Avrupa Birliği Akraba Evliliği

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehdi Eker, Avrupa'daki aşırı sağ ve aşırı sol partilerin yükselişini, merkezdeki siyasi liderlerin zayıf olmasına bağlıyor. Eker, "Merkez parti liderleri güçlü değil. Toplumsal sorunları çözecek büyük sosyal projeleri hayata geçiremiyorlar" dedi.

Bayram Zilan SÖYLEŞİ

AVRUPA'da aşırı sağcılık, İslamofobi ve yabancı düşmanlığı yükselişte. Merkez sağ ve merkez sol partiler, uç noktalara savrulmaya başladı. Özellikle Türkiye karşıtlığı, Avrupa ülkeleri için bir trend haline geldi. Başta Hollanda ve Almanya olmak üzere birçok Avrupa ülkesi, Türkiye'de yapılacak olan 16 Nisan referandumuna açıkça taraf olup "hayır" kampanyası yürütüyor.

Peki, Avrupa'daki bu siyasi paradigma değişikliğinin nedeni nedir? Türkiye, neden Avrupa'nın hedefinde? Türkiye-Avrupa ilişkileri bundan sonra nasıl bir zemin üzerinde yürüyecek? Tüm bunları AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Dış İlişkiler Başkanı Mehdi Eker ile konuştuk.

AVRUPA BİRLİĞİ AKRABA EVLİLİĞİ

-Son günlerde yaşananlar ile birlikte Avrupa'nın Türkiye'ye karşı olan tepkisini İslamofobi'ye ve aşırı sağcılığa bağlayanlar var? Siz Avrupa'nın bu tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu durumun sadece İslamafobi ve aşırı sağcılıktan kaynaklandığını söyleyemeyiz. Bu hadisenin iki boyutu var. Avrupa'da zaman zaman ortaya çıkan bir takım davranış biçimleri, ideoloji ve kodlar var. Bu ideolojilerin kaynağına indiğimizde 18. 19. ve 20. yy'da ırkçılık ve yabancı düşmanlığı gün yüzüne çıkmaktadır. 1930'lu yıllarda Avrupa siyaset sahnesi, sırayla faşist liderlerin ortaya çıkışına tanık olmuştu. O dönem insanlığın unutamayacağı bir vahşete ve drama dönüşmüş, sonrasında Avrupa'nın kendi içerisinde çatışmaları ve paylaşım savaşları başlamış. Bu savaşların sonlanması içinde bir birlik kurulmuş. Ben Avrupa Birliği'ni adeta bir "akraba evliliğine" benzetiyorum. Son 15-20 yıl içerisinde ise Avrupa'da merkezdeki siyasi partilerde bir liderlik sıkıntısı olduğuna şahitlik ediyoruz. Avrupa'nın büyük ülkelerinin merkez sağ ve sol partilerinde eskiden olduğu gibi güçlü liderler yok. Hal böyle olunca bu merkez sağ ve sol siyasi partiler, uç partilere alan kazandırıyor.

BİZİ RAKİP GÖRÜYORLAR

-Bu doğrultuda Türkiye ile olan ilişki biçimlerine yönelik ne söylemek gerekir?

Ortadoğu ve Avrupa arasında köprü görevi üstlenen Türkiye, gün geçtikçe güçlenmektedir. Bundan 15-20 yıl önce Türkiye nüfusu 60 milyon iken şu an 80 milyon. Bu rakam Avrupa'nın birçok ülkesinin nüfus artış hızından daha yüksektir. Ayrıca ekonomisi güçlenen, alt yapısını, ticaretini, dünya ile temaslarını, ilişkilerini, sosyolojik şartlarını, medeniyet tasavvurunu dinamik tutan bir ülke konumundadır. Bu konudaki Türkiye'nin sembol siyasi kurumu da AK Parti'dir. Sembol lideri de Recep Tayyip Erdoğan'dır. Çünkü karizmatik ve güçlü bir liderlik var. Avrupa'da ise liderlik yapacak, yürüdüğünde arkasından milyonların yürüyebileceği liderliklerin dönemi bitmiş vaziyettedir. Türkiye'de böyle bir siyasi lider varken ve ülkemiz güçleniyorken bizi kendileri için potansiyel bir rakip olarak görüyorlar. Türkiye, bir iç meselesini dünyada eşi benzeri olmayan yöntemlerle çözüyor. Bu yöntemden kastım, barış içerisinde, kendi imkanları ve kendi hikmeti ile kendi yarasını sarabiliyor. Türkiye, 25-30 yıldır ekonomisini adeta teslim ettiği IMF'ye borcunu 2013 yılında ödedi ve ilişkilerini bitirdi. IMF'ye "Benim senin vesayetine ihtiyacım yok. Programımı yaparak ekonomimi disiplinli bir şekilde planlarım, kendi imkan ve alt yapımla bunu yönetirim. Sizinle tekrar anlaşmamı yenilemeyeceğim" dedi. 2008'de Türkiye'nin büyük işadamları televizyonlarda dünyaya çağrıda bulunarak "Derhal, stand by anlaşması imzalayın. Kendinizi IMF'nin garantisine alın, vesayetine girin" mesajı verdi. Cumhurbaşkanımız ise "bu kriz bizi teğet geçer" mesajı verdi. Şimdi Türkiye IMF ile ilişkilerini bitirmişken, Kürt meselesini kendine mahsus özel yöntemlerle barışçı bir şekilde çözerken, çok önemli büyük projelere imza atarken kimse Türkiye'nin rakip olarak görülmediğinden bahsetmesin.

AVRUPA'NIN MEDENİYET DEĞERLERİ AŞINIYOR

-Avrupa'nın yabancı düşmanlığı bizim vatandaşlarımıza mı özel?

Onlara göre herkes yabancıdır. Ama Müslümanlara yönelik daha fazla diyebiliriz. İslamofobi faktörü devreye giriyor. Geçmişte Avrupa tarihinde Nazizm var. O da Yahudilere dönüktür. Yahudiler Müslüman değildi ki, ama bu da bir düşmanlık. Sadece Müslümanlara özel bir konu diyemeyiz. Bu düşüncenin sahipleri orada zaman zaman güçleniyor. Ben buradan Avrupa'daki iki kesime çağrıda bulunmak istiyorum. Avrupalılığın medeniyet değerleri var. O medeniyet değerlerini Avrupa'lılar geliştirdi. İşte o medeniyet değerini geliştiren Avrupa'lılara benim çağrım; Kendi medeniyet değerlerinize sahip çıkın! Çünkü, sizin içinizden birileri o medeniyet değerlerini aşındırmaya çalışıyor. Onları kontrol edin. Onların güçlenmesine fırsat vermeyin. Çünkü onlar sizin de düşmanınızdır. Onlar geçmişte size de zarar verdi.

-Avrupalılığın değerleri nedir?

Demokrasi, çoğulculuk, gerçek anlamda plüralizmdir. Irkı, dini, kültürü, milliyeti senin gibi olmayan insanların varlığını kabul etmek ve bir arada barış içerisinde yaşayabilmektir. İşte yabancı düşmanlığının (zenofobi) aslında karşılığı burada ortaya çıkıyor. Bu İslam düşmanlığı, onlarda sürekli yerli-yersiz işliyor. Bunu önleyecek olan Avrupalılardır. Demokrasi, çoğulculuk, ifade hürriyeti ve düşünce özgürlüğü, düşündüğünü ifade edebilme ve serbest düşünebilme, bir de hukukun üstünlüğü ve insan hakları. Bunlar Avrupa'nın değerleridir. Avrupalının da benimsediği medeniyet değerleridir. Nitekim bunların bir kısmı Kopenhag Siyasi Kriterleri'dir. O halde Kopenhag Siyasi Kriterleri'ne önce onlar sahip çıkmalı ve bazı ırkçı, dar görüşlü, meselelere at gözlüğü ile bakan, kısa vade hesabı yapan politikacıların o değerlere zarar vermesine Avrupa müsaade etmemelidir. Avrupa çok acılar yaşayarak bu değerleri oluşturdu. Bu değerler tahrip olduğu ve aşındığı zaman Avrupa zarar gördü. Avrupa Birliği, bu değerler etrafında şekillendi. Ama gelinen noktada bu değerleri aşındırmaya çalışanlar var. Aşırı sağ ve aşırı soldan terörist yöntemleri destekleyen, benimseyen, açık ve örtülü şekilde bunlara sahip çıkanlar var. Bunlar şu an Avrupa'da yaşıyor, kısa ve dar görüşlü bazı siyasetçiler de bunlara alan açıyor. Merkezdeki liderlikler de güçlü olmadığı için bunların lehine alan kaybediyor. Avrupalı merkez siyasetçilerin Avrupalılık değerleri üzerinden projeler üretip bunlarla mücadele etmesi, onlara fırsat ve meydan vermemesi gerekiyor.

-Hollanda'daki mevcut yönetim, diğer aşırı sağcı partilerin baskıdan dolayı Türkiye'ye tavır almak zorunda kalmış olabilir mi?

Siyasal hareketler birtakım projeler üzerinden topluma yayılır. Demek ki güçlü projeler üretmediler, bunu güçlü söylemle halka yaymadılar. Bunun üzerinden gidilmesi gerekir. Avrupa'nın başına bela olan, insanlığa yararı olmayan bu tür yıkıcı, tahripkar ve uç düşüncelerin etkisinin artmasına karşı Türkiye, pozitif ve olumlu katkı sağlayabilecek bir aktördür. Neden? Çünkü farklı bir medeniyet tasavvurumuz ve farklı bir tarih tecrübemiz var. Bizim tarihimizde, bunlar yok. Biz gerçek anlamda çoğulculuğu çok sayıda dini, etnik yapıyı ve kültürü birlikte barış içerisinde 20. yy'a kadar yaşatmış bir toplumuz. Bu tarihi tecrübemiz ve birikimimiz var. AK Parti, tarihsel tecrübemizin kodlarına yaslanarak, şifrelerini yeniden kurarak Türkiye'de sosyal barışı ve birlikteliği hayata geçirdi. Bu bir felsefedir, dünya görüşüdür ve evrensel değerlerden beslenir. Bizim evrensel değerlerimiz, İslam'dan gelen tarihi tecrübemiz bize bunu söylüyor. Bizim anlayışımıza göre yabancılar hukuku vardır. Bu Medine Sözleşmesi'nde var. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u fethettiği zaman oradaki Hristiyanların, Ortodoksların, Katoliklerin birlikte yaşamasını sağlıyor. Neden bir Ortodoks, "Kardinal külahı görmektense Türk sarığını görmeyi tercih ederim" diyor. Çok basit. Müslüman sarığı gördüğünde zarar görmeyeceğini biliyor. Bundan sonraki süreçte biz diyoruz ki; "Türkiye, Avrupa'nın bir parçasıdır. Türkiye, Avrupa'dan kopamaz. 4 milyon vatandaşımız var. Dolayısıyla bizim kültürel, ticari, iktisadi, bağlarımız var. Bu, Türkiye'nin de Avrupa'nın da menfaatine. En büyük ticari partnerimiz hala Almanya'dır. Bu ilişkileri doğru bir zeminde sürdürmemiz lazım.

HAYIR ANLATILIYORSA EVET DE ANLATILMALI

-Avrupa bugüne kadar bize karşı demokrasi ihracatçısı gibi tepeden bir yaklaşım içerisindeydi. Şimdi roller değişti. Sanki Türkiye onlara medeniyet tasavvurunu ve demokrasiyi hatırlatan bir noktaya geldi? Ne dersiniz?

Söylenenlerden çok uygulama önemlidir. Bizim yurtdışında 2 milyon 950 bin seçmenimiz var. Bunun yarısı yani 1 milyon 450 bin seçmeni sadece Almanya'da yaşıyor. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve Türkiye'deki halk oylamalarında ve seçimlerde oy kullanma hakları var. 1 milyon 450 bin seçmenin sandıkta tercihini ortaya koyarken, önüne konan paketin içeriği ile ilgili bilgi sahibi olmasından daha doğal hiçbir şey yoktur. Eğer Avrupa demokrasiden, demokratik değerlerden bahsediyorsa bu demokratik değerlerinde, demokrasi pratiğinin de olmazsa olmazıdır. Bizim oradaki vatandaşlarımıza bu anayasa değişiklik paketinin içeriğini anlatmamız gayet doğal. Başkaları nasıl Avrupa'da 'Hayır' kampanyası yürütüyorsa, Evet'in de oradaki vatandaşlarımıza sebeplerinin anlatılması gerekir.

İPTAL GEREKÇELERİ KOMİK

Vatandaşlarımızı bilgilendirmek ve bir dizi programı gerçekleştirmek için Almanya'ya gittim. Hannover Havalimanı'nda beni Emniyet Müdür Yardımcısı ve bir yeminli tercüman karşıladı. "Burada siyasi propaganda yapamazsınız" diyerek imzasız bir mektup iletti. İki saat sonra lokantada arkadaşlarımla beraber yemek yerken tekrar yanıma geldiler. Bu defa belediye başkanının imzasının olduğu, havaalanında gayri resmi olan mektubu bu defa resmi bir şekilde getirdiler. Ardından vatandaşla yapacağımız organize buluşmaları iptal ettiler. İptal ettirme gerekçeleri de çok komikti. Biz onlara bunun Avrupa'nın değerlerine aykırı olduğunu, vatandaşlarının bilgilenmesinin bir hak olduğunu, demokratik değerlere aykırı olduğunu ve hürriyetin kısıtlandığını anlattık. Ama programlarımız iptal edildi.

HEDEF GÖSTERİLDİM

Hannover Havalimanı'ndan itibaren bir gazete internet üzerinden canlı olarak bulunduğum cadde, sokak ve binayı yayınladı. Bu düpedüz hedef göstermektir. Ertesi gün gideceğim bölgelerde vatandaşlara "buraya gelmesin" deniliyor. Yetkililer uyduruk gerekçelerde bulunarak "Gelirsen 20 bin Euro para cezası keseriz" diyor. "Mehdi Eker'in diğer programları iptal edildi. Türkler duygusal insanlar, bu programların iptal edilmesi sebebiyle oraya geleceğini duyarlarsa buraya fazla kişi gelir. Buranın park yeri 100 araçlıktır, güvenliği şu kadardır" gibi ifadelerde bulunuluyor. Frankfurt'ta aynı gün on binlerin katıldığı PKK gösterisi düzenlendi. Üstelik PKK, Avrupa'nın devlet olarak terör örgütleri listesinde resmen yer alıyor. Buna rağmen PKK'lılar açık bir şekilde, her türlü eylem yapıyor. Yani sadece "evet" için gidenlere karşı kısıtlama ve engelleme var.

GERİLİMİ AVRUPA BAŞLATTI

-Yaptırımlar üzerine konuşanlar var. Avrupa Birliği ile ilgili bir referandum yapalım diyenler var. Geri kabul anlaşmasına ilişkin gündemde konuşulanlar var. Buna ilişkin neler söylemek istersiniz?

Türkiye, Avrupa'nın bir parçasıdır. Avrupa'da yaşayan vatandaşlarımız var. Biz vatandaşlarımızın zarar görmesini istemeyiz. Bu konuların hepsini dikkate almak durumundayız. Bu gerilimi ve gerginliği başlatan taraf biz değiliz. Bizim bir gelişme ve büyüme planımız var. Türkiye'nin sosyal ve ekonomik meselelerini çözme gibi bir gayretimiz ve hedefimiz var. İç meselelerimizi çözüp Türkiye'yi daha güçlü, daha refah bir noktaya taşımak istiyoruz. Biz bunun peşindeyiz. Sorun, bizim bu yürüyüşümüzü engellemeye çalışanlardır. Ayağımızın önüne taş atmaya, bize pranga olmaya çalışıyorlar. Bütün bunlara elbette bigane kalmak gibi bir durum söz konusu değil. Bunlarla her türlü diplomatik ilişki ve mütekabiliyet esasına göre gereken yapılıyor. Şu an Türkiye, resmen Avrupa Birliği'nin müzakerelerini yürüten bir ülke. Avrupa Parlamentosu'ndaki bazı milletvekilleri ve bazı aşırı uçların temsilcisi ve sözcüleri Türkiye'ye saldırıyorlar diye görüşmeleri askıya alacak değiliz. Bu Avrupa'daki bazı aklı kıt, görüşü dar politikacıların görüşleridir. Avrupa'nın 500 milyonunun görüşü değildir. Bunu bilmeleri gerekir.

AB'de böyle bir lider yok

Mehdi Eker, Avrupa liderleriyle Türkiye liderini şöyle kıyasladı: "Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'de sembol bir liderdir. Karizması ve güçlü liderlik özellikleriyle kitleleri arkasından yürütebilmektedir. Avrupa'da ise böylesi bir lider yok, yürüdüğünde arkasından milyonların yürüyebileceği liderleri yok. Kıskançlıklarının bir sebebi de budur"