Koray TAŞDEMİR
Dünyaya medeniyet ihraç etmek iddiasıyla mazlum coğrafyaları kan gölüne döndürenlerin kendi bağırlarındaki medeniyetsizlik, utanç duvarlarıyla gün yüzüne çıkıyor. Sahip oldukları medeniyetleri dışında kalan dünyayı barbar olarak değerlendiren Avrupa’nın, savaş ve zulümden kaçan mültecileri engellemek adına inşa ettiği duvarlar Berlin Duvarı’nın 6 katı uzunluğuna ulaştı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünyayı duvarla Doğu ve Batı şeklinde ikiye ayırma ayıbına imza atan Avrupa, şimdi de Berlin Duvarı’nın yıkılışının üzerinden 30 yıl bile geçmeden mazlumların karşısına aşılmaz duvarlar örüyor. Avrupa’nın aksine Türkiye ise geçmişte olduğu gibi bugün de mazlumların ve mültecilerin güvenle sığındığı liman olmaya devam ediyor.
Avrupa’nın utanç duvarları
Hollanda merkezli Transatlantik Enstitüsü adlı düşünce kuruluşunun yaptığı bir araştırmaya göre, Berlin Duvarı'nın 1989'da yıkılmasının ardından Avrupa'da inşa edilen duvar ve tel örgüler bin kilometreyi geçmiş durumda. Araştırmada, "Avrupa Birliği (AB) ve Schengen bölgesindeki ülkeler 1990'lı yıllardan bu yana yerlerinden edilmiş kişilerin Avrupa'ya göçünü engellemek için bin kilometre duvar ördü. Bu da Berlin Duvarı'nın altı katına tekabül ediyor" ifadelerine yer verildi. Denizlerde devriye gezen gemiler ile sınırlardaki katı kontrollerin de mültecilere karşı "görünmez duvarlar" oluşturduğu belirtilen araştırmada, Avrupa'da yaratılan gerçek ve hayali korku ortamının hem yabancı düşmanlığını körüklediğine hem de göçmenler için tehlikeli bir dünya oluşturduğuna dikkati çekildi.
İnsanlıkta sınıfta kaldılar
Suriye’de iç savaşın başladığı 2011 yılından itibaren savaşın yıkıcı etkilerinden kaçan ve Türkiye’ye sığınan Suriyeliler, 8 yıldır huzur ve güven içerisinde yaşamlarını devam ettiriyor. Bugün itibariyle Türkiye’de 3 milyon 670 bin Suriyeli bulunuyor. Türkiye’de herhangi bir baskıya maruz kalmayan mülteciler Avrupa’ya geçmek istediklerinde büyük felaketler ile karşılaşıyor. Tekme tokat döverek mültecileri kapı dışı eden, içerisinde bebeklerin de olduğu botları patlatan Batı, insanlık dersinde sınıfta kalıyor.
Sınırın öte yanında zulüm başlıyor
Yunan askerlerinin darp ederek Türkiye'ye gönderdiği ileri sürülen 252 göçmen arasında yer alan Mısır uyruklu Ahmet Cuma ve Velit Cemal’in yaşadıkları Avrupa’nın göçmene bakışını da özetliyor. Yunan askerlerinin kendilerine çok kötü davrandığını, kendisi de dâhil gruptaki bazı kişileri yumrukla ve sopayla darp ettiklerini belirten Cuma, “Çantamızda bulunan ilaçlarımızı, paramızı ve telefonlarımızı aldılar. Bize çok kötü davrandılar. Sonra benim yüzüme yumruk attılar, gözlerim morardı. Bazı arkadaşlara demir sopayla vurdular” dedi.
Allah Türkiye’den razı olsun
Mısırlı Velit Cemal ise şunları kaydetti: “Hastaydım, ilaç kullanıyordum. Çantamı aldıkları için ilaçlarımı alamadım. İlacımı istediğimde beni dövdüler. Aç ve susuz bir şekilde karakolda 2 gün kaldıktan sonra Meriç Nehri kenarına getirdiler. Bizi dövdükten sonra nehre attılar. Su seviyesi fazla yüksek olmadığı için Türkiye tarafına geçtik. Türk askeri geldi bizi yakaladı, bize çok iyi davrandı. Yemek verdiler, ihtiyaçlarımızı karşıladılar. Allah Türkiye’den razı olsun.”
Fransa kampları kapattı
Son günlerde mültecilere yönelik politikalarını sertleştiren Fransa ise yeni yasal düzenleme adı altında göçmenlere karşı insanlık dışı muamelelerde bulunuyor. Mültecilerin sınır dışı işlemlerinin hızlandıran, sığınma başvuruları reddeden ve sağlık hizmeti vermeyen Fransa, bazı mülteci kamplarını ise kapatıyor. Paris’te bulunan yaklaşık bin 600 düzensiz göçmenin bulunduğu kamplar, polis tarafından tahliye edildi.
Kürtler de Türkiye’ye sığınmıştı
Irak’ta diktatör Saddam Hüseyin’in kimyasal saldırısı ve toplu katliamına maruz kalan Kürtler de bugünkü Suriyeliler gibi Türkiye’ye sığınmıştı. Saddam Hüseyin'e bağlı güçler tarafından 16 Mart 1988 tarihinde İran sınırında bulunan Halepçe kasabasına atılan kimyasal bombalarla 5 bin Kürt'ün ölmesinden sonra yollara dökülen yaklaşık 500 bin Kürt kendilerine kucak açan Türkiye'ye gelmişti. O gün de Türkiye, Irak'tan kaçan Kürtlere kapıları sonuna kadar açmış Kürler, kamplarda en iyi koşullarda ağırlanarak hastanelerde tedavi edilmişti.
Yahudilerin sığınağı da Türkiye’ydi
İkinci Bayezid döneminde İspanya, Portekiz ve İtalya başta olmak üzere Avrupa'nın her tarafından sürülen Yahudiler, 1492'den itibaren Osmanlı İmparatorluğu'na gelmişti. Yahudiler, İstanbul'da Haliç'in her iki yakasındaki Hasköy ve Balat ile Avrupa yakasında Ortaköy, Anadolu yakasında ise Üsküdar ve Kuzguncuk taraflarına yerleşmişti. Sayıları zamanla artarak on binleri bulmuştu. Yine aynı şekilde Hitler’in zulmünden kaçan ve Yahudi bilim insanları da 1930’da Türkiye’ye gelerek üniversite kürsülerinde kendilerine yer bulabilmişti.
O çelme hafızalardan çıkmıyor
2015 yılının Eylül ayında bir mülteci kafilesinin Sırbistan sınırından Macaristan'a girişi esnasında Macar muhabir Petra László ‘nun bir mülteci çocuğu tekmeleyen ve de kucağında bir çocuk taşıyan Suriyeli mülteciye çelme taktığı görüntü Avrupa’nın mültecilere yaklaşımın bir sembolü haline gelmişti.