Ey Ehli ilim olan Üniversiteli kardeşlerim ve hamiyetli, fedakar vatan gençleri; Şu kardeşinizin nurlardan iktibas ettiği hakikatlere aklınızı misafir edin. Üçyüz yıldır kalbindeki Avrupa aşkı ile yüksek ahlakını kaybetmiş medeniyetperverler, Hürriyet maskesiyle çirkin istek ve arzularına esir olmuş, vicdanlarını Avrupaya esir etmiştir. Şimdi Hürriyeti hakikiyi göstermek lazım ki safdil insanlar onlara aldanarak iki hayatını kaybetmesin. Onları düşündükçe riya kelimesini hatırlıyorum. Zira söylemleriyle Avrupaya düşman olanlar, sefahetlerine dair ne varsa aldılar. Bilime ait kısmına ise müşteri olmadılar. Alanlarda kullanamadılar. Evvela, Medeniyetten kasdım insanlığa hizmet eden menfaatli ve yapıcı kısmına değildir. Belki sükutu ahlaka sebep olan insanı alçaltan ve insanı insaniyetten çıkaran yıkıcı, zulümlü, sefih bir hayatı tesis eden kısmınadır ki bütün itiraz oklarımın hedefi onlaradır. Mısır da ve Suriye de ki zulümler şu sefih ve zulümlü medeniyetin bir neticesidir.
Şu kainata nazarını çevirip bütün canlılara, cansızlara sebep ve sonuç perspektifi ile baksan hiçbir şeyi maksadsız gayesiz göremezsin. Herbir maddenin hareketinde kendine ve umum varlıkların menfaatine bakan bir yönü vardır. Adeta kendine bakan yönü bir ise diğer varlıklar ile olan irtibatı noktasında sanatkarına işaret etmesi binlerdir. Ortada ki uyum ve düzen ise bir müdebbirin bir Hakim in olduğunu gösterir. Hem yine bilinir ki uyum ve düzen bir Kanuna işaret eder. Kanun ise herşeyin herşeyle münasebetini bağını bilecek, herşeye sözü geçecek Kudret sahibi bir Alim-i Külli şeyi gösterir. Madem ki herşeyin herşeyle münasebetini bilir ve bildiğini yarattığı sanatlı varlıklarla bize bildirmiş ve göstermiş elbette o zatın irade ettiği bir maksadı bir gayesi vardır. Öyle ise maksadını dikkat ehillerine ( Umum peygamberler, Sokrat, Eflatun gibileri) kainatta yarattığı milyarlar varlıklar üzerindeki sanat ile gösterdiği gibi, ehli dikkat mütehayyir İnsanlara dahi onları düşünmeye sevkeden şu sanat arkasındaki sanatkarı bize tanıttıracak bir öğretmen bir tercüman bir Mübelliğ-i Azam-ı dahi gönderecektir. O ise Peygamberdir. O Peygamberin de Yaratıcı ile arasında bir bağ olduğuna dair bir işaret olması lazım ki İnsanlara tesir etsin.. O ise mucizeler ve insanı her cihetle mükemmeliğe sevk eden ulvi ahlakıdır. ((Şu işaret ve mucizelere niye ihtiyaç var ve haikati nedir Risale-i Nur da tafsilatlı olarak tarif edilmiş ) O peygamber ise şu kainat niçin yaratılmış, vazifemiz nedir, Şu kainatin sahibi bizden ne istiyor ve vazifemiz bittikten sonra nereye gideceğiz gibi müthiş suallere cevap vermekle mükelleftir. Evet nasıl ki Adil ve şefkatli bir fabrika sahibi ustabaşısına maksadını tarif eder ve her işçi onu dinlemek ile mükelleftir, kendilerinden bir kural ve kaide belirlemezler. Aynen öylede şu kainat fabrikasında ustabaşı ve tarif edici hükmünde olan Hz. Muhammed (s.a.v) vazifemizi bildirir bizde o vazifeyi yerine getirmekle mükellefiz. Zira ücretimizi peşin almışız. Şikayete hakkımız yoktur. Kendi kanun ve kurallarımızı belirlemeyeceğiz. O ise vazifelerin en mühimmi İman ve imandan sonra namaz vesair ibadetler olduğunu Kuran ın lisanıyla bize ders verir. Bunlardan sonra en mühim ameli salih ve takva dır ki Allah katında bunlar ehli cennettir. Platon un tarifindeki erdem, ameli salihte gizlidir, bir fark var ki Allah rızası için yapılmayan iyilikler sadece beklentisiz olsa dahi mükafatını dünyada görür. Zaten İslamiyet teki mükafat bir beklentinin değil belki emre itaatteki sadakatin bir ölçüsü olarak Sahib-i Kainatın kuluna bir hediye-i şahanesidir. Aynı zamanda bugün ki bazı laubalilerin siyasetini yapıp fakat hiç bir zaman uygulamadıkları karşılıksız iyilik yapma, menfaat gütmeden hareket etme, toplumsal menfaatleri esas tutma, insan merkezli adalet anlayışı gibi gibi bütün yapıcı esaslar Salih amelin bir parçasıdır. Fakat eyvah ki biz anlatamadık, anlatanlar da aldattı bir müfsid in dessane siyasetiyle kalbi müşevveş şu millet şimdi bir MUSA eli lazım ki tekrar müferrah olsun kalbi intibaha gelsin. O da ancak Risale-i Nur dur. Yemin ediyorum ki Alem-i islam ın kurtuluşu Kuran ın şu zaman ın insanlarına bir hediye-i şahanesi olan Risale-i Nur a bağlıdır. Madem ki hürriyeti fikir var hem madem ki Risale-i Nur milyonlarca öğrencisi ile ne kadar ulvi ve parlak bir ahlakı tesis ettiğini ispat etmiş hem madem ki dost ve düşmanın ittifakı ile bu gençlerde asayişi ihlal eden yıkıcı hiç bir vasıf bulunmamıştır o zaman eğitimin zenbereği ve güçlü bir devletin temel esaslarını vaz eden üniversitelerde okutmak lazımdır ki Mısır ve Suriye de bizi ağlattıran perişaniyete giriftar olmayalım. Ağlayan Alem-i İslam-ı ümitsizliğe sevketmeyelim.
Malum olsun ki 'Asrın Sultanı' şu medeniyeti sefiheyi Risale-i Nur'da tarif etmiştir. Tarife hacet bırakmamıştır. Hem ehil olmadığımızdan sadece nakille muvazzafız. ve şu pis medeniyete mukabil bir saadet şehri hükmünde Kur'an medeniyetinin tatbik edilmesi gerektiğini faide ve maslahatları ile tarif eder. Hem der ki medeniyetin hangi mehasini ve güzelliği vardır ki o semavi güneşten beslenmiş olmasın. Evet kasem ederim ki medeniyetin bazı iyilikleri var ise de; ya Kuran'dan yada hayat suyu hükmünde olan diğer dinlerin tahrif edilmeyen kısmındandır. Gerisine Akif deniyet derki; "insanları zulme, kine, nefrete ve sefahate meylettirip insanlığın saadetini selb edip ortadan kaldırmıştır". Bu günkü medeniyeti hazıranın Mısır ve Suriye de ki zulme seyirci kalmaları buna şahid-i sadıktır. Ey benimle aynı asırdan süt emen kardeşlerim hayalen bir asır öncesine aklımızı misafir edelim. Asrın Mana Yapısının Mimarı Bediüzzaman'dan iktibas ettiğim şu manalara nazarı dikkatimizi çevirelim:
"Ey hamiyet ve medeniyetten dem vuranlar! Avrupa'yı taklide çalışmayınız. Aya Avrupa'nın size ettiği hadsiz zulüm ve adavetten sonra hangi akıl ile onların batıl fikirlerine emniyet edip tabi oluyorsunuz. Yok yok sefihane taklit edenler ittiba değil, belki şuursuz olarak onların safına iltihak edip, kendi kendinizi ve kardeşlerinizi idam ediyorsunuz. Agah olunuz ki, siz ahlaksızcasına ittiba ettikçe, hamiyet davasında yalancılık ediyorsunuz. Acaba görmüyor musun ki hangi hükümet Avrupa nın himayesinde ise şu Millet-i İslama kan kusturmuş. Aldanmak yeter uyanmak zamanıdır. Bize acır gibi görünen dessas Avrupanın himayesine ihtiyacımız yok. Yeterli bir delil isterseniz ne zaman başımız dik yürümeye çalışsak ensemizde bir tokat görürüz. İşte şimdi Kalbi İslam hükmünde olan Türkiye hususen Istanbul da hususen kürt kardeşlerimizle bizi birbirimize düşürerek kuvvetimizi hiçe indiriyorlar, uyanık olmak lazım ki oyuna gelmeyelim. Ağlayan Alem-i İslam-ı sevindirelim. Evet biz heves ve arzularımızın esiri olduk. Hakim iken mahkum olduk şimdi Avrupayı tuti kuşları gibi taklit ediyoruz. Zatımızda hareketli olamadık, Avrupa oradan üflüyorda biz burada oynuyoruz. Ey kardeşlerim Avrupanın bilim ve sanata dair kemalatına adayız lakin Avrupaya ahlakta dilencilik etmek Dini islama büyük cinayettir. İu0307nsaniyeti tahkirdir. Zira medine-i medeniyeti Fazila olan Asrı saadet güneş gibi parlıyor mum ışığına ihtiyacımız yok. Gelin o medeniyete dahil olalım alemi insaniyete muallim olup dar-ı saadetine vesile olalım. Ta ki ahlakımızı sarsan ve aklımızı uyutan medeniyet fanteziyeleri yerine aklı kemale ahlakı fazilete dönüştürüp bu iki silah ile bütün dünyayı fersah fersah geçelim. Aslan ın kameti merdanidir tilkinin elbisesi ona uymaz. Biz milleti Osmaniye Aslan gibiyiz tilkiler gibi dalkavukluğa ihtiyacımız yok.
Bununla birlikte bizi vartalara düşüren ve Alem-i İslamiyetin perişaniyetine sebep olan hastalıkları Bediüzzaman şöyle sıralar.
1-Ümitsizliğin hayat bulup dirilmesi
2-Günlük hayat içinde ihlasın, samimiyetin kaybolup gitmesi
3-Düşmanlık hissine olan muhabbet halbuki biz muhabbet fedaileriyiz düşmanlığa vaktimiz yoktur.
4-Doğruluğun, dürüstlüğün, sadakatın ve sebatın toplumsal hayatta kaybolup gitmesi
5-Baskıcı iradeler, diktator rejimler ( Halbuki kuvvet kanunda olmalı yoksa istibdat hükümferma olur, keyfi muameleler ve baskıcı iradeler hükmeder. o kanun ise ancak gerçek adaleti tesis eden İslamiyet kanunlarıdır.)
6-Yardım anlayışının şahsi menfaatin dışına çıkmaması
Bütün bunların Kuran eczanesinde tedavisin mümkün olduğunu söyler. Tafsilatını ve çözüm reçetesini Risale-i Nur da bulabilirsiniz. Bediüzzamanın dediği gibi; "ŞU İSTİKBAL İİNKILABATI İÇİNDE EN YÜKSEK GÜR SEDA İSLAMIN SADASI OLACAKTIR." Gelecek yalnız ve yalnız İslamiyetin'dir. Şu medeniyet bu kadar çirkefliği hazmedemiyecektir. Mutlaka bir gün kusacak İSLAM PAK ELİNE TESLİMİ SİLAH EDECEK