BAE'nin bölgesel politikaları İsrail'in çıkarlarına hizmet ediyor

Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) İsrail ile sürdürdüğü örtülü ilişkiler Eylül 2020'de resmiyete döküldü.

Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) İsrail ile sürdürdüğü örtülü ilişkiler Eylül 2020’de resmiyete döküldü. “Normalleşmeden” ziyade “resmileştirme” olarak tanımlanabilecek bu gelişme, Ortadoğu’da yaklaşık on yıldır aktif bir dış politika izleyen BAE’nin daha da güç kazandığını ve Washington koridorlarındaki lobicilik faaliyetlerinin sonuç verdiğini gösteriyor.

BAE ayrıca bölgenin hemen her yerinde askeri ve yumuşak güç unsurlarını harmanlayarak akıllı gücü ön plana çıkarıyor. Bu bağlamda BAE militarist kodlarla Afrika Boynuzu, Yemen, Libya gibi çatışma bölgelerinde aktif siyaset izlemenin yanı sıra, yumuşak güç unsurlarını da harekete geçirmiş durumda. Nitekim 1946’da kurulan The Middle East Institute ve Chatham House gibi ABD’deki düşünce kuruluşlarının baş sponsorlarından olan BAE, aynı zamanda siyasilere koşulsuz destek sağlayan Medhali Selefileri ve Hamza Yusuf, Abdullah bin Beyye çizgisindeki “Sufi” hareketleri de araçsallaştırıyor. Özellikle ABD kamuoyunda Müslümanların önemli temsilcilerinden olan Hamza Yusuf’un BAE’yi dünyanın en toleranslı ülkesi olarak görmesi, ancak Abu Dabi’nin radarında bir dünya görüşüne tabii olduğu söylemiyle açıklanabilir.

Birleşik Arap Emirlikleri’nin İsrail ile sürdürdüğü örtülü ilişkiler Eylül 2020’de resmiyete döküldü. “Normalleşmeden” ziyade “resmileştirme” olarak tanımlanabilecek bu gelişme, Ortadoğu’da yaklaşık on yıldır aktif bir dış politika izleyen BAE’nin daha da güç kazandığını ve Washington koridorlarındaki lobicilik faaliyetlerinin sonuç verdiğini gösteriyor.

Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid sert ve yumuşak güç unsurlarını harmanlayıp bölgede aktif siyaset güdüyor; fakat bu siyasetin daha çok kimin çıkarlarına hizmet ettiği merak ediliyor. Görünen o ki BAE’nin bölgesel ve küresel faaliyetleri Müslümanların, bölge halklarının, bölgenin istikrarın lehine değil. Yemen, Libya, Suriye ve Sudan gibi bölgesel meselelere bakıldığında, BAE’nin dış politikasının İsrail’e hizmet ettiği rahatlıkla söylenebilir.

BAE’nin 2010 sonrası kurulan bölgesel düzendeki aktif rolü İsrail’in planlarıyla tamamen uyumlu.

Sudan

BAE’nin İsrail’e hizmet eden birinci siyaseti, bölgedeki demokratikleşmeye ket vurmasıdır. BAE yanına Suudi Arabistan’ı da katarak 2018-2019’da Sudan’da baş gösteren ve Ömer Beşir’in devrilmesine yol açan protesto dalgalarını kendi lehine çevirdi. Beşir’in Suudi Arabistan-BAE çizgisinde dış politikaya boyun eğmemesi ve özellikle Türkiye’ye Sevakin adasını tahsis etmesi Sudan ile BAE-Suud ekseni arasındaki bağları koparmıştı. Beşir yönetiminin Türkiye’yi Suud-BAE eksenini dengeleyici bir unsur olarak görmesi ve bu minvalde yakınlaşmasına karşı Abu Dabi yönetimi Askeri Geçiş Konseyi’ni destekledi. Askeriyenin yönetime “geçici” olarak el koymasıyla birlikte, BAE Sudan’da olası demokratikleşmeye karşı önleyici adım atmış oldu. BAE’nin desteklediği birçok generalin üst düzey görevlerle yetkilendirildiği geçiş hükümetinin inşası, aynı zamanda militarist otoriter çizginin güçlenmesine ve Türkiye’nin desteklediği demokratik dönüşümün sınırlandırılmasına hizmet etti. Dahası BAE’nin Sudan’daki dönüşüm sürecine müdahalesi, Askeri Geçiş Konseyi’nin Sudan halkının meşru hak taleplerinin baskıya maruz bırakılmasını sağladı. Askeri Geçiş Konseyi barışçıl protestolarda sivillere yönelik aşırı güç kullandı.

BAE’nin İsrail’e hizmet eden ikinci siyaseti İsrail ile bölgedeki Arap devletlerinin “normalleşme” sürecine katkısıdır. Abu Dabi Sudan ve Fas’ın İsrail ile ilişkilerini normalleştirmesini hızlandırdı. Sudan halkının büyük çoğunluğunun karşı çıktığı İsrail ile normalleşme kararını, BAE’nin desteklediği Askeri Geçiş Konseyi aldı. ABD’nin Sudan’ı terörü destekleyen ülkeler listesinden çıkarmasını sağlayacak bu adım, büyük ölçüde BAE ve BAE destekli isimler tarafından alındı. Fakat buna karşılık Sudan’ın 1998’de El Kaide’nin Tanzanya ve Kenya’daki ABD büyükelçiliklerine yönelik bombalamalarında öldürülen ABD vatandaşlarının ailelerine tazminat ödemesi zorunlu kılındı. Ekonomik dar boğazdan geçen Sudan’ın böyle bir ödemeyi yapamayacağını bilen BAE, Suudi Arabistan’ı da sürece katarak Sudan’a 335 milyon dolar yardım yapma taahhüdünde bulundu.

BAE’nin İsrail’e hizmet eden birinci siyaseti, bölgedeki demokratikleşmeye ket vurmasıdır. BAE yanına Suudi Arabistan’ı da katarak 2018-2019’da Sudan’da baş gösteren ve Ömer Beşir’in devrilmesine yol açan protesto dalgalarını kendi lehine çevirdi.

Fas

BAE’nin Sudan’dan sonra Kuzey Afrika’daki etkin olduğu ikinci ve İsrail’e hizmet eden siyaseti Fas’a yönelik. BAE Sudan’daki sürece benzer şekilde, Fas’ta da demokratikleşme karşıtı, İsrail ile normalleşme yanlısı ve diktatörlüğün pekişmesini sağlayan hamleler yaptı. BAE’nin Fas’ta artan etkisi ve Fas üzerindeki siyaseti daha çok zorlayıcı diplomatik hamleler üzerinden şekillendi. Bu kapsamda Nisan 2019’da BAE Fas’tan büyükelçisini çekti. Abu Dabi Rabat yönetiminin 5 Haziran 2017’de Katar’a yönelik başlatılan yapay krize doğrudan destek vermemesini gerekçe göstererek Fas’taki iktidara karşı cephe aldı. Fas’ta iktidar olan Adalet ve Kalkınma Partisi, Doha’ya yöneltilen “Müslüman Kardeşlerle ittifak kurmayın” tehdidine boyun eğmedi; dahası Mart 2020’de BAE’nin diplomatik hamlesine misilleme olarak büyükelçisini geri çekti. İki ülke arasındaki gerilim Fas’ın Libya siyasetine BAE’nin tepkisiyle daha da arttı. Libya denkleminde daha çok tarafsız politika izleyen Fas’ın Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde meşru olarak görülen Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni (UMH) desteklemesi, UMH’ye karşı darbeci general Halife Hafter’i destekleyen Abu Dabi’nin Fas karşıtı hamlelerini hızlandırdı.

Bu minvalde BAE Şubat 2020’de dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan ve Fas’ın güney komşusu olan Moritanya ile anlaşma imzaladı. BAE Moritanya’nın Nouadhibou şehrindeki limanlara iki milyar dolar yatırım sözü vererek Fas’ın Dakhla limanı ve Tanger Med projelerinin etkisizleştirilmesini hedefledi. BAE bir adım daha ileri giderek Fas’ın ulusal güvenliğine tehdit teşkil eden ve Batı Sahra’da Fas egemenliğine son vermek için savaşan ayrılıkçı bir örgüt olan Polisario Cephesi’ni destekledi. Fakat BAE bütün bu Fas karşıtı hamlelerini bir anda terk ederek Ekim 2020’de Batı Sahra’da büyükelçilik açtı. Bu hamlesiyle BAE, Batı Sahra üzerinde Fas’ın egemenliğini tanıyan ilk Arap ülkesi oldu. Bu kararın üzerinden bir ay geçmeden, Polisario Cephesi Batı Sahra üzerinde 29 yıldır süren çatışmaların sona erdiğini ve ateşkesin sağlandığını duyurdu. BAE’nin Fas’a yönelik saldırgan hamleleri Rabat’ın boyun eğmesine neden oldu. Fas da Aralık 2020’de İsrail ile “normalleşme” kararı aldı. Karar BAE ve ABD nezdinde olumlu karşılandı. Dahası ABD “normalleşme” sonrasında Fas’ın Batı Sahra’daki egemenliğinin tanınacağını açıkladı. Dolayısıyla BAE Fas’ın toprak karşılığında “normalleşmesinin” mimarı oldu. İsrail ise herhangi bir hamle yapmadan, işgalden taviz vermeden bir Arap ülkesi sayesinde (BAE) başka bir Arap ülkesi (Fas) ile ilişkileri “normalleştirmiş” oldu. BAE’nin Fas’ın İsrail ile “normalleşmesi” yönündeki hamleleri aynı zamanda ülke içinde ve iktidarda etkin olan siyasal İslamcı grupların etkisinin sınırlanmasına da neden oldu. Böylece Sudan’daki sürecin bir benzeri Fas’ta da yaşanmış, halkın karşı duruşuna rağmen yönetim “normalleşme” kararı almış oldu.

BAE’nin İsrail’e hizmet eden son siyaseti Levant ölçeğindedir. Bu anlamda Suriye iç savaşında siyasal İslami hareketlere karşı herkesle ittifak yapan BAE, iç savaşın uzamasına sebep oldu ve İsrail’in istediği hedeflere saldırmasının kolaylaşmasını sağladı.

Yemen

BAE’nin İsrail’e hizmet eden bir diğer siyaseti ise Yemen bağlamında okunabilir. BAE’nin Yemen siyaseti temelde İran yayılmacılığını ve siyasal İslami hareketleri engellemek üzerine inşa edilmişti. BAE Mart 2015’te Suudi Arabistan öncülüğünde Yemen’deki Husilere karşı başlatılan askeri operasyonun “meşruluğunu” bir kılıf olarak kullandı ve Yemen’in fiili olarak bölünmesini sağladı. Bu anlamda BAE Güney’deki ayrılıkçıları destekledi ve “müttefiki” Suudi Arabistan ile aralarındaki ittifakın çatırdamasına yol açtı. Ayrıca BAE Müslüman Kardeşler’in Yemen kolu olarak adlandırılan Islah partisinin üst düzey yetkililerine yönelik suikastlar düzenleyerek İslami bir hareketin Yemen denkleminde etkisizleştirilmesini hedefledi. Öte yandan BAE İsrail ile istihbarî işbirliği yaparak Sokotra adasını işgal etti. BAE’nin Yemen politikası da İsrail-ABD eksenine hizmet etmekte. Nitekim BAE’nin Yemen’deki vekili konumunda olan Güney Geçiş Konseyi (GGK) Yemen halkının aksine, İsrail’e karşı bir duruşa sahip değil. GGK İsrail’le yakın ilişki kurarak bağımsızlık elde edebileceğini düşündüğünden, İsrail ile BAE’nin “normalleşmesini” olumlu karşıladığını beyan etti. Her ne kadar aralarında henüz resmî temas olmasa da, BAE’nin vekili GGK’nin Yemen’de İsrail yanlısı bir profil çizmesi, Abu Dabi’nin Yemen siyasetinin de İsrail’e hizmet ettiğini ortaya koyuyor. İsrail, BAE ile GGK arasındaki ortaklığı, Yemen denkleminde gerek Islah’ın gerekse İran’ın nüfuzunun dengelenmesi açısından önemli bir fırsat olarak değerlendirmekte.

Levant

BAE’nin İsrail’e hizmet eden son siyaseti Levant ölçeğindedir. Bu anlamda Suriye iç savaşında siyasal İslami hareketlere karşı herkesle ittifak yapan BAE, iç savaşın uzamasına sebep oldu ve İsrail’in istediği hedeflere saldırmasının kolaylaşmasını sağladı. Öte yandan BAE Filistin denklemine de müdahil olmak istiyor. Bu bağlamda Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid’in sağ kolu olan Muhammed Dahlan’ı Filistin devlet başkanlığına getirmek isteyen BAE, işgalin meşrulaşması yönünde İsrail’e hizmet etmekte. 15 Temmuz darbe girişiminde parmağı olan, Mısır’da Mursi karşıtı protestoların ve 3 Temmuz darbesinin de arkasında olan Dahlan’ın Filistin sahnesine itilmesiyle birlikte, BAE Hamas’ın, dolayısıyla siyasal İslami hareketlerin sınırlandırılmasını sağlayarak İsrail’in lehine bir siyaset izliyor. Son olarak BAE, İsrail ile Körfez ülkeleri arasında kurulacak olan ve Hicaz demir yolunu canlandırmayı planlayan projeyi de desteklemekte. Söz konusu proje Filistin yönetimine danışılmadan, İsrail ile Körfez arasındaki işbirliğini artırmayı planlıyor.

Sonuç olarak, BAE’nin Sudan, Fas, Yemen ve Levant ölçeklerindeki siyasetinin İsrail’in çıkarlarına hizmet ettiği söylenebilir. Bu anlamda BAE’nin mezkûr bölgelere yönelik siyaseti İsrail ile “normalleşmeyi” hızlandırmış, siyasal İslamcı hareketlerin etkisizleştirilmesini hedeflemiştir. BAE ABD’nin 45. başkanı Donald Trump döneminde kurduğu kişisel bağlantılarla aktif siyaset izleyebilmiştir. Trump’ın başkanlık seçimlerini kaybetmesiyle birlikte Abu Dabi’nin aktif siyasetindeki Washington etkisinin azalacağı tahmin edilebilir. Nitekim ABD’nin 46. başkanı Joe Biden 27 Ocak 2021 tarihinde, Trump döneminde hayata geçirilen BAE’ye silah satış anlaşmalarını geçici olarak askıya aldı. Bu kapsamda Libya ve Yemen gibi bölgesel meselelerde, önümüzdeki dönemde BAE’nin ABD tarafından desteklenmeyeceği ve dahası ABD’nin BAE’nin bu bölgelerdeki politikalarına karşı çıkacağı tahmin edilebilir. BAE’nin ABD desteği olmadan aktif siyaset izlemesi zor görünse de, söz konusu senaryonun Abu Dabi’nin dış politikasında iki bağlamda etkisi olabilir: İlki İsrail’le ilişkileri güçlendirip bölge ülkelerine İsrail ile “normalleşme” yönünde teşvikler vermesi. Bu anlamda BAE bölgesel ittifak zincirini genişletebilir. İkincisi ise her ne kadar ABD’ye alternatif olmasa da Çin ve Rusya ile yakınlaşma seçeneğinin gündeme getirilmesi. Gerek Pekin yönetiminin gerekse Moskova’nın BAE’nin insan haklarına aykırı, antidemokratik bölgesel faaliyetlerine dair sessiz duruşu, Abu Dabi nezdinde Rusya ve Çin’i çekici kılmakta.

Mehmet Rakipoğlu

[Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsünde araştırma görevlisi olan ve doktora çalışmalarına devam eden Mehmet Rakipoğlu aynı zamanda Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) Körfez Çalışmaları Koordinatörlüğü’nde kurum dışı araştırmacı olarak görev yapmaktadır]