Bakan Akar, Çalıştay'da konuştu

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, "Ermeni meselesi, tarihi gerçeklerinden koparılarak yüz yılı aşkın süredir siyasi bir araç olarak kullanılmakta, mesele, taraflı bir yaklaşımla çözümsüzlüğe itilmektedir." dedi.

Akar, Ankara Bilim Üniversitesi tarafından düzenlenen "1915 Ermeni Olayları Konusunda Politika Metni Üretme Çalıştayı"na katıldı.

Devlet ve millet olarak tarih boyunca birçok zorluğun üstesinden gelindiğini belirten Akar, Kahramanmaraş merkezli depremlerin de birlik ve beraberlik içinde aşılacağını, Türkiye Yüzyılı'na umutla ve güvenle yürüyeceklerini söyledi.

1915 Ermeni Olaylarının aydınlatılması için konuya çeşitli perspektiflerden yaklaşılmasının önemine işaret eden Hulusi Akar, meselenin ön yargılardan uzak bir şekilde aydınlatılması için üçüncü taraf ülkelerin arşivleri ve döneme ilişkin gözlemlerinin de önemli bir yer tuttuğunu anlattı.

Milli Savunma Bakanı Akar, konuyla ilgili ABD arşivlerinde gerçekleştirdiği incelemelerin yer aldığı "Harbord Askeri Heyeti Raporu"na yönelik Boğaziçi Üniversitesinde doktora çalışması yaptığını hatırlatarak, geçmişte Osmanlı topraklarında faaliyet gösteren batılı misyonerlerin sıkı ilişki içinde oldukları ve bağımsızlığa teşvik ettikleri radikal Ermeni grupları kendileri için yararlı bir araç olarak gördüğünü ve kullandığını kaydetti.

Osmanlı idaresinde "Millet-i Sadıka" olarak yaşayan Ermenilerin, başlangıçta bu girişimleri desteklemediklerine dikkati çeken Akar, "Özellikle ABD, İngiltere, Fransa ve Rusya gibi büyük güçlerin, Ermenileri kendi menfaatleri doğrultusunda kışkırtmaları 'Ermeni Sorunu'nu ortaya çıkarmıştır." diye konuştu.

Bakan Akar, Ermeni çetelerinin gerçekleştirdikleri terör faaliyetlerine rağmen bu eylemlerin masum ve mazlum olarak gösterildiğini ifade ederek, "Yaşanan olaylar, Ermenilerin propagandaları sonucu batı kamuoyunda sözde Ermeni katliamı olarak çarpıtılmıştır. Ermenilerin tek taraflı propagandalarının etkisiyle, Osmanlı Devleti hakkında olumsuz portre çizilirken, Ermenilerin Türklere yönelik katliamları ise göz ardı edilmiştir." değerlendirmesinde bulundu.

Birinci Dünya Savaşı yıllarında Ermeni isyanlarının hat safhaya çıktığını hatırlatan Akar, şöyle devam etti:

"Ermeni çeteleri, Ruslarla işbirliği yaparak Osmanlı ordusunu arkadan vurmuştur. Bu da bir gerçektir. Bunun üzerine Osmanlı Devleti, 24 Nisan 1915'te Ermeni komitalarını kapatıp önde gelen yöneticilerini tutuklamış, 27 Mayıs'ta ise Muvakkat Sevk ve İskan Kanunu çıkartarak, Doğu Anadolu'da yaşayan Ermenilerin ülkenin diğer bölgelerine sevk ve iskanını gerçekleştirmek durumunda kalmıştır. Bu bir mecburiyet, son derece gerçekçi bir uygulamadır."

Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'nin yenilmesiyle ortaya çıkan tabloda büyük güçlerin, kendi çıkarları doğrultusunda bölgede nüfuz ve hakimiyetlerini tesis etmeye çalıştığını anlatan Hulusi Akar, şunları kaydetti:

"Ermeniler ise Osmanlı topraklarının bir bölümünü de içine alacak şekilde Büyük Ermenistan kurmayı amaçlamıştır. Ermeniler, büyük güçlerin desteğini alabilmek için her türlü manipülasyon ve propagandaya başvurarak yoğun lobi faaliyetleri yürütmüşlerdir. Birinci Dünya Savaşı sonrası, ABD'deki lobi gruplarından destek alan Ermeniler, İngiltere'nin de teşvikiyle kurulması planlanan Büyük Ermenistan için ABD mandasını talep etmişlerdir. Ermeni lobisinin baskı ve girişimlerinin yanı sıra bölgedeki ABD çıkarlarını genişletmek isteyen Başkan Wilson, Ermeni iddialarını araştırmak için Türkiye'ye bir heyet göndermeye karar vermiştir."

Avrupa'daki ABD Kuvvetleri Kurmay Başkanı ABD'li Tümgeneral James G. Harbord başkanlığında birçok general, amiral, subay ve önemli mevkilerdeki sivil görevlilerden oluşan 40 kişilik Harbord Askeri Tahkik Heyeti'nin teşkil edildiğini belirten Akar, heyetin Anadolu ve Kafkaslardaki durumu incelemek ve gerçekleri araştırmak üzere görevlendirildiğini aktardı.

Bakan Akar, heyetin bölgedeki kapsamlı incelemeleri sonucunda, Türk tezleri ve Ermeni iddialarına ilişkin detaylı bir rapor hazırladığına işaret ederek şöyle konuştu:

"Gerek Harbord Raporu gerekse diğer heyetlerin raporlarına göre, Ermenilerin suçladıkları gibi Türklerin değil, asıl kendilerinin yani Ermenilerin katliam yaptıkları ortaya konulmuştur. Ayrıca 1603 sayfalık raporda, 'soykırım' kelimesi veya buna muadil bir kelime, kavram kullanılmamıştır. Harbord Raporu, Türk tezlerinin doğruluğunu ve Ermeni iddialarının asılsız olduğunu tespit etmesine rağmen ABD'deki Ermeni lobisinin çabalarıyla kamuoyuna olduğu gibi açıklanmamıştır. O zamandan bu yana ABD'de, asılsız Ermeni iddialarına siyasi olarak yaklaşılmakta ve Ermeni diasporasının propagandalarına itibar edilmektedir. Birtakım söylemlerle bu propaganda sürdürülmektedir.

Ermeni meselesi, tarihi gerçeklerinden koparılarak yüz yılı aşkın süredir siyasi bir araç olarak kullanılmakta, mesele, taraflı bir yaklaşımla çözümsüzlüğe itilmektedir."

'Siyasi açıklamalarla tarihin yeniden yazılamayacağı bilinmeli'

Bakan Akar, Ermenilerin, sevk ve iskan uygulamasının sözde soykırım olarak tanınması için yoğun gayret gösterdiğini, bu kapsamda 24 Nisan'ı bütün dünyada "soykırım günü" ilan ederek adeta sanal bir bellek ve suni bir tarih oluşturulmak istendiğini söyledi.

Bakan Akar, şöyle devam etti:

"Ermeni vatandaşların zorunlu göçe tabi tutulmasını 'sözde soykırım' olarak birçok ülkeye resmen kabul ettirmişlerdir. Bu ülkelerin sözde soykırımı kabul etmesi, aynı şekilde ABD'li yöneticilerin 1915 olaylarına ilişkin 'soykırım' ifadesini kullanması, tarihi gerçekleri inkar etmek ve çarpıtmaktan başka bir anlam taşımamaktadır. Bunu herkesin bilmesi lazım. Tarihin böyle siyasi açıklamalarla yeniden yazılamayacağı bilinmeli ve bu görüşte olanlar dünya ve kendi tarihlerine bakarak utanmalıdır."

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, tarihten düşmanlık çıkarmanın ve yeni karşıtlıklar oluşturmanın kabul edilemeyeceğini vurgulayarak, "Bu tutum, entelektüel, akademik ahlak bakımından da ibretliktir. Ermenistan'ın ve Ermeni diasporasının üçüncü ülkeler nezdindeki bu faaliyetleri, Türkiye ile Ermenistan arasında normal diplomatik ilişkilerin kurulmasında en önemli engellerden birini teşkil etmektedir." dedi.

'Ermenistan da arşivlerini uluslararası ölçekte tarihçilere açmalı'

Tüm bunlara rağmen Türkiye'nin yüzyıllardır bir arada hoşgörü ve barış içinde yaşamış Türk ve Ermeni halkının, dostluk ve işbirliği çerçevesinde ilişkiler kurabileceğine yönelik inancını sürdürdüğünü vurgulayan Akar, şunları söyledi:

"Bunun yolu da geçtiğimiz yüzyılda bu topraklarda tam olarak ne yaşandığını şeffaf, dürüst ve bilimsel bir biçimde ortaya koymaktan geçmektedir. Türkiye olarak arşivlerimizi açtığımızı ve tarihçiler tarafından oluşturulacak objektif kurullara açık olduğumuzu, Sayın Cumhurbaşkanımız her fırsat ve platformda dile getirmektedir. Bu konudaki ısrarlı çağrımızı bir kez daha yineliyoruz. Ermenistan da Türkiye gibi arşivlerini uluslararası ölçekte tarihçilere açmalı, çıkacak sonuçlara tahammül göstermeli ve bu konuda endişe etmemelidir. Ancak bu teklife bugüne kadar henüz bir yanıt alınamamıştır."

'Can kardeşlerimizin yanındayız'

Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerine yönelik de değerlendirmelerde bulunan Bakan Akar, "Ermenistan, yaklaşık 30 yıl önce kardeş Azerbaycan'ın topraklarının yüzde 20'sini oluşturan Dağlık Karabağ ve civarındaki 12 şehri işgal etmiştir. İşgalle, 1 milyondan fazla Azerbaycan Türkü yerlerinden edilmiş, 20 bin şehit verilmiş, 5 bin kişinin akıbeti ise hala tespit edilememiştir. Dahası, Hocalı katliamının da hafızalardaki yeri hala çok tazedir." şeklinde konuştu.

Akar, uluslararası hukukta alınan tüm kararlara, Azerbaycan'ın tüm diplomatik ve barışçıl çabalarına rağmen sorunun yıllarca çözülemediğini, Minsk üçlüsünün de sorunu çözmekte aciz kaldığını anlattı.

Azerbaycan'ın, işgal altında kalan öz topraklarını 2020'de 44 gün süren "Tek Vatan Harekatı" ile Ermenistan işgalinden kurtardığını, bu zafer neticesinde Ermenistan ile Azerbaycan arasında 9 Kasım 2020'de Ateşkes Anlaşması imzalandığını anımsatan Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, şunları kaydetti:

"Biz bu ateşkes anlaşmasını, yeni bir sayfa açılabilmesi için önemli bir fırsat olarak görmekteyiz. Ermenistan'ın, kendisine uzatılan barış ve dostluk elini tutmasını bekliyoruz. Bunun hem kendisi hem de bölgenin refahı, barışı ve istikrarı bakımından önemli ve değerli olduğunu bilmeleri lazım. Biz de Azerbaycan ve Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesi ve kalıcı barışın sağlanmasına yönelik her türlü çabayı destekliyoruz. Her türlü katkıyı sağladık, sağlamayı sürdüreceğiz. Ancak çözümsüzlüğü körükleyen bazı girişimlere karşı da duruşumuz açık ve nettir. 'İki devlet tek millet' anlayışında olduğumuz Azerbaycan'ın derdi bizim derdimiz, sevinci bizim sevincimizdir. Bugüne kadar kederde ve kıvançta can kardeşlerimizin yanında olduk, bundan sonra da olmaya devam edeceğiz."