Güler KOÇ
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı(SETA) 'Astana süreci ve Suriye'nin geleceği' adlı bir panel düzenledi. Astana sürecinin genel bir değerlendirilmesi yapılarak görüşmelerin gidişatının Suriye iç savaşı ve Türkiye'ye etkileri konuşuldu. Bölgede yaşanan gelişmeler, Abdullah Erboğa'nın moderatörlüğünde Marmara Üniversitesi'nden Doç. Dr. Emre Erşen, İran Araştırmaları Merkezi'nden Hakkı Uygur ve SETA Strateji Araştırmaları Direktörlüğü'nden Doç. Dr. Talha Köse tarafından ele alındı.
Rusya ve İran'ın ortak noktası Suriye'ydi
Astana, Cenevre'nin bir devamı mıdır, yoksa alternatifi midir sorusuna değinen İbn Haldun Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Doç. Dr. Talha Köse, "Türkiye'nin resmi yaklaşımı Cenevre Süreci'nin devamı olduğuna dair. Ancak alternatif olarak değerlendirmek gerekir. Birleşmiş Milletler, 2254 sayılı karar ile Suriye'de siyasi bir geçiş planlıyordu. İran buna dahil edilmemişti ve Rusya belirgin bir faktör değildi. Rusya'nın olaya dahil olması ile Suriye'nin geleceği değişmeye başladı. Rusya ve İran'ın ortak noktası Suriye idi" dedi.
Astana süreci ile ilgili kamuoyuna sınırlı bilgi verildi
Astana sürecinde kamuoyuna çok sınırlı bilgi verildiğini, sürecin kilidini açan meselenin ise Halep'in tahliyesi olduğunu ifade eden Köse sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu konu üzerine Türkiye, İran ve Rusya arasında bir mutakabat gerçekleşti. Şu ana kadar altı görüşme yapıldı. Sahadaki güç dağılımını belirleyen süreç Astana sürecidir. Muhalefete destek veren aktörler bu süreci daha rahat kabul ettiler. Türkiye, İran, Rusya ve dolaylı bir şekilde Amerika'nın da etkili olduğu mutabakatın konuları şunlardı: Suriye'nin çok etnik yapılı olması nedeniyle demokratik toprak bütünlüğünü sağlamak, askeri güçten ziyade siyasi sürecin etkili olması, ateşkesin sürdürülmesi, DEAŞ ve El Nusra gibi faktörlerin sürecin dışında tutulmasıdır. BM Güvenlik Konseyi'nin iznini beklemeden Suriye'de bir istikrar sağlanması gerekir. Eğer Suriye'de bu sağlanırsa Irak ve başka yerlerde de uygulanabilir. Aslına bakılırsa BM Güvenlik Konseyi bu konuda hantal davranmıştır. Suriye'de etkin olan devletlerin fikir ayrılıkları ise şudur: Türkiye; Bu sürecin Cenevre'nin bir parçası olması gerektiğini düşünmekte."
Ortadoğu konusunda Amerika ve Türkiye anlaşamıyor
Türkiye-İran-Rusya arasında ayrı ayrı mutakabatlar olduğunun altını çizen Köse, Özellikle İdlib'de bir istikrar sağlandığı takdirde aralarındaki ilişki ilerleyebilir. Türkiye'nin beklentisi PYD eksenli oluşumların kısıtlanmasıdır. Savaş bittiği takdirde mültecilerin göçü son bulacak ve güvenli bölgelerin oluşturulmasıyla Türkiye'de bulunan Suriyelilerin geri dönüşü sağlanacaktır. Türkiye'nin Fırat'ın doğusunda Amerika destekli bir PYD'nin statü kazanması ile kaygıları var. Bu seçenek yerine Rusya destekli rejim güçlerinin bölgede olmasını tercih etmektedir. Türkiye Afrin üzerinden gelecek tehditleri önlemek istiyor. Ortadoğu'nun geleceği konusunda Amerika ve Türkiye'nin anlaşamadığı kesin" şeklinde konuştu.
Obama'nın bölgeye ilgisizliği Rusya'nın işini kolaylaştırdı
30 Eylül 2015'te ilk defa bölgeye fiili müdahalede bulunan Rusya'nın öncesinde rejime destek verdiğini ifade eden Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim görevlisi Doç. Dr. Emre Erşen, "Rusya, Suriye'de en büyük kazanan olmayı hedefliyor. Küresel anlamda ABD ile mücadelede dünya siyasetinde kendisini büyük güç olarak kabul ettirmek istiyor. Askeri gücünü kendi çıkarlarını korumak için kullanmaktan asla çekinmeyen Rusya bunu Gürcistan, Ukrayna ve en son Suriye'de göstermiştir. ABD'nin Obama döneminden beri bölgeye olan ilgisizliği ve Trump'ın kafa karışıklığı Rusya'nın işini kolaylaştırdı" dedi.
Sıcak denizlere inme politikası
Rusya'nın 2000'li yıllardan beri Ortadoğu'da kendisine zemin hazırladığının altını çizen Erşen, "Rusya, Arap ayaklanmaları ile ilk başta kafası karışsa da Suriye'de aynı şeylerin yaşanmaması için önceden müdahalede bulundu. Tarihten beri sıcak denizlere inme politikası, Akdeniz'de bir üs bulundurma ve Doğu Akdeniz'deki enerji kaynaklarından faydalanmak istemesi nedenleri ile harekete geçti. Rusya bütün toprakları rejimin altında toplayamasa bile kıyı şeridinde iki üs elde etti ve bunu yeterli görmekte. Rusya yüzde 35'e varan ölçüde modernize edilen silahlarının satılacağı bir silah pazarı elde etmiştir" şeklinde konuştu.
Gelinen noktada Türkiye İran yakınlaştı
Suriye krizinin Arap Baharı'nın bir parçası olduğunu vurgulayan İRAM Araştırma Merkezi başkan yardımcısı Hakkı Uygur, "Türkiye ve İran, belli bir noktada Suriye'nin geleceği konusunda hem fikirdiler: 'Suriye halkı kendi kaderine kendi karar verir, yabancı savaşçılar çıkmalıdır ve Suriye'nin toprak bütünlüğü sağlanmalıdır.' Temel anlaşmazlık konusu; Türkiye'nin Beşer Esad'ın gireceği her seçimin etkisiz olduğunu söylemesi, İran ise ayaklanmalara rağmen, uluslararası örgütler ile bu seçimin yapılacağını duyurmasıydı. Bugün gelinen noktada Türkiye'nin geçiş meselesini sonraya bırakması iki ülkenin görüşmelerini daha da yakınlaştırmış oldu" ifadelerini kullandı.
Kuşatma kalkmayınca çatışma başladı
İran'ın bütün muhalefeti DEAŞ ile özdeşleştirdiğini ve bunu iç kamuoyuna sattığını belirten Uygur, "İran geldiği noktada sosyolojik ve demokratik gerçeklerle aslında bütün Suriye'ye hakim olamayacağını biliyor. Halep tahliyeleri sırasında Türkiye ve Rusya anlaşmasını İran sabote etmişti. Milisleri ile birlikte bölgede kuşatmanın kaldırılmasına izin vermedi ve çatışmaya başladı. Bu aslında Türkiye ve Rusya'ya karşı açık bir mesajdı. Bu mesaj alındı ve İran'ın da söz sahibi olduğu bir süreç başladı" diye konuştu.
Astana sürecine dair umut ışığı var
Türkiye'nin önceliğinin bölgedeki PYD terörünün olduğunu vurgulayan Uygur sözlerini şöyle noktaladı: "Şu anda PYD Amerika'nın kırmızı çizgisi durumunda. Dolayısıyla PYD konusunda yeni bir çatışmanın çıkması şaşırtıcı olmaz. Trump yönetimi İran'ı sıkıştıracak adımlar attı. İran bölgede bir an önce istikrarın sağlanması gerektiğini düşünüyor, bu da Astana Süreci'nin olumlu sonuçlanacağı yönünde umut ışığı oldu. Yakın gelecekte İran ve Türkiye'nin, Suriye ve Irak üzerinde iş birliğini sürdürmesi muhtemeldir."