Ayasofya Camii'nde restorasyon çalışmaları

Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi'nde, Kültür ve Turizm Bakanlığı Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından geniş kapsamlı bir restorasyon projesi başlatıldı.

Bakanlıktan yapılan açıklamaya göre, Bilim Kurulu himayesindeki ikinci etap restorasyon çalışmasında, cami ibadete ve ziyarete açık olacak.

Deprem güvenliği belirlenerek güçlendirme yapılacak

İkinci etap restorasyonu kapsamında, minareler dahil bütün binanın deprem güvenliği belirlenerek gerekli güçlendirme çalışmaları yapılacak.

Caminin dış cephelerinde beton harç temizliği ve cephelerde üç boyutlu tarama ile belgeleme işlemi gerçekleştirilecek.

Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi'nin birinci etap restorasyonunda, II. Mehmet Türbesi, II. Selim Türbesi ve Muvakkithane'de gerekli çalışmalar yapılmıştı.

Ayasofya Camisi’nin mimari yapısı

Ayasofya, mimari bakımdan bazilika plânı ile merkezî plânı birleştiren, kubbeli bazilika tipinde bir yapı olup kubbe geçişi ve taşıyıcı sistem özellikleriyle mimarlık tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak ele alınır.

Ayasofya, her şeyden önce boyutu ve mimari yapısıyla önem taşır. Yapıldığı dönemin dünyasında hiçbir bazilika planlı yapı Ayasofya’nın kubbesinin boyutundaki bir kubbe ile örtülebilmiş ve böylesine büyük bir iç mekâna sahip değildi. Ayasofya’nın kubbesi Roma’daki Pantheon’un kubbesinden küçük olmakla birlikte Ayasofya’da uygulanan yarım kubbe, kemer ve tonozlardan oluşan karmaşık ve sofistike sistem, kubbenin çok daha geniş bir mekânı örtebilmesini sağlayarak kubbeyi daha etkileyici kılmaktadır. Taşıyıcı olarak beden duvarlarına oturtulmuş önceki yapıların kubbeleriyle kıyaslandığında sadece dört payeye oturtulmuş bu denli büyük bir kubbe, mimarlık tarihinde gerek teknik, gerek estetik bakımdan bir devrim sayılmaktadır.

Orta nefin yarısını örten ana (merkezî) kubbe, doğu ve batısına eklenen yarım kubbelerle çok geniş bir dikdörtgen biçimli iç mekân yaratacak şekilde öylesine genişletilmiştir ki, zeminden bakıldığında gökyüzüne asılı gibi duran, tüm iç mekâna hâkim bir kubbe olarak algılanır.

Örneği görülmemiş bir mimari eser

Doğu ve batı açıklıklarını kapatan yarım kubbelerden de daha küçük yarım kubbeli eksedralara geçiş yapılarak sistem tamamlanmıştır. Küçük kubbelerden başlayarak ana kubbe tacıyla tamamlanan bu kubbeler hiyerarşisi Antik Çağ’da örneği görülmemiş bir mimari sistemdir. Yapının bazilika planı dâhice tümüyle "gizlenmiş" durumdadır.

İnşa sırasında duvarlarda tuğladan ziyade harç kullanılmış ve kubbe yapı üzerine kondurulduğunda kubbenin ağırlığı alt kısmı nemli kalmış harçla oluşturulan duvarların dışa doğru bükülmesine yol açmıştı. 558 depremi sonrasında yıkıldıktan sonra yeniden yapılan ana kubbenin yapımı sırasında genç İsidorus, kubbeyi taşıyabilmeleri için önce duvarları yeniden dikleştirmiştir. Bütün bu hassas çalışmalara rağmen kubbenin ağırlığı yüzyıllarca bir problem olmaya devam etti. Kubbenin ağırlık baskısı binayı bir çiçeğin açılması gibi dört yanından dışa doğru açılmaya zorluyordu. Bu problem de binaya dışarıdan istinat unsurlarının eklenmesiyle çözüldü.