Neşat GÜNDOĞDU/ANKARA
AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker'in "Türkiye'nin tekrar Avrupalı olmasını istiyoruz" açıklamaları ve mültecileri için yapılması gereken 3 milyar Euro'dan sonra bir 3 milyar Euro daha ödeme yapılacağını açıklaması sonrası AB'nin Türkiye ile arayı ısıtmaya çalıştığı yorumlarına neden oldu. Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Beril Dedeoğlu Avrupalı devletlerin çıkarları gereği böyle davrandığını belirterek "Kendi aralarındaki haksız rekabeti çözmek istiyorlar" ifadesini kullandı. Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Mesut Eren ise katılım öncesi ülkenin eksik noktalarını gelişimi için yapılması gerek AB yardımlarından Türkiye'nin yeterince faydalandırılmadığını belirterek "Altyapı yatırımları, demokratikleşme, insan haklarının gelişmesi, temel hak ve özgürlükler, hukuk devletinin geliştirilmesi-güncellenmesi gibi alanlarda kullanabileceğimizi bu parayı şu anda kullanamıyoruz" şeklinde konuştu. Konuya dair uzmanları açıklamaları şöyle devam etti:
Avrupa Kendi Çıkarını Düşünüyor
Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Beril Dedeoğlu, AB ile Türkiye arasındaki şu anki durumun iyileştirmeden çok bir tür normalleşme ihtiyacından doğmuş olduğunu belirtti. Dedeoğlu, "Avrupalılar, ilişkilerin müzakereler çerçevesinde tıkanmasının ötesinde bir krize girmiş olmasının kimseye katkı sağlamadığını düşündüler" dedi ve şu değerlendirmelerde bulundu: "Yapıcı, pozitif bir gündem oluşturulmaması, ilişkilerde daha sorunlu bir döneme işaret ediyor. Burada normalleşerek sorunları uygun bir zeminde konuşma ortamının sağlanması amaçlanıyor. Şimdi 3 milyar Euro'nun üstüne bir 3 milyar Euro daha ödeme yapılacağını belirttiler ama bir takvime bağlamazlarsa bu açıklama çok anlamlı olmuyor. Fakat IPA fonlarının, sivil hayat ile hukuki alanın iyileştirilmesine yönlendirilmesi; AB'nin demokratikleşme konusundaki desteği anlamına geliyor. Önceliğin bu alanda sağlanacağının söylenmiş olması yine normalleşmeye işaret ediyor. Doğrusu ekonomik ve mali alanlarda epey bir yol alındığı için bu fonlar bu alanlarda destekleyici bir katkı sağlamıyor. Mevcut kriz durumu Türkiye'nin Avrupa Birliği ülkeleri ile ikili ilişkilerinde savunma sanayinde ve diğer alanlarda sorunlar oluşturuyor. Türkiye'nin AB ile doğrudan yürütemediği konularda bazı Avrupa ülkelerini kullanması, Avrupalı ülkeler arasındaki rekabet açısından olumsuz olarak görülüyor. Örneği, Almanya ile Türkiye'nin arası geriliyor. Türkiye, Fransa ve İspanya ile bir takım yüksek teknoloji anlaşmalarına yöneliyor. Eğer bunlar sadece AB bünyesinde görüşülürse o zaman diğer ülkeler arasındaki rekabetin bu kadar keskinleşmesinin de önüne geçilecek. Avrupa bunu kavramış görünüyor."
"Temkinli olmak gerekiyor"
Almanya'nın Avrupa Birliği içindeki pozisyonunu zorunlu olarak yumuşatması gerektiğini söyleyen Dedeoğlu sözlerini şöyle sürdürdü: "Almanya'ya rağmen Türkiye'nin yürüttüğü ikili ilişkiler var. Bu durumunda etkili olduğunu düşünüyorum. Ayrıca Brüksel merkezli karar alıcılarda Almanya'nın politikalarına çok olumlu bakmıyor. Böyle bir atmosferde AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker'in üstü kapalı birkaç sözü için heyecanlanmak çok anlamlı değil. Şu aşamada daha somut adımlar bekliyor Türkiye. 3 milyar Euro'nun en azından ilk partisinin ne zaman, nereye ve nasıl ödeneceğinin takvimlendirilmesini beklemek ve temkinli olmak gerekiyor. Türkiye'nin 'oradan para gelecek' diye bir projesi yok. Türkiye, zaten o harcamaları yaptı. Onların zihninde para verip ilişkileri düzeltmeyi isteme gibi bir şey olabilir ama bunun Türkiye'de karşılığı yok. Dolayısı ile Türkiye, mültecilerle ilgili meselelerde çok daha sıkı durma imkanına sahip. Eğer ilişkilerde bir iyileşme olursa da bu Türkiye'nin diyaloğu hiçbir zaman koparmamasının bir sonucu olarak değerlendirilebilir.
"Türkiye'de aynı siyasi irade var"
Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Mesut Eren ise Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerin çok eskilere dayandığını dile getirerek Avrupa Birliği'ne üyelik için ikinci başvuran ülkenin Türkiye olduğunun altını çizdi. Eren sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu tarihsel süreç içerisinde çok fazla gelgitler oldu. Avrupa Birliği tarihine baktığımızda bunun çok uzun bir zaman olduğu anlaşılır. Burada bize biraz farklı davranıldığı görülür. Fakat Avrupa'dan gelen açıklamalar olumlu. Almanya'nın normale dönmesi, Hollanda ve Avusturya'daki seçimlerin bitmiş olmasının yanında Türkiye'de de gerilimli havanın ortadan kalkması sonucu bir bahar havası ortaya çıktı. Burada göçmen sorunu ile ilgili alacağımız bir para var. Bunun bir kısmı proje bazlı olarak geldi. Ama bundan önce asıl önemli olan ise katılım öncesinde AB tarafından yapılması gereken 4.5 milyar Euro'luk katılım yardımlarıdır. Şu an için bunun çok daha altında bir miktar bize kullandırıldı. Altyapı yatırımları, demokratikleşme, insan haklarının gelişmesi, temel hak ve özgürlükler, hukuk devletinin geliştirilmesi-güncellenmesi gibi alanlarda kullanabileceğimizi bu parayı şu anda kullanamıyoruz. İşleyiş yavaşlatılmış durumda ve sivil toplum kuruluşlarının geliştirilmesi ile ilgili birkaç proje dışında pek bir şey kullandırılmıyor. Bizim hedefimiz AB'ye girmek. Türkiye şu an Dünya'da çok iyi bir konuma geldi. Adaylık kabul sürecindeki Avrupa bize büyük destek veriyordu. O zamandaki siyasi irade bugün de hükümettedir.