumsal sorunlar, kamuoyundaki tartışmalı konular, savaş veya çatışma dönemlerinde adeta bir zincir halinde paylaşılan bu yalan haberler sadece Türkiye’nin değil, birçok ülkenin sıklıkla karşılaştığı bir sorun. Aslında savaş ve çatışma zamanlarında paylaşılan bu tip yalan haberleri sadece dijital dünyaya veya yeni medyaya yüklemek yanlış olur. Nitekim 1990’lı yıllarda Irak’ın Kuveyt’i işgaliyle başlayan ve Körfez Savaşı’nın gerçekleştiği günlerde medya tarafından sürekli gösterilen, petrole bulanmış bir karabatak görüntüsü uzun süre gündemde kalmıştı. Bu görselle Saddam Hüseyin’in körfez kıyılarını kirlettiği ve hayvanları öldürdüğü gibi bir algı oluşturulmak istenmişti. Fakat aslında o karabatak görüntüsünün 1980’li yıllarda İskoçya açıklarında batan bir tankerden yayılan petrol sebebiyle ölen bir kuşa ait olduğu yıllar sonra anlaşılmıştı.
PKK/YPG hesaplarının sosyal medyada örgütlenmek adına birlik mesajları attığı ve bununla da kalmayıp ayrıca Türk ürünlerine boykot çağrısı yaptıkları görüldü. Türk ordusuna ilişkin dezenformasyonlar sistematik olarak devam etti, Mehmetçiğin geri püskürtüldüğü haberleri hiçbir dayanağı olmadan paylaşıldı. Bu hesaplardan ayrıca harekât sırasında yerleşim yerlerine zarar verildiği, okulların ve hastanelerin kasıtlı olarak hedef alındığı söylendi.
Resmi olarak belirsiz ve gizli olarak yürütülen kara propagandanın amacı, hedef alınan tarafı karalamak olduğu için, kötüleyici her türlü konu kara propagandada yer alabiliyor. Gerçekleri değiştirmek veya algıyı yönlendirmek için her türlü yönteme (sahtekârlık, iftira, yalan) başvurulan bu propaganda türüne özellikle dikkat etmek gerekir. Kara propagandanın neredeyse kitabını yazacak kadar tecrübeye sahip olan ABD, tarihinde birçok kez bu yönteme başvurmuştur. Örneğin 2013’te eski CNN çalışanı Amber Lyon kanalın kendisinden ısmarlama haber istediğini açıklamış ve CNN yetkililerinin “ABD yönetimi böyle istiyor” dediğini söylemişti. Lyon yetkililerin kendisinden özellikle Irak ve Suriye’deki durumu abartarak vermesini istediğini açıklamış, ayrıca İran’a karşı askeri bir müdahaleyi meşru kılmak için kamuoyuna yönelik haberler yaptıklarını ve bunun için CNN’in ABD yönetiminden büyük paralar aldığını da iddia etmişti.
TSK tarafından, Suriye’nin kuzeybatısındaki Afrin bölgesinde teröristleri etkisiz hale getirmek amacıyla 20 Ocak 2018 tarihinde başlatılan Zeytin Dalı harekâtında, yine terör örgütleri tarafından kara propaganda faaliyetleri yürütülmüş, fakat Türkiye yayılan sahte bilgi ve haberlere rağmen kamuoyunun güvenini korumayı başarmıştı. Anadolu Ajansı’nın günlük olarak yayımladığı “yalan/gerçek” mukayeseleri ve Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü (BYEGM) bu faaliyetleri belgelemek için sekiz dilde hazırladığı kitapçık sayesinde, dezenformasyon büyük ölçüde engellenmişti. Kara propagandada kullanılan tüm fotoğrafların aslında nerede ve ne zaman çekildiği belgelenmiş, dünya çapında binlerce basın mensubu bu konu hakkında bilgilendirilmişti.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Türkiye’nin güneyinde Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarıyla gösterdiği sınır ötesi başarıların ardından, 9 Ekim’de başlatılan ve Fırat’ın doğusuna yönelik olarak gerçekleştirilen Barış Pınarı harekâtında da gerek geleneksel Batı medyası gerekse de sosyal medya hesaplarından birçok gerçek dışı haber yayıldı. Türkiye’nin kendi ayakları üzerinde durabilen ve kendi kararlarını uygulayabilen bir devlet olarak, hudutlarının güvenliğini sağlamak adına, sınırlarında kurulan terör koridorunu engellemek amacıyla gerçekleştirdiği harekâtla ilgili birçok asılsız bilgi paylaşıldı.
Bu aslı astarı olmayan haberler arasında, sivil/asker ayrımının yapılmadığı, hedefin Kürtler olduğu ve soykırım yapıldığı iddiaları yoğun olarak işlendi. Çünkü burada asıl hedef, insaniyet namına vicdanlara dokunmak (paylaşılan çoğu görselde çocuklar vardı) ve tarih boyunca barış içinde bir arada yaşamış ve hatta aynı düşmana karşı savaşmış olan Kürtler ve Türkler arasındaki bağı koparmaktı. “Savethekurds”, “trumpbetrayedthekurds”, “KurdishGenocide” gibi etiketlerle, geçmişte başka yerlerde başka insanların başrol oynadığı fotoğraflar, terör örgütü üyeleri tarafından sanki bugün gerçekleşmiş gibi paylaşıldı.
PKK/YPG hesaplarının sosyal medyada örgütlenmek adına birlik mesajları attığı ve bununla da kalmayıp ayrıca Türk ürünlerine boykot çağrısı yaptıkları görüldü. Türk ordusuna ilişkin dezenformasyonlar sistematik olarak devam etti, Mehmetçiğin geri püskürtüldüğü haberleri hiçbir dayanağı olmadan paylaşıldı. Bu hesaplardan ayrıca harekât sırasında yerleşim yerlerine zarar verildiği, okulların ve hastanelerin kasıtlı olarak hedef alındığı söylendi.
Ünlü Amerikan televizyon kanalı ABC News ise 2017’de bir silah tanıtımı sırasında çekilen görüntüleri “Türk ordusu, kuzey Suriye’yi bombalıyor” başlığıyla haberleştirdiği için özür dilemek zorunda kaldı.
Dört bir koldan hedef alınan Türkiye’nin, hudutlarını korumak adına 10 gündür yürüttüğü Barış Pınarı harekâtı, tıpkı geçmişte olduğu gibi yine Batı medyasının hedefi haline geldi. Dijital medyada ise harekâta yönelik birçok asılsız içerik paylaşıldı.
Dünya kamuoyunda Barış Pınarı harekâtını karalamayı amaçlayan hareketlerden bir diğeri ise Amerikan Fox News kanalından geldi. Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Gülnur Aybet’in konuk olarak katıldığı programın terör örgütü YPG ağzıyla konuşan sunucusunun suçlamalarına Aybet’in cevapları dikkat çekti. Konuğunun sözlerini sürekli kesen Leland Vittert küstah tavırlarla sık sık Türkiye’yi suçlamaya, hakaret etmeye çalıştı. Buna karşılık Aybet’in tavrı ve cevapları kamuoyu tarafından takdir topladı.
Diğer taraftan Twitter ise süreçte TRT World’ün bazı içeriklerini “Bu tweet hassas içeriklere sahiptir” mesajıyla sınırlandırdı. TRT World Dijital İçerik Müdürü Yusuf Özhan “Twitter’da, adeta kamuoyunun algısını destekleyecek şekilde, TRT World’ün yaptığı haberlere karşı bir perdeleme girişimi olduğunu görüyoruz” dedi. Terör örgütlerinin dijital örgütlenmelerine olanak tanıyan, fakat bir devletin kamusal haber kanalına “hassas içerik” diyerek sansür uygulayan Twitter yönetimi ise yeni bir skandala imza attı.
Dört bir koldan hedef alınan Türkiye’nin, hudutlarını korumak adına 10 gündür yürüttüğü Barış Pınarı harekâtı, tıpkı geçmişte olduğu gibi yine Batı medyasının hedefi haline geldi. Dijital medyada ise harekâta yönelik birçok asılsız içerik paylaşıldı. Bu gibi çatışma ve kriz dönemlerinde yalan haberlerin çok daha büyük sayıda ortaya çıktığı ve büyük bir hızla yayıldığı görülürdü. Fakat buna rağmen, tüm bu karalamalar çok kısa bir sürede Türk kamuoyunda karşılık buldu. Gençlerin veya genel anlamda medyayı aktif olarak tüketen kitlenin bu karalamalara artık eskisi kadar taviz vermediği gözlemlendi.
[Doç. Dr. Berrin Kalsın İstanbul Medipol Üniversitesi Gazetecilik Bölümü öğretim üyesidir]