ÖZLEM DOĞAN'IN KALEMİNDEN...
Derin bir uykudaydı herkes. Nefes aldırmayan sıcak bir gecenin sabahı bir büyük felaketle doğacağını kimse bilmiyordu. Korkunç bir uğultu ve sarsıntıyla yataklarından fırlayan, çığlık atan insanlar ne olduğunu anlayamadılar. Çünkü kimse daha önce böyle bir felaketle karşı karşıya gelmemişti. Adana'da, Erzincan'da böyle büyük depremler yaşanmıştı ama başta İstanbul olmak üzere Marmara bölgesinin yabancı olduğu bir durumdu bu. Gece yarısı sokağa dökülenler sabahın ilk ışıklarına kadar ne olduğuna bir anlam vermediler. Hissettikleri müthiş korku ve heyecandı. Hiç kimsenin yıkılan evlerden haberi yoktu. Oysa başta Gölcük, Avcılar, İzmit olmak üzere Adapazarı ve yakın bölgeler için için acıyla kavruluyordu. Artçı sarsıntılar tüm sıklığı ve şiddetiyle devam ederken öğlene doğru enkaz altında ölenlerin ve mahsur kalanların olduğu bilgisi düştü ajanslara. Tüm Türkiye şaşkınlık içinde olanları idrak etmeye çalışıyordu.
Ne olduğunu anlamadan beklemeku2026
O gece sabah yapacakları işin planını yapan ya da çıkacakları tatilin hayalini kuranların birçoğu bir daha uyanamayacakları derin bir uykuya yattılar. Kimi de enkaz altında saatlerce, günlerce kendisine uzatılacak bir yardım eli bekledi. Apartmanlardan, iki katlı evlere, hastaneden, otellere ne varsa deprem yıkıp geçmişti. Böyle büyük bir afette ne yapacağını hiç kimse bilmiyordu.
Enkazlar acıyla inliyordu
Büyük sarsıntıya hazırlıksız yakalananlar oradan oraya koşturarak yardım için bir şeyler yapmaya çalışıyorlardı. Enkaz altlarından çığlıklar yükseliyordu. Yıkılan her ev acıyla inliyordu. Üstelik bazı enkazlar ise cayır cayır yanıyordu. Elektrikler ve telefonlar kesikti. Deprem nedeniyle ana yollar da büyük hasar almıştı. Herkes uyanmıştı ama devlet baba hala derin uykudaydı.
Denize gömülen binalar
Bülent Ecevit'in başında olduğu koalisyon hükümeti uyurken, yaşananları görmezden gelirken vatanın dört bir yanından Türk halkı harekete geçti. STK'lar ve gönüllü arama ekipleri vatandaşın yardımına koştu. Ellerde kazma küreklerle enkaz altından bir canlı çıkarabilmenin ümidiyle çalışmalar başladı. Malzemeden çalarak apartmanlar yıkan hırsız müteahhitlerin sattıkları evler binlerce insana canlı canlı mezar oldu. Gölcük sahilinde doldurulan yerlere yapılan binaları içindeki insanlarla birlikte deniz geri aldı. İnsanlar sadece enkaz altında kalmamış, o enkazın altında boğularak can verdiler. Aşırı sıcağın verdiği etkiyle enkaz altındaki cesetlerin kokusu Marmara semalarını ağır bir kokuya bürümüştü. Yardım için gidenlerin hafızaların bu ağır koku haftalarca silinmedi.
İstanbul da yıkıldı
İstanbul Avcılar'da da can pazarı yaşanıyordu. En çok hasar gören ve en çok can kaybının olduğu yer Avcılar'da 30 bina enkaz haline gelmiş, yüzlercesi hasar görmüş, 300'e yakın da insan hayatını kaybetmişti. Gözyaşı, panik, gözlerden okunan korku atlatılır atlatılmaz enkazlara koşan insanlar yaralılara yardım etmek için seferber oldular.
Büyük bir felakete doğru: Tüpraş alev alev
Sadece Türkiye değil, tüm dünya bu büyük felakete kilitlendi. Tüpraş alev alev yanıyordu. Büyük tankların patlaması yanında 7.4'lük deprem bile bir hiç olarak kalacak ve belki de İzmit başta olmak üzere Marmara'nın bir bölümü haritadan silinecekti. Şükür ki yine bir vatandaş, yangını kendi haline bırakmış olan yetkililerden aldığı izinle kendi icadı olan bir kimyasalla yangını söndürmeye muvaffak oldu. Çaresizlikle yaralarını sarmaya çalışan Türk insanının yardımlaşmasıyla yaralar sarılmaya çalışılıyordu ama felaket o denli büyüktü ki, devletin ancak birkaç gün sonra uzanan eli bile artık hiçbir anlam ifade etmeyecekti. Enkaz altından canlı olarak çıkan insanların bir anda ortadan kaybolması bölgede organ mafyasının depremzedeleri kaçırdığı iddiasını güçlendirdi. Dönemin Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un; 'Yabancılara tek bir hasta vermem' açıklaması büyük tepki toplasa da daha sonra enkazdan çıkan çocukların organ mafyası tarafından kaçırıldığı söylentileri, Durmuş'un bir bildiği mi vardı? Sorusunu akıllara getirdi.
Dönemin Kızılay'ı depremden daha büyük bir felaketti
Devlet zaten sınıfta kalmış, halka yardım eli uzatmamıştı. 1868 yılında kurulan ve halkın her zor durumda yardımına koşması gereken Kızılay'ın ise onlarca yıl öncesinden kalma çadırları ve deprem sonrası ortaya dökülecek olan vurgunları da vatandaşa vurulan bir başka darbe oldu. Paramparça çadırları ve yıllar öncesinde kalan yardım malzemeleri adeta alay eder gibi depremzedelere gönderilmişti. ANAP- MHP-DSP hükümetinin felaket bölgesine depremden üç gün sonra gelmesi can kaybını kat be kat artırdı. Marmara Depremi'nde hükümetin adeta sessizliğe gömülüp bölgeye üç gün sonra yardım göndermesi halkın büyük tepkisine neden oldu. Üstelik deprem yardımıyla maaşların ödendiğinin ortaya çıkması da büyük bir rezalet olarak tarihe geçti.
Aynı tarihte hayata veda eden hayatlar
Resmi raporlara göre Marmara depreminde 17 bin 480 kişi hayatını kaybetti. Oysa gayrı resmi rakamlara göre kayıp sayısı 100 bini geçmişti. Büyük kayıplara rağmen devlet deprem bölgesini afet bölgesi ilan etmedi. Çünkü bu durumda vergiler alınmayacak, elektrik, su, telefon ücretsiz sağlanacaktı. Depremzedeler arsa bedellerini, ev eşyalarının kaybını devletten talep edebilecekti. Sadece bununla da kalınmadı. Depremzedeler için toplanan paralarla memurların maaşı ödendi. Marmara depremi sadece vatandaşı değil, hükümeti de yıktı geçti ve seçimde halk koalisyon partilerini sandığa gömdü.
Ya Şimdi?
O dönem 200 binin üzerindeki nüfus 90 binlere düşerken büyük rakamlara satılan binalar, deniz manzaralı lüks daireler bugünün parasıyla 5 ila 10 binlere düşmüştü. Hayalet kent Avcılar'dan kaçanlar mümkün olduğu kadar tek katlı evlere yerleşiyorlardı. Sadece Avcılar'da değil, 'İstanbul'da büyük bir deprem olacak' açıklaması ve söylentileri yüzünden tüm İstanbul halkı yüksek katlı evlerini yok pahasına satmaya başlamış, o yüzüne bakılmayan tek ya da iki katlı evler fahiş fiyata satışa çıkmıştı. Aradan 18 yıl geçti. Başta Avcılar olmak üzere zemini kesinlikle imara uygun değil, büyük bir depremde yerle bir olur uyarıları yapılan her yere yeniden yüksek katlı binalar dikildi ve bu meskenler dudak uçuklatan fiyatlara alıcı buluyor. Depremi yaşayan ve enkazdan on binlerce ölünün çıktığı Kocaeli, Gölcük, İzmit, Adapazarı, Sakarya'ya bir gidin! Oradaki mezarlıkların çoğunda ölüm tarihi 17 Ağustos 1999 olan birçok mezar göreceksiniz. Lakin depremin ertesi günü kireçlenerek alelacele duasız, namazsız toplu mezarlara gömülenler ise hüzünlü bir anı olarak kalacak. Hepsinin ruhu şad olsun.