Taha Dağlı bugünkü köşe yazısından Avrupa'nın Erdoğan korkusunun ne zaman başladığını yazdı
Tarih 8 Haziran 2013'tü.
Gezi olaylarının henüz ilk günleriydi.
Erdoğan, İngiliz The Economist Dergisinin kapağında "Sultan" olarak resmediliyordu.
O kapak bir "saldırın" emriydi.
Saldırın çünkü Erdoğan'ı tutamayacağız diyorlardı. O gün Başbakan'dı, seçimle gelen ilk Cumhurbaşkanı olacaktı.
Ardından anayasayı değiştirip başkan olacaktı.
Economist dergisi, özellikle her yeni yılın başındaki kapaklarıyla, bir dizayn çalışması yürütür. Dergi kapağı üzerinden gizli mesajlar verir.
O mesajları anlayan anlar, harekete geçer.
2013 Haziran sayısındaki kapakta Erdoğan'ın bugünkü geleceği noktaya işaret ediliyordu.
Onlar Yavuz Sultan Selim örneği üzerinden Erdoğan'a sultanlık biçiyorlardı. Tehlike işte buydu. Türkiye, Batı'nın çizdiği çizgilerin, gladyonun kurduğu anayasal düzenin dışına çıkmamalıydı.
O kapakta iki yere mesaj verdi.
Birincisi Sultan simgesiyle tehlike alarmı veriliyordu. Osmanlı korkusu yeniden baş göstermişti.
İkincisi ise Padişahlık sembollerini Erdoğan'la birleştirip, "Türkiye demokrasiden uzaklaşıyor" diye manipülasyon yapılıyordu.
Mesaj gereken yerlere kısa sürede ulaştı. Sonrasında Sultanlık figürleri bir çok Batılı yayın organında defalarca resmedildi.
İşaret fişeği yakılmıştı, Türkiye'ye yönelik saldırılar başlatıldı.
Gezi olayları, 17 Aralık darbe girişimi, PKK terör örgütünün, DHPK-C terör örgütünün devreye sokulması gibi saldırılar arka arkaya geldi.
Gezi olayları ve 17 Aralık girişimleri, 31 Mart 2014'teki yerel seçimle savuşturuldu.
Arkasından gelen saldırılar ise 10 Ağustos 2014'teki Cumhurbaşkanlığı seçiminde bertaraf edildi.
Sıra 7 Haziran 2015'teki genel seçime geldi.
DHKP-C ve PKK terörü devreye sokuldu.
Ak Parti yüzde 41 oy aldı ancak bu oran tek başına iktidar için yeterli değildi.
8 Haziran'da İsrail'in ölen Cumhurbaşkanı Şimon Peres, Türkiye'deki seçim sonucunu değerlendirdi, "sonuç bizim için çok olumlu" dedi.
İsrail gazeteleri, Alman televizyonları yayınlar yaptı.
Tek bir şeye dikkat çekildi o da şuydu, "Erdoğan'ın başkanlık hayali suya düştü".
7 Haziran seçiminde çıkan sonuca bu nedenle büyük bir sevinçle karşılık veriyorlardı, tek başına iktidar çıkmadı ve Erdoğan'ın anayasayı değiştirme imkanı kalmadı.
Oyun bir kez daha bozuldu. Türkiye'nin koalisyon tuzağına düşme niyeti yoktu. Seçim tekrar edildi.
1 Kasım'da bu kez yüzde 50'yle zafer geldi.
2013'te başlayan korku yeniden hortladı.
PKK terör örgütünün saldırıları da artık yetersizdi.
Bu kez ihanet şebekesi FETÖ teröristleri devreye sokuldu ve 15 Temmuz geldi.
7 Haziran sonrası 1 Kasım'a kadar yaşadıkları sevinç, 15 Temmuz'da saatlerle sınırlı kaldı.
16 Temmuz sabahı kanlı darbe girişimi de bertaraf edilmişti.
Bugün Batı, Türkiye'ye karşı düşman yüzünü gizlemeden, apaçık ortaya koyabiliyor. Çünkü artık başka seçenekleri kalmadı.
Almanya'nın, Hollanda'nın, anti demokratik uygulamaları, insanlık dışı saldırıları, Türk bakanları susturma çabaları hatta seyahat engellerinin tek anlamı var. O da bu işin sonuna gelindiği.
Maskeleri çıkarıp, gerçek yüzleriyle saldırıyorlar.
Avazları çıktığı kadar "hayırrrr olamaz" diye bağırıyorlar.
2013'te kapıldıkları korkuyla şimdi artık yüz yüzeler ve o korkuyla onların arasında hiçbir engel kalmadı.